Soru:
Selamun Aleykum hocam. Ebu Hanife hakkında alimlerin
sözlerini sitenizde nakletmişsiniz. Ancak ben Zehebi'nin "Menakıbı Ebu
Hanife" isimli eserini okudum. Orada da sizin zikrettiğiniz âlimlerin
bazıları onu övüyorlar. Yine Tarihu'l Bağdad" da onu öven âlimlerin
listesi varmış, şimdi her ikisinden biri zayıf olması gerekir değil mi?
Aleykum selam ve
rahmetullah
Ebu Hanife'yi övenler
fıkhı hakkında övmüşler, onun akidede bid'ati ve hadislere karşı re'y ve kıyas
ile itiraz etmesi gibi tavırlarından dolayı cerh etmişlerdir.
Hadiste de zayıf
olduğunda ittifak vardır.
Ebu Hanife'yi hadis konusunda ta'dil
eden sahih bir rivayet yoktur. Ebu Hanife hakkında gelen nakillerin
sahih olanlarını Mukbil b. Hadi, Neşru's-Sahife adlı eserinde bir araya
toplamış ve isnad değerlendirmelerini yapmıştır.
Akidedeki bid'atine
gelince, ameli imandan saymaması, imanın artıp eksildiğini kabul
etmemesidir. Kur'an'ın mahlûk olduğunu söylediği ve bundan dolayı kadı Şureyh
tarafından iki defa tevbe ettirildiği sabit olmuştur.
Buna rağmen İbn
Teymiyye, Ebu Hanife'nin Mürcieliğe sapmasının sonraki Cehmiyye, Mu'tezile, Eşari ve Maturidilerin sapmasından
daha hafif olması, topluluklar tarafından kabul gören bir âlim
sayılması ve kelam'ı kınaması sebebiyle olsa gerek, onu imamlar arasında
saymaya başlamış, Cehmiyye, Muşebbihe gibi sapık fırkalara karşı Ebu
Hanifenin sözlerini de kullanmıştır. İbn Teymiyye'ye de öğrencilik yapmış
olan Zehebi, Ebu Hanife hakkında gevşek davranmış, Siyeru A’lami’n-Nubela’da
Ebu Hanife’yi öven sözleri, isnadlarını vermeden zikretmiştir.
Menakıbu Ebi Hanife
adıyla yayınlanan ve Türkçeye de tercüme edilen esere gelince, bu
eser, yayınlanan şekliyle Zehebi'ye ait değildir. Bildiğim kadarıyla Zehebi'nin
aynı isimdeki orijinal eseri kayıptır. Ebul-Vefa Efgani Zehebi'nin eserlerinden
derleme yaparak Zehebi'nin verdiği isimle yayınlamış ve Ebu Hanife'ye aşırı
taassubuyla bilinen M. Zahid el-Kevserî eserin orijinal olmadığıyla ilgili bir
açıklama yapmaksızın, kitabın mukaddimesinde tedlis yaparak Efgani'nin derlemesini tahkik etmiştir. Bu
derleme risalede yalnızca Ebu Hanife'nin fıkhî re'ylerini, ibadetlerini vs.
öven kimselerin nakline yer vermiş, re'yi konusunda onu eleştiren rivayetler
ile hadisteki zayıflığı ve akidesinin bozukluğu hakkında nakledilenlere
değinmemiştir. Yine Kevseri, tahkikinde Ebu Hanife'yi öven sözlerin
isnadlarının sıhhatini tahkike de hiç girmemiştir!
Mesela Yahya b.
Main'in Ebu Hanife hakkında "sika" dediği ve övdüğüne dair rivayet
zayıf bir ravi olan Muhammed b. Sa'd el-Avfî yoluyla gelmiştir.
Yahya b. Main’in Ebu
Hanife hakkında sika dediğine dair rivayetlerin isnadını Hatibu’l-Bağdadi Tarih’inde
(13/449) zikretmiştir. Bu rivayetler içinde sahih olanı, Yahya b. Main’in
yanında Ebu Hanife hakkında “kezzab” denilince, İbn Main Ebu Hanife’nin yalancı
olmadığını, saduk olduğunu, fakat hadis şeyhlerinden olmadığını söylemiştir.
Yani İbn Main yalnızca Ebu Hanife’nin yalancılıkla nitelenmesine karşı çıkmış, hadiste
zayıf oluşunu da belirtmiştir.
İbn Main’in Ebu Hanife hakkında “la be’se bih”
dediği sözüne gelince, bunun isnadında Cafer b. Durustuye zayıftır. Hanefi
mutaassıpları bu sözü de eksik naklettikleri için bu bir ta’dil zannediliyor! Bu
rivayette İbn Main: “Ebu Hanife sıdk ehlindendir, yalanla itham edilmedi”,
diğer rivayette: “onda beis yok, yalan söylemezdi ” demiştir. Görüldüğü gibi bu
tadil sözü Ebu Hanife’nin adaleti hakkındadır, hıfzı hakkında değildir. Bu da Ebu
Hanife’nin zayıf olduğunu, ancak şiddetli zayıflardan, metruk ravilerden
olmadığını ifade eder. Lakin belirttiğim gibi Yahya b. Main’e kadar ulaşan
isnadı Cafer sebebiyle zayıftır.
Yahya b. Main’in Ebu
Hanife hakkında “sikatun, sikatun” lafzıyla ta’diline dair rivayet uydurmadır. İsnadında
Ahmed b. es-Salt el-Himmani (Ahmed b. Atiyye diye meşhurdur) yalancıdır. Ahmed
b. Salt’ın Yahya b. Main’den Ebu Hanife’yi tevsik ettiğine dair birkaç rivayeti
daha vardır. Bunlar yalandır. Nitekim Hatib el-Bağdadi bu nakillerin ardından: “Ahmed
b. es-Salt ki Ahmed b. Atiyye'dir, sika değildir” diyerek uyarmıştır.
Salih b. Muhammed
Cezere el-Esedi’nin Yahya b. Main’den nakline dair meçhul sigayla yapılan
rivayetin isnadını ise hiçbir yerde bulamadım. Bunu nakleden herkes, İbn Hacer,
Zehebi veya Mizzi’nin muallak olarak zikrettiği bu rivayeti isnadsız olarak
nakletmekle yetinmişlerdir.
Yahya b. Main'den
sahih olarak, isnadıyla gelen rivayet ise Ebu Hanife hakkında
"zayıf" diğer bir sahih rivayette: “Ebu Hanife mürcie idi, bidatine
davet edenlerden idi ve hadiste bir şey değildir”, diğer bir sahih rivayette
de: “Ebu Hanife’den hadis yazılmaz” dediğine dair rivayettir.
Sonuç olarak, Ebu
Hanife’yi hadis konusunda hiçbir imam ta’dil etmemiş, bu konuda sahih bir
rivayet gelmemiştir. Abdullah b. Suleyman b. el-Eş’as, hadis imamlarının Ebu
Hanife’yi cerh etme hususunda icma ettiklerini nakleder. Bunu Şeyh Mukbil b.
Hadi Neşru’s-Sahife’de (s.302) zikretmiştir.
Ebu Hanife hadisteki
zayıflığını bizzat kendisi de itiraf etmiştir. Tirmizî, İlelulKebir’de (2/447) sahih
bir isnad ile Ebu Hanife’nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: “Size rivayet
ettiğim hadislerin genelinde hata vardır.”
Hanefi hadis hafızlarından Zeylai de “alışveriş ve şart” ile ilgili
hadisten bahsederken Ebu Hanife’nin hadiste zayıf olduğunu itiraf etmiştir.
Maalesef bu meselede
yazan yazarlar ya taassup sebebiyle, ya toplumun tepkisinden
çekindiklerinden, ya da cahilliklerinden, Ebu Hanife hakkında adil
davranmıyorlar!
Diğer bazıları da: “Ebu Hanife yahudi idi” gibi aşırı, Ebu Hanife’nin cerhi hakkında sahih olmayan rivayetleri de kullanmak suretiyle, bazen “Ebu Cife” diye hakaret ederek cerh zikretmektedirler. Bu yazarlardan insaflı olanı: “Hanefilerden özür dileyerek söylemeliyim ki, hadis imamları Ebu Hanife’nin hadiste zayıf olduğunu söylemiştir” diyor.
Diğer bazıları da: “Ebu Hanife yahudi idi” gibi aşırı, Ebu Hanife’nin cerhi hakkında sahih olmayan rivayetleri de kullanmak suretiyle, bazen “Ebu Cife” diye hakaret ederek cerh zikretmektedirler. Bu yazarlardan insaflı olanı: “Hanefilerden özür dileyerek söylemeliyim ki, hadis imamları Ebu Hanife’nin hadiste zayıf olduğunu söylemiştir” diyor.
Burada dikkat edilmesi
gereken husus şudur: Ebu Hanife fıkıhta imam olmasına rağmen hadiste zayıftır,
nice fakih, müfessir, tarihçi, Kur’an kârî’i imamlar vardır ki, hadis
rivayetinde ve hıfzında zayıf görülmüştür. Vakıdî, Abdurrahman b. Zeyd b. Eslem, Mukatil vb. gibi. Bu üzerinde durulması gereken asıl
konu değildir.
Asıl üzerinde
durulması gereken konulardan birisi, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in
sünnetleri karşısındaki tavırdır. Ebu Hanife’den kelamı ve kıyası zemmeden,
Allah Azze ve Celle’nin sıfatlarının delilsiz olarak tevil edilmesine karşı
çıkan sözler sabit yollardan nakledilmiştir. Bununla beraber, kendisine bazı
hadisler ile hüccet sunulmasına rağmen re’yini savunmaya devam ettiği
nakledilmiş, hamr’ın (sarhoş edici içkilerin) kapsamına giren şeyler, velisiz
nikah vb. bir çok meselelerde, bizim bugün sahih olduğunu net olarak gördüğümüz
bazı naslara muhalif fetvaları olmuştur. Bizler o imama hüsnü zan ederek,
bugünün imkanlarıyla sıhhatini net olarak anladığımız birçok hadisin sıhhati,
Ebu Hanife nezdinde bu kadar net değildi deriz. Zira Ebu Hanife yalnızca
kendisinin bilip tanıdığı, güvendiği ravilerin rivayetlerine güveniyordu. Rical
ilmi ve hadis metinlerine dair tedvinat da onun asrında ve bulunduğu ortamda yeterli değildi. Rical bilgisi
daha iyi olan muhaddis imamların sıhhatini ispat ettikleri hadislere karşı, Ebu
Hanife’nin eksik kalması ve muhalif düşmesi makuldür.
Diğer taraftan, Ebu
Hanife ile muasır olan, onu bizzat görüp tanımış büyük imamların tamamı Ebu
Hanife’yi akidesindeki sapmaları ve selefe muhalefeti sebebiyle terk etmiş ve
eleştirmişlerdir. Bu meselede, “Muasır olan âlimlerin birbirlerine haset
etmeleri sebebiyle, birbirlerini cerh etmelerine itibar edilmez” kaidesini
getirmek kadar abes, cahilane taasup yoktur! Zira hemen onların ardından gelen neslin, Şafii, Ahmed b. Hanbel, Abdurrahman b. Mehdî, Abdullah b. Ahmed, Buhari, Muslim, Nesai, Fesevi gibi imamları da Ebu Hanife'nin akidedeki sapmalarına uyarıda bulunmaya devam etmişlerdir.
Benim, sitemde Ebu
Hanife’nin cerhine dair nakiller aktarmamın sebebi, Ebu Hanife’nin şahsına
karşı aşağılama yapmak değildir! Selef-i Salihin’in menhecine karşı büyük ve
habis bir tuzak kurulmuş, şer ve mikrop fabrikaları olan İlahiyat fakülteleri
ve arap ülkelerindeki sözde İslami üniversitelerin kürsülerinde sünnet inkârcıları,
rafizi şiiler, mu’tezile, cehmiler, tarihselci hermonetikçiler, İhvanu’l-Muslimin’in
sapık düşünceli siyasî madrabazları, Ebu Hanife’nin ayak kayması veya hata denilebilecek
bazı tavırlarını kullanarak, bir meselede ayet veya hadisten sahih naslar
bulunmasına rağmen "zamanın şartlarına göre re’y ve akılla kıyas ile te’viller yapmanın"
kapısını açmak, nassa rağmen mezhep taklidi ve ihtilafları hoş görerek
demokrasi küfrüne ortam hazırlamak istemektedirler.
“Ebu Hanife de nas
bulunmasına rağmen aklıyla re’y ve tevilde bulunarak kendi zamanında böyle
yapmıştır, fakat dar düşünceli, kısır fikirli mutaassıp selefiler ve
hadisçiler, aklı öne çıkaran Ebu Hanife’yi çekemeyip haset etmişler, onu cerh
etmişlerdir” diyerek Ebu Hanife’ye nispet edilen bir metod olarak, Kur’an
ve sünnet naslarına sahabenin anlayışından başka yollarla yaklaşmayı
arzulamakta, Kur’an ve sünnet düşmanlıkları için Ebu Hanife’yi alet etmek istemektedirler.
Halkın nezdinde: “Ebu Hanife mi, yoksa dar görüşlü hadisçiler mi?” şeklinde gizli şaibeler oluşturup, “hadisçiler ve selefiler”i çirkin ve "naslara teslim olmayı" dar görüşlülük şeklinde göstermeyi amaçlıyorlar.
Hadisçiler ve selefiler ise Kur’an ve sünnet naslarını anlamada sahabe ve tabiinin menhecine sarılanlar, yani doğru yolda olan tek gruptur. Selefiliği çirkin göstermek için dış düşmanlar selefilik adını suiistimal eden; el-Kaide, Işid gibi terör örgütlerini de desteklemişler, ve içteki düşmanlar da Selefilik yolunun ancak böyle bir sonuç doğuracağı iftirasını atmaktadırlar.
Halbuki bu terör örgütlerinin mensupları ve tekfirciler asla selefî bir metoddan, hadisçi gelenekten gelmemişlerdir! Bilakis bu terör sadece taklitçi, mezhepçi, kıyasçı kültürün sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Şayet selefîlerin cahillerinden biri yanlışlıkla bu terör örgütlerine hüsnüzan etse ve onlara gitse asla onu aralarında barındırmaz, ya akidesini değiştirmeye zorlar yahut öldürürler! Mesela sigara içene yaptıkları gibi. Zira bu örgütler sigarayı haram saymaktadır! Sigarayı yalnızca mezhepçiler, kıyasçılar haram görür! Selefî birinin Kur’an ve sahih sünnet dışında hüküm kaynağı yoktur ki sigaraya haram desin!
Halkın nezdinde: “Ebu Hanife mi, yoksa dar görüşlü hadisçiler mi?” şeklinde gizli şaibeler oluşturup, “hadisçiler ve selefiler”i çirkin ve "naslara teslim olmayı" dar görüşlülük şeklinde göstermeyi amaçlıyorlar.
Hadisçiler ve selefiler ise Kur’an ve sünnet naslarını anlamada sahabe ve tabiinin menhecine sarılanlar, yani doğru yolda olan tek gruptur. Selefiliği çirkin göstermek için dış düşmanlar selefilik adını suiistimal eden; el-Kaide, Işid gibi terör örgütlerini de desteklemişler, ve içteki düşmanlar da Selefilik yolunun ancak böyle bir sonuç doğuracağı iftirasını atmaktadırlar.
Halbuki bu terör örgütlerinin mensupları ve tekfirciler asla selefî bir metoddan, hadisçi gelenekten gelmemişlerdir! Bilakis bu terör sadece taklitçi, mezhepçi, kıyasçı kültürün sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Şayet selefîlerin cahillerinden biri yanlışlıkla bu terör örgütlerine hüsnüzan etse ve onlara gitse asla onu aralarında barındırmaz, ya akidesini değiştirmeye zorlar yahut öldürürler! Mesela sigara içene yaptıkları gibi. Zira bu örgütler sigarayı haram saymaktadır! Sigarayı yalnızca mezhepçiler, kıyasçılar haram görür! Selefî birinin Kur’an ve sahih sünnet dışında hüküm kaynağı yoktur ki sigaraya haram desin!
Bu konu altından çok
suların aktığı bir köprüdür. Selefî; selefe uyandır, selefîye uyan değil! Yani selefî; Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'e, sahabeye,
tabiine ve tebeu’t-tabiine uyandır. Sahabe ve tabiinden sonra çıkan mezhepleri
taklid eden, İbn Teymiyye’yi, İbn Abdilvehhab’ı veya imamlardan herhangi birini delilsiz taklid eden veya son
asırlarda Suudda, şurda burda kendilerini selefi olarak lanse eden, fakat uygulamada
bunu ispat edemeyip, sonrakilerin mezheplerinin yolunda giden kimselere uyana
selefî denmez, ancak tufeylî denir!
Şayet "Ebu Hanife mi,
Sahabe’nin menheci mi?" diye sorulacak olursa elbette sahabenin yoluna uymak
gerekir. Oluşturulmak istenen intiba ise bunun tam tersidir. Nitekim en hayırlı
insanlar olan selefimiz, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetleri
ve sahabenin menheci karşısında asla Ebu Hanife’nin aklî re’ylerini tercih etmemişler,
bilakis reddetmişler, naslara teslim olmuşlardır. Ebu Hanife’nin cerhi
hakkındaki nakillerde bulunmamın sebebi budur, insanların Ebu Hanife’yi önder
edinerek Kur’an ve sünnet naslarına muhalefet etmemeleri, imanı anlama
konusunda Ebu Hanife’yi masum bir imam zannederek mürcieye sapmamalarıdır vs.
Allah yardımcımız olsun.
Aşağıdaki
linklere de bakmanızı tavsiye ederim:
http://ebumuaz.blogspot.com.tr/2017/05/ummetin-salih-selefi-bidatcilere-uyuz.html
http://ebumuaz.blogspot.com.tr/2017/05/ummetin-salih-selefi-bidatcilere-uyuz.html