İbn Batta rahimehullah
şöyle demiştir: “Zuheyr rahimehullah dedi ki:
إِذَا تَيَقَّنْتَ أَنَّهُ جَهْمِيٌّ أَعَدْتَ
الصَّلَاةَ خَلْفَهُ يَوْمَ الْجُمُعَةِ وَغَيْرِهَا، فَاحْذَرُوا رَحِمَكُمُ
اللَّهُ هَؤُلَاءِ الْحُلُولِيَّةَ، فَإِنَّهُمْ مِنْ شِرَارِ عِبَادِ اللَّهِ،
وَهُمْ يَتَشَبَّهُونَ بِالصُّوفِيَّةِ، وَيُظْهِرُونَ الزُّهْدَ وَالتَّقَشُّفَ،
وَيَدَّعُونَ الشَّرَفَ وَالْمَحَبَّةَ بِإِسْقَاطِ الْخَوْفِ وَالرَّجَاءِ،
وَيَزْعُمُونَ أَنَّ اللَّهَ مَعَنَا وَحَالٌّ فِينَا، وَمُبَاشِرٌ بِذَاتِهِ
لَنَا، مُبْتَدِعَةٌ ضُلَّالٌ، يَحْضُرُونَ مَجَالِسَ التَّغْبِيرِ
وَالْقَصَائِدِ، وَيَسْتَمِعُونَ الْغِنَاءَ مِنَ الْأَحْدَاثِ الْمُرْدِ
وَالنِّسَاءِ، فَيَزْفِنُونَ، وَيَرْقُصُونَ، وَيَتَلَذَّذُونَ بِالنَّظَرِ إِلَى
مَنْ قَدْ حَرَّمَ اللَّهُ عَلَيْهِمُ النَّظَرَ إِلَيْهِ، وَاسْتِمَاعِ مَا لَا
يَجُوزُ اسْتِمَاعُهُ فَيَطْرَبُونَ وَيُصَفِّقُونَ وَيَتَغَاشَوْنَ،
وَيَتَمَاوَتُونَ، وَيَزْعُمُونَ أَنَّ ذَلِكَ مِنْ حُبِّهِمْ لِرَبِّهِمْ،
وَشِدَّةِ شَوْقِهِمْ إِلَيْهِ، وَأَنَّ قُلُوبَهُمْ تُشَاهِدُهُ بِأَبْصَارِهَا،
وَتَرَاهُ بِتَخَيُّلِهَا افْتِرَاءً عَلَى اللَّهِ، وَمُخَالَفَةً لِكِتَابِهِ
وَسُنَّةِ نَبِيِّهِ، وَمَا كَانَ عَلَيْهِ السَّلَفُ الْأَوَّلُ، وَالصَّالِحُونَ
مِنْ عِبَادِهِ لَيْسَ لَهُمْ حُجَّةٌ فِيمَا يَدَّعُونَ، وَلَا إِمَامٌ مِنَ
الْعُلَمَاءِ فِيمَا يَفْعَلُونَ، يَسْمَعُونَ كَلَامَ اللَّهِ تَعَالَى مِنَ
الشيوخِ، وَأَهْلِ الدِّيَانَةِ، وَيَسْمَعُونَ أَخْبَارَ الرَّسُولِ، وَكَلَامَ
الْحُكَمَاءِ فَلَا تَهَشُّ لِذَلِكَ نُفُوسُهُمْ، وَلَا تُصْغِي إِلَيْهِ
أَسْمَاعُهُمْ، وَلَا يَظْهَرُ مِنْهُمْ بَعْضُ مَا يُظْهِرُونَ عِنْدَ اسْتِمَاعِ
الْغِنَاءِ وَالْقَصَائِدِ، وَالرَّبَاعِيَّاتِ فِي مَجَالِسِ الْأَحْدَاثِ، وَمَا
قَدْ جَعَلُوهُ دِينًا وَمَذْهَبًا وَشَرِيعَةً مُتَّبَعَةً فَنَعُوذُ بِاللَّهِ
مِنْ وَحْشَةِ مَا يُظْهِرُونَ، وَقُبْحِ مَا يُخْفُونَ، وَنَسْأَلُ اللَّهَ
التَّوْفِيقَ لِمَا يُحِبُّ وَيَرْضَى، وَالْعِصْمَةَ مِنَ الزَّيْغِ وَاتِّبَاعِ
الْهَوَى فَإِنَّهُ سَمِيعُ الدُّعَاءِ لَطِيفٌ لِمَا يَشَاءُ وَهُوَ حَسْبُنَا
وَنِعْمَ الْوَكِيلُ
“Kişinin
bir Cehmî olduğundan emin olursan onun arkasında kıldığın Cuma namazını ve
başka namazları iade et.”
Allah size rahmet etsin, şu Hulul’cülerden sakının! Zira
onlar Allah’ın en şerli kullarıdır.
Onlar kendilerini Sufilere benzetirler ve
zahid görünürler. Korku ve ümit dengesini iptal ederek şeref ve muhabbet iddia
ederler. “Allah bizimle beraberdir, içimize hulul etmiştir, zatıyla bizimledir”
derler. Onlar bid’atçi ve sapıklardır.
Tagbir (çubuklarla derilere vurulan bir çalgı, kudüm) ve kaside meclislerine katılır,
tüysüz gençlerden ve kadınlardan şarkı dinler, çalgı çalıp raks ederler.
Allah’ın
bakılmasını haram kıldığı şeylere bakarak lezzetlenirler. Dinlemesi caiz
olmayan şeyleri dinleyip tempo tutar, alkış yapar ve bayılırlar. Ölü gibi
olurlar ve bunların rablerine olan sevgi ve iştiyaklarından olduğunu iddia
ederler.
Kalp gözlerinin açık olduğunu söyler ve hayaller görerek Allah’a
iftira ederler.
Allah’ın kitabına, Rasulünün sünnetin, önceki selefin ve
salihlerin yoluna muhalefet ederler. İddia ettikleri konularda delilleri
yoktur. Onların yaptıkları şeyleri alimlerden olan hiçbir imam da yapmamıştır.
Salih selef, dindar olan şeyhlerden Allah’ın kelamını, rasulün hadislerini ve
hikmet sahiplerinin sözlerini dinlerler, bundan dolayı nefisleri dehşete düşmezdi.
Onlarda şu tüysüz gençlerden kaside, şarkı ve rubailer dinleyenlerde görülen haller
görülmezdi. Bu bid’atçiler bunu bir mezhep ve tabi olunan bir din
edinmişlerdir.
Onların ortaya çıkardıkları şeylerin vahşetinden ve içlerinden
gizledikleri çirkinliklerden Allah’a sığınırız.
Allah’tan sevip razı olduğu
şeylerde başarılı kılmasını, kaymalardan ve hevaya uymaktan korunma dileriz.
Muhakkak ki O duayı işitendir, dilediğini lutfedendir. O bize yeter ve ne güzel
vekildir.”[1]