Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

Daru's-Sunne Neşidler

2 Nisan 2024 Salı

Ayrılık ve Azabın Sebebi Vahiyden Başkasına Uymaktır

 Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:

Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra ihtilafa düşerek ayrılan kimseler gibi olmayın! İşte onlar var ya, onlar için çok büyük bir azap vardır!” (Al-i İmran 105)

Her kim kendisine doğru yol apaçık belli olduktan sonra Rasûl’e aykırı davranır ve mü’minlerin yolundan başkasına uyarsa onu döndüğü halde bırakırız ve kendisini Cehenneme atarız; o ne kötü dönüş yeridir.” (Nisa 115)

Bu ayette geçen “mü’minlerin yolu” sahabenin yoludur. Çünkü bu ayetin ilk muhatapları olan mü’minler onlardır. Dolayısıyla onların yol ve menhecinden başkasına uyan cehennem yollarından bir yola girmiş olur.

Şeyh Muhammed el-İmam şöyle demiştir: “Bid’at ehlinin çoğunun kitap ve sünnete uymaya çağırdıkları bilinmektedir. Ancak selefe uymayı önemsemezler. Böylece selefin üzerinde bulundukları yoldan ayrılmak, bid’at ehlinin açık alameti olmuştur. Bazı fırka ve gruplar selefin alametlerini yükseltmişler ve kendi zanlarına göre bunu selefe sadece akide konusunda tabi olmakla sınırlamışlar, menheci önemsememişlerdir. Onların sözleri: “Menhecimiz selefîdir, yönelişimiz moderndir” sözü etrafında döner. İşte bu bid’at bir çıkıştır! Bu tıpkı eski bid’at ehlinin; “Dinin bir şeriati bir de hakikati vardır”, “Dinin kabuğu ve özü vardır” ve “Şeriatin zahiri ve bâtını vardır” şeklindeki kâidelerine benzemektedir.”

Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:

 Biz sana kitabı hak ile kendinden önceki kitabı doğrulayıcı ve ona şahit olarak indirdik. O halde aralarında Allah’ın indirdiğiyle hükmet. Sana gelen haktan onların hevâlarına uyma! Sizden her biri için bir şeriat ve apaçık bir yol tayin ettik. Allah dileseydi elbette sizi tek bir ümmet yapardı. Fakat size verdiği ile sizi imtihan etmek istedi. O halde hayırlarda yarışın. Hepinizin dönüşü Allah’adır. Artık ihtilaf ettiğiniz şeyleri size haber verecektir.” (Maide 48)

Allah Azze ve Celle bu ayette insanın iki yolu olduğunu haber veriyor; ya Allah’ın indirdiği vahiy olan kitap ve sahih sünnete uymak yahut hevâya uymak! İnsanların ihtilaf etmelerinin sebebinin de hevâya yani kitap ve sünnetten başka bir şeye uymak olduğunu açıklıyor.

Yine bu manadan olarak Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:

 İnsanlar tek bir ümmetti. Allah da müjdeleyici ve uyarıcılar olarak nebileri gönderdi, onlarla beraber kendisinde –ihtilaf ettikleri şeyler hakkında insanlar arasında hükmetmek için- kitabı hak ile indirdi. Buna rağmen ancak onun verildiği kimseler aralarındaki taşkınlık sebebiyle kendilerine apaçık deliller geldikten sonra onun hakkında ihtilafa düştüler. Nihayet Allah kendi izniyle iman edenleri, kendisinde ihtilaf ettikleri hakka iletti. Şüphesiz Allah dilediğini dosdoğru yola iletir.” (Bakara 213)

Onlar, kendilerine ilim geldikten sonra, yalnızca aralarındaki tecavüz ve haksızlık dolayısıyla ayrılığa düştüler. Eğer Rabbinden, belirli bir süreye kadar bir söz geçmiş olmasaydı, muhakkak aralarında hüküm verilmişti. Şüphesiz onların ardından Kitaba mirasçı olanlar ise, elbette onun hakkında bir şüphe ve tereddüt içindedirler. Şu halde, sen bundan dolayı davet et ve emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Onların arzularına uyma ve de ki: “Allah’ın indirdiği her kitaba iman ettim. Aranızda adaletli davranmakla emrolundum. Allah, bizim de rabbimiz, sizin de rabbinizdir. Bizim amellerimiz bizim, sizin amelleriniz sizindir. Bizimle sizin aranızda artık bir delile gerek yoktur. Allah hepimizi bir arada toplayacaktır ve dönüş yalnız O’nadır.” (Şura 14-15)

 Eğer rabbin dileseydi, insanları elbette tek bir ümmet kılardı. Onlarsa hâlâ ihtilâf edip durmaktadırlar. Rabbinin rahmet ettikleri müstesna. Zaten onları bunun için yaratmıştır. Böylece rabbinin: “And olsun, cehennemi cinlerden ve insanlardan, tümüyle dolduracağım” sözü de tümüyle gerçekleşmiştir.” (Hud 118-119)

 Herhangi bir şey hakkında ihtilafa düşerseniz, onun hakkında hüküm vermek Allah’ındır. İşte rabbim olan Allah. Ben O’na tevekkül ettim ve yalnızca O’na yönelirim.” (Şura 10)

Allah Azze ve Celle ihtilafların giderilmesi hakkında şöyle buyurmuştur:

Biz bu Kitab'ı sana sırf hakkında ihtilafa düştükleri şeyi insanlara açıklayasın ve iman eden bir topluma da hidayet ve rahmet olsun diye indirdik.” (Nahl 64)

Bu ayette açıkça ifade edilmektedir ki, insanların ihtilafını gidermenin tek yolu sadece Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetiyle açıklanmış olan Kur’ân’dır. Çünkü Allah Azze ve Celle kitabını, rasulünün açıklaması için indirdiğini ifade etmiştir.

Rasulün sünnetine tabi olanlar iman edenlerdir ve Kur’ân ancak onlar için bir hidayet ve rahmettir. Sünnete tabi olmayanlar için ise bir saptırma ve azaptır!

Ey iman edenler, Allah’a itaat edin, Rasûl’e itaat edin ve sizden olan emir sahiplerine de. Bir şey hakkında çekişirseniz, Allah’a ve ahiret gününe iman ediyorsanız, onu Allah’a ve Rasûl’e götürün. İşte bu daha hayırlı ve sonuç bakımından daha güzeldir” (Nisa 59)

Allah ve rasûlü bir işe hüküm verdiği zaman, iman etmiş bir erkek ve iman etmiş bir kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah’a ve rasûlüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.” (Ahzab 36)

Rasulün sünnetine karşı kibirlenenler, Allah’ın kitabını hevalarıyla açıklamak isteyenlerin sünnete tabi olanları küçük görmeleri her dönemde olacaktır ve onların durumu şöyle haber veriliyor:

Böylece: “Allah içimizden bunlara mı lutfetti?” demeleri için biz onların bazısını bazısıyla denedik. Allah şükredenleri daha iyi bilen değil midir?” (En’am 53)

"Onlara: “İnsanların (sahabenin) iman ettiği gibi siz de iman edin” denildiği zaman (münafıklar): “Sefihlerin iman ettiği gibi mi iman edelim?” derler. İyi bilin ki asıl sefihler (beyinsizler) onlardır. Fakat bilmezler." (Bakara 13)

Doğrusu Allah katında din İslâm'dır. Kitap verilenler ancak kendilerine ilim geldikten sonra aralarındaki haset sebebiyle ihtilâfa düştüler. Kim Allah'ın ayetlerini inkâr ederse, şüphesiz Allah hesabı çabuk görendir! Artık seninle tartışırlarsa de ki: “Ben bana uyanlarla birlikte yüzümü Allah’a teslim ettim.” Kitap verilen kimselere ve ümmilere de ki: “Teslim oldunuz mu?” Şayet teslim olurlarsa muhakkak hidayete ermiş olurlar. Yüz çevirirlerse artık sana düşen yalnızca tebliğdir. Şüphesiz Allah kullarını hakkıyla görendir.” (Al-i İmran 19-20)

Önceki nebiler de kavimlerine ihtilafa düştükleri şeyleri sünnetle açıklamak üzere gelmişlerdi:

İsa, apaçık belgelerle gelince, dedi ki: “Ben hakkında ihtilafa düştüklerinizin bir kısmını size açıklamak için bir hikmetle geldim. Artık Allah’tan sakının ve bana itaat edin.” (Zuhruf 63)

Bu ayette geçen hikmetle kastedilen İsa aleyhi's-selâm’a indirilmiş olan İncil dışında kendisine vahyedilen sünnettir.

And olsun biz İsrailoğullarına kitap, hüküm ve nübüvvet verdik, onları temiz ve güzel şeylerle rızıklandırdık ve onları âlemlere üstün kıldık. Ve onlara bu emirden açık belgeler verdik. Fakat onlar, kendilerine ilim geldikten sonra, yalnızca aralarındaki taşkınlıktan dolayı ihtilafa düştüler. Şüphesiz rabbin, hakkında ihtilafa düştükleri şeyde kıyamet günü aralarında hüküm verecektir.” (Casiye 16-17)

O gün, zalim kimse ellerini ısırıp şöyle der: “Keşke rasûl ile birlikte bir yol tutsaydım! Yazık bana! Keşke falancayı dost edinmeseydim! Çünkü zikir (Kur’ân ve sünnetten ibaret vahiy) bana geldikten sonra o, beni ondan saptırdı.” Şeytan insanı yüzüstü bırakıcıdır. Rasûl der ki: “Ey Rabbim! Kavmim bu Kur'an'ı büsbütün terk ettiler.” İşte biz böylece her nebî için suçlulardan düşmanlar kıldık. Hidayet verici ve yardımcı olarak Rabbin yeter.” (Furkan 27-31)

Kur’ân ile onun beyanı olan sünnetin arasını ayırmak isteyenler, nebilerin suçlulardan olan düşmanlarıdır!

Kişiyi haktan yani kitap ve sünnetten ibaret olan vahiyden sapmaya iten şey hevâdır! Hevalarına uyan fertler ümmette ayrılıklar, fırkalar oluşturan gruplara dönüşürler ve azabı hak eden toplumlara vesile olurlar.

Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:

Fakat o, batıran en büyük bela geldiğinde, o gün insan, neye çaba harcadığını anlar. Ve görebilenler için cehennem sergilenir. Artık kim isyan etmişse ve dünya hayatını tercih etmişse şüphesiz cehennem varılacak yerin kendisidir. Kim rabbinin makamından korkmuş ve nefsi hevadan sakındırmışsa şüphesiz cennet varılacak yerin kendisidir.” (Naziat 34-41)

Bu ayetlerde Allah Teâlâ, nefsinin hevasına uyup onun kötü sıfatlarına mani olmayanları cehennem ehli olarak, nefsini temizleme yolunda başarılı olanları da cennet ehli olarak tarif etmektedir.

Bu yüzden işin başı, ferdî olarak nefsin kötülüklerinden kurtulmak ve onu yenerek temizlemektir.

Bunun için nefsi maddî ya da manevî hazları terk etmek suretiyle eğitmek gerekir. Nefsile mucahede yiyeceği, uykuyu ve gereksiz konuşmayı azaltmakla olur. Kurtuluş nefsin hevasını terk etmek, eziyetlere sabır, kötülüğe iyilikle karşılık vermek ve ahlâkı güzelleştirmekle gerçekleşir.

Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:

Hevaya uyma, seni Allah yolundan saptırır" (Sad 26)

"Hevâsını ilah edineni gördün mü?" (Furkan 44)

Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

Sizden birinin hevasını getirdiklerime tabi kılmadıkça iman etmiş olmaz.”[1]

Nefsin kötü sıfatları haset, gıybet, isyan, aldatma, kendini beğenme, gösteriş, menfaat için başkalarının önünde eğilme, yalan, kibir, şımarıklık, övünme, boş söz konuşmak, meclislerde en önde olma arzusu, kendini gösterme, münakaşa, başkalarını imtihan etme, onların kusurlarını söyleme, kötü zanda bulunma gibi hasletlerdir.

Nefsinin bu gibi kötü hasletlerine karşı mucahede etmeyen kimse, zahirinde sakal bıraksa, sarık sarsa, misvak kullansa dahi hakikatte sünnete ittibayı gerçekleştirmiş olmaz. Çünkü bu kimse nefsini hevasından alıkoymamıştır. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in gönderilişindeki temel gayelerden birisi nefisleri arındırmak ve güzel ahlakı tamamlamaktır.

Allah Teâla şöyle buyurmuştur:

Nitekim kendi içinizden size âyetlerimizi okuyan, sizi kötülüklerden arındıran, size Kitab'ı ve hikmeti talim edip bilmediklerinizi size öğreten bir Resûl gönderdik.” (Bakara 151)

 And olsun ki içlerinden, kendilerine Allah'ın âyetlerini okuyan, kendilerini temizleyen, kendilerine Kitap ve hikmeti öğreten bir Peygamber göndermekle Allah, müminlere büyük bir lütufta bulunmuştur. Hâlbuki daha önce onlar apaçık bir sapıklık içinde idiler.”(Al-i İmran 164)

Çünkü ümmîlere içlerinden, kendilerine âyetlerini okuyan, onları temizleyen, onlara Kitab'ı ve hikmeti öğreten bir peygamber gönderen O'dur. Kuşkusuz onlar önceden apaçık bir sapıklık içindeydiler.” (Cum’a 2)

Ebu Hureyre radıyallahu anh’den; Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem de şöyle buyurmuştur:

 Şüphesiz ancak üstün ahlâkı (bir rivayette “sâlih ahlâkı) tamamlamak üzere gönderildim.”[2]



[1] İbn Ebi Asım es-Sunne (1/12) Beyhaki Medhal (1/188) Hatib Tarih (4/368) İbnu’l-Cevzi Zemmu’l-Heva (s18) Deylemi (7791) Hakîm et-Tirmizi Nevadiru’l-Usul (4/164)

[2] Muslim'in şartına göre sahih. Buhari Edebu’l-Mufred (s.42) Ahmed (2/381) Hakim (2/631) İbn Sa’d Tabakat (1/192) Kudai Musnedu’ş-Şihab (1165) el-Haraiti Mekarimu’l-Ahlak (s.2)

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)