Yalancı Şahit Olmaktan Sakın!
Ebu Muaz Seyfullah Erdoğmuş
بِسْــــمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِ
Şüphesiz hamd yalnız Allah'adır. O'na hamd eder, O'ndan yardım ve mağfiret dileriz. Nefislerimizin şerlerinden, amellerimizin kötülüklerinden Allah'a sığınırız. Allah'ın hidâyet verdiğini kimse saptıramaz. O'nun saptırdığını da kimse doğru yola iletemez.
Şahadet ederim ki, Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur. O, bir ve tektir, O'nun ortağı yoktur. Yine şahadet ederim ki, Muhammed Allah'ın kulu ve Rasûludur.
"Ey iman edenler! Allah'tan nasıl korkmak gerekirse öyle korkun ve siz ancak Müslümanlar olarak ölünüz." (Al-i İmran; 3/103)
"Ey insanlar! Sizi tek bir candan yaratan ve ondan da eşini var eden, her ikisinden birçok erkek ve kadınlar türeten Rabbinizden korkun. Kendisi adına birbirinizden dileklerde bulunduğunuz Allah'tan ve akrabalık bağlarını kesmekten de sakının. Şüphesiz Allah üzerinizde tam bir gözetleyicidir." (en-Nisâ; 4/1),
"Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve dosdoğru söz söyleyin. O da amellerinizi lehinize olmak üzere düzeltsin, günahlarınızı da mağfiret etsin. Kim Allah'a ve Rasûlüne itaat ederse büyük bir kurtuluşla kurtulmuş olur." (el-Ahzâb; 33/70-71)
Bundan sonra,
Şüphesiz sözlerin en güzeli Allah’ın Kelam’ı, yolların en hayırlısı Muhammed Sallallahu aleyhi ve sellem’in yoludur. İşlerin en kötüsü sonradan çıkarılanlarıdır. Her sonradan çıkarılan şey bidattir ve her bidat sapıklıktır. Her sapıklık ta ateştedir.
Yalan Şahitlik
- Görmediği veya işitmediği bir şeye, görmüş veya işitmiş gibi şahitlikte bulunmak yalan şahitliktir.
“Ey îman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan, adaletle şâhidlik eden kimseler olunuz. Bir kavme karşı olan düşmanlığınız, sizi (haklarında) âdil davranmamaya sevketmesin. Adaletli olun; zira bu, takvaya daha yakındır Allah'tan korkun; şüphe yoktur ki Allah, yaptıklarınızdan hakkıyle haberdârdır” (Maide 8)
Yine şahit olduğu bir şeyi eklemelerde bulunarak veya farklı mana verecek şekilde eksiltmeler yaparak nakletmek de bu ayetin yasağı kapsamındadır.
Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur: “Şu halde pisliğin tâ kendisi olan putlardan uzak durun ve yalan şahitlikten de kaçının” (Hac 30)
İbn Mesud radıyallahu anh; “Yalan şahitlik bu ayette Allah’a ortak koşmakla denk tutulmuştur” der. (Beyhaki)
Allah Azze ve Celle müminlerin vasıfları hakkında şöyle buyurmuştur: “Onlar yalan şahitlik yapmazlar” (Furkan 72)
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz büyük günahların en büyüğü Allah’a ortak koşmak, ana babaya isyan etmek, yalan şahitlikte bulunmak ve yalan söylemektir.” Son cümleyi o kadar çok tekrar etti ki sahabeler “Keşke sussa” demişlerdir. (Buhari Edeb 6, Muslim iman 143)
Ömer radıyallahu anh yalan şahitlikte bulunan kimseye kırk sopa vurur, onun yüzünü karalar, saçını traş eder ve çarşı pazarda dolaştırırdı.”
İlim ehlinin çoğunluğu yalan şahitlikte bulunanın şahitliği bir daha asla kabul edilmez demişlerdir.
Sehl b. Abdillah rahimehullah şöyle demiştir: “Gıybetten kurtulmak isteyen nefsine zan kapılarını kapatsın. Zandan kurtulursa tecessüsten (kusurları araştırmaktan) kurtulur. Tecessüsten kurtulunca gıybetten kurtulur. Gıybetten kurtulan da yalandan kurtulur. Yalandan kurtulan ise iftiradan kurtulur” (Beyhaki, Şuabu’l-İman)
İbn Mesud radıyallahu anh’den gelen rivayette Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Kıyametten önce yalnız tanıdıklara selam verilecek, ticaret yayılacak, öyle ki bu işte kadın kocasına yardım edecek. Akrabalık bağları koparılacak, yalan şahitlik yayılacak, hakka şahitlik gizlenecektir.” (Hakim rivayet edip sahih demiş, Zehebi de onaylamıştır)
Yalan şahitlik hakkında bu genel bilgilerden sonra yalan şahitliğin söz konusu olabileceği bazı örnekler verelim:
1- İmanda Yalan Şahitlik
- İnsanlara, Allah’a meleklerine, kitaplarına, rasulüne, kadere ve ahiret gününe iman ettiğine dair şahitlikte bulunduğu halde, kalplerinde ve fiillerinde bunu gerçekleştirmeyenler yalan şahitlikte bulunmuşlardır.
- Allah Azze ve Celle, kendisine itaat edenleri ve dinine yardım edenleri destekleyeceğini, kendisine tevekkül edenleri koruyacağını, kendisinden korkarak isyanı terk edenleri ummadıkları yerden rızıklandıracağını vaad etmiştir. Ancak Allah’a iman iddiasına rağmen, Allah’ın yapılmasını emrettiği veya yasakladığı hususlarda sudan bahaneler ileri sürenler, Allah’ı işlerin akibetini bilmemekle itham etmiş gibidirler. Halbuki iman iddiası mutlaka imtihanı beraberinde getirmektedir.
“İnsanlar arasında, "Allah'a îman ettik" diyen kimseler vardır. Fakat Allah uğrunda eziyet olundukları zaman, insanların eziyetini Allah'ın gazabı gibi tutarlar. Rabbından bir yardım gelirse, "biz seninle beraberdik" derler. Allah, sanki, herkesin kalbinde olanları daha iyi bilmiyor mu?” (Ankebut 10)
- Allah’ın indirdiği kitaplara iman ettiğini iddia ettiği halde Kur’anın önceki kitapları nesh edip önceki şeriatlere ihtiyaç bırakmadığını kabul etmeyenler, Allah’ın kitabınndakileri hiç araştırmayanlar, Allah’ın kelamını, şeytanın kendilerine vahiyde bulunduğu kimselerin “Bize yazdırıldı” dedikleri kitaplarla değişenler yalan şahitlikte bulunmuştur.
“Allah' a karşı yalan iftirada bulunandan, yahut kendisine hiçbir şey vahyolunmadığı halde bana da vahyolundu diyenden ve Allah'ın indirdiği gibi ben de indireceğim diyenden daha zâlim kim olabilir? O zâlimler, ölüm sekerâtı içinde, melekler ellerini uzatmış "haydi kendinizi kurtarın; bugün, Allah'a karşı doğru olmayanı söylemiş ve O'nun âyetlerinden büyüklenerek uzaklaşmış olmanız dolayısıyle zillet azâbıyle cezalandırılacaksınız" derken, onların halini bir görsen” (En’am 93)
- Rasule iman ettiğini iddia ettiği halde Kitabın beyanı için O’nu layık görmeyip Allah’ın Kitabını hevalarına göre yorumlamak isteyenler, rasulün helal olarak bildirdiğini helal saymayan ve haram olarak bildirdiğini haram saymayanlar yalan şahitlikte bulunmuş olurlar.
“Münafıklar sana gelince, "şâhidlik ederiz ki sen, Allah'ın Rasûlüsün" derler. Allah da senin kendi Rasûlü olduğunu elbette bilmektedir. Ve şuna da şâhidlik etmektedir ki, münafıklar muhakkak yalancıdırlar.” (Munafikun 1)
- Ahiret gününe, cennete cehenneme iman ettiklerini iddia ettikleri halde cenneti talep etmeyen, kendisini cennete götürecek amellere sarılmayan, cehennemden ve cehenneme götürücü amellerden sakınmayanlar yalan şahitlikte bulunurlar.
- Kadere iman ettiğini iddia ettiği halde, içine düştüğü sıkıntılı musibetlerden kurtulmak için Allah’a isyanı tercih edenler, isyanın kendilerini Allah’ın takdirinin dışına çıkarabileceğini zannedenler yalan şahitlikte bulunmuşlardır. Allah Azze ve Celle iman edenleri şöyle vasıflamıştır:
“Sizi, herhalde, biraz korkuyla, biraz açlıkla ve biraz da mal, can ve ürünlerden yana eksiltmekle deneriz; öyleyse (buna) sabredenleri müjdele. Nitekim bunlar, kendilerine bir musibet geldiği zaman, "biz, Allah'a aidiz ve elbette Ona döneceğiz" derler. Rablarından gelen mağfiret ve rahmet, işte onların üzerindedir; hidayete ermiş olanlar da, yine onlardır.” (Bakara 155-157)
“De ki: "Karanın ve denizin karanlıklarından bizi kurtarırsan, elbette şükredenlerden olacağız, diye yalvarıp gizlice duâ ettiğinizde, sizi bundan kim kurtaracak?" Ve yine de ki: "Sizi bundan ve bütün sıkıntılardan kurtaracak olan Allah tır; böyle olduğu halde siz yine de şirk koşuyorsunuz." (En’am 63-64)
2- Tevhidde Yalan Şahitlik
- Rabbim Allah’tır dedikleri halde kendi bedenleri üzerinde tam bir hakimiyet iddia edenler, yaratılışı değiştirenler, Allah’ın izin vermediği; dövme yaptırmak, dişleri seyreltmek, kaş aldırmak, peruk takmak, sakalı keserek veya kısaltarak bıyıkları uzatmak, tırnakları uzatmak, kadınların erkeklere benzemesi, erkeklerin kadınlara benzemesi, tesettürü yerine getirmemek gibi fiillerde istediklerini yapabileceklerini, serbest olduklarını iddia edenler, islamın bu türden emirlerini şekilcilik olarak yorumlayıp reddedenler yalan şahitlikte bulunmuşlardır.
“Şeytan ise şöyle demişti: 'Senin kullarından, mutlaka belirli bir nasib edineceğim Ve onları mutlaka (doğru yoldan) saptıracak, boş umudlarta oyalayacağım. Onlara emredeceğim ki; (Putları için) hayvanların kulaklarını yarsınlar; ve yine emredeceğim- ki, Allah'ın yarattığını değiştirip bozsunlar". İşte kim, Allah’ı bırakıp da (bu inatçı) şeytanı dost edinirse, apaçık bir hüsrana uğramış olur.” (Nisa 118-119)
- Allah Teala şöyle buyurmuştur: “Allah, Melekler ve ilim sahipleri, adalet ölçülerine dayanarak, Allahtan başka ilah olmadığına şahitlik etmişlerdir.” (Al-i İmran 18)
La ilahe illallah/Allah’tan başka ilah yoktur sözü tevhide şahitliktir. Ayetten anlaşıldığı gibi bu sözü bilgisizce söyleyenler, Allah katında geçerli bir şahitlikte bulunmamışlardır.
- İlah, ibadete layık olan demektir. Tevhide şahitlik ettiği halde ibadet türlerinden herhangi birinde Allah’tan başkasına yönelen, yalan şahitlikte bulunmuştur.
“Allah ile birlikte başka bir ilâha yalvarma; aksi halde azâb görenlerden olursun” (Şuara 213)
- İlah, kendisinden korkulandır. Tevhide şahitlik ettiği halde başka korkuların gereğini, Allah Teala’nın korkusunun önüne geçiren yalan şahitlikte bulunmuş olur.
“Sizi dostlarıyla korkutan şeytandır. Eğer gerçekten mü'min kimseler iseniz, onlardan korkmayıp benden korkun” (Ali imran 175)
- İlah, sevilendir. Tevhide şahitlik ettiği halde Allah’ın sevgisine aykırı sevgiler beseleyenler yalan şahitlik etmişlerdir.
“İnsanlar içinde bir takım kimseler de vardır ki, Allah'tan başkasını O'na ortak edinip, onları, Allah'ı sever gibi severler; gerçi iman edenlerin Allah'a olan sevgileri çok daha kuvvetlidir” (Bakara 165)
- Gaybı yalnız Allah bilir dediği halde, cinlerin, velilerin, medyumların, falcıların, ebced hesabı yapanların, yıldızlarla uğraşanların, kalpleri okudukları iddia edilen şeyhlerin de gaybden haber verebileceğine inananlar yalan şahitlikte bulunmuşlardır.
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Gaybden haber verdiğini iddia eden birine gidip onu doğrulayan, Allah’ın Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)’e indirdiklerini inkar etmiştir” buyurmuştur.
Dört mezhebin levhi mahfuzda hak olarak yazılmış olduğunu iddia eden de yalan şahitlikte bulunmuştur. Zira Allah gaybına kimseyi muttali kılmaz.
- Rızık Allah’a aittir dediği halde, ona kavuşmak için Allah’tan başkasına kulluk edenler, Allah’a itaati terk edip isyana yönelenler yalan şahitlikte bulunmuşlardır.
3- Hükümlerde Yalancı Şahitlik
- Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur: “İndirdiğimiz apaçık delilleri ve irşat yollarını Kitapta insanlara açıklamamızdan sonra gizleyenler. İşte onlara, hem Allah lanet eder, hem de lanet edebilecek olanlar lânet ederler.” (Bakara 159)
“Şâhidliği gizlemeyin; her kim onu gizlerse, o, mutlaka kalbi günahkâr olan bir kimsedir. Allah ne yaptığınızı hakkiyle bilendir.” (Bakara 283)
- Taklid, delilini bilmediği bir ameli işlemek veya delilini bilmediği bir hükmü kabul etmektir. Delilsiz olarak fetva veren sözüyle yalancı şahitlikte bulunurken, onun sözünü delilsiz olarak alıp amel eden de yalancı şahitliğe tabi olmuş olur. Allah Azze ve Celle:
“Helak olan, apaçık bir delille helak olsun, yaşayan da apaçık bir delille yaşasın” (Enfal 42) buyurmuştur. Kur’an’da bir .çok yerde taklidi kınamış, hiçbir konuda taklit övülmemiştir.
Allah azze ve celle şöyle buyuruyor: “Eğer sana cevap vermezlerse, bil ki onlar, kendi bâtıl heveslerine uymaktadırlar. Oysa Allah'tan bir hidayet olmaksızın kendi bâtıl hevesine uyan kimseden daha sapık kim vardır? Allah, zâlim olan kimselere asla hidayet etmez.” (Kasas 50)
Allah rasulu sallallahu aleyhi ve sellem de İmam Buharinin rivayet etmiş olduğu bir hadiste: “Allah ilmi insanlardan çekip almaz. Lakin ilmin alınması, alimlerin alınmasıyla olur. Bir alim kalmayınca insanlar cahil önderler edinirler, onlara sorarlar, onlar da ilimsiz olarak fetva verirler, hem kendileri sapar hem de halkı saptırırlar” buyuruyor.
“Bunu da, kıyamet günü, kendi günâhlarını tam olarak, bilgisizce saptırdıklarının günâhlarını da kısmen yüklenmek için söylerler. Bilesiniz ki, yüklendikleri ne kötü bir şeydir.” (Nahl 25)
“Dilleriniz yalana alıştığı için “bu helaldir”, “şu haramdır” demeyiniz. Sonra Allah’a karşı yalan uydurmuş olursunuz. Allah’a karşı yalan uyduranlar ise kurtuluşa eremez” (Nahl 116)
“Allah, yemek zorunda kaldıklarınız dışında size neleri haram kıldığını tek tek açıklamışken, üzerine adının anıldığı hayvanları yememenizin sebebi nedir? Gerçekten birçokları nefislerinin arzularına uyarak bilmeden (halkı) saptırıyorlar. Şüphesiz senin Rabbin, haddi aşanları çok iyi bilir” (En’am 119)
Nefislerinin arzularına uyanların saptırmalarından kurtulmanın yolu, delil istemektir. Kendilerine delilin sorulmasından rahatsız olanlar bu dine ondan olmayan unsurlar eklemek isteyen kimselerdir. Bu yüzden tasavvufcular şeyhlere ölü gibi teslim olmayı şart koşmuşlar ve çoğu şirke varan bir çok bidatlere kapıları aralamışlardır.
Alimlerin peygamberlerin varisleri olacağını bildiren hadisi hatalı anlayışlarına delil getirmek isteyenler, alimleri masumiyet ve vahye muhatap olma hususunda da peygamber varisleriymiş gibi bir konuma koymuşlardır. Şaşırtıcı olan şu ki, şayet alimler, her konuda peygamberlerin varisleri olsalardı, onlara da sadaka ve zekatın haram olması gerekirdi. Ama masumiyet hususunda da varis olduklarını iddia edenler, zekat ve sadakanın peygambere haram olması hususunda varis olmayı hiç istemezler. Hakikat şu ki, peygamberler, başka bir şey değil ilim miras bırakırlar.
Bunun yanısıra Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Büyüklerimize saygı göstermeyen, küçüklerimize merhmet etmeyen ve alim olanımızın hakkını tanımayanlar bizden değildir” buyurmuştur.
Her konuda dengeli olmayı emreden dinimiz, alimler konusunda ümmetin dengeli hareket etmesini emretmiştir.
“Onlar, Allah'ı bırakıp hahamlarını, rahiplerini ve Meryem'in oğlu Mesîh'i kendilerine Rab edinmişler” (Tevbe 31) ayetiyle alimleri rab edinmeyi, onların sözlerini masum birinin sözleri gibi, delilsiz olarak kabul etmeyi yasaklarken, ulaşılamayan delili öğrenmek veya ulaştığı delilde Allah fakih kuluna bahşettiği anlama kabiliyetini öğrenmek için alimlere başvurmayı emretmiştir:
“Eğer bilmiyorsanız zikir ehline sorun.” (Enbiya 7)
- “Ümmetimin ihtilafı rahmettir” şeklindeki uydurmayı delil getirerek mezheplerin ihtilafının rahmet olduğunu söyleyenler yalan şahitlikte bulunmuşlardır. Zira Allah Azze ve Celle:
“Eğer Rabbın dileseydi, insanları tek bir ümmet yapardı. Oysa, işte ihtilaf edip durmaktadırlar. Ancak Rabbının merhamet ettikleri, (bu ihtilaftan) istisna teşkil ederler. Zaten Allah, insanları bunun için yaratmıştır. Ve böylece, Rabbının "muhakkak cehennemi bütün cin ve insanlarla dolduracağım" sözü yerine gelmiş olacaktır.” (Hud 118-119) buyurmuştur.
Mezheplerin ihtilafının rahmet olduğunu söyleyenler, Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in tebliğ ettiği dinin zorluk ve sıkıntılarla dolu olup mezhepler sayesinde rahmetin meydana geldiğini iddia etmiş olurlar. Şüphesiz bu yalan bir şahitliktir.
- İcma ve kıyası edille-i şer’iyye’den yani hüküm kaynaklarından olduğu hususunda Ehli sünnetin ittifak ettiğini söyleyenler yalan şahitliği dile getirmektedirler.
Sıddık Hasen Han el-Kannuci rahimehullah, Ebcedu’l-Ulum’da (2/406) Fıkıh ilminden bahsederken şöyle demiştir: "Bil ki, dinin esasları, üçüncüsü olmayan iki şeydir: Kitap ve Sünnet." Kitap, sünnet, icma, kıyas diye dört delil zikredilmesinin ilimden bir delili yoktur. Nitekim sünnet imamı Ahmed b. Hanbel, bugün ıstılah haline getirdikleri icmaya karşı çıkmıştır. İmam Davud ez-Zahiri kıyasın dinde hüccet oluşunu kabul etmemiştir. İhtilaf mahallinde bu iki imamın sözleri delildir. Bu yüzden ehli İslam'dan eskilerden ve yenilerden zamanımıza gelinceye kadar büyük bir topluluk bu konuda bu iki imama uymuşlar, icma ve kıyası tutunulacak bir esas olarak görmemişlerdir. Özellikle de İndirilmiş Kitabın ve Sahih Sünnetin naslarıyla çeliştiğinde… Bu mesele taklitçilerle tabi olanlar arasında çarpışma meselelerindendir. Bu konuda insanların en çok muhalefet edenleri Hanefilerdir. Zira onlar insanların en şiddetli mezhep mutaassıplarıdır. Şeyhulislam İbn Teymiyye’nin, biricik öğrencisi Hafız İbn Kayyım’ın ve onların izinden giden hadis ve Kur’an alimlerinin, özellikle de bereketli Yemen imamlarıyla öğrencilerinin eserlerine bakan bilir ki, hak olan, Allah’tan yardım gören görüş, tercih edilmesi gereken yol ve güvenilecek söz, bu görüştür. Bunun dışındakiler hayal ve helaktır.”
- Allah’ın dini kamildir dedikleri halde bidatlere, dinde yeniliklere yönelenler yalan şahitlikte bulunmuşlardır. Allah rasulü ve sahabeleri, Allahın dinine davet hususunda suret, resim gibi unsurları asla kullanmamışlar, görüldüğü yerde yok edilmesi emredilen bu unsurdan uzak durmuşlardır. Suretin modern şekli olan videoları islama davet yolunda kullanmak bu dini davet konusunda eksik görmek ve tamamlanmış olan din ile yetinmemektir.
- Allah ve rasulünden gelen hükümleri kasten gizlemek yalancı şahitliktir. Allah rasulünün emri olan hususların dile getirilmesinin veya bunlarla amel edilmesinin fitne çıkarmak olduğunu söyleyen yalan şahitlik etmiştir. Mesela Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem “namazı benim nasıl kıldığımı görüyorsanız o şekilde kılın” buyururak emirde bulunmuştur. Ahmed b. Hanbel’in rivayetine göre Said b. Haris dedi ki:
“Ebû Hüreyre (Radıyallahu anh) hastalandı ya da (namazda) yoktu ve Ebû Said el-Hudrî bize namaz kıldırdı. O, namaza başlarken ve rükûa giderken tekbirleri açıktan söyledi. Ayrıca 'Semiallahu limen hamideh' dediğinde ve başını secdeden kaldırdığında, secdeye gittiğinde, iki rekât arasında (iki ile üçüncü arasında) kalkarken namazı tamamlayıncaya kadar böyle (tekbirleri açıktan söyledi). Namazı bitince kendisine denildi ki: 'İnsanlar namazın konusunda ihtilafa düştüler.' Bunun üzerine yerinden kalktı ve minberin yanında durdu, sonra şöyle dedi:
'Ey insanlar! Vallahi namazınızın bundan farklı olması ya da olmaması beni ilgilendirmiyor, ben Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i böyle namaz kılarken gördüm.” (Ahmed (3/18) Beyhaki (2/18) Hakim (1/346) İbn Huzeyme (1/291) Ebu Ya’la (2/431) Buhari Muhtasar olarak (2/242)
Bu rivayette görüldüğü gibi, namaz kılma şeklinde insanların farklı şeyler düşünmesi sahabelerin sünnetleri terk etmesine sebep olmuyordu.
Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in vefatından sonra insanlarda farklı namaz şekilleri görülmeye başlanmasına rağmen, sahabeler asla sünnet olduğunu bildikleri fiilleri, insanların fitneye düşmesi gibi bahanelerle terk etmemişler, bu sayede namazın sünnetleri bize kadar ulaşmıştır.
- Kimsenin amel etmediği sahih ve muhkem bir hadisle amel edenlerin şaz amelde bulunduklarını, imamsız olduklarını ve selefe muhalefet ettiklerini iddia edenler yalancı şahitlik etmişlerdir.
Şafii er-Risale’de (s.422) şöyle demiştir: “Ömer b. Hattab radıyallahu anh başparmak için on beş, şehadet parmağı için on, orta parmak için on, yüzük parmağı için dokuz ve küçük parmak için de altı deve diyete hükmetmiştir.” Şafii der ki:
“Bilinmektedir ki – Allahu a’lem - Nebi sallallahu aleyhi ve sellem el için elli (deve diyet) hükmetmiştir. Elin de farklı şekilde güzellik ve faydası bulunan beş parmağı vardır. Ömer radıyallahu anh de bu beş parmağı değerlendirerek, elin diyetini onların durumuna göre taksim etmiş ve böylece karar vermiştir. Ne zaman ki biz Amr b. Hazm ailesinde bulunan mektubu ve onda Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in
“Her parmak için on deve (diyet) gerekir” (Tirmizi (diyat 4) Ebu Davud (diyat 18) buyurduğunu gördük. Bunun üzerine herkes hadisle hükmetmeye başladı. Bu hadis iki hususa delalet etmektedir:
Birisi; haberin kabulüdür. İkincisi de haber sabit olduğu andan itibaren kabul edilir. İsterse onların kabul ettikleri böyle bir haberle imamların geçmiş bir uygulaması olmasın.
Bu hadis gösteriyor ki, imamlardan birinin geçmiş bir uygulaması olsaydı, sonra da o imam, Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’den bu uygulamaya muhalif bir haber bulunduğunu öğrenseydi, kendi uygulamasını terk eder ve Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’den gelen habere uyardı.
Yine bu, Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in hadisinin kendi başına sabit olduğunu, bunun için Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’den sonra başkasının uygulamasının şart olmadığını gösteriyor.”
İbn Kayyım er-Ruh’ta (s.163) şöyle demiştir: “Söyleyen kimseyi bilmemeni Allah ve rasulüne karşı hüccet kılma! Bilakis gelen nassa tabi ol. Bu sebeple (kimsenin bunu delil getirmemiş olması sebebiyle) zayıf sayma. Zira bunu muhakkak biri söylemiştir fakat sana ulaşmamıştır.” Ayrıca bkz: İ’lamu’l-Muvakkiin (4/204, 212) İbn Hazm el-İhkam (5/662)
Şeyh Elbani rahmetullahi aleyh Silsiletu’s-Sahiha’da (no 163) şöyle demiştir: “Fakihlerden hiçbirinin bilmiyor olması hadise zarar vermez ve onunla amel etmeye engel değildir. Zira delile ulaşan bulunmaması, o delilin mevcut olmadığı anlamına gelmez.”
- Allahı sevdiğini iddia edenin rasule tabi olmaması yalan şahitliktir.
“De ki: "Eğer Allah’ı seviyorsanız, Ona tabi olunuz ki. Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah. Gafur'dur, Rahim'dir” (Al-i İmran 31)
- İnsanın kibirlenmesi, büyüklenmesi yalancı şahitliktir. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem, kibiri, hakkı inkar etmek olarak açıklamıştır. (Muslim 2/89)
“Kendilerine gelmiş herhangi bir delil olmaksızın Allah'ın âyetleri hakkında ateşli münâkaşa edenlerin göğüslerinde, hiçbir surette ulaşamayacakları bir büyüklükten başka bir şey yoktur Bu itibarla Allah'a sığın; çünkü her şeyi hakkıyla işiten, hakkıyla gören O'dur” (Mumin 56)
- İhtimaller ne kadar kuvvetli olursa olsun, kesin bilgiye dayanmadan suizanda bulunanlar yalancı şahitlik ederler.
“Onlar sadece zanna tabi olurlar ve onlar sadece yalan söylerler” (En’am 116)
“Şüphesiz zan haktan hiçbir şey ifade etmez” (Yunus 36)
- Tesettürü Allah ve rasulünün emrettikleri şekilde yerine getirmeyip, tesettüre riayet ettiklerini söyleyenler yalancı şahitlikte bulunurlar. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem onları giyinmiş oldukları halde çıplaktırlar diyerek vasıflamıştır.
- Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in söylemediği bir sözü ona nispet etmek yalancı şahitliktir.
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Kim benim söylemediğim bir sözü bana nispet ederse cehennemde oturacağı yeri hazırlasın” buyurmuştur.
- Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Kişinin her işittiğini anlatması yalan olarak yeter” (Muslim 1/72)
- Bir kimsenin görmediği bir rüyayı görmüş gibi anlatması yalancı şahitliktir.
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Kim görmediği bir rüyayı görmüş gibi anlatırsa, iki arpa tanesini düğümlemekle yükümlü tutulur. Fakat bunu yapamaz” (Buhari tabir)
- Kişinin kendi nefsini temize çekmesi yalan şahitliktir. Allah Teala Yusuf aleyhisselam’ın şöyle dediğini haber vermiştir:
“Ben nefsimi temize çıkaramam; zira nefis Rabbımın acıdıkları dışında, dâima kötülüğü emredicidir.” (Yusuf 53)
- La ilahe illallah diyen bir kimsenin bu sözünün kesin bir delil olmaksızın geçersiz olduğunu söylemek yalan şahitliktir. Zira Nebi sallallahu aleyhi ve sellem, Usame radıyallahu anh’e, la ilahe illallah dediği halde öldürdüğü bir kimse hakkında “Kalbini mi yardın?” buyurmuştur. Usame radıyallahu anh, bu kimseyi savaş sırasında ölüm korkusuyla söylediğini zannederek öldürmüştü.
- Büyük günah işleyen kimseleri temize çekmek, beşeri hükümlerle hükmetmek suretiyle küçük küfür işleyenleri salih müslüman olarak nitelemek yalan şahitliktir.
Halid b. Ma’dan şöyle der: “Kim bir idareciyi veya herhangi bir kimseyi yalan yere överse kıyamet günü Allah onu şahitlerin toplanacağı günde, herkesin önünde konuşurken kekeler halde haşredecektir.” (İbn Ebi’d-Dunya)
- Yanlış yapan arkadaşını hatasında desteklemek yalancı şahitliktir.
Vehb b. Munebbih şöyle der: “Sende olmayan bir şey hususunda seni öven kişinin, sende olmayan bir şeyden dolayı seni kötülemeyeceğinden emin olma” (İbn Ebi’d-Dunya)
Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur: “İnsanlardan öyle kimseler vardır ki, düşmanların en şiddetlisi oldukları halde kalplerindekine Allah'ı da şâhid göstererek, dünya hayatı hakkındaki sözleriyle seni hayran bırakırlar. Fakat senden ayrıldıkları zaman, yeryüzünde fesad çıkarmak, ekini ve (hayvan) neslini yok etmek için gayret gösterirler. Oysa Allah fesadı sevmez” (Bakara 204-205)
- Topluma bakıp da onların helak olmuş kimseler olduklarını söylemek yalan şahitliktir. Zira bu sözde nefsini temize çekmek vardır. Bu yüzden Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Halka bakıp da onların helak olduklarını söyleyen, onların en çok helak olanıdır” buyurmuştur.
İbn Sirin rahimehullah şöyle der: “İnsanların en çok hata yapanı, insanların hatalarından en çok konuşanlarıdır.” (İbn Ebi’d-Dunya)
Özetle:
Sözlerle amellerin birbirine uymaması da yalancı şahitlik türündendir. İbrahim et-Teymi rahimehullah şöyle der: “Ne zaman sözlerimle amellerimi karşılaştırsam yalancı çıkmaktan korkmuşumdur.” (İbn Ebi’d-Dunya)
Hasen el-Basri şöyle demiştir: “İnsanların söylediklerini bir kenara bırakıp onları amelleriyle değerlendirin. Muhakkak ki Allah Azze ve Celle, her bir sözü doğrulayan veya yalanlayan bir amelle onu ölçer. Eğer iyi bir söz duyarsan onu söyleyen kişi hakkında karar vermede acele etme. Eğer onun sözünü, ameli doğrularsa ne mutlu. Göz de iyi bir haslet görmüştür. Onunla kardeş olup onu sev. Ama ameline ters düşerse, onun hakkında tereddüt edeceğin bir şey kalmamıştır. Veya onun sana kapalı gelecek bir şeyi kalmamıştır. Onun seni, diğer insanları aldattığı gibi aldatmasından sakın. Senin de sözün ve amelin vardır. Amellerinde doğru olman, sözünde doğru olmandan daha önemlidir. Senin dış yüzün ve iç halin vardır. İç halin, dış yüzünden daha önemlidir. Senin acilen elde edeceklerin ve daha sonra elde edeceklerin vardır. Ahirette elde edeceklerin, dünyada elde edeceklerinden senin için daha önemlidir.” (Hilye 4/196)
Allah Azze ve Celle bizleri, dünyada ve ahirette sapasağlam sözle sebat içinde kılsın. Zira o şöyle buyurmuştur:
“Allah, îman edenleri, dünya hayatında ve âhirette sağlam bir söz üzerinde tutar; zâlim olanları da saptırır. Allah, dilediğini yapar” (İbrahim 27)