TERAVİH KELİMESİNİN ANLAMI
Lügat bakımından "teravih", terviha kelimesinin çoğulu olup nefsin istirahat etmesi demektir. Daha sonra "Teravih", Ramazan gecelerinde kılınan namazların adı olarak yaygınlaştı. Bu namazlarda imam her dört rekâttan sonra oturduğu için, "imam her iki terviha arasında bir terviha miktarı oturur" denilir.
RAMAZAN GECELERİNİ İHYA ETMEK
Ebû Hureyre radıyallahu anh şöyle diyor: "Rasulullah Ramazan gecelerini ihya etmeğe teşvik eder, fakat kesin olarak emretmezdi. Ve şöyle buyururdu: 'Her kim inanarak ve karşılığını Allah’tan bekleyerek Ramazan’ı ihya ederse geçmiş günahları bağışlanır."
"... Ancak kesin olarak emretmezdi" ifadesinde Ramazan'ı ihya etmenin farz olmadığı hususu açıklanmıştır. İmam Nevevî diyor ki: "Bunun mânası şudur: Ramazanı ihya etmeği onlara vacip kıl¬madı ve kesin bir şekilde emretmedi, fakat mendup ve teşvik olarak emretti". Nevevî sonra da şunu ilâve ediyor: "Ramazan'ı ihya etmenin vacip değil mendup olduğu hususunda islâm ümmeti görüş birliğine varmıştır."
"Her kim Ramazan'ı ihya ederse" ifadesinin mânâsı "namaz kılarak ihya ederse" şeklinde anlaşılmalıdır. Bu da gece namazı denebilecek mutlak namazla gerçekleşmiş olur. Bütün geceyi namazla geçirmek şart değildir. Nevevî, "Ramazan'ı ihya etmek teravih namazı kılmakla hasıl olur" diyor.
TERAVİH NAMAZININ CEMAATLE KILINMASININ HÜKMÜ
Zeyd b. Sabit radıyallahu anh’den: “Nebi sallallahu aleyhi ve sellem mescitte hasırdan yapılmış bir oda edinmişti. Namazı o odada kılmıştı. Bir gurup Sahabe yanında toplanmış ve O'nunla birlikte namaz kılmıştı. Sonra bir gece Nebi sallallahu aleyhi ve sellem sesini duymadılar, O'nun uyuduğunu zannettiler. Uyansın ve çıksın diye Ashabdan bazıları öksürmeğe başladılar. Bunun üzerine Nebi sallallahu aleyhi ve sellem dışarı çıkarak buyurdu ki:
"Yaptığınızı gördüğüm şeye o kadar devam ettiniz ki, bunun size farz olacağından korktum. Size farz kılınmış olsa ona güç yetiremezsiniz. Binaenaleyh siz namazı evlerinizde kılınız. Çünkü farz olan müstesna, kişinin en faziletli manazı evinde kıldığı namazdır"
Nebi sallallahu aleyhi ve sellem hiçbir namazı bu genelleme dışında tutmamıştır. Yalnız farzları istisna etmiştir. Teravih namazı ise farzlara dahil değildir.
TERAVİH NAMAZININ REKÂT SAYISI
Aişe radıyallahu anha’dan: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ne Ramazan'da ne de Ramazan'dan başka gecelerde on bir rekâttan fazla namaz kılmış değildir. Önce dört rekât kılardı ki onların güzelliğini ve uzunluğunu sorma. Sonra dört rekât daha kılardı. Onların da güzelliğini ve uzunluğunu sorma. Sonra üç rekât namaz kılardı."
İşte muhakkik hadis ve fıkıh âlimleri bu iki hadisi almışlardır. Onlardan hiç biri Nebi sallallahu aleyhi ve sellem'in ne Ramazan'da, ne Ramazan dışındaki gecelerde sekiz rekâttan fazla namaz kıldığını söylememiştir. İhtilaf, yalnız bu rekâtların uzunluğu, kıraati, vakti ve cemaatle kılınıp kılınmayacağı hususunda vuku bulmuştur.
Teravih, Kıyam-ı Ramazan, Gece namazı ve Ramazan'da Teheccüd namazı hepsi bir tek şeyin anlatımıdır.
Şeyh Ubeydullah el-Mubârekfûrî şöyle diyor: Bilinmelidir ki, teravih, kıyam-ı Ramazan, gece namazı ve Ramazan'da Teheccüt namazı bir tek şeyin anlatımıdır ve bir tek namazın adıdır. Ramazan'da teheccüt teravih namazından başka bir şey değildir. Çünkü Ramazan gecelerinde Rasûlullah'ın, biri teravih diğeri teheccüt olmak üzere iki çeşit namaz kıldığına dair sahih veya zayıf hiç bir rivayet sabit olmamıştır. Ramazan dışındaki teheccüt, ramazanda teravihtir. Nitekim Ebû Zer ve diğerleri¬nin hadisi buna delâlet eder.”
Bedreddin el-Aynî de kesin bir şekilde şunu söylüyor: “Aişe radıyallahu anha'nın, "Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Ramazan'ın son on günü¬ne ulaşınca diğer zamanlarda görülmeyen bir ibadet gayreti içerisine girerdi" şeklindeki ifadesinde anla-tılmak istenen şey, namaz rekâtlarında bir artırma olmayıp, O'nun son on gündeki namazların rukûlarını, secdelerini, kıyam ve ka'desini uzun yapmasıdır”
Teravih Namazının Yirmi Rekat Olduğuna Dair Rivayetin Zayıflığı
Teravih namazının yirmi rekât olduğunu savunan görüşün sahipleri Ömer radıyallahu anh'den nakledilen, "Onun cemaati Ubey b. Kâb'ın arkasında yirmi rekât teravih kılmak için bir araya getirdiğini” bildiren habere ve zayıf olduğu hususunda ittifak bulunan merfû bir hadise istinat ettiler. Merfû hadis zayıf olduğu için İbn Kudâme ve benzeri muhakkik âlimler, görüşlerine delil getirmek konusunda bu hadisi zikretmemişlerdir.
Eğer bu hadis sahih olsaydı, birinci görüş sahipleri aleyhine kesin delil olurdu ve muhakkik âlimler mutlaka onu zikrederlerdi. Bununla birlikte biz, önce bu hadisi zikredeceğiz, sonra Ömer b. el-Hattâb'dan bu konuda rivayet edilen haberleri nakledeceğiz.
İbn Abbas radıyallahu anhuma şöyle söylemiştir: Nebi sallallahu aleyhi ve sellem, Ramazan'da yirmi rekât namaz ve vitir kıldırdı".
Hafız Zeylaî şöyle diyor: Hadis, İmam Ebû Bekir b. Ebû Şeybe'nin dedesi olan Ebû Şeybe İbrahim b. Osman sebebiyle illetlidir. Ebû Şeybe'nin zayıf olduğunda ittifak vardır. İbn Adiy el-Kâmil’de, onu gevşek addetmiştir. Ayrıca hadis, Ebû Seleme b. Abdurrahman'dan nakledilen sahih hadise muhalifir. Zeyla'î sonra da Aişe radıyallahu anha'nın sahih hadisini zikrediyor.
Heysemî’de şöyle diyor: Hadisi Taberânî, el-Kebîr ve el-Evsat’ta nakletmiştir ki, isnadında Ebû Şeybe vardır ve zayıftır
Hafız İbn Hacer el-Takrib’de Ebû Şeybe İbrahim b. Osman'ın metruk olduğunu, Şeyh İbnu'l-Humam da onun zayıf olduğunu söylemişlerdir
Beyhakî de diyor ki: Hadisi Ebû Şeybe İbrahim b. Osman el-Absî el-Kûfî tek başına rivayet etmiştir, o da zayıftır
Bu hadisin senedi Ebû Şeybe üzerinde dönüp duruyor. Çünkü hadisi kitabına alanların hepsinin isnadı ona dayanıyor. Birisi kalkar da hadisin başka bir isnadının daha olduğunu söylerse sakın bu seni yanıltmasın. Çünkü Taberânî ve Beyhakî hadisin isnadında Ebû Şeybe'nin tek kaldığını açıkça ifade etmişlerdir. Hafız Zehebî de el-Mîzân'da bu hadisin, Ebû Şeybe'nin münkerlerinden biri olduğunu söylemiştir. Hafız İbn Hacer ise geniş ilmine rağmen hadisin başka isnadını bulamamış ve kesin bir ifadeyle şöyle demiştir:
“Ebû Şeybe'nin İbn Abbas'dan naklettiği hadise gelince, onun isnadı zayıftır ve hadis, Aişe radıyallahu anha'nın, Sahîhân'da rivayet edilen hadisine aykırıdır. Halbuki Aişe radıyallahu anha Nebi sallallahu aleyhi ve sellem'in gece halini başkalarından daha iyi bilir"
Hanefî âlimlerinden bazılarının da dahil bulunduğu müctehid imamların ve muhakkiklerin bu açıklamalarına rağmen Şeyh Yusuf el-Bennûrî el-Hanefî, teravih rekâtlarının sayısının sekiz olduğunu söyleyenlere şiddetle ve öfkeyle hücum etmiş, onları söz ve beyanda safsatacı olmakla ve münasebetsizlikle, inançta sapıklıkla, ümmetin salihlerine karşı düşmanlıkla itham etmiş, sonra şöyle demiştir: "Birinci söz bizi şuna götürür: Gerçi İbrahim b. Osman Ebû Şeybe zayıftır, fakat Hz. Ömer zamanında ve sonraki devirlerde ümmetin uygulaması onun rivayetini kuvvetlendirmektedir. İkinci söz de bizi, olayı farklı durumlara hamletmeğe sevk eder. Nitekim Hafız İbn Hacer başka bir münasebetle buna işaret etmiştir. Teamül ve başka şeyle kuvvetlendirildiği için bazan zayıf hadisle amel edilebilir”
Bundan sonra da -söz düellosundaki başarısızlığı sebebiyle cidden bitkin kalmış olacak ki- şöyle diyor: "Bize kadar sağlam bir isnadla ulaşmamış da olsa yirmi rekât uygulamasının mutlaka merfû bir aslının olması gerekir"
Bu söz, makul deliller getirememekten kaynaklanan uydurma bir kaidedir.
Teravih namazının rekâtları hususunda Ömer b. el-Hattâb'dan rivayet edilen haberler
Buhârî’nin Sahîh'inde , İbn Şihâb'dan, onun da Urve b. Zübeyr’den rivayet ettiğine göre Abdurrahman b. Abdulkârî şöyle demiş: Bir Ramazan gecesi Ömer b. el-Hattâb'la birlikte mescide çıktık. Bir de baktık ki halk gurup gurup orada burada toplanmış, kimi kendi kendine, kimileri başkasına uyarak namaz kılıyorlar. Ömer dedi ki:
"Şüphesiz bunları iyi okuyan birinin arkasında toplarsam daha güzel olacağını sanıyorum." Sonra karar verip onları Ubey b. Kâb'ın arkasında topladı. Bir başka gece onunla birlikte yine çıkmıştık. Halk imamlarının arkasında namaz kılıyorlardı. Ömer,"Bu ne güzel yeniliktir" dedi. Oradaki cemaat gecenin başlangıcında namaz kılıyorlardı. Ömer, gecenin sonuna doğru kılanları kastederek şöyle devam etti. "Şu anda namaz kılmayıp uyuyanlar, kılanlardan daha üstündür."
İmam Buhârî’nin İbn Şihâb'dan muallak olarak naklettiği bu hadis gerçekte, önceki isnada atfedilmiştir. İmam Mâlik de Muvatta'ında kendi senediyle hadisi benzer bir şekilde rivayet etmiştir.
Ömer b. el-Hattâb, Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in birkaç gece kendisine uyarak namaz kılanlara manî olmayışından hüküm çıkarmıştı. Nebi sallallahu aleyhi ve sellem, onların böyle yapmalarını hoş karşılamamışsa bile, bu hoşlanmayış, onlara teravih farz kılınır endişesiyle olmuştur. Nebi sallallahu aleyhi ve sellem vefat ettikten sonra artık farz kılınır endişesi ortadan kalkmıştır. Herhalde Ömer radıyallahu anh, Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in "Onlara, Allah'ın kitabını en iyi okuyan imamlık yapsın" hadisiyle amel ederek Ubey'i seçmiştir. Çünkü Ömer, "En güzel okuyanımız Ubey'dir demiştir.
"Sonra başka bir gecede onunla birlikte yine çıktık". Bu ifadede Ömer radıyallahu anh'in cemaatle birlikte Ubey'in arkasında namaz kılmadığına işaret vardır. Çünkü onun kanaatine göre, namazı gecenin sonunda evde kılmak daha faziletlidir. Nitekim hadisin sonunda, "Şu anda namaz kılmayıp uyuyanlar daha üstündür" demiştir.
Muhammed b. Nasr, Tavus vasıtasıyla İbn Abbas'dan şöyle naklediyor: İbn Abbas demiş ki: Mescitte Ömer'in yanında duruyordum. Cemaatin gürültüsünü işitti. "Nedir bu?" dedi. "Cemaat camiden çıktı" dediler. Bu olay Ramazanda olmuştu. Bunun üzerine dedi ki: Gecenin kalan kısmı bence geçen kısmından daha efdaldir".
İmam Buhârî, Ömer radıyallahu anh'in bir araya getirdiği cemaatin kıldığı rekâtların sayısını bildirmemiştir. Buhârînin sayı zikretmeyişinde, rekât sayısını belirten haberlerin ona göre sahih olmadığına işaret vardır. Yahut da o, Ömer radıyallahu anh'in sekizden fazla kılmadığı kanaatindedir. Bu sebeble Ömer olayının hemen ardından Aişe radıyallahu anh'nın, "Rasûlullah ne Ramazanda ne Ramazan dışında (ki gecelerde) sekiz rekâttan fazla namaz kılmadı. (Önce) dört rekât daha kılardı ki bunun da güzelliğini ve uzunluğunu sorma. Sonra dört rekât daha kılardı" mealindeki hadisini zikretmiştir.
Bundan dolayı rekâtların sayısı konusunda râvîler arasında ihtilaf meydana gelmiştir.
1) İmam Mâlikin Muvatta’ında , Muhammed b. Yûsuf dan, es-Sâib b Yezid'in şöyle söylediği nakledilir: Ömer b. el-Hattâb, Ubey b. Kâb ve Temim ed-Dârî’ye cemaate on bir rekât namaz kılmalarını emretti. İmam yüzlerce ayet okuyordu. Öyle ki biz kıyamın uzun oluşu sebebiyle bastonlara dayanmak zorunda kalmıştık. Namazdan da ancak şafak sökerken çıkıyorduk.
Hadisi Mâlik vasıtasıyla Beyhakî de rivayet etmiş , ve buradaki Muhammed b. Yusuf'un, Saib b. Yezid'in kız kardeşi oğlu olduğunu açıklamıştır.
Haberi Saîd b. Mansûr Sünen’inde başka bir râvî vasıtasıyla, Abdüllaziz b. Muhammed-Muhammed b. Yusuf- Sâib b. Yezid isnadıyla nakletmiştir.
Hadisin isnadı sağlamdır. Çünkü Muhammed b. Yusuf el-Kindîel Medenî el-A'rec son derece güvenilir bir zat olup H. 140 yıllarında vefat etmiştir. İmam Mâlik'in şeyhidir. Buhari ve Müslim kendisini delil diye kabul etmişlerdir.
es-Sâib b. Yezid, malum Sahabî olup küçük yaşta Peygamber'le birlikte Hacc farizasını yerine getirmiştir. Ayrıca bu hadis Hz. Aişe ve Câbir b. Abdullah'ın hadisleriyle uygunluk arz etmektedir.
Ancak Hafız İbn Abdulberr bu hususta şöyle diyor: İmam Mâlik dışındaki raviler bu hadiste geçen rekât sayısını yirmi bir olarak rivayet etmişlerdir ki sahih olan budur. Hadiste, Mâlik'in dışında on bir ifadesini nakleden hiç bir kimse bilmiyorum. Başlangıçta rekât sayısı on bir olup, sonra bu rekâtlardaki uzun kıraat, cemaat için kısaltılmış, buna mukabil rekât sayısı yirmi bire çıkarılmış olması da muhtemeldir. Fakat kuvvetle tahmin ediyorum ki "on bir" ifadesi hata eseridir.
Zurkanî, İbn Abdulberr'in bu görüşünü şu sözlerle reddediyor: Madem ki onun zikrettiği ihtimali göz önüne alarak iki farklı lafız arasını cemetmek mümkündür, öyleyse "on bir" ifadesi hata değildir. Beyhakî de aynı şekilde bu iki rivayeti cemetmiştir. "On bir ifadesini Mâlik tek başına rivayet etmiştir" görüşü de doğru değildir. Çünkü Saîd b. Mansûr da hadisi bir başka cihetten, Muhammed b. Yusuf’dan, İmam Mâlik'inki gibi nakletmiştir
Nîmevî Asâru's-Sunen'de diyor ki: İbn Abdilberr'in, İmam Mâlik'in yanıldığını söylemesi gerçekten hatadır. Çünkü hadisi Saîd b. Mansûr Sunen'inde Abdülaziz b. Muhammed ed-Derâverdîden, Ebû Bekir b. Ebî Şeybe Musannef'inde Yahya b. Saîd el-Kattân'dan, bu ikisi de Muhammed b. Yusuf’dan İmam Mâlik'in hadisiyle aynı anlamda nakletmişler ve her ikisi de "on bir" lafzını kullanmışlardır.
Ömer b. el-Hattâb'dan nakledilen bu rivayetler son derece sağlamdır ve bunlarda rekât sayısı "on bir" olarak zikredilmiştir. Çünkü Abdüllaziz b. Muhammed ed-Derâverdî’de güvenilir râvîlerden biridir ve Kutub-i Sitte sahipleri kendisinden hadis nakletmişlerdir. Yahya b. Saîd el-Kattân, hafıza, zabt ve sağlamlık yönünden en başta gelen râvîlerdendir.
EI-Elbânî, Salâtu't-Terâvih risalesinde şunları ilâve ediyor: Aynı şekilde Nîsâbûrînin naklinde İsmail b. Umeyye, Usâme b. Zeyd ve Muhammed b. İshak; İbn Hacer'in naklettiğine göre İbn Huzeyme'nin rivayetinde de İsmail b. Cafer el-Medînî, İmam Mâlik'in lafzına uygun bir haberi, Muhammed b. Yusuf’dan rivayet etmişlerdir. Muhammed b. Yusuf, es-Sâib b. Yezid isnadıyla şöyle naklediyor: Ömer Ramazanda cemaati, Ubey b. Kâb ve Temim ed-Dârî'nin arkasında yirmi bir rekât namaz kılmak üzere topladı ki, her rekâtta iki yüz ayet okurlar ve şafak sökerken namazdan çıkarlardı.
Şeyh el-Mubârekfûrî, diyor ki: Abdurrezzak "yirmi bir rekât" ifadesini nakilde tek kaldı. Bildiğim kadarıyla ondan başka hiç kimse bu ifadeyi nakletmedi. Abdurrezzak ise, her ne kadar mutemet ve hafız ise de, Hafız İbn Hacer'in el-Takrib'de açıkça bildirdiği gibi ömrünün sonlarına doğru gözlerini kaybetmiş, bu sebeple de hafızası karışmıştır. İmam Mâlik ise Hicret Yurdu'nun imamı olarak kalmıştır.
Bilindiği gibi Hafıza karışıklığına uğrayanlar hakkında hüküm şudur: Hafıza karışmasından önce kendisinden hadis alanların hadisi makbuldür. Fakat kendisinden, karışıklıktan sonra rivayet etmiş olan¬ların hadisi alınmaz. Durumu belli olmayan ve hadisi hocasının ihtilatından önce mi sonra mı aldığını bilmeyen kimsenin hadisi de alınmaz. Abdurrezzak meselesi de, özellikle güvenilir râvîlere muhalif rivayette bulununca, ikinci kısma dahildir.
Sonra bu rivayet Hanefîlerin görüşüne de aykırıdır. Çünkü bu hadise bağlanınca ya "teravih on sekiz rekâttır", ya da 'Vitir tek rekâttır" demeleri gerekir.
Yukarıda adı geçen Davud b. Kays es-San'ânî’yi İbn Hibbân es-Sikât’ta (güvenilir râvîler arasında) zikretmiş, İbn Hacer onun makbul olduğunu söylemiştir.
2- Muhammed b. Nasr el-Mervezî hadisi es-Sâib b. Yezid'den isnadsız olarak nakletmiş, o da orada "yirmi rekât" olarak zikretmiştir. Bunun bir benzerini de Beyhakî , Ebû Abdullah Hüseyin b. Muhammed b. Fencûye ed-Dîneverî - Ahmed b. Muhammed b. İshak el-Sunnî - Abdullah b. Muhammed b. Abdulaziz el-Bağavî - Ali b. el-Ca'd - İbn Ebî Zi'b - Yezid b. Hasîfe - es-Sâib b. Yezid isnadıyla rivayet etmiştir.
Mirkatu'l-Mefâtîh sahibi (Aliyyu'l-Karî) şöyle diyor: Yezid b. Hasıfe'nin Sâib b. Yezid'den rivayeti Beyhakî’de iki yolla gelmiştir. Birincisinde Ebû Osman Amr b. Abdullah el-Basrî, diğerinde Ebû Abdillah Hüseyin b. Fencûye vardır ki ikisinin biyografisine de rastlamadım. Durumları bilinmemektedir
Ebû Osman Amr b. Abdullah el-Basrî rivayeti Beyhaki’nin Sunenu’l-Kubrâ’sında mevcut değildir. Fakat Aliyyû'l-Karînin Ebû Abdullah Hüseyin hakkında söylediği "biyografisine rastlanmadı" sözü doğrudur. Çünkü Hafız Zehebî, hakkında herhangi bir şey söylemeksizin, Temmam b. Ebû'l-Huseyin'in hal tercümesini verirken Ebû Abdullah'ın yalnız adını zikretmiştir.
Hafız İbn Hacer , İmam Mâlik'in Yezid b. Hasîfe, es-Sâib b. Yezid isnadıyla yirmi rekât rivayetinde bulunduğunu söylüyor, Şevkânî de ona uyarak "Hadisi Mâlik Muvatta’da rivayet etti" diyor. Görünen odur ki ikisi de bu konuda yanılmıştır. Çünkü Mâlik, Yezid b. Hasîfe'nin bu rivayetini Muvatta'da nakletmemiştir.
Nevevî Yezid b. Hasîfe'nin hadisini zikrediyor, hadisi Beyhakî ve başkalarına nisbet ediyor, fakat Mâlik'e nisbet etmiyor. Ancak bu tesbit Mâlik'in, hadisi Muvatta dışında rivayet etmesine manî değildir. Bununla beraber Esrem'in rivayetine göre Ahmed b. Hanbel Yezid b. Hasîfe'yi mutemet addetmiş, Ebû Davud'un rivayetine göre ise onun hakkında "hadisi makbul değil" (munkeru'l-Hadis) demiştir.
Bunun mânâsı şudur: Yezid b. Hasîfe bu haberi tek başına rivayet etmiştir. Haberi ise diğer arkadaşlarının rivayetine ters düşmektedir. Bu durumda onun muhalefetinden dolayı haberde za'f olduğu or¬taya çıkıyor. Hafız İbn Hacer Fethu’l-Bârî Mukaddimesinde onun hal tercümesi ile ilgili olarak diyor ki: Bu "münkeru'l-Hadis" lafzını Ahmed, hadiste, akranlarından ayrı rivayette bulunan kimseler için kullanır. Bu, onun halinin araştırılmasıyla ortaya çıkar. İbn Hasîfe'yi Mâlik ve bütün imamlar delil kabul etmişlerdir.
Yezid b. Hasîfe'nin rivayeti sahih olmakla birlikte garib ve şazdır. Nitekim Nevevî de buna işaret etmiştir. Çünkü güvenilir râvîlerin rivayetlerine aykırıdır. Ayrıca İbn Hasîfe ve Muhammed b. Yusuf, iki güve¬nilir kişi olarak Sabit b, Yezid'den rivayet ediyorlar. Birinci râvi rivayetinde "yirmi bir", ikincisi "on bir re¬kât" diyor. Bu durumda ikincisinin rivayeti tercih edi¬lir. Çünkü o arkadaşından daha mutemettir. Bunun için Hafız et-Takrîb'de Yezid b. Hasîfe'den bahsederken "mutemettir" (sikatun) diyor. Muhammed b. Yusuf'u tanıtırken "mutemettir, sağlamdır" (sikatun, sebtun) ifadesini kullanıyor. Ayrıca Muhammed b. Yusuf, Sâib b. Yezid'in kız kardeşi oğludur. Bu yakınlığı sebebiyle başkasına nazaran insanlar arasında Sâib'in hadisini en iyi bilen o olmalıdır. Yezid b. Hasîfe ve Muhammed b.Yusuf arasındaki anlaşmazlığın özeti budur.
Bununla beraber bazı Hanefî âlimleri muhaddislere hücuma kalkıştılar ve Ahmed b. Hanbel'in sözüne dayanarak Yezid b. Hesîfe'yi zayıf sayma görüşünü hadis âlimlerinin bütününe nisbet ettiler. Bu sebeple hadis ulemâsını cehalet ve taassubla itham ettiler. Oysa gerçekte hadis âlimleri Yezid b. Hasîfe'yi zayıf addetmediler, belki Muhammed b. Yusuf'un rivayetini onun nakline, yukarıda geçen sebeplerden dolayı, tercih ettiler.
Yezid b. Hasîfe'nin hadisini tercih etmek, ya da sağlam kabul etmek isteyenlerin gayreti başarılı olmamıştır. Nitekim, Şeyh el-Leknevî’nin er-Raf'u ve't-Tekmil’indeki, ondan nakleden Dr.Nûrettin Itr'ın Menhecu'n-Nakd fî Ilmi’l-Hadisi’nin "Munkeru'l-Hadis" bahsindeki ifadesinden de açıkça bu ortaya çıkmaktadır. Doğru yola ulaştıran Allah'tır.
3- İmam Mâlik, Muvatta'da Yezid b. Ruman'ın, "İnsanlar Ömer b. el-Hattâb zamanında yirmi üç rekât teravih kılıyorlardı" dediğini naklediyor.
Ancak hadisin isnadında kopukluk vardır. Çünkü Yezid b. Rûman Hz.Ömer'e yetişmemiştir. O H. 130 yılında vefat etmiş olup İbn Zubeyr, Enes, Abdullah b. Ömer'in iki oğlu olan Ubeydullah ve Salim gibi yalnız Ashabın küçüklerine yetişmiştir. Ne Hafız İbn Hacer et-Tehzib'de, ve ne de Suyûtî İs'âfu'l-Mubatta' biricâli'l-Muvatta'da onun Ömer b. Hattab'la karşılaştığını zikretmemiştir.
Zeylaî onun Ömer'e ulaşmadığını açıklamış, Aynî de hadisin senedinin munkatı' olduğunu söylemiştir.
4- İbn Ebî Şeybe, Veki, Mâlik isnadıyla Yahya b. Saîd'in şöyle dediğini naklediyor: Ömer b. Hattâb bir adama, cemaate yirmi rekât namaz kıldırması için emir verdi.
Yahya b. Saîd'de Ömer radıyallahu anh’e yetişmiş değildir. Nitekim İbnu'l-Medînî, "Onun Enes'den başka hiç bir Sahabîden hadis işittiğini bilmiyorum" demiştir.
5- Yine İbn Ebî Şeybe, Abdulaziz b. Râfî'in şöyle söylediğini rivayet ediyor: Ubey b. Kâb Medine'de Ramazan gecesinde cemaate yirmi rekât teravih, üç rekât olarak da vitir kıldırıyordu.”
Abdulaziz b. Rafî' Ubey b. Kâbla karşılaşmadı. Çünkü Ubey H. 19 veya 32 yılında vefat etmiş, Abdulaziz ise 130 yılında ölmüştür ve hiç kimse onun biyografisinden bahsederken Ubey b. Kâ'b'dan hadis rivayet ettiğini zikretmemiştir. O yalnız küçük Sahabîlerden ve büyük Tabiîlerden rivayette bulunmuştur.
6- Muhammed b. Nasr el-Mervezî Kıyamu'l-Leyl’de haberi şöyle naklediyor. İbn Mes'ûd yirmi rekât teravih kıldırıyor, üç rekâtla da vitir yapıyordu.
Ancak hadisi rivayet eden A'meş, İbn Mes'ûd'a yetişmedi.
7- Beyhakî Ebu'l-Hasnâ'dan şöyle naklediyor: Ali b. Ebî Talib bir adama, cemaate beş terviha, yirmi rekât namaz kıldırması için emir verdi.
Beyhakî bu isnadın zayıf olduğunu söylüyor. Çünkü isnadda Ebu'l-Hasnâ vardır ve İbn Hacer'in et-Takrib’de dediği gibi o meçhuldür, kim olduğu bilinmemektedir.
8- Beyhakî diğer yönden Hammad b. Şuayb, Ata b. es-Sâib isnadıyla Abdurrahman es-Sulemî’nin şöyle söylediğini naklediyor: Ali radıyallahu anh Ramazanda güzel Kur'an okuyanları çağırdı ve onlardan birine, ce¬maate yirmi rekât namaz kıldırması için emir verdi. Ali radıyallahu anh onlara vitir kıldırırdı.
Bu isnadda da Hammad b. Şuayb zayıftır. İbn Maîn ve başkaları onu zayıf addetmiş , Buharî "makbul olmadığını" (fîhi nazar) söylemiştir.
Konuyla ilgili olarak bu naklettiklerimiz dışında başka haberlerde zikrediliyor, fakat araştırıldığında onların da za'ftan hâlî olmadığı anlaşılıyor. Çünkü Ömer b. Hattâb'dan nakledilen sağlam haberler, onun Ubey b. Kâ'b'a, cemaate sekiz rekât kıldırması¬nı emrettiğine delâlet etmektedir ki Nebi sallallahu aleyhi ve sellem'in fiiline uygun olanı da budur. Teravihin sekiz rekâttan fazla olduğunu bildiren haberlerin tamamı ya zayıftır, ya da senedi kopuk olup sağlam değildir.
9- Ebû Davud Suneni’nde Hasan'dan şöyle rivayet ediyor: Ömer b. el-Hattâb cemaati Kâb'ın arkasında topladı. Ubey onlara yirmi gece namaz kıldırmış, gecenin ikinci yarısında da kunut yaptırmıştı. Son on gün içinde cemaatten geri durdu ve evinde kıldı. Bunun üzerine cemaat "Ubey kaçtı" diyorlardı.
Hadisi Ebû Davud tarıkıyla Beyhaki rivayet etmiş , Zeylâi de Ebû Davuddan "Ubey onlara yirmi gece namaz kıldırdı" şeklinde zikretmiştir.
Ancak, bazı güvenilir ve dindar olmayan kimseler kasden Ebû Davud'un Sunen'inin Hindistanda basılan bazı nüshalarının kenarında "Başka nüshalarda yirmi gece yerine yirmi rekât ibaresinin yer aldığını" not düşmüşlerdir.
İlk olarak bu, Deyûbend'deki Dâru'l-Ulûm Üniversitesi'nde Hanefi'lerin imamı olan Şeyh Mahmud Hasan'ın, Ebû Davud'un Süneni üzerine yaptığı haşiyede yer almıştır. Sonra bir adım daha atıldı ve "yirmi rekât ibaresini asıl metne koydular, kenarına da "bir başka nüshada yirmi gece lafzıyla zikredilmektedir", şeklinde not düştüler. Bu da Fahru'l-Hasen'ın Ebû Davud üzerine yaptığı Şerh'te yer almaktadır.
Hind baskısından Beyrutta ofset yapılmış Bezlü'l-Mechûd nüshasının kenarında, "Bir diğer nüshada 'gece' yerine 'rekât’ ifadesi yer almıştır" şeklinde not var. Şeyh Mevlânâ Muhammed İshak'a okunan nüshada da bu ibare bulunmaktadır.
Ayrıca, Ebû Davud'un zikrettiği isnadda kopukluk vardır. Çünkü Hasanu'l-Basrî Hz.Ömer'e yetişmemiştir. O H.21 yılında doğmuş, Ömer ise 23. yılın son¬larında veya 24.yılın Muharrem ayı başında vefat etmiştir.
10- İmam Mâlik'in, Davud b. Husayn'dan yaptığı başka bir rivayet daha var ki, buna göre Davud, el-A'rec'in şöyle dediğini işitmiş: Ramazanda cemaate ne zaman yetişsem onları kâfirlere lanet eder bul¬dum. İmam sekiz rekâtta Bakara Sûresini okuyor, on iki rekâtı kıldırırken cemaat imamın hafif tuttuğunu görüyordu.
İbn Abdilberr el-A'rec'in bir gurup Sahabîye ve büyük Tabiilere yetiştiğini söylüyor.
Davud b. Husayn'a gelince, O Ebû Süleyman el-Medenî olup Emevîlerin azatlısıdır. İbn Maîn onu mutemet kabul ederken Ebû Hatim ‘zayıf addetmiş ve "Eğer Mâlik ondan rivayet etmiş olmasaydı hadisi terk edilirdi" demiştir.
Hafız İbn Hacer bu ve bu konudaki başka rivayetleri zikrettikten sonra şöyle söylüyor: İbn İshak dedi ki: Bu konuda işittiğimiz rivayetlerin en sağlamı Muhammed b. Yusuf'un, ceddi olan Sâib b. Yezid'den naklettiği, "biz Ömer zamanında Ramazanda on üç rekât namaz kılardık" riveyetidir ki bu, Nebi sallallahu aleyhi ve sellem'in gece namazı hakkında nakledilen Aişe radıyallahu anha hadisine de uygundur.