Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

19 Nisan 2009 Pazar

İslama Göre Dost ve Düşman

İSLAMİ AÇIDAN DOST VE DÜŞMAN

Bugün ümmetin ihtimam göstermesi gereken konuların en önemlisi akide konusudur. Arka arkaya başına gelen olaylar karşısında, tüm milletlerin birbirlerini aleyhine teşvik ettiği bir durumda ve küfür milletlerinin hepsinden gelen apaçık, çığlık çığlığa bir düşmanlık önünde bu ümmetin akidesine özen göstererek tashihine, saf ve temiz olmasına dikkat etmesi gerekir. Doğru itikat ümmete diğer milletler karşısında üstünlük kazandırır. Zayıflamasını ve küfür milletleri içerisinde -planlandığı ve istenildiği gibi-eriyip gitmesini önler. Hedefini birleştirir. Husumetini, kendisini gözetleyen düşmanlarına yöneltir. Düşmanlarının planları ve niyetleri hakkında isabetli görüş kazandırır. Akide, bu ümmeti tüm ümmetlerden üstün kılarak onlardan ayırır.
Akidenin en önemli konularından biri de ümmetin varlığını koruyan, küfür milletleri içerisinde eriyip gitmesini önleyen, ona birlik ve bütünlük kazandıran velâ / dostluk ve berâ / düşmanlık konusudur. Düşmanlar, velâ ve berâ inancını müslümanların hayatından silmeye çalıştılar. Bu uğurda bütün vasıtaları kullandılar. Ama nerede?!. Allah Teâlâ her müslümana, yahudi ve hristiyanların yolundan hergün en azından onyedi kere Allah’a sığınmasını vacip kıldı. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur: “Fatihatü’l Kitab’ı okumayanın namazı yoktur”[1]
Müslüman toplumlardan bir çoğuna yapılan baskı ile bu akidenin ortadan kalkacağını zannediyor musun? Öyle ki onlar, gece ve gündüz (Bize doğru yolu göster. Kendilerine lütuf ve ikramda bulunduğun kimselerin yolunu; gazaba uğramışların ve sapmışların yolunu değil) ayetini okuyorlar. Yani gazaba uğrayanların yolundan başkasına... Onlar, hakkı bilen ve bildiği ile amel etmeyen yahudilerdir. Ve sapıtanlarınkine de değil... Onlar da sapıklıkla ve cahilce Allah’a ibadet eden hristiyanlardır. Her müslümanın elinde bulunan Aziz Kitab’ın ayetleri müslümanları herhangi bir kafirle dostluk anlaşması yapmanın ötesinde kafirlere meyletmekten, onlara güvenip itimat etmekten ya da onları tasdik etmekten sakındırıyor. Küfrünün rengi ve cinsi ne olursa olsun! Kur’an; ibadet tevhidini, muvalât / dostluk kurma ve muadât / düşman olma konularını tüm yönleriyle açıklamıştır. Sonuçta bu ümmet üstünlük kazanmış, bütün hal ve işlerinde tek bir vücudu temsil eder olmuştu. Kafire olan güven bitmiş; kafirin haberlerini, vaadlerini ve sözlerini doğrulamak geçmiş müslüman toplumda ortadan kalkmıştı. Velâ ve berâ inancının yok olması halinde ya da zayıflaması ve insanların onun hakkında bilgisiz kalması durumunda müslümanlar hep düşmanlarına meylettiler. Düşmanları da onları azabın en kötüsü ile karşıladı ve değerlerini ayaklar altına aldı. Buna ilim ehli; eğitim, öğretim ve uyarı yoluyla karşı koyar. Onların bu yönde ortaya koyduklarından bazıları şöyledir:
Birincisi: Müslüman, Allah’ın Kitabı’nda kafirin müslümanlar önünde iki işten vazgeçmeyeceğini okur: Ya ölümün en kötüsüyle müslümanı öldürmek ya da onu dininden döndürmek... (Çünkü onlar eğer size muttali olurlarsa, ya sizi taşlayarak öldürürler veya kendi dinlerine çevirirler ki o zaman ebediyyen iflah olmazsınız.)[2]
İkincisi: Şuurlu müslüman; kafirlerin bizimle savaşa, bize hakâret etmeye ve eziyet vermeye devam ettiğini bilir. Silahlar, planlar ve oynanan oyun değişse bile... Onların arzu ve istekleri bitip tükenmez. Tâ ki bizi- güçleri yeterse- dinimizden döndürünceye kadar. Allah Teâlâ buyurur ki; (Onlar, eğer güçleri yeterse, sizi dininizden döndürünceye kadar size karşı savaşa devam ederler. Sizden kim, dininden döner ve kafir olarak ölürse, onların yaptıkları işler dünyada da ahirette de boşa gider. Onlar cehennemliktirler ve orada devamlı kalırlar)[3]
Üçüncüsü: Yahudi ve hristiyanlar; her ne kadar onları kabullensen de, haklarından vazgeçerek onları memnun etmeye çalışsan da, zillete ve hakirliğe razı olsan da senden tâ ki onların ümmetine tabi olup dininden, akidenden ve kendi ümmetinden ayrılıncaya kadar razı olmayacaklar. Allah Teâlâ buyurur ki: (Sen onların dinine uyuncaya kadar ne yahudiler, ne de hristiyanlar senden razı olurlar.)[4]
Dördüncüsü: Onlar bize dostluk ve şefkat gösterseler, haklarımızı yerine getirme konusunda istekli görünseler bile bu sadece dilleriyledir. Davranışları ve kalpleri ise bize karşı buğza ve düşmanlığa şartlanmıştır. Allah Teâlâ şöyle buyurur: (Onlar ağızlarıyla sizi razı ediyorlar, halbuki kalpleri (buna) karşı çıkıyor. Çünkü onların çoğu yoldan çıkmışlardır.) [5]
Beşincisi: Onlar, bizi zarara sokmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Üzerimize felaketler ve musibetler indikçe bu onların sevincini, mutluluğunu ve neşesini doruğa çıkarmaktadır. Onların hallerini iyi araştıranlar bunun yayınlarından ve kendi ağızlarından çıktığını görür. İçlerinde sakladıkları (düşmanlık) ise daha büyüktür. Allah Teâlâ buyurur ki:(Ey iman edenler! Kendi dışınızdakileri sırdaş edinmeyin. Çünkü onlar size fenalık etmekten asla geri durmazlar, hep sıkıntıya düşmenizi isterler. Gerçekten, kin ve düşmanlıkları ağızlarından (dökülen sözlerinden) belli olmaktadır. Kalplerinde sakladıkları (düşmanlıkları) ise daha büyüktür. Eğer düşünüp anlıyorsanız, ayetlerimizi size açıklamış bulunuyoruz.) [6] Fenalık etmek; yani bozgunculuk yapmak. Yani sizi ifsad etmekten geri durmazlar. Ve Allah Teâlâ şöyle buyurur: (Size bir iyilik dokunsa, bu onları tasalandırır; başınıza bir musibet gelse, buna da sevinirler. Eğer sabreder ve korunursanız, onların hilesi size hiç bir zarar vermez. Şüphesiz Allah, onların yaptıklarını çepeçevre kuşatmıştır.) [7]
Allah Teâlâ, onların birbirleri ile başbaşa kalınca kin ve öfke çeşitlerinin en şiddetlisini bize karşı kuşandıklarını haber verir: (Kendi başlarına kaldıklarında size olan kinlerinden dolayı parmaklarının uçlarını ısırırlar.) [8] Bilinir ki, insan öfkelendiği zaman parmağını ısırır. Lakin onlar, bize olan buğzlarının ve öfkelerinin şiddetinden tüm parmaklarını ısırıyorlar.
Altıncısı: Kafirleri dost edinme konusunda çocuklara ve akrabalara karşı yükümlülüğü mâzeret göstermek geçerli değildir ve kabul edilmez. (Ey iman edenler! Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanlara sevgi besleyerek onları dost edinmeyin) [9] Sonra Allah, çocukları ve malları mâzeret olarak ileri sürenin kaygısını bildirerek şöyle buyurur: (Kıyamet günü yakınlarınız ve çocuklarınız size fayda vermezler. Çünkü Allah aranızı ayırır. Allah yaptıklarınızı görendir.) [10]
Yedincisi: Kafirler; aralarında ihtilaf etseler de, aralarında anlaşmazlıklar ve çatışmalar gerçekleşse de bu ümmete karşı savaş ve düşmanlıkta toplanır ve birleşirler. Onlar, bu durumda tek bir ümmettir. Biri diğerine sahip çıkar. Mü’minler birbirlerine sahip çıkıp birleşmeyince de büyük karmaşalar ve fitneler ortaya çıkacaktır. (Kafirler de bir kısmı bir kısmının yardımcılarıdır. Eğer siz onu (Allah’ın emirlerini) yerine getirmezseniz yeryüzünde bir fitne ve büyük bir fesad olur.) [11]
Sekizincisi: Huzeyfe- radıyallahu anh- dedi ki: Sizden biriniz, şu ayette bildirildiği gibi, farkında olmadan yahudi ve hristiyan olmaktan sakınsın. (Ey iman edenler! Yahudi ve hristiyanları dost edinmeyin Zira onlar birbirinin dostudurlar. İçinizden onları dost tutanlar, onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğunu hidayete eriştirmez.) [12]
Allah Subhanehu ve Teâlâ, kâfir oldukları zaman babaları ve kardeşleri dahi dost edinmeyi yasakladığı halde başkaları nasıl dost edinilebilir?!. Allah Teâlâ şöyle buyurur: (Ey iman edenler! Eğer küfrü imana tercih ediyorlarsa babalarınızı ve kardeşlerinizi (bile) veli (dost) edinmeyin. Sizden kim onları dost edinirse, işte onlar zalimlerin kendileridir.) [13] Ve Allah Teâlâ; oğul veya kardeş dahi olsa kafirleri sevmekten sakındırır. Buyurur ki: (Allah’a ve ahiret gününe inanan bir toplumun düşman olanlarla dostluk ettiğini göremezsin. İşte onların kalbine Allah, iman yazmış ve katından bir ruh ile onları desteklemiştir.) [14]
Kafirlerle dostluğun, sevginin ve muhabbetin göstergesi bir kısım ilim ehlinin şu şekilde bildirdiği şeylerdir:
1) Ahlakta, giyinişte ve başka şeylerde onlara benzemek. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur: “Kim bir kavme benzerse onlardandır.”[15]
2) Müslümanlara karşı kafirlerle yardımlaşmak ve onlarla birlikte hareket etmek. Bu, kişinin müslümanlığını bozan ve onun İslam’dan çıkmasına yol açan sebeplerdendir.
3) Kafirleri, müslümanların sırlarına vakıf olacakları makamlara idareci yapmak. Ve yine, onları sırdaş ve müsteşar edinmek.4) Bayramlarda ve özel günlerde onlara katılmak, yardım etmek veya onları kutlamak.[16]
[1] Müslim, Ubâde b. Es Sâmit’ten rivayet eder. (394)
[2] 18 / el-Kehf / 20
[3] 2 / el-Bakara / 217
[4] 2 / el-Bakara / 120
[5] 2 / el-Bakara / 8
[6] 3 / Âli Imran / 118
[7] 3 / Âli Imran / 120
[8] 3 / Âli Imran / 119
[9] 60 / el-Mumtehıne / 1
[10] 60 / el-Mumtehıne / 3
[11] 8 / el-Enfâl / 73
[12] 5 / el-Mâide / 51
[13] 9 / et-Tevbe / 23
[14] 58 / el-Mucadele / 22
[15] Ebû Dâvud (4031) , Ahmed; Müsned (2/50)
[16] Bkz. El-Fevzan’ın, El-Velâ ve’l-Berâ isimli eseri

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)