* Son günlerde iki secde arasında sağ elin işaret parmağıyla işaret etme hakkındaki açık ve sahih sünnet üzerindeki şüpheler yeniden gündeme gelmiş, Şeyh Ebu Said Yarbuzi'ye bu konu sorulduğunda delil getirilen hadisin "şaz" olduğunu söylemiştir. Bunu söylerken dili sürçmüş olacak ki, "Bütün hadis alimleri buna şaz diyor" şeklinde bir ifade kullanmıştır. Hakikatte ise bu hadise şaz diyerek ilk yanılan Şeyh el-Elbanî olmuş, sonra onu Şeyh b. Baz ve Şeyh Bekr Ebu Zeyd takip etmişlerdir. Daha önce bu risaleyi şimdiki halinden daha kısa yayınlamıştım, lakin buradaki yanılgıyı, hadis usulü hakkında bilgisi olup, bu risalede aktarılan bilgileri ve hadis eserlerini dikkatli bir şekilde inceleyenlerden başkası anlayamamıştır. Bu sebeple, hakka talip olan ve rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'in sünnetini her türlü görüşün önünde tutanlar için, konuya biraz daha açıklık getirmek amacıyla risaleye bazı ilaveler yaptım.
Ebu Muaz
İki Secde Arasındaki Oturuşta Ellerin
Durumu
Ebu Muaz Seyfullah Erdoğmuş
Şüphesiz
hamd yalnız Allah'adır. O'na hamd eder, O'ndan yardım ve mağfiret dileriz.
Nefislerimizin şerlerinden, amellerimizin kötülüklerinden Allah'a sığınırız.
Allah'ın hidayet verdiğini kimse saptıramaz. O'nun saptırdığını da kimse doğru
yola iletemez. Şehadet ederim ki, Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur. O, bir ve
tektir, O'nun ortağı yoktur. Yine şehadet ederim ki, Muhammed Allah'ın kulu ve
Rasûlüdür.
"Ey iman
edenler! Allah'tan nasıl korkmak gerekirse öyle korkun ve siz ancak müslümanlar
olarak ölünüz." (Al-i İmran; 3/103)
"Ey insanlar!
Sizi tek bir candan yaratan ve ondan da eşini var eden, her ikisinden birçok
erkek ve kadın türeten Rabbinizden korkun. Kendisi adına birbirinizden
dileklerde bulunduğunuz Allah'tan ve akrabalık bağlarını kesmekten de sakının.
Şüphesiz Allah üzerinizde tam bir gözetleyicidir." (en-Nisâ; 4/1),
"Ey iman
edenler! Allah'tan korkun ve dosdoğru söz söyleyin. O da amellerinizi lehinize
olmak üzere düzeltsin, günahlarınızı da mağfiret etsin. Kim Allah'a ve Rasûlüne
itaat ederse büyük bir kurtuluşla kurtulmuş olur." (el-Ahzâb; 33/70-71)
Bundan
sonra, Şüphesiz sözlerin en güzeli Allah’ın Kelam’ı, yolların en hayırlısı
Muhammed Sallallahu aleyhi ve sellem’in yoludur. İşlerin en kötüsü sonradan
çıkarılanlarıdır. Her sonradan çıkarılan şey bid’attir ve her bid’at
sapıklıktır. Her sapıklık da ateştedir.
Allah
Rasulü sallallahu aleyhi ve sellem: “Namazı benden gördüğünüz şekilde kılın”
buyurmuş, sahabeleri de – Allah hepsinden razı olsun - bu hadise ittiba için Rasulullah sallallahu
aleyhi ve sellem’in namazını dikkatle takip etmişler, en küçük ayrıntısına
kadar gördüklerini anlatmışlardır. Namazın şekliyle ilgili bir çok mustakil risaleler
kaleme alınmıştır. Bunlar içerisinde Türkçeye terceme edilen: Elbani’nin Sıfatu
Salati’n-Nebi kitabı ile Ebu Said Muhammed el-Yarbuzi hocamızın “Kitab ve
Sünnete Göre Namaz” adlı kitabını özellikle tavsiye ediyorum.
Sırtlarındaki
heybelere çakıl dolduran, sonra diyar diyar gezip taşları yaldızla boyattıktan
sonra inci diye dağıtan kıyas ve mezhep taraftarları, sünnetle amel edenleri
fitne çıkarmakla suçlamakta, maslahat için(!) halkın yanında onlar gibi
davranmak gerektiğini savunmaktalar. Bütün bunlara rağmen “Selefi” ve “Guraba”
olduklarını, Kitap ve sünnet ile amel edenlerin de “Zahirî yahut hadis
mealcisi(!)” olduklarını da iddia etmekten hiç çekinmemektedirler.
Deve
kuşuna “yük taşı” demişler, “Ben kuşum” demiş. “O halde uç” demişler, “Ben deveyim”
demiş.
Cehaletini
ilim ehlinin sözleriyle ambalajladıktan sonra vitrine koyanlardan biri, kıyası
dinde şer’i delil olarak görmeyen Ehl-i Sünnet mensuplarına karşı delil
getirmek adına:
“Allah
rasulünün iki secde arasındaki oturuşunda ellerin nereye konulacağını bildiren
hadis yoktur. Kıyas yapmaya mecburuz” gibi mugalatalarda bulunmuş.
Bu
risaleyi sadece bu meseleye cevap mahiyetinde hazırlamıştım. Risaleye tekrar
göz attığımda bazı meselelerin daha fazla pekiştirilmesi, özellikle bazı ilim
ehlinin bu risalede delil getirilen hadis hakkında “Şaz” ifadesini kullanmış
olmasıyla ilgili şüphenin daha doyurucu şekilde giderilmesi gerektiğini gördüm.
Bunun üzerine bazı açıklamalar ilave ettim.
Muvvaffakiyet
Allah’tandır.
Ebu
Muaz Seyfullah el-Çubukâbâdî
حدثنا عبد الله حدثني أبي حَدَّثَنَا عَبْدُ الرَّزَّاقِ أَخْبَرَنَا سُفْيَانُ
عَنْ عَاصِمِ بْنِ كُلَيْبٍ عَنْ أَبِيهِ عَنْ وَائِلِ بْنِ حُجْرٍ قَالَ رَأَيْتُ
النَّبِيَّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ كَبَّرَ فَرَفَعَ يَدَيْهِ حِينَ كَبَّرَ
يَعْنِي اسْتَفْتَحَ الصَّلَاةَ وَرَفَعَ يَدَيْهِ حِينَ كَبَّرَ وَرَفَعَ يَدَيْهِ
حِينَ رَكَعَ وَرَفَعَ يَدَيْهِ حِينَ قَالَ سَمِعَ اللَّهُ لِمَنْ حَمِدَهُ وَسَجَدَ
فَوَضَعَ يَدَيْهِ حَذْوَ أُذُنَيْهِ ثُمَّ جَلَسَ فَافْتَرَشَ رِجْلَهُ الْيُسْرَى
ثُمَّ وَضَعَ يَدَهُ الْيُسْرَى عَلَى رُكْبَتِهِ الْيُسْرَى وَوَضَعَ ذِرَاعَهُ الْيُمْنَى
عَلَى فَخِذِهِ الْيُمْنَى ثُمَّ أَشَارَ بِسَبَّابَتِهِ وَوَضَعَ الْإِبْهَامَ عَلَى
الْوُسْطَى وَقَبَضَ سَائِرَ أَصَابِعِهِ ثُمَّ سَجَدَ فَكَانَتْ يَدَاهُ حِذَاءَ أُذُنَيْهِ
Abdullah b. Ahmed – babası
Ahmed b. Hanbel (4/317) – Abdurrazzak – Sufyan – Asım b. Kuleyb – babası - Vail
b. Hucr radıyallahu anh isnadıyla:
Nebi sallallahu aleyhi ve
sellem’i tekbir aldığında – yani namaza başlangıç tekbirinde - ellerini
kaldırırken gördüm. Sonra rükû ettiğinde
ellerini kaldırdı, sonra semiallahu limen hamideh dediğinde ellerini kaldırdı
ve secde etti. Ellerini kulaklarının hizasında tuttu. Sonra sol ayağını yayarak
oturdu ve sol elini sol dizine, sağ dirseğini sağ dizinin üzerine koydu. İşaret
parmağı ile işaret etti, başparmağını orta parmağının üzerine koyarak diğer
parmaklarıyla halka yaptı. Sonra secde etti. Elleri kulakları hizasındaydı.[1]
Şuayb el-Arnaut: “İsnadı sahih,
ravileri güvenilirdir” dedi. Es-Saati de isnadı ceyyid demiştir.[2]
1- Bazıları Süfyan es-Sevrî’nin Asım b. Kuleyb’den muan’an
rivayette bulunduğunu, es-Sevrî’nin müdellis olması sebebiyle muan’an
rivayetinin hüccet olamayacağını söylemişlerdir.
Bazıları buna cevap vermek için şöyle
demişlerdir: Bu rivayette geçen Süfyan, es-Sevri değil, İbn Uyeyne’dir. Zira
el-Humeydi Müsnedinde; Bize Süfyan tahdis etti, dedi ki, bize Asım b. Kuleyb
el-Cermi tahdis etti dedi ki, babamın şöyle dediğini işittim: Vail b. Hucr el-Hadrami
dedi ki: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’i gördüm…”[3] Böylece hadisi rivayet etti.
Yine eş-Şafii Müsned’inde; bize Sufyan
haber verdi, o Asım b. Kuleyb’den, dedi ki: babamı şöyle derken işittim: Vail
b. Hucr bana tahdis edip dedi ki:… Hadisi böylece rivayet etti.[4]
Es-Sevri, el-Humeydî’nin ve eş-Şafiî’nin
şeyhlerinden değildir. Bilakis el-Humeydi’nin rivayet aldığı kimseler onuncu
tabakada bulunanlardır. İbn Uyeyne de bu tabakadandır. Abdurrazzak ve
muasırları ise dokuzuncu tabakadandır. Et-Tehzib’de ve diğer eserlerde
zikredildiği gibi onlar es-Sevrî’den ve İbn Uyeyne’den rivayette
bulunmuşlardır.[5] Ama eş-Şafii dokuzuncu tabakadan olsa da
es-Sevri’den rivayette bulunmamıştır. O (es-Sevri’den değil) sadece Sufyan İbn
Uyeyne’den rivayette bulunmuştur.
Yine Beyhaki bunu rivayet ederek sonunda
şöyle demiştir: “Aynı şekilde bunu el-Humeydi ve başkaları İbn Uyeyne’den
rivayet etmişlerdir.”[6]
Böylece bu rivayette geçen Süfyan;
es-Sevri değil İbn Uyeyne’dir demişlerdir.
Lakin Abdurrazzak ve muasırları dokuzuncu
tabakadandırlar. Onların üstünde sekizinci ve yedinci tabakadan – ki onlar
es-Sevrî’ye yetişmiş ve ondan rivayette bulunmuşlardır – Sufyan diyerek mutlak zikretmekle
rivayet ederlerse bunda kastedilen İbn Uyeyne değil, es-Sevri’dir.[8]
Daha şaşırtıcı olanı şudur ki, Abdurrazzak Musannef’inde es-Sevrî’den, o
Asım b. Kuleyb’den, o da babasından, o da Vail b. Hucr’den… şeklinde rivayet
etmiştir.[9] Ahmed b. Hanbel de bu hadisi
Abdurrazzak’tan rivayet etmiştir.
Abdurrazzak; es-Sevrî’den rivayet ettim diyor, bunlar ise hayır o es-Sevri
değil, İbn Uyeyne’dir diyorlar!
2- Ahmed’in Müsned’inde ve Abdurrazzak’ın Musannef’inde rivayet ettikleri
hadis Ebu Abdullah Sufyan b. Said b. Mesruk es-Sevri el-Kufi’den rivayet
edilmiştir. İbn Hacer onun hakkında şöyle demiştir: “Sika/güvenilir, hafız,
fakih, abid, hüccet bir imam. Bazen tedlis yapardı. O bu hadisi muan’an olarak
rivayet etmiştir. Müdellisin an’anesi hüccet değildir.
Cevap: Es-Sevrî bu hadisi
Asım b. Kuleyb’den işittiğini açıkça belirtmiştir. Yine Müsned’de şu lafızla
rivayet edilmiştir: Bize Yahya b. Adem ve Ebu Nuaym tahdis edip dediler ki;
bize Sufyan tahdis etti, dedi ki; bize Asım b. Kuleyb tahdis etti. O babasından,
o da Vail b. Hucr’den rivayet ederek dedi ki:
“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem secde ettiği zaman ellerini
kulakları hizasına koyardı.”[10]
Bu isnad, es-Sevri’den işitmeyi açıklamakta, tedlis şüphesini ortadan
kaldırmaktadır. Hadis sahih olup hüccet olmaya elverişlidir. Hadis usulü,
tahrici, isnad araştırması ve marifetu’r-rical ilmi hakkında biraz bilgisi
olanlar bunu kolayca anlar. Allah en iyi bilendir.
3- Bazıları Abdurrazzak’ın bu rivayette el-Firyabî’ye muhalefet ettiğini
iddia etmişlerdir. Zira Abdurrazzak’ın es-Sevri’den naklen zikrettiği: “Sonra
secde etti” ziyadesini el-Firyabi’nin es-Sevri’den rivayetinde zikretmemiştir.
el-Firyabi’nin es-Sevri’nin meclislerine devamının Abdurrazzak’tan daha fazla
olduğu gerekçe gösterilmiştir. Şeyh Elbani es-Sahiha’da şöyle demiştir:
“İşaretten sonra “sonra
secde etti” lafzı ile yalnızca Abdurrezzak – Sevri’den rivayet etmiştir.
Sevri’nin sohbetine sürekli devam eden Muhammed b. Yusuf el-Firyabi bu secde
lafzını zikretmemiştir.[11]
Bunun mutabisi Ahmed’in
Müsned’inde (4/318) Abdullah b. Velid – Sufyan yoluyla rivayetidir.
İbnu’l-Velid, saduktur, bazen yanılır. Onun Firyabi’ye mutabi rivayeti,
mutabaata Abdurrazzak’ın rivayetinden daha tercihe şayandır. Özellikle onun (Abdurrazzak’ın) hal
tercemesinde karşı çıkılan hadisler bulunduğu zikredilmiştir. Bunlardan birisi
de Sevri’den rivayetidir. Bkz.: İbn Hacer: Tehzib, Zehebi: Mizan.
Abdurrazzak’ın bu ziyadeli rivayeti onun yanılgılarındandır. Bunu
destekleyen hususlardan birisi, Abdulvahid b. Ziyad, Şube, Zaide b. Kudame,
Bişr b. Mufaddal, Züheyr b. Muaviye, Ebu’l-Ahvas, Ebu Avane, İbn idris, Selam
b. Süleyman, Süfyan b. Uyeyne ve başkaları gibi güvenilir hafızlardan bir
cemaatin mahfuz rivayette Vail radıyallahu anh hadisinde bu ziyadeyi
zikretmemiş olmalarıdır. Hatta daha önce geçtiği gibi onların lafızlarında
işaretin teşehhüd oturuşunda olacağı açıkça zikredilmiştir.”[12]
Cevap: İlk olarak muhaddislere göre “şaz” ne demektir, ikinci olarak bu hadis
şaz’ın tarifine uyuyor mu? Eğer uyuyorsa işittik ve itaat ettik deriz. Aksi
halde sahih hadis amel etmeye ve delil getirmeye elverişlidir. Üçüncü olarak da
sika/güvenilir ravinin ziyadesi ne demektir? Bunları görelim:
en-Nevevî et-Takrib’de şöyle der:
“Şafii’ye ve Hicaz alimlerinden bir topluluğa göre şaz: güvenilir bir ravinin,
insanların rivayet ettiklerine aykırı rivayette bulunmasıdır. İnsanların
rivayet etmedikleri bir rivayette bulunması şaz değildir.”[13]
El-Halîlî şöyle demiştir: “Hadis
hafızlarına göre şaz: sadece bir isnadı olup güvenilir ravinin bunda muhalefet
etmesidir. Güvenilir olmayan ravi muhalefet ederse ona metruk denir. Güvenilir
ravinin getirdiği muhalif rivayet hakkında duraklanır, o delil olmaz.”[14]
El-Hakim şöyle demiştir: “Adalet ve zabt
sıfatına sahip bir ravinin kendisinden daha iyi ezberi olan raviye muhalif
rivayette tek kalması halinde rivayeti şazdır, reddedilir. Eğer adil ve zabtına
güvenilen bir ravi, kendisinden daha güvenilir olan raviye aykırı rivayette
bulunmazsa, tek kalmış olsa da rivayeti sahihtir. Eğer zabtı hususunda
güvenilir bulunmamışsa ve zabit derecesinden de uzak değilse rivayeti hasendir.
Şayet zabit derecesinde değilse şaz ve münkerdir, bu rivayet reddedilir. Neticede reddedilen şaz: tek kalan güvenilir
ravinin, kendisinden güvenilir olana aykırı olarak rivayette bulunmasıdır.
Yani şaz:
güvenilir veya makbul bir ravinin kendisinden daha güvenilir veya daha
öncelikli olan bir raviye aykırı rivayette bulunup tek kalmasıdır. Hatib el-Bağdadi
bu tarif hakkında neredeyse icma zikreder.[15]
Bilmek gerekir ki el-Firyabi’nin ve Abdurrazzak’ın
rivayetleri arasında bir fark vardır. Firyabi’nin rivayetinde zikredilen
‘parmakla işaret’ ya teşehhüd oturuşu hakkında olup iki secde arasındaki
oturuşta bu işaret zikredilmemiştir, ya da iki secde arasındaki oturuş hakkında
olup kapalı şekilde gelmiştir:
“Bize Sufyan, Asım b. Kuleyb’den, o
babasından, o da Vail b. Hucr radıyallahu anh’den rivayet etti, dedi ki:
Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’i gördüm.
Sağ elini sol eli üzerine koymuştu. Oturduğu zaman sol ayağını yaydı.
Dirseklerini uyluklarına koydu ve işaret parmağıyla işaret etti.”[16]
Abdurrazzak’ın rivayeti ise bunun iki secde arasında oturuşta olduğunu
açıkça belirtmektedir. Nitekim hadisin metnini yukarıda zikretmiştik.
Her iki durumda da Abdurrazzak’ın bir
muhalefeti yoktur. Abzurrazzak’ın rivayeti başka bir durumu, Firyabi’nin
rivayeti başka bir durumu zikretmiyor. Her ikisi de aynı durumu anlatırken
Firyabi eksik, Abdurrazzak tam rivayet etmiştir.
El-Mizzi der ki: “Ebu Bekr b. Ebi Hayseme dedi ki: Yahya b. Main’den
işittim, ona es-Sevri’nin ashabı sorulduğunda şöyle dedi: “Abdurrazzak,
el-Firyabi, Ubeydullah b. Musa, Ebu Ahmed ez-Zubeyri, Ebu Asım, Kabisa ve
bunların tabakasında bulunanların hepsinin Süfyan’dan rivayetleri birbirlerine
yakın mertebededir. Onlar Yahya b. Said, Abdurrahman b. Mehdi, Vekî,
İbnu’l-Mubarek ve Ebu Nuaym’dan
aşağıdadırlar.”[17]
El-Firyabi’nin derecesi Abdurrazzak’ın
derecesine yakındır. Lakin Firyabi, es-Sevri’den rivayet hususunda
Abdurrazzak’tan önceliklidir. Nitekim İbn Hacer şöyle demiştir: “Sika, fazilet
sahibi. Denildi ki: Süfyan’dan rivayette bazı hatalar yapmıştır. Bununla
beraber o (Firyabi) Abdurrazzak’tan önceliklidir.”[18]
Lakin bu öncelik, bazılarının iddia ettikleri gibi Abdurrazzak’ın
rivayetinin, Firyabi’nin rivayeti karşısında şaz olmasını gerektirmez. Zira
Firyabi, her ne kadar Abdurrazzak’tan öncelikli olsa da, - bu öncelik her
açıdan değildir – ve Süfyan’ın meclisine daha çok devam etmiş bulunsa da
Firyabi Süfyan’dan bazı rivayetlerinde hata etmiştir. Bu hadiste de hata etmiş
olması ihtimal dâhilindedir. Firyabi’nin zikretmediği bu ziyadeyi Abdurrazzak
zikretmiştir. Zira Abdurrazzak ömrünün sonlarında kör olmuş ve hafızasında
değişme olmuştur. Ancak bundan öncesinde ezberi Firyabi’den daha kuvvetli idi.
Malumdur ki Ahmed b. Hanbel’in Abdurrazzak’tan rivayeti onda bu problemlerin
ortaya çıkmasından önce, hicri 200 yılının tamamlanmasından önce olmuştur.[19]
Böylece bu hadis hakkında ‘şaz’ denmesinin uygun olmadığı anlaşılmış oldu.
Allah en iyi bilendir.[20]
“sonra secde etti” kelimesi, sika ve
hafız bir ravinin ziyadesi olup makbuldür. Sika ravilere veya kendisinden daha
güvenilir olan bir raviye muhalefet söz konusu değildir.
وقال الأستاذ الحافظ عبد المنان النور فوري حفظه الله
تعالى: ما خالف عبد الرزاق أحدا لأنه روى كلمة ثم سجد ولم يروها آخرون فلا شذوذ
وإنما كان الشذوذ لو كان عاصما روى ثم سجد وروى الآخرون كلمة ثم لم يسجد أو ما
يفيد مفادها مما يخالف وينافي " ثم سجد وإن كنت تريد أن تندرء الشبهة التي
وقع في نفسك فعليك أن تدرس بحث الألباني في حديث هزيل عن المغيرة بن شعبة في المسح
على الجوربين وإذا أمعنت فيما كتب الألباني هنالك ظهر لك ظهور الشمس رابعة النهار
أن الحكم ههنا بأن ثم سجد شاذ أو وهم ليس مبنيا على الأصول والقواعد المتقنة
الصحيحة عند أهل العلم والمعرفة بالحديث. انتهى كلام النور فوري حفظه الله
Üstad Hafız Abdulmennan en-Nurfurî hafazahullah şöyle der: “Abdurrazzak,
kimseye muhalefet etmiş değildir. Zira o “sonra secde etti” kelimesini rivayet
ederken başkalarının rivayet etmediği şeyi rivayet etmiştir. Şazlık yoktur. Şaz
ancak şöyle olurdu: şayet Asım, “sonra secde” derken, diğerleri “sonra secde
etmedi” veya “sonra secde etti” lafzına aykırı başka bir lafızla rivayet etselerdi
şaz olurdu. Eğer nefsinde meydana gelen şüpheyi gidermek istiyorsan, el-Elbani’nin
Huzeyl’in Mugire b. Şube’den, çoraplar üzerine mesh hadisi hakkındaki
araştırmasını incele. El-Elbani’nin yazdıklarından kesin olarak kanaat
edeceksin ki, buradaki “sonra secde etti” lafzına şaz veya yanılgı olduğuna
hükmetmenin ilim ve marifet ehlinin katında sahih olan usule ve sağlam
kaidelere dayanmadığı güneş gibi ortadadır.”
Nitekim Şeyh İbn Useymin rahimehullah Fetava’sında[21]
şöyle demiştir: “Bazıları Vail b. Hucr hadisinin şaz olduğunu iddia
etmişlerdir. Bu doğru değildir. Zira Hadis âlimlerine göre şaz: güvenilir bir
ravinin kendisinden daha güvenilir olan bir raviye muhalif rivayette
bulunmasıdır. Peki, Vail hadisinde muhalefet nerede? Zira Nebi sallallahu
aleyhi ve sellem’den, iki secde arasında sağ elini yaydığı varid olmamıştır.
Böylece Vail radıyallahu anh hadisi şahid olmaktadır. Bu yüzden İbn Kayyım
rahimehullah, iki secde arasında da sağ elin teşehhüddeki gibi olacağı
görüşündedir.[22]”
Halid b. İbrahim es-Sak’abî de el-Kavlu’r-Racih’te şöyle demiştir:
“İki secde arasındaki oturuşta eller teşehhüdde olduğu gibi dizlerin üzerine
parmaklar açık vaziyette konur. Küçük parmak, yüzük parmağı ve orta parmak başparmak
ile tutularak halka yapılır ve Allah Teâla zikredilirken işaret parmağı ile
işaret edilir.”[23]
Şeyh Halid Sa’dûn, Mecmau’l-Furateyn adlı risalesinde ve Şeyh Ebu
Abdirrahman Tahir, Cilau’l-Ayneyn adlı risalesinde bu hadise şaz diyenlere
tatmin edici cevaplar vermiştir.
Şazlık iddiası, cem’den (hadislerin arasını bulmaktan) aciz
kalanların sığınağı haline gelmiştir. Usulde kararlaştırıldığı gibi; rivayetlerin
arasını bulma imkânı varken şazlık iddiası kabul edilmez. Şeyh el-Ebani’den
önce hiç kimse bu hadise şaz dememiştir. Önce Şeyh Elbani, sonra Şeyh Bin Baz
bu hadise şaz demekle usulde apaçık bir hata yapmış, Şeyh Bekr Ebu Zeyd ve Şeyh
Ebu Said Yarbuzi gibi başkaları da bu hataya tabi olmuşlardır.
Bu hadise şaz diyenlerin, iki secde arasındaki oturuşta sağ elin
şekli hakkında bir tane olsun rivayet getirmelerini istiyoruz ki, bu temelsiz
iddialarına haklılık payı verelim?! İki secde arasındaki oturuşu tarif eden
başka bir rivayet yoktur ki, neye göre şaz diyorlar? Yoksa bu hadisi bilmeyen
veyahut herhangi bir sebeple bu hadisle amel etmeyen binlerce insanın
uygulamasına aykırı olduğu için mi şaz deniliyor? Subhanallah!!
Hafız, güvenilir imamlardan biri olan,
meşhur Musannef sahibi Abdurrazzak’ın ömrünün sonunda hafızasının değiştiğini
ve kör olduğunu zikretmiştir. Fakat ondan yapılan ve başkası tarafından
zikredilmeyen ziyadeli nakil sıhhatli zamanında iken olmuştur. Bu ziyadenin
hükmünü öğrenmemiz gerekir:
İbn Cema’a şöyle der: “Güvenilir ravinin
ziyadesi üç kısımdır:
Birincisi: Güvenilir ravilere aykırı
olarak rivayet edilendir ki daha önce şaz hadis hakkında açıklandığı gibi bu
reddedilir.
İkincisi: Güvenilir râvi, rivayet ettiği haberle başkalarının rivayetine
hiçbir surette muhalif düşmez; bu
durumda her hadîs, hepsi güvenilir olan
râvilerin, rivayetiyle tek kaldıkları hadîs gibidir ve makbuldür. Hattâ
el-Hatîb, böyle bir hadîsin kabulü hakkında ulemânın ittifakı bulunduğu
görüşündedir.
Üçüncüsü: Hadisin metninde, aynı hadisi
rivayet eden diğer ravilerin zikretmediği ziyadeyi rivayet etmek.
Birçok imam bununla (üçüncü türden sikanın
ziyadesiyle) delil getirmişlerdir. El-Hatîb,
fıkıh ve hadîs ashabının, sika olan bir râvinin, rivayetinde tek kalması halinde
ziyadesinin makbul olduğu görüşünde olduklarına işaret ederek şöyle der:
"Hadîs ehli ve fukahâ, kendisine şer'î bir hükmün taalluk ettiği, yahutta
herhangi bir hüküm yönünden bir noksanlığa sebep olacak ziyade arasında
herhangi bir ayırım yapmadıkları gibi, sabit bir hükmün değişmesine yol açacak
ziyade ile, buna yol açmayacak ziyade arasında da ayırım yapmamışlardır. Hattâ
haberin râvisi, bir rivayetinde bu ziyadeyi yapmasa da, başka bir rivayetinde
yapmış olsa, yahut onu başkası rivayet etse de kendisi rivayet etmemiş olsa
bile, yine bir ayırıma lüzum görmemişlerdir.[24]
Sonuç olarak Abdurrazzak’ın: “Sonra secde
etti” şeklindeki ziyadeli rivayeti, hafız ve güvenilir bir ravinin ziyadeli
rivayeti olup muhaddisler indinde makbuldür. Es-Sevrî bunu Asım b. Kuleyb’den
rivayet etmiştir. Bu konuda getirilen şüpheler reddedilmiştir. Hadis sahih ve
sabit olup amel etmeye ve delil getirmeye elverişlidir.
Aşağıdaki hadislerde namazda yer alan bütün oturuşları kapsayan
umumi ifadelerle gelmiştir:
عن وائل بن حجر قال ( قلت لأنظرن إلى صلاة
رسول الله صلى الله عليه وسلم كيف يصلي قال فقام رسول الله صلى الله عليه وسلم
فاستقبل القبلة فكبر ورفع يديه حتى حاذتا أذنيه ثم أخذ شماله بيمينه فلما أراد أن
يركع رفعهما مثل ذلك فلما سجد وضع رأسه بذلك المنزل من يديه ثم جلس فافترش رجله
اليسرى ووضع يده اليسرى على فخذه اليسرى وحد مرفقه الأيمن على فخذه اليمنى وقبض
ثنتين وحلق حلقة ورأيته يقول هكذا وحلق بشر الإبهام والوسطى وأشار بالسبابة )
Vail b. Hucr radıyallahu
anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in nasıl namaz kıldığına
baktım. Kıbleye döndü, tekbir aldı, ellerini kulaklarına kadar kaldırdı. Sonra sol
elini sağıyla tuttu. Rükû etmek istediğinde aynı şekilde ellerini kaldırdı. Secde
ettiğinde başını ellerini koyduğu yere koydu. Sonra sol ayağını yayarak oturdu.
Sol elini sol dizine koydu. Sağ dirseğini sağ dizine koydu. İki parmağını
yumarak halka yaptı. Onun böyle dua ettiğini ve başparmağı ile orta parmağını
halka yaparak işaret parmağıyla işaret ettiğini gördüm.”[25]
Bu rivayette görüldüğü
gibi Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in namazını nasıl kıldığını öğrenmek
için özellikle seyreden Vail radıyallahu anh, umumi bir ifadeyle namazda oturuş
şeklini anlatmıştır. Metnin zahirinde anlaşılan bu oturuşun iki secde arasındaki
oturuşu tarif ettiğidir. Çünkü ilk rekati anlatırken parmağıyla işaret
etmesinden bahsetmiştir.
عَنِ ابْنِ عُمَرَ أَنَّ النَّبِىَّ -صلى الله عليه وسلم- كَانَ إِذَا جَلَسَ
فِى الصَّلاَةِ وَضَعَ يَدَيْهِ عَلَى رُكْبَتَيْهِ وَرَفَعَ إِصْبَعَهُ الْيُمْنَى
الَّتِى تَلِى الإِبْهَامَ فَدَعَا بِهَا وَيَدَهُ الْيُسْرَى عَلَى رُكْبَتِهِ الْيُسْرَى
بَاسِطُهَا عَلَيْهَا
İbn Ömer radıyallahu anhuma’dan: “Rasulullah sallallahu aleyhi ve
sellem namazda oturduğunda ellerini dizlerinin üzerine koyar, sağ elinin
parmağını kaldırarak dua ederdi. Sol elini de sol dizi üzerine koyarak yayardı.”[26]
Bu hadisteki “kane iza celese fi’s-salat: namazda oturduğu zaman” lafzı,
tekrarı ifade eder. Böylece namazdaki her oturuşu kapsar.
Diğer rivayette “Teşehhütte oturduğu zaman” denilmesine gelince,
İbn Useymin buna da Fetava’l-Erkani’l-İslam adlı kitabında şöyle cevap
vermiştir:
“Birincisi genel, ikincisi özeldir. "Özelin genele uygun bir
hükümle zikredilmesi tahsisi gerektirmez" diye bir kaide vardır. Mesela bir adam
diğerine: İlim talebelerine ikramda bulun, der. Ve ona bir de: Muhammed’e
ikramda bulun, der. Muhammed de bir ilim talebesidir. Bu, diğer ilim
talebelerine ikramda bulunmamayı gerektirmez. Usul âlimleri bunu bir ilke
olarak kabul etmişlerdir. Şeyh eş-Şankiti Advau’l-Beyan adlı tefsirinde bunu
anlatmıştır. Eğer: İlim talebelerine ikramda bulun, dese, sonra da: Derste uyuyanlara
ikramda bulunma, dese, işte bu tahsisi gerektirir. Çünkü onu genel hükme
muhalif bir hükümle zikretti.”[27]
عَنْ عَلِىِّ بْنِ عَبْدِ الرَّحْمَنِ الْمُعَاوِىِّ قَالَ :
رَآنِى ابْنُ عُمَرَ وَأَنَا أَعْبَثُ بِالْحَصَى ، فَلَمَّا انْصَرَفَ نَهَانِى وَقَالَ
: اصْنَعْ كَمَا كَانَ رَسُولُ اللَّهِ -صلى الله عليه وسلم- يَصْنَعُ. قُلْتُ : وَكَيْفَ
كَانَ رَسُولُ اللَّهِ -صلى الله عليه وسلم- يَصْنَعُ؟ قَالَ : كَانَ إِذَا جَلَسَ
فِى الصَّلاَةِ وَضَعَ كَفَّهُ الْيُمْنَى عَلَى فَخِذِهِ الْيُمْنَى وَقَبَضَ أَصَابِعَهُ كُلَّهَا ، وَأَشَارَ بِإِصْبُعِهِ
الَّتِى تَلِى الإِبْهَامَ وَوَضَعَ كَفَّهُ الْيُسْرَى عَلَى فَخِذِهِ الْيُسْرَى.
Ali b. Abdirrahman el-Meavi şöyle demiştir: Abdullah b. Umer
radıyallahu anhuma beni namazda taşlarla oynarken gördü. Namazı bitirince beni
bundan yasakladı ve şöyle dedi:
“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yaptığı gibi yap.” Ben:
“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem nasıl yapardı?” dedim.
Dedi ki:
“Namazda oturduğu zaman sağ elini sağ dizine koyar, parmaklarını
yumar, başparmağından sonra gelen parmağıyla işaret eder ve sol elini de sol
dizine koyardı.”[28]
عَنْ عَامِرِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ الزُّبَيْرِ عَنْ أَبِيهِ قَالَ :
كَانَ رَسُولُ اللَّهِ -صلى الله عليه وسلم- إِذَا قَعَدَ يَدْعُو وَضَعَ يَدَهُ الْيُمْنَى
عَلَى فَخِذِهِ الْيُمْنَى ، وَيَدَهُ الْيُسْرَى عَلَى فَخِذِهِ الْيُسْرَى ، وَأَشَارَ
بِإِصْبُعِهِ السَّبَّابَةِ ، وَوَضَعَ إِبْهَامَهُ عَلَى إِصْبَعِهِ الْوُسْطَى وَيُلْقِمُ
كَفَّهُ الْيُسْرَى رُكْبَتَهُ .
Abdullah
b. Zübeyr radıyallahu anhuma dedi ki: “Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem
(namazda) oturduğu zaman dua eder ve sağ elini sağ dizine, sol elini de sol
dizine koyardı. İşaret parmağıyla işaret ederdi. Başparmağını orta parmağı
üzerine koyar, sol eliyle de sol dizini kavrardı.”[29]
عن
مالك بن نمير الخزاعي عن أبيه قال : رأيت رسول الله صلى الله عليه و سلم واضعا يده
اليمنى على فخذه اليمنى في الصلاة يشير بأصبعه
Malik
b. Numeyr, babasından rivayet ediyor: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in
namazda sağ elini sağ dizi üzerine koymuş, parmağıyla işaret ederken gördüm.”[30]
عَنْ سَعِيدِ
بْنِ عَبْدِ الرَّحْمَنِ ابْنِ أَبْزَى، عَنْ أَبِيهِ، قَالَ: كَانَ رَسُولُ
اللَّهِ صلى الله عليه وسلم إِذَا جَلَسَ فِى الصَّلاةِ فَدَعَا، وَضَعَ يَدَهُ
الْيُمْنَى عَلَى فَخِذِهِ، ثُمَّ كَانَ يُشِيرُ بِأُصْبُعِهِ إِذَا دَعَا.
Said
b. Abdirrahman b. Ebza, babasından: “Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem
namazda oturduğu zaman sağ elini dizine koyarak dua eder ve parmağıyla işaret
ederdi.”[31]
Bu
hadiste umumi bir ifadeyle “namazda oturduğu zaman” denilerek parmak işareti
zikredilmiştir.
عن أبي قتادة أَنَّ
النَّبِيَّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ كَانَ إِذَا جَلَسَ فِي الصَّلَاةِ
وَضَعَ يَمِينَهُ عَلَى فَخِذِهِ الْيُمْنَى, وَأَشَارَ بِإِصْبَعِهِ
Ebu
Katade radıyallahu anh dedi ki: “Nebî sallallahu aleyhi ve sellem namazda
oturduğu zaman sağ elini sağ dizine koyar ve parmağıyla işaret ederdi.”[32]
Âlimlerin Bu
Hadisler Hakkındaki Fehmi
1- İbn Huzeyme Rahimehullah
İbn
Huzeyme sahihinde(بابُ:
بسطِ يَدِ اليُسرى عند وضعها على الركبة اليُسرى في الصلاة) “Namazda
sol elin sol diz üzerine konulduğunda yayılması babı” başlığını koymuştur. Bu başlık
ve zikrettiği hadis, namazdaki bütün oturuşlar hakkında geneldir. Zira İbn
Huzeyme, sol elin şeklinin ancak yayılması olduğunu anlamıştır. Bu anlayış, sağ
elin şeklinin de ancak işaret etmek olduğunu gerektirir. Çünkü bütün
oturuşlarda sol elin yayılması hakkındaki umumi delil, aynı zamanda sağ elin işaretine
de delildir. Böylece bütün oturuşlarda sağ elin işaret etmesi gerekir.
2- İmam Nesâî Rahimehullah
İmam
Nesâî, el-Muctebâ’da (1269)
(باب: بسط اليُسرى على الركبة) “Sol elin diz üzerinde yayılması”
başlığını vermiş ve bu başlığın altında İbn Ömer radıyallahu anhuma’nın
rivayetini zikretmiştir.
Bu da
İbn Huzeyme’nin başlığı hakkında söylediğim gibi, sağ elin bütün oturuşlarda işaret
pozisyonunda olmasını gerektiren bir delildir.
Şüphe
yok ki bu imamlar, hadislerdeki umumi ifadeleri olduğu gibi delil almışlar ve
teşehhüdle kayıtlamamışlardır. Bilakis secdeler arasındaki oturuş hakkında da
delil getirmişlerdir. O halde neden sağ el hakkındaki umumi ifade delil
alınmasın? Sol el hakkındaki umumi ifade daha mı önceliklidir? Çünkü işaretin
dayanağı duadır. Sol elin yayılmasının ise herhangi bir illeti yoktur!
3- İmam Beyhakî Rahimehullah
Beyhakî,
Sunenu’l-Kubrâ’da (262) (باب:
كيف يضع يديه على فَخِذيه والإشارة بالمُسَبِّحة) “Ellerini dizi üzerine
koyma ve işaret parmağıyla işaret şekli babı” başlığını koymuş ve bunun altında
Muslim’in de Sahih’inde rivayet ettiği, daha önce bu risalemde zikrettiğim;
Nafi ile Ali el-Meavî’nin İbn Ömer radıyallahu anhuma’dan rivayet ettikleri
hadisin umumi ifadesini delil getirmiştir. Bunu iyi düşün!
4- İmam Darekutnî Rahimehullah
Dârekutnî,
Sünen’inde (باب:
صفة الجلوس للتشهد وبين السجدتين) “Teşehhüd
ve iki secde arasında oturuş şekli babı” başlığını vermiş ve altında İbn Ömer radıyallahu
anhuma’nın: “Sol ayağı yayıp sağ ayağı dikmek sünnettir”[33]
sözünün rivayet yollarını zikretmiştir. Darekutni, teşehhüd ile iki secde
arasındaki oturuş arasında ayrım yapmamıştır. Böylece birisi hakkında gelen
vasıf, her ikisini kapsamıştır. Hatta İbn Ömer radıyallahu anhumanın oturuşlarda
ayakların durumu hakkında umumi ifadesini nakletmiştir ki, bu oturuşlarda
ellerin durumu hakkındaki umumi ifadeler de aynı şekilde delildir. Ayaklar hakkında
umumi ifadeyi delil alıp, eller hakkında olanı reddetmek olacak iş midir?
5- İmam Tahavî Rahimehullah
Ebu Cafer et-Tahavî, Şerhu Meani’l-Asar’da[34]
şöyle der:
فلمَّا
كان المُتَّصِلُ عن أبي حُميدٍ موافِقاً لِمَا روى وائلٌ ثبت القولُ بذلك ولم
يَجُزْ خِلافُهُ مع ما شدَّهُ من طريق النَّظر وذلك أنَّا رأينا القُعودَ الأوَّلَ
في الصلاة وفيما بين السجدتين في كل ركعةٍ: هو أنْ يفترش اليُسرى فيقعدَ عليها
“Ebu Humeyd’den muttasıl senedle gelen
rivayet, Vail’in naklettiği rivayete uygun olduğuna göre, o halde bu doğrultuda
görüş sabit olur ve ona muhalif görüşleri kabul etmek caiz olmaz. Bununla birlikte
düşünme yoluyla varılan sonuç da bunu destekler. Şöyle ki: bizler namazdaki
birinci oturuş ile her rekatte iki secde arasındaki oturuşların sol ayağı
yatırıp üzerine oturmak şeklinde olduğunu gördük.”
O
halde bunların arasında eşitliği gerektiren hadisler varken ayrım yapmanın
manası nedir?
6- İbn Kayyım el-Cevziyye Rahimehullah
İbnu’l-Kayyım,
Zadu’l-Mead’de şöyle demiştir: “Oturuş şekli, daha önce geçtiği gibi, tıpkı iki
secde arasında oturuşu gibiydi. Sol ayağı üzerine oturur, sağ ayağını dikerdi. Bu
oturma konusunda Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’den bu şekilden başkası
rivayet edilmedi.”[35]
İbn
Kayyım rahimehullah, “başka oturuş şekli nakledilmemiştir” diye nitelediği, iki
scde arasındaki oturuşu şöyle anlatmıştır: “Ellerini uylukları üzerine koyar,
dirseğini uyluğu ve elinin uç kısmını ise dizi üzerine koyardı. Parmaklarından ikisini
çeker, bir halka yapar, sonra da bir parmağını dua etmek için kaldırır, hareket
ettirirdi. Vail b. Hucr radıyallahu anh, Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in işte
böyle yaptığını söylemiştir.”[36]
Ayrıca
bu risalemde daha önce naklettiğim gibi şu âlimler de iki secde arasında
oturuşta sağ el ile işaret edileceğini açıkça tasrih etmişlerdir:
7- Şeyh Muhammed b. Salih b. Useymin Rahimehullah8- Şeyh Hafız Abdulmennan en-Nurfûri
9- Şeyh Ebu Abid Halid b. Cez’ b. Halid es-Sa’dun
10- Şeyh Ebu Abdirrahman Muhammed Refik Tahir
11- Şeyh Halid b. İbrahim es-Sak’abî
12- Şeyh Yasir Burhamî
Hatime
Son
olarak İmam Ahmed Rahimehullah’ın: “Bir imamın olmadan bir mesele hakkında
konuşmaktan sakın” şeklindeki sözüyle ilgili bir açıklama yapmamız
gerekmektedir.
Altın
Kaideler adlı çalışmamda şu kaideyi zikretmiştim: “İmamlardan birinin
öncülüğünü yapmadığı bir meselede konuşmamak gerekir.”
Bu
kaide ancak hakkında nas bulunmayan meseleler hakkındadır. Hakkında Rasulullah
sallallahu aleyhi ve sellem’in hadisinden nas bulunan meselede ise önceki
imamlardan hiçbiri bunu bilmese ve dile getirmese dahi onunla amel edilir. Zira
hadis kendi başına delildir.
Hakkında
nas bulunmayan ve kendi zamanlarında mevcut olmasına rağmen selefin hakkında konuşmadığı
meselelere gelince, müslümanın yeni bir görüş ortaya koyması meşru değildir.
Şeyhulislam
şöyle demiştir: “Sonrakilerin, öncekilerden ayrı olarak ortaya koydukları ve
daha önce kimsenin dile getirmediği her görüş hatadır. Nitekim İmam Ahmed b. Hanbel
şöyle demiştir: “Bir imamın olmadan bir mesele hakkında konuşmaktan sakın”[37]
İmam
Ahmed’in bu sözü bu risalede zikrettiğimiz sünnetle amel etmeye asla bir engel
değildir. Zira sahih hadisle sabit olmuştur. Hem bu hadis hakkında âlimlerin fehmini
de nakletmiş bulunuyorum ki, bunları insafla düşünen kimse, bu açık sünnetle
amel etme konusunda hiçbir şüphe duymaz. Hamd ve minnet Allah’adır.
İleri geri
konuşup da basit şüphelerle veya imamlardan birinin görüşünü zatu envat
edinerek sünnetle amel etmekten uzaklaştıranlara gelince: Allah rasulünden gelenlere
uymak hepimizin söylediklerinden kat kat üstündür!
Subhaneke
Allahumme ve bihamdike ve eşhedu en la ilahe illa ente vahdeke la şerike leke estağfiruke
ve etûbu ileyk.
Ebu
Muaz Seyfullah el-Çubukâbâdî
Dâru’s-Sunne/Çubukâbâd
- Ankara
[1] Sahih.
Ahmed (4/317) Taberani (22/34) Abdurrazzak (2/68 no: 2522) Hatib el-Bağdadi,
el-Fasl Li’l-Vaslli’l-Mudrec (1/430)
[2] Fethu’r-Rabbani (3/149)
[3]
Humeydi (2/392 no:885)
[4] Şafii
Müsned (1/176)
[5] Tehzibu’l-Kemal (18/53)
[6]
Beyhaki (2/24)
[7] Tabakatu’l-Huffaz (1/158 no:337) Tehzibu’l-Kemal (18/56)
[8] Bkz.:
Siyeru A’lami’n-Nubela (7/466)
[9] Musannef (2/68 no:2522)
[10] Ahmed (4/318)
[11]
Taberani (22/33)
[12]
Elbani Sahiha (1247)
[13]
Tedribu’r-Ravi (1/233)
[14] İbn
Salah Mukaddime (s.44)
[15] Bkz.: Baisu’l-Hasis (s.8)
[16] Taberani (22/33)
[17] Tehzibu’l-Kemal (18/56)
[18] Takribu’t-Tehzib (1/515 no:6415)
[19] Suyuti Tabakatu’l-Huffaz (1/158, 159 no:337)
[20]
Bkz.: Ebu Abdurrahman Muhammed Refik b. Tahir, Cilau’l-Ayneyn (s.6)
[21] (13/143)
[22] Zadul Mead (1/238- Arnavut kardeşlerin tahkiki)
[23]
Halid b. İbrahim es-Sak’abi Kavlu’r-Racih Maa’d-Delil (2/93-96)
[24] El-Kifâye,
s. 424-425 el-Menhelu’r-Revi (1/58)
[25] Sahih.
Nesai (1265); Hatib, el-Fasl (1/435) Ahmed (4/316, 318); Beyhaki (2/131); İbn
Carud, el-Munteka (208); Tayalisi (1020) Taberani (22/38); Ebu Davud (726, 957);
Darimi (1357); İbn Huzeyme, Sahih (713); İbn Hibban, Sahih (5/172); Humeydi
(855) Elbani sahih demiştir.
[26] Sahih.
Müslim (580) Malik (76) Ahmed (2/147) Beyhaki (2/130) Bezzar (5755)
[27] İbn
Useymin Fetava Erkani’l-İslam (no: 252)
[28] Sahih.
Muslim (580) Malik (198) Ahmed (2/65) Ebu Davud (989) Nesai (2/236) İbn Huzeyme
(712) İbn Hibban (1942) Beyhaki (2/130)
[29] Sahih.
Müslim (579) Beyhaki (2/131)
[30] Sahih
ligayrihi. Ahmed (3/471) Şuayb el-Arnaut: sahih ligayrihi demiştir. İbn Ebi
Şeybe (6/86); Nesai el-Mucteba (3/38); Sunenu’l-Kubra (1/376 no:1194); İbn Mace
(911); İbn Huzeyme (715) İbn Ebi Asım, el-Ahad (2329)
[31] Sahih.
Ahmed (3/407) Buhari, Tarih (3/296); Elbani es-Sahiha (3181)
[32] Sahih.
Ahmed (5/297)
[33]
Buhari (827)
[34]
Şerhu Meani’l-Asar (1/160)
[35] Zadu’l-Mead
(Tercüme Şükrü Özen: 1/225)
[36] Zadu’l-Mead
(tercüme Şükrü Özen: 1/221) not: Şükrü Özen burada zikredilen Vail radıyallahu
anh hadisinin tahricini yaparken başka bir hadisin tahricini vermiştir. Doğru tahrici
bu risalemde ilk hadisin dipnotunda olduğu gibidir.
[37] Mecmuu’l-Fetava (21/291)