(يَا ناقداً لمقال لَيْسَ
يفهمهُ ... من لَيْسَ يفهم قل لي
كَيفَ تنتقد)
Ey tenkid eden kişi, anlamadan her
sözü,
Söyle anlamaksızın nasıl tenkid edersin?
Söyle anlamaksızın nasıl tenkid edersin?
(يَا صاعدا فِي
وعور ضَاقَ مَسْلَكُها ... أيصعد الوعر من فِي السهل يرتعد؟)
Ey sen çıkmak isteyen, o çok
yükseklere,
Dar, korkulu yerlerden öyle nasıl geçersin?
Dar, korkulu yerlerden öyle nasıl geçersin?
Tırmanabilir misin dağlara,
zirvelere?
Sen ovadayken bile korkuyla gezersin.
Sen ovadayken bile korkuyla gezersin.
(يَا مَاشِيا فِي
فلاة لَا أنيس بهَا ... كَيفَ السَّبِيل إِذا مَا اغتالك الْأسد؟)
Ve sen ıssız çöllerde dostsuz
yürüyen kişi!
Aslan pusuya yatsa nasıl kaçıp gidersin?
Aslan pusuya yatsa nasıl kaçıp gidersin?
(يَا خائض الْبَحْر
لَا يدْرِي سباحته ... وبلى عَلَيْك أتنجوا إِن علا الزَّبَدُ؟)
Ey yüzmeyi bilmeden deryaya dalan
kişi,
Dalgalar yükselirse kurtulabilir misin?
Dalgalar yükselirse kurtulabilir misin?
(إِنِّي بُليت بِأَهْل الْجَهْل فِي زمن ... قَامُوا
بِهِ وَرِجَال الْعلم قد تعدوا)
Cahillerle ne kadar imtihan edildim
ben,
Alimler karşısına çıkmışlardı hep birden
Alimler karşısına çıkmışlardı hep birden
(قوم يدق جليل القَوْل
عِنْدهم ...
فمالهم طَاقَة فِي حل مَا يرد)
Ufak bir şey üstünde durur, incelerler
de,
Çözecek güçleri yoktu sorulan meselelerde
Çözecek güçleri yoktu sorulan meselelerde
(وَغَايَة الْأَمر
عِنْد الْقَوْم أَنهم ... أعدى العداة لمن فِي علمه سدد)
Onların yanında asıl mesele düşmanlıktır
İlmi olana engel olmak için düşmanlardır
(إِذا رَأَوْا رجلا
قد نَالَ مرتبَة ... فِي الْعلم دون الَّذِي يدرونه جَحَدُوا)
Yalnız görürlerse birini, ilerlemiş bilmedikleri ilimde,
Hemen ona karşı çıkarlar heryerde
Hemen ona karşı çıkarlar heryerde
(أَو مَال عَن زائف
الْأَقْوَال مَا تركُوا ... بَابا من الشَّرّ إِلَّا نَحوه قصدُوا)
Veya yüzçevirmiştir batıl görüşlerden,
Vazgeçmezler ona karşı hiçbir kötülükten
(أما الحَدِيث
الَّذِي قد صَحَّ مخرجه ... كالأمهات فَمَا فيهم لَهَا ولد)
Ama sahih kaynaktan hadis gelirse,
Çocuğu olmayan analar gibidirler
(تراهم إِن رَأَوْا
من قَالَ حَدثنَا ... قَالُوا لَهُ ناصِبِيِّ مَاله رشد)
Haddesena derken görürlerse birini
Ona da insafsızca hemen derler "Nasıbî"
Ona da insafsızca hemen derler "Nasıbî"
(وَإِن ترْضى على
الْأَصْحَاب بَينهم ... قَالُوا لَهُ باغض للآل مُجْتَهد)
Övgüyle söz etsen yanlarında
ashabdan,
"İşte bir müçtehit" derler, "ehli beyte düşman!"
"İşte bir müçtehit" derler, "ehli beyte düşman!"
(يَا غارقين بشؤم
الْجَهْل فِي بدع ... ونافرين عَن الْهدى القويم هُدُوا)
Ey bid'atte cehalet batağına
dalanlar!
Dosdoğru hidayetten nefret edip kaçanlar!
Dosdoğru hidayetten nefret edip kaçanlar!
(مَا بِاجْتِهَاد
فَتى فِي الْعلم منقصة ... النَّقْص فِي الْجَهْل لَا حياكم الصَّمد)
Yiğidin ilimdeki içtihadında değildir eksiklik, bilin!
Bilakis kusur,
cehalettedir Hak'tan hayânız yok sizin!
(لَا تنكروا مورداً
عذباُ لشاربه ...
إِن كَانَ لَا بُد من إِنْكَاره فَردُّوا)
Bir şey mutlak yanlışsa o zaman inkar edin
Yoksa bu gür kaynağı ne olur inkar
etmeyin
(وَإِن أَبَيْتُم فَيوم الْحَشْر
موعدنا ... فِي موقف الْمُصْطَفى وَالْحَاكِم الْأَحَد)
Yine vazgeçemezseniz hesap
kıyamettedir
Yüce rabbin katında, Huzur-u Ahmed'dedir
Yüce rabbin katında, Huzur-u Ahmed'dedir
(على عصر الشبيبة كل حِين ... سَلام مَا تقهقهت الرعود)
(ويسقيه من السحب السَّوَارِي ... ملث دَائِم التسكاب جود)
Gençliğe selam olsun! Gök gürleyip
güldükçe
Bol bol rahmet yağdırsın bulutlar yükseldikçe
Bol bol rahmet yağdırsın bulutlar yükseldikçe
(زمَان خضت فِيهِ بِكُل فن ... وسدت مَعَ الحداثة من
يسود)
Bir zaman ben her ilim dalına
daldım da
Nice efendilere reis oldum o çağda
Nice efendilere reis oldum o çağda
(وعدت على الَّذِي
حصلت مِنْهُ ...
فجدت بِهِ وغيري لَا يجود)
Sonra tekrar dönerek elde ettim
ilmi,
Kendimden başka göremedim kimse
Kendimden başka göremedim kimse
(وعاداني على هَذَا
أُناس ... وأظلم من يعاديك الحسود)
Kimi, böyle görünce bana düşmanlık
etti
Düşmanın en zalimi, elbet hasetçilerdi
Düşmanın en zalimi, elbet hasetçilerdi
(رأوني لَا أدين
بدين قوم ...
يرَوْنَ الْحق مَا قَالَ الجدود)
Gördüler ki uymadım ben onların
dinine
Onlar ki uyarlardı cedlerin dediğine
Onlar ki uyarlardı cedlerin dediğine
(ويطرحون قَول
الطُّهْر طه ...
وكل مِنْهُم عَنهُ شرود)
Taha'nın o tertemiz sözünü terk ederler
Dağılır giderlerdi ayrılıp her bir yana
(فَقَالُوا قد
أَتَى فِينَا فلَان ... بمعضلة وفاقرة تؤود)
İşte beni görünce dediler ki: Filanca.
Gelip bize elbette pek güç bir şey getirdi
(يَقُول الْحق
قُرْآن وَقَول ... لخير الرُّسُل لَا قَول ولود)
(فَقلت كَذَا أَقُول وكل
قَول ... عدا هذَيْن تطرقه الردود)
Dedi ki: "Hak başkası değil, ancak Kur'an ve rasul sözüdür"
Derim ki: Elbet böyle söylediğim doğrudur
Onlardan başka sözü bütün redler reddederDerim ki: Elbet böyle söylediğim doğrudur
(وَهَذَا مَهْيَعُ
الْأَعْلَام قبلي ... وَكلهمْ لمورده وَرود)
(إِذا جحد امْرُؤ فضلى
ونبلى ... فَقدما كَانَ فِي النَّاس
الْجُحُود)
Benden önce de alimler asırlardır bu açık yolda gider
Kim yalanlarsa faziletimi, şeref ve kıymetimi
İşte o muhakkak ki insanlar
arasında, inkarıyla öne geçer
(وكل فَتى إِذا مَا
حَاز علما ...
وَكَانَ لَهُ بمدرجة صعُود)
Ve muhakkak ki bir genç ilim elde
etse
Bu ilim kendisini rütbelerce yükseltse
Bu ilim kendisini rütbelerce yükseltse
(وراض جوامحاً من
كل فن ... وَصَارَ لكل شاردة
يَقُود)
Nice asi ve serkeş kula terbiye
verse
Dağınık insanları bir birliğe getirse
Dağınık insanları bir birliğe getirse
(رَمَاه القاصرون
بِكُل عيب ...
وَقَامَ لحربه مِنْهُم جنود)
Hemen pürkusur kullar ona ayıp
atarlar
Ve çıkar karşısına harp etmeye ordular.
Ve çıkar karşısına harp etmeye ordular.
(وعادوا خائبين وكل
كيد ... لَهُم فعلى نُفُوسهم
يعود)
Fakat mahrum olurlar elbet en
sonunda
Hileler başlarına çarpılır da ard arda
Hileler başlarına çarpılır da ard arda
(وراموا وضع رتبته
فَكَانُوا ...
على الشّرف الرفيع هم الشُّهُود)
Durarak rütbesinin hepsi çok çok
altında
Yüksek mevkilerdeyken bakakalırlar ona
Yüksek mevkilerdeyken bakakalırlar ona
(إِذا مَا الله قدر
نشر فضل ...
لإِنْسَان يتاح لَهُ حسود)
Allah ne zaman yaysa bir kula
ihsanını
Çoğalır hasetçiler kıskanırlar şanını
Çoğalır hasetçiler kıskanırlar şanını
(وَمن كثرت فضائله
يعادي ... وَيكثر فِي مناقبه
الْجُحُود)
Ve kimin bollaştırsa üstün
faziletini
Artırır dört yanında kullar adavetini
Artırır dört yanında kullar adavetini
Yayılsa da her yana yaptığı üstün
işler,
Onlar bu düşmanlıkla hepsini inkar eder
Onlar bu düşmanlıkla hepsini inkar eder
(إِذا مَا غَابَ
يلمزه أنَاس ...
وهم عِنْد الْحُضُور لَهُ سُجُود)
Yokluğunda bir olup onu ayıplar,
taşlarlar
Karşısına çıkınca da secdeye
kapanırlar
(وَلَيْسَ يضر نبح الْكَلْب بَدْرًا ...
وَلَيْسَ تخَاف من حمر أسود)
Fakat köpek sesleri verir mi aya
zarar?
Hiç eşekten korkar mı o heybetli
aslanlar!
(وَمَا الشم الشوامخ
عِنْد ريح ...
تمر على جوانبها تمود)
(وَلَا الْبَحْر الخضم
يعاب يَوْمًا ...
إِذا بَالَتْ بجانبه القرو)
Rüzgarın esmesiyle hiç yıkılır mı
dağlar?
Maymun işedi diye pislenir mi deryalar?
Maymun işedi diye pislenir mi deryalar?
(لَا عيب لي غير أَنِّي فِي دِيَاركُمْ ... شمس وَلم يعرفوا مِنْهَا
سوى الشهب)
Ben bir güneş misali doğdum
diyarınıza
Sizse benzetirsiniz kayıp giden yıldıza
Sizse benzetirsiniz kayıp giden yıldıza
(وَأَنْتُم كخفافيش
الظلام وَمَا ...
زَالَ الخفاش بِنور الشَّمْس فِي تَعب)
Duru yarasa gibi gece karanlığında
Asla kalamazsınız güneş ışığında
Asla kalamazsınız güneş ışığında
(موتوا إِذا
شِئْتُم قد طَار من كلمي ... فِي نصْرَة الْحق مَا حررت فِي الْكتب)
Geberin hıncınızdan zira, benim; hak
için
Ve hakka yardım için söylediğim sözlerim
Ve hakka yardım için söylediğim sözlerim
Hem de yazdığım şeyler bütün
kitaplarımda
Yayıldı her bir yana işte şu diyarımda
Yayıldı her bir yana işte şu diyarımda
(وأرتجي أَن
يُلَبِّي دَعْوَتِي نفر ... يسعون للدّين لَا يسعون للنشب)
Ben cevap umuyorum bu samimi
davetime
Koşsun büyük insanlar, bakmayan mala mülke
Koşsun büyük insanlar, bakmayan mala mülke
(لَا يعدلُونَ بقول
الله قَول فَتى ... وَلَا بِسنة خير الرُّسُل رَأْي غبي
Daima dine gelip tek islama sarılan
Rasulün hak yolunu herşeyden üstün kılan,
Allah'ın emriyle rasulün sünnetini
Terk edip de seçmeyen bir ahmağın re'yini
Rasulün hak yolunu herşeyden üstün kılan,
Allah'ın emriyle rasulün sünnetini
Terk edip de seçmeyen bir ahmağın re'yini
(لَا ينثنون عَن
الْهدى القويم وَلَا ... يصانعون لترغيب وَلَا رهب)
Bir an bile sapmayan dosdoğru hidayetten
Vaaz için de olsa, dönmeyen sadakatten
Vaaz için de olsa, dönmeyen sadakatten
(أبث مَا بَينهم من
مذهبي درراً ...
حَجَبتهَا عَن ذَوي التَّقْلِيد والريب)
İşte bu kişilerin her birinin önüne
İnciler açarım da, koştular diye dine,
Asla vermem şüpheci, taklitçi kişilere.
Şevkânî, Katru'l-Veli An Hadisi'l-Velî (Tahkik: İbrahim İbrahim Hilal s.330 vd.)
İnciler açarım da, koştular diye dine,
Asla vermem şüpheci, taklitçi kişilere.