Ebu Hureyre radıyallahu anh’den: Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem
şöyle buyurdu:
قَالَ اللَّهُ تَعَالَى إِذَا ابْتَلَيْتُ
عَبْدِيَ الْمُؤْمِنَ وَلَمْ يَشْكُنِي إِلَى عُوَّادِهِ أَطْلَقْتُهُ مِنْ أَسَارِي
ثُمَّ أَبْدَلْتُهُ لَحْمًا خَيْرًا مِنْ لَحْمِهِ وَدَمًا خَيْرًا مِنْ دَمِهِ ثُمَّ
يُسْتَأْنَفُ الْعَمَلَ
“Allah Teâlâ şöyle buyurdu: “Mü’min kulumu belaya uğrattığım zaman beni ziyaretçilerine
şikâyet etmezse onu esirlerim arasından azat ederim, sonra onun etini daha hayırlı
bir etle ve kanını ondan daha hayırlı bir kanla değiştiririm. Sonra yeniden
amel etmeye başlar.”[1]
Kıvamu’s-Sunne İsmail el-Esbahani’nin diğer bir
tarikle Ebu Hureyre radiyallahu anh’den merfuan rivayetinde lafzı şu
şekildedir:
إِذا
مَرِض العَبد بَعَث الله إِلَيهِ مَلَكَينِ فَيَقُولُ انظُرُوا ما يَقُولُ لِعُوّادِهِ
فَإِن هُو - إِذا جاءُوا - حَمِد الله وأَثنَى عَلَيهِ رَفَعُوا ذَلِك إِلَى الله وهُو
أَعلَمُ قال الله لِعَبدِي إِن أَنا تَوَفَّيتُهُ أَن أَدخِلَهُ الجَنَّة وإِن عافَيتُهُ
أَبدَلتُ لَهُ لَحمًا خَيرًا مِن لَحمِهِ ودَمًا خَيرًا مِن دَمِهِ وَأَن أُكَفِّر
عَنهُ سَيِّئاتِهِ.
“Kul
hastalandığı zaman Allah Azze ve Celle ona iki melek gönderir ve buyurur ki: “Kulumun
ziyaretçilere ne diyeceğine bakın.” Eğer ziyaretçileri geldiği zaman Allah Teâlâ’ya
hamd ederse melekler bunu Allah Azze ve Celle’ye bildirirler ki O daha iyi
bilmektedir. Allah buyurur ki: “Kulumu vefat ettirirsem onu cennete sokarım. Eğer
ona afiyet verirsem etini daha iyi bir etle, kanını daha iyi bir kanla
değiştiririm ve kötülüklerini de örterim.”[2]
Ebu Said el-Hudrî radiyallahu anh’den: Rasûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
إِنَّ اللهَ عَزَّ وَجَلَّ إِذَا ابْتَلَى عَبْدًا بِالْبَلاَءِ
بَعَثَ اللهُ إِلَيْهِ مَلَكَيْنِ فَقَالَ لَهُمَا انْظُرَا مَا يَقُولُ عَبْدِي لِعُوَّادِهِ
حِينَ يَعُودُونَهُ فَإِنْ كَانَ قَدْ قَالَ خَيْرًا وَلَمْ يَشْكُ إِلَيْهِمْ الَّذِي
بِهِ مِنَ الْبَلاَءِ قَالَ اللهُ لِمَلاَئِكَتِهِ أَبْدِلُوا عَبْدِي بِلَحْمٍ خَيْرًا
مِنْ لَحْمِهِ وَبِدَمٍ خَيْرًا مِنْ دَمِهِ وَأَخْبِرُوهُ أَنِّي إِنْ قَبْضَتُهُ
أَدْخَلْتُهُ الْجَنَّةَ وَإِنْ أَنَا أَطْلَقْتُهُ مِنْ وَثَاقِي فَلْيَسْتَأْنِفِ
الْعَمَلَ
“Muhakkak ki Allah Azze ve Celle bir kulu belaya
uğratırsa Allah ona iki melek gönderir ve buyurur ki: “Bakın, kulum
ziyaretçileri kendisini ziyaret ettiğinde onlara ne diyor?” Eğer hayır konuşur
ve onlara belayı şikâyette bulunmazsa Allah meleklere buyurur ki “Kulumun etini
ondan daha hayırlı bir etle ve kanını ondan daha hayırlı bir kanla değiştirin
ve bildirin ki eğer onun canını alırsam cennete sokarım. Eğer bağımı
salıverirsem amele yeniden (günahsız olarak) başlasın.”[3]
Kur’ân ve sünnet nasları okunurken tedebbür
ederek okunması esastır. Nassı yalnız mefhumuyla değil, mefhumu muhalifiyle
birlikte düşünmek de tedebbür etmeye dâhildir. Zikrettiğim bu hadis de mefhumu
muhalifiyle düşünülürse, hastalanan bir kul insanlara hastalığından veya
musibetinden şikâyette bulunursa Allah onun etini daha hayırlı bir etle,
kanından daha hayırlı bir kan ile değiştirmez ve bu musibeti kendisine keffaret
olmaz. Nitekim bu mefhumu muhalif şu rivayette açıkça gelmiştir:
Abdullah b. el-Mubarek rahimehullah dedi ki: “Bize Abdulaziz
b. Ömer haber verdi dedi ki: Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
كُلُّ عَبْدٍ مُوَكَّلٌ بِهِ مَلَكَانِ
فِي مَرَضِهِ، فَإِذَا مَرِضَ قَالاَ يَا رَبِّ إِنَّ عَبْدَكَ فُلاَنًا قَدْ مَرِضَ
وَهُوَ أَعْلَمُ بِهِ فَيَقُولُ انْظُرُوا مَاذَا يَقُولُ؟ فَإِنْ صَبَرَ وَاحْتَسَبَ
وَرَجَا فِيهِ الْخَيْرَ أَدَّيَا ذَلِكَ إِلَى اللهِ فَيَقُولُ اللَّهُ فَإِنِّي أُشْهِدُكُمْ
أَنَّهُ إِنْ رَفَعْتُهُ أَبْدَلْتُهُ دَمًا خَيْرًا مِنْ دَمِهِ وَلَحْمًا خَيْرًا
مِنْ لَحْمِهِ وَغَفَرْتُ لَهُ ذَنْبَهُ وَإِنْ قَبَضْتُهُ أَدْخَلْتُهُ الْجَنَّةَ
وَإِنْ جَزِعَ وَهَلَعَ قَالَ إِنْ رَفَعْتُهُ أَبْدَلْتُهُ لَحْمًا شَرًّا مِنْ لَحْمِهِ
وَدَمًا شَرًّا مِنْ دَمِهِ وَعَاقَبْتُهُ بِذَنْبِهِ وَإِنْ عَاقَبْتُهُ أَدْخَلْتُهُ
النَّارَ
“Her kul için hastalığında iki melek görevlidir. Kul
hastalandığı zaman derler ki: “Ya rab! Muhakkak ki falan kulun
hastalandı.” Hâlbuki Allah onu daha iyi bilir. Allah buyurur ki:
“Onun ne diyeceğine bakın.” Eğer sabreder ve karşılığını
Allah bekleyip hayır umarsa Allah buyurur ki:
“Muhakkak sizi şahit tutarım ki onu kaldırırsam kanını
daha hayırlı bir kanla, etini daha hayırlı bir etle değiştirir, günahını
bağışlarım. Canını alırsam onu cennete koyarım.” Eğer (hastalığı şikâyet
ederek) sızlanır ve ümitsizliğe düşerse Allah buyurur ki:
“Eğer onu (hastalıktan) kaldırırsam etini daha şerli bir
etle, kanını daha şerli bir kanla değiştiririm ve günahından dolayı
cezalandırırım. Onu cezalandırdığımda da cehenneme sokarım.”[4]
Şüphesiz ki dinde tedavi olmaya ve şifa talep etmeye izin
verilmiş olsa da, kişinin hastalığından ve musibetinden dolayı insanlara dert
yanıp şikâyette bulunması, doktorlara başvurup hastalığını şikâyet etmesi yakîn
ve tevekkülün zayıflığındandır ve bu zaafın şiddetli olması o hastalık veya
beladan kurtulmaya en büyük manilerdendir. İmanında yakin sahibi bir kul
bilmelidir ki hastalıklar ve belalar ancak Allah’tandır ve onu kaldıracak olan
da yalnız Allah Azze ve Celle’dir. Hastalık ve musibetlerin kaldırılmasını
talep de ancak Allah Azze ve Celle’den, O’nun meşru kıldığı yollarla olmalıdır.
Yakininde zaaf bulunanlar için tedavi olmaya ruhsat verilmiştir. Lakin
hastalığı ve musibeti gizleyip hiçbir kula şikâyet etmemek daha üstün bir
mertebedir.
Ebu Bekr es-Sıddık
radiyallahu anh kendisine: “Senin için tabip çağırmayalım mı?” dediklerinde
şöyle demiştir:
“O beni gördü!”
Dediler ki: “Peki sana ne dedi?” Ebu Bekr radiyallahu anh dedi ki:
“Muhakkak ki ben dilediğimi yapanım” dedi.”[5] O, “Tabib
beni gördü” sözüyle Allah Azze ve Celle’yi kastetmekteydi.
Nitekim Ebu Rimse
radiyallahu anh dedi ki: “Babam Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e:
“Bana sırtındakini göster; ben tabibim” dedi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:
“Tabîb
Allah'tır. Sen şefkatli bir adamsın, onun tabibi yaratandır.”[6]
Nebevî tıbbın hakikatini idrak eden bir kul, diplomalı
felsefeciler olan modern tıbbın doktorlarına ve diplomasız felsefeciler olan
alternatif tıpçılara, mizaççılara vs. ihtiyaç duymaz ve şikayetlerini hiçbirine
arz etmez. Yeri gelmişken İbnu’l-Kayyım rahimehullah’ın Zadu’l-Mead kitabından
tıpla ilgili bölümleri ayrı bir kitap halinde basarak “Tıbbı Nebevî” adıyla
yayınlayanlar cahillik sebebiyle büyük bir hata yapmaktadırlar. Çünkü İbn
Kayyım bu bölümlerde yalnızca Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in
hadislerini değil, felsefeci tabiplerin sözlerini de aktarmıştır. Bu kitabı “Tıbbu’n-Nebevi”
adıyla okuyanlar, felsefecilerin görüşlerinin de tıbbu’n-nebeviden olduğunu
zannediyorlar!
Özetle: Zikredilen hadiste belirtildiği gibi
kul, uğradığı musibeti gizler, kullara şikayette bulunmaz ve karşılığını Allah’tan
beklerse hem dünyada hem ahirette kazançlı çıkmakla müjdelenmiştir. Bu cidden
üzerinde ayrıntılı düşünülmesi gereken bir meseledir. Belki de kurtulduğumuzu zannettiğimiz birçok hastalıkların semptomlarının nüksetmesi düşünmeden, boşboğazlık ederek söylediğimiz, kullara Rabbi şikayet ifade eden bazı sözlerdir.
[1]
Buhârî ve Muslim'in şartlarına göre sahih.
Hâkim (1/500) Ebu’l-Fadl eş-Şehid İlelu Sahihi Muslim (29) İbn Ebi’d-Dunya
el-Maraz ve’l-Keffarat (78, 215) Beyhaki (3/375) Beyhakî Şuab (6/547, 7/187)
Deylemi (8089) el-Elbani es-Sahiha (272)
* Enes radiyallahu anh’den Rasûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğu rivayet edildi: “Üç şey
iyiliklerin hazinelerindendir: Gizlii sadaka vermek, (hastalıklardan) şikayeti
gizlemek ve musibeti gizlemek. Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur: “Kulumu
bir bela ile müptela ettiğim zaman sabreder ve beni ziyaretçilerine şikâyet
etmezse onun etini daha iyi etle, kanını daha iyi kanla değiştiririm. Onu
bırakırsam (hastalıktan kurtarırsam) günahsız bir halde salarım. Vefat
ettirirsem rahmetime alırım.” İsnadı zayıftır. Temmam Fevaid (760) Ebû
Nuaym Hilyetu'l-Evliyâ (7/117) Şeceri Emali (2864) Ebu’l-Kasım el-Hinnaî
el-Hinnaiyat (245) Rafii et-Tedvin (2/239) İbn Asakir Tarih (52/316) isnadında
Carud b. Yezid metruktur. Bunun ilk cümlesi Ali b. Ebi Talib, İbn Ömer, İbn Mes’ud
ve İbn Abbas radiyallahu anhum’den de zayıf isnadlarla rivayet edilmiştir.
[2]
Hasen, sahih ligayrihi. El-Esbehani
et-Tergib ve’t-Terhib (575) İbn Şahin et-Tergib (396) Darekutni el-İlel (1890)
Abenusi Meşyeha (7) İbnu’l-Fahir Mucibatu’l-Cenne (175) Ebu’l-Hasen el-Ezdi
Hadisu Malik b. Enes (95)
[3]
Sahih. Taberani Musnedu’ş-Şamiyyin
(1392) Beyhakî Şuab (7/187) Ebu Salih Ahmed b. Behram el-Haramî Fevaid (el
yazma no: 78) İbn Abdilber el-İstizkar (8/407)
* Ata b. Yesar rahimehullah’tan mürsel olarak sahih isnadla:
Malik Muvatta (2/941) İbn Ebi'd-Dunyâ el-Maraz ve’l-Keffarat (13) Beyhakî Şuab
(7/187)
[4]
Mürseldir. İbnu’l-Mubarek ez-Zuhd
(120)
[5]
Buhârî ve Muslim'in şartlarına göre sahih.
İbn Ebî Şeybe (7/93) İbn Sa’d Tabakat (3/198) Hennad Zühd (382) Vahidi el-Vesit
(1321) Ebû Nuaym Hilyetu'l-Evliyâ (1/34) İbn Asakir Tarih (30/410)
[6]
Sahîh. Ebû Dâvûd (4207) İbn Hibbân
(13/337) Ahmed (2/226, 227) Taberânî (22/280) İbn Sa’d Tabakat (1/426) İbn
Şebbe Tarihu’l-Medine (2/619) İbn Ebî Şeybe (5/32) İbn Ebî Şeybe Musned (803)
İbn Ebi Asım el-Ahad ve’l-Mesani (1142) Dulabi el-Kuna (180) Beyhakî Şuab
(2/65) Beyhaki Delail (1/265) el-Elbani es-Sahiha (1537) Mukbil b. Hadi
Sahihu’l-Musned (1226)