Şeyhulislam İbn Teymiyye Rahimehullah’ın Mezhep Taklidi Hakkında İki Fetvası
Tercüme: Ebu Muaz
Şeyhulislam İbn Teymiyye, Mecmuu’l-Fetava 20/92-93 fetva no:259 (diğer nüsha 20/208-209):
Şeyhulislam İbn Teymiyye rahimehullah’a soruldu: “Din imamları olan seçkin alimler – Allah onların hepsinden razı olsun- şu kimse hakkında ne derler? Bir kimseye “Mezhebin nedir?” diye sorulduğunda: “Allah’ın kitabına ve Rasulü Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetine tabi olan bir Muhammedi’yim.” Der. Ona: “Hayır! Her müminin bir mezhebe uyması gerekir. Mezhebi olmayan şeytandır.” Derler. O da: “Ebu Bekr Sıddık ve ondan sonraki halifelerin – radıyallahu anhum - mezhebi neydi?” der. Ona şöyle denilir: “Senin mutlaka bu mezheplerden birine uyman gerekir” Bunlardan hangisi isabet etmiştir? Bize fetva verin, Allah size karşılığını versin.
Cevap: Allah’a hamd olsun. İnsanlara ancak Allah’a, rasule ve Allah’ın şu ayetinde itaat edilmelerini emrettiği emir sahiplerine itaat etmelerini vacip kılınmıştır: “Allah’a itaat edin, Rasule itaat edin ve sizden olan emir sahiplerine de.” (Nisa 59) Emir sahiplerine itaat bağımsız değil, mutlaka Allah’a ve rasulüne itaate uygun olmak zorundadır. Sonra şöyle buyrulur: “Eğer bir şey hakkında çekişirseniz onu Allah’a ve rasulüne döndürün. Şayet Allah’â ve ahiret gününe iman ediyorsanız bu daha hayırlı ve sonuç bakımından daha güzeldir” (Nisa 59) Müslüman bir meseleyle karşılaştığı zaman, hangi mezhepten olursa olsun, Allah’ın ve rasulünün şeriatiyle fetva vereceğine inandığı bir kimseden fetva ister. Müslümanlardan hiç kimsenin, alimlerden belli bir şahsı, her söylediği şeyde taklid etmesi gerekmez. Yine müslümanlardan hiçbirinin belli bir şahsın mezhebine bağlanması gerekmez. Sadece Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellemin her vacip kıldığı ve her verdiği haber alınabilir. Hatta Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem dışındaki insanların sözleri alınabilir de, terk edilebilir de. Dini başka bir yoldan bilme konusundaki acizliği sebebiyle bir kimsenin belli bir mezhebe uyması, o kimse için genişlik gösterilebilecek bir husustur. Bu, o yoldan başkasıyla dini bilme imkanı olan herkese de vacip olan bir şey değildir. Bilakis herkesin gücü yettiği kadarıyla Allah’tan korkması, Allah ve rasulünün emrettikleri ilmi talep etmesi, emrolunanları yapması, sakındırılanları terk etmesi gerekir. Allah en iyi bilendir.
Şeyhulislam İbn Teymiyye rahimehullah, Mecmuu’l-Fetava (22/252-253) şöyle demiştir:
Sahabeler, dinin temizlik, namaz, hac, boşanma, feraiz (miras) veya diğerleri gibi bazı fer’î meselelerinde ihtilaf etmiş olsalar da birleşip ittifak ederlerdi. Bu konularda icma etmeleri kesin bir hüccettir. Diğerlerini bir kenara bırakarak imamlardan belli bir şahsa bağlanan, tıpkı diğer sahabeleri bırakarak tek bir sahabeye taassup gösteren gibidir. Mesela rafıziler Ali radıyallahu anh’e taassup göstererek üç halifeyi ve sahabelerin cumhurunu terk etmişlerdir. Hariciler ise Osman ve Ali radıyallahu anhuma hakkında dil uzatmışlardır. Bunlar bid’at ve heva ehlinin yollarıdır. Kitap, sünnet ve icma ile sabit olmuştur ki onlar kötülenmiş ve Allah’ın rasulü sallallahu aleyhi ve sellem ile gönderdiği şeriatın ve yollarının dışına çıkmışlardır. Her kim imamlardan birine taassup ederse, bu bidat fırkalarına benzerlik göstermiş olur. Bağlandığı kimsenin, Malik, Şafii, Ebu Hanife, Ahmed b. Hanbel veya başkaları olması fark etmez. Bunlardan birine bağlanan kimse onun ilimde ve dinde değerini bilmediği gibi diğerlerinin değerini de bilmez. Böylece hem cahil hem zalim olur. Allah ise ilmi ve adaleti emreder, cahillikten ve zulümden yasaklar. Allah Teala şöyle buyurmuştur: “Onu insan yüklendi. Şüphesiz o çok zalim ve pek cahildir” (Ahzab 72)
İşte insanların Ebu Hanife’ye uyma konusunda en öndekileri olan Ebu Yusuf ve Muhammed! Onlar Ebu Hanifenin görüşlerini en iyi bilen kimselerdi. Bununla birlikte neredeyse sayılamayacak kadar çok meselede, sünnetin delilinin kendilerine belirmesi sebebiyle Ebu Hanife’ye muhalefet etmişlerdir. İmamlarına gereken saygıyı göstermelerine rağmen ona tabi olmayı vacip görmemişlerdi. Onlar hakkında “Muzebzeban/görüş değiştirenler” denilemez. Bilakis Ebu Hanife ve diğer imamlar bir görüş söyler, sonra kendisine aksi istikamette bir delil belirir ve onu söylerdi. Bu durumda ona “müzebzeb/sebatsız” denilmez. Zira insan sürekli olarak ilim ve imanı talep etmeye devam eder. Kendisine daha önce gizli kalan ilim ortaya çıkarsa ona tabi olur ve o bu durumda müzebzeb olmaz. Bilakis o hidayet üzeredir ve Allah hidayetini artırmıştır. Nitekim Allah Teala şöyle buyurmuştur: “De ki Rabbim! İlmimi artır” Her müminin, müminlerin idarecilerinin ve müminlerin alimlerinin hakkı amaçlamaları ve buldukları yerde ona uymaları gerekir. Bilmek gerekir ki, onlardan biri içtihat edip isabet ettiğinde ona iki ecir vardır. İçtihat edip hata ettiğinde ise ona ictihadından dolayı bir ecir vardır, hatası ise bağışlanır…
Tercüme: Ebu Muaz
وَسُئِلَ - رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ - :
مَا تَقُولُ السَّادَةُ الْعُلَمَاءَ أَئِمَّةُ الدِّينِ - رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُمْ أَجْمَعِينَ - فِي رَجُلٍ سُئِلَ إيش مَذْهَبُك ؟ فَقَالَ : مُحَمَّدِيٌّ أَتَّبِعُ كِتَابَ اللَّهِ وَسُنَّةَ رَسُولِهِ مُحَمَّدٍ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَقِيلَ لَا : يَنْبَغِي لِكُلِّ مُؤْمِنٍ أَنْ يَتَّبِعَ مَذْهَبًا وَمَنْ لَا مَذْهَبَ لَهُ فَهُوَ شَيْطَانٌ فَقَالَ : إيش كَانَ مَذْهَبُ أَبِي بَكْرٍ الصِّدِّيقِ وَالْخُلَفَاءِ بَعْدَهُ - رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُمْ - ؟ فَقِيلَ لَهُ : لَا يَنْبَغِي لَك إلَّا أَنْ تَتَّبِعَ مَذْهَبًا مِنْ هَذِهِ الْمَذَاهِبِ فَأَيُّهُمَا الْمُصِيبُ ؟ أَفْتُونَا مَأْجُورِينَ
فَأَجَابَ :
الْحَمْدُ لِلَّهِ ، إنَّمَا يَجِبُ عَلَى النَّاسِ طَاعَةُ اللَّهِ وَالرَّسُولِ وَهَؤُلَاءِ أُولُوا الْأَمْرِ الَّذِينَ أَمَرَ اللَّهُ بِطَاعَتِهِمْ فِي قَوْلِهِ : { أَطِيعُوا اللَّهَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ وَأُولِي الْأَمْرِ مِنْكُمْ } إنَّمَا تَجِبُ طَاعَتُهُمْ تَبَعًا لِطَاعَةِ اللَّهِ وَرَسُولِهِ لَا اسْتِقْلَالًا ثُمَّ قَالَ : { فَإِنْ تَنَازَعْتُمْ فِي شَيْءٍ فَرُدُّوهُ إلَى اللَّهِ وَالرَّسُولِ إنْ كُنْتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ ذَلِكَ خَيْرٌ وَأَحْسَنُ تَأْوِيلًا } . وَإِذَا نَزَلَتْ بِالْمُسْلِمِ نَازِلَةٌ فَإِنَّهُ يَسْتَفْتِي مَنْ اعْتَقَدَ أَنَّهُ يُفْتِيهِ بِشَرْعِ اللَّهِ وَرَسُولِهِ مِنْ أَيِّ مَذْهَبٍ كَانَ وَلَا يَجِبُ عَلَى أَحَدٍ مِنْ الْمُسْلِمِينَ تَقْلِيدُ شَخْصٍ بِعَيْنِهِ مِنْ الْعُلَمَاءِ فِي كُلِّ مَا يَقُولُ وَلَا يَجِبُ عَلَى أَحَدٍ مِنْ الْمُسْلِمِينَ الْتِزَامُ مَذْهَبِ شَخْصٍ مُعَيَّنٍ غَيْرِ الرَّسُولِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فِي كُلِّ مَا يُوجِبُهُ وَيُخْبِرُ بِهِ بَلْ كُلُّ أَحَدٍ مِنْ النَّاسِ يُؤْخَذُ مِنْ قَوْلِهِ وَيُتْرَكُ إلَّا رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ . وَاتِّبَاعُ شَخْصٍ لِمَذْهَبِ شَخْصٍ بِعَيْنِهِ لِعَجْزِهِ عَنْ مَعْرِفَةِ الشَّرْعِ مِنْ غَيْرِ جِهَتِهِ إنَّمَا هُوَ مِمَّا يَسُوغُ لَهُ لَيْسَ هُوَ مِمَّا يَجِبُ عَلَى كُلِّ أَحَدٍ إذَا أَمْكَنَهُ مَعْرِفَةُ الشَّرْعِ بِغَيْرِ ذَلِكَ الطَّرِيقِ بَلْ كُلُّ أَحَدٍ عَلَيْهِ أَنْ يَتَّقِيَ اللَّهَ مَا اسْتَطَاعَ وَيَطْلُبَ عِلْمَ مَا أَمَرَ اللَّهُ بِهِ وَرَسُولُهُ (1) فَيَفْعَلَ الْمَأْمُورَ وَيَتْرُكَ الْمَحْظُورَ . وَاَللَّهُ أَعْلَمُ
Şeyhulislam İbn Teymiyye, Mecmuu’l-Fetava 20/92-93 fetva no:259 (diğer nüsha 20/208-209):
Şeyhulislam İbn Teymiyye rahimehullah’a soruldu: “Din imamları olan seçkin alimler – Allah onların hepsinden razı olsun- şu kimse hakkında ne derler? Bir kimseye “Mezhebin nedir?” diye sorulduğunda: “Allah’ın kitabına ve Rasulü Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetine tabi olan bir Muhammedi’yim.” Der. Ona: “Hayır! Her müminin bir mezhebe uyması gerekir. Mezhebi olmayan şeytandır.” Derler. O da: “Ebu Bekr Sıddık ve ondan sonraki halifelerin – radıyallahu anhum - mezhebi neydi?” der. Ona şöyle denilir: “Senin mutlaka bu mezheplerden birine uyman gerekir” Bunlardan hangisi isabet etmiştir? Bize fetva verin, Allah size karşılığını versin.
Cevap: Allah’a hamd olsun. İnsanlara ancak Allah’a, rasule ve Allah’ın şu ayetinde itaat edilmelerini emrettiği emir sahiplerine itaat etmelerini vacip kılınmıştır: “Allah’a itaat edin, Rasule itaat edin ve sizden olan emir sahiplerine de.” (Nisa 59) Emir sahiplerine itaat bağımsız değil, mutlaka Allah’a ve rasulüne itaate uygun olmak zorundadır. Sonra şöyle buyrulur: “Eğer bir şey hakkında çekişirseniz onu Allah’a ve rasulüne döndürün. Şayet Allah’â ve ahiret gününe iman ediyorsanız bu daha hayırlı ve sonuç bakımından daha güzeldir” (Nisa 59) Müslüman bir meseleyle karşılaştığı zaman, hangi mezhepten olursa olsun, Allah’ın ve rasulünün şeriatiyle fetva vereceğine inandığı bir kimseden fetva ister. Müslümanlardan hiç kimsenin, alimlerden belli bir şahsı, her söylediği şeyde taklid etmesi gerekmez. Yine müslümanlardan hiçbirinin belli bir şahsın mezhebine bağlanması gerekmez. Sadece Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellemin her vacip kıldığı ve her verdiği haber alınabilir. Hatta Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem dışındaki insanların sözleri alınabilir de, terk edilebilir de. Dini başka bir yoldan bilme konusundaki acizliği sebebiyle bir kimsenin belli bir mezhebe uyması, o kimse için genişlik gösterilebilecek bir husustur. Bu, o yoldan başkasıyla dini bilme imkanı olan herkese de vacip olan bir şey değildir. Bilakis herkesin gücü yettiği kadarıyla Allah’tan korkması, Allah ve rasulünün emrettikleri ilmi talep etmesi, emrolunanları yapması, sakındırılanları terk etmesi gerekir. Allah en iyi bilendir.
-2-
وَالصَّحَابَةُ كَانُوا مُؤْتَلِفِينَ مُتَّفِقِينَ وَإِنْ تَنَازَعُوا فِي بَعْضِ فُرُوعِ الشَّرِيعَةِ فِي الطَّهَارَةِ أَوْ الصَّلَاةِ أَوْ الْحَجِّ أَوْ الطَّلَاقِ أَوْ الْفَرَائِضِ أَوْ غَيْرِ ذَلِكَ فَإِجْمَاعُهُمْ حُجَّةٌ قَاطِعَةٌ . وَمَنْ تَعَصَّبَ لِوَاحِدِ بِعَيْنِهِ مِنْ الْأَئِمَّةِ دُونَ الْبَاقِينَ فَهُوَ بِمَنْزِلَةِ مَنْ تَعَصَّبَ لِوَاحِدِ بِعَيْنِهِ مِنْ الصَّحَابَةِ دُونَ الْبَاقِينَ . كالرافضي الَّذِي يَتَعَصَّبُ لِعَلِيِّ دُونَ الْخُلَفَاءِ الثَّلَاثَةِ وَجُمْهُورِ الصَّحَابَةِ . وَكَالْخَارِجِيِّ الَّذِي يَقْدَحُ فِي عُثْمَانَ وَعَلِيٍّ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُمَا . فَهَذِهِ طُرُقُ أَهْلِ الْبِدَعِ وَالْأَهْوَاءِ الَّذِينَ ثَبَتَ بِالْكِتَابِ وَالسُّنَّةِ وَالْإِجْمَاعِ أَنَّهُمْ مَذْمُومُونَ خَارِجُونَ عَنْ الشَّرِيعَةِ وَالْمِنْهَاجِ الَّذِي بَعَثَ اللَّهُ بِهِ رَسُولَهُ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ . فَمَنْ تَعَصَّبَ لِوَاحِدِ مِنْ الْأَئِمَّةِ بِعَيْنِهِ فَفِيهِ شَبَهٌ مِنْ هَؤُلَاءِ سَوَاءٌ تَعَصَّبَ لِمَالِكِ أَوْ الشَّافِعِيِّ أَوْ أَبِي حَنِيفَةَ أَوْ أَحْمَد أَوْ غَيْرِهِمْ . ثُمَّ غَايَةُ الْمُتَعَصِّبِ لِوَاحِدِ مِنْهُمْ أَنْ يَكُونَ جَاهِلًا بِقَدْرِهِ فِي الْعِلْمِ وَالدِّينِ وَبِقَدْرِ الْآخَرِينَ فَيَكُونُ جَاهِلًا ظَالِمًا وَاَللَّهُ يَأْمُرُ بِالْعِلْمِ وَالْعَدْلِ وَيَنْهَى عَنْ الْجَهْلِ وَالظُّلْمِ . قَالَ تَعَالَى : { وَحَمَلَهَا الْإِنْسَانُ إنَّهُ كَانَ ظَلُومًا جَهُولًا } { لِيُعَذِّبَ اللَّهُ الْمُنَافِقِينَ وَالْمُنَافِقَاتِ } إلَى آخِرِ السُّورَةِ . وَهَذَا أَبُو يُوسُفَ وَمُحَمَّدٌ أَتْبَعُ النَّاسِ لِأَبِي حَنِيفَةَ وَأَعْلَمُهُمْ بِقَوْلِهِ وَهُمَا قَدْ خَالَفَاهُ فِي مَسَائِلَ لَا تَكَادُ تُحْصَى لِمَا تَبَيَّنَ لَهُمَا مِنْ السُّنَّةِ وَالْحُجَّةِ مَا وَجَبَ عَلَيْهِمَا اتِّبَاعُهُ وَهُمَا مَعَ ذَلِكَ مُعَظِّمَانِ لِإِمَامِهِمَا . لَا يُقَالُ فِيهِمَا مُذَبْذَبَانِ : بَلْ أَبُو حَنِيفَةَ وَغَيْرُهُ مِنْ الْأَئِمَّةِ يَقُولُ الْقَوْلَ ثُمَّ تَتَبَيَّنُ لَهُ الْحُجَّةُ فِي خِلَافِهِ فَيَقُولُ بِهَا وَلَا يُقَالُ لَهُ مُذَبْذَبٌ ؛ فَإِنَّ الْإِنْسَانَ لَا يَزَالُ يَطْلُبُ الْعِلْمَ وَالْإِيمَانَ . فَإِذَا تَبَيَّنَ لَهُ مِنْ الْعِلْمِ مَا كَانَ خَافِيًا عَلَيْهِ اتَّبَعَهُ وَلَيْسَ هَذَا مُذَبْذَبًا ؛ بَلْ هَذَا مُهْتَدٍ زَادَهُ اللَّهُ هُدًى . وَقَدْ قَالَ تَعَالَى : { وَقُلْ رَبِّ زِدْنِي عِلْمًا } . فَالْوَاجِبُ عَلَى كُلِّ مُؤْمِنٍ مُوَالَاةُ الْمُؤْمِنِينَ وَعُلَمَاءِ الْمُؤْمِنِينَ وَأَنْ يَقْصِدَ الْحَقَّ وَيَتَّبِعَهُ حَيْثُ وَجَدَهُ وَيَعْلَمَ أَنَّ مَنْ اجْتَهَدَ مِنْهُمْ فَأَصَابَ فَلَهُ أَجْرَانِ وَمَنْ اجْتَهَدَ مِنْهُمْ فَأَخْطَأَ فَلَهُ أَجْرٌ لِاجْتِهَادِهِ وَخَطَؤُهُ مَغْفُورٌ لَهُ .
Şeyhulislam İbn Teymiyye rahimehullah, Mecmuu’l-Fetava (22/252-253) şöyle demiştir:
Sahabeler, dinin temizlik, namaz, hac, boşanma, feraiz (miras) veya diğerleri gibi bazı fer’î meselelerinde ihtilaf etmiş olsalar da birleşip ittifak ederlerdi. Bu konularda icma etmeleri kesin bir hüccettir. Diğerlerini bir kenara bırakarak imamlardan belli bir şahsa bağlanan, tıpkı diğer sahabeleri bırakarak tek bir sahabeye taassup gösteren gibidir. Mesela rafıziler Ali radıyallahu anh’e taassup göstererek üç halifeyi ve sahabelerin cumhurunu terk etmişlerdir. Hariciler ise Osman ve Ali radıyallahu anhuma hakkında dil uzatmışlardır. Bunlar bid’at ve heva ehlinin yollarıdır. Kitap, sünnet ve icma ile sabit olmuştur ki onlar kötülenmiş ve Allah’ın rasulü sallallahu aleyhi ve sellem ile gönderdiği şeriatın ve yollarının dışına çıkmışlardır. Her kim imamlardan birine taassup ederse, bu bidat fırkalarına benzerlik göstermiş olur. Bağlandığı kimsenin, Malik, Şafii, Ebu Hanife, Ahmed b. Hanbel veya başkaları olması fark etmez. Bunlardan birine bağlanan kimse onun ilimde ve dinde değerini bilmediği gibi diğerlerinin değerini de bilmez. Böylece hem cahil hem zalim olur. Allah ise ilmi ve adaleti emreder, cahillikten ve zulümden yasaklar. Allah Teala şöyle buyurmuştur: “Onu insan yüklendi. Şüphesiz o çok zalim ve pek cahildir” (Ahzab 72)
İşte insanların Ebu Hanife’ye uyma konusunda en öndekileri olan Ebu Yusuf ve Muhammed! Onlar Ebu Hanifenin görüşlerini en iyi bilen kimselerdi. Bununla birlikte neredeyse sayılamayacak kadar çok meselede, sünnetin delilinin kendilerine belirmesi sebebiyle Ebu Hanife’ye muhalefet etmişlerdir. İmamlarına gereken saygıyı göstermelerine rağmen ona tabi olmayı vacip görmemişlerdi. Onlar hakkında “Muzebzeban/görüş değiştirenler” denilemez. Bilakis Ebu Hanife ve diğer imamlar bir görüş söyler, sonra kendisine aksi istikamette bir delil belirir ve onu söylerdi. Bu durumda ona “müzebzeb/sebatsız” denilmez. Zira insan sürekli olarak ilim ve imanı talep etmeye devam eder. Kendisine daha önce gizli kalan ilim ortaya çıkarsa ona tabi olur ve o bu durumda müzebzeb olmaz. Bilakis o hidayet üzeredir ve Allah hidayetini artırmıştır. Nitekim Allah Teala şöyle buyurmuştur: “De ki Rabbim! İlmimi artır” Her müminin, müminlerin idarecilerinin ve müminlerin alimlerinin hakkı amaçlamaları ve buldukları yerde ona uymaları gerekir. Bilmek gerekir ki, onlardan biri içtihat edip isabet ettiğinde ona iki ecir vardır. İçtihat edip hata ettiğinde ise ona ictihadından dolayı bir ecir vardır, hatası ise bağışlanır…