Eceli gelen köpek cami duvarına işer diye bir mesel vardır.
Allah’tan belasını acele vermesini isteyen her nasipsiz de Allah’ın dinine
tuzak kurup Allah’a ve rasulüne yakın olmaya çalışanlara düşmanlık etmektedir. Allah’ın
dostlarına düşmanlık edene de bizzat Allah Azze ve Celle harp ilan edeceğini
bildirmiştir.,
Prof. Dr. Mehmet Kubat, İslam Mezhepleri Tarihi adıyla bir kitap yazmış, Mu'tezile, Kullabilik, Alevilik, Maturidilik gibi İslam’ın dışına çıkmış anlayışları aklamaya çalışmış, talebesi Ebu Yusuf’un dahi "Cehmî olarak öldüğünü" itiraf ettiği Ebu Hanife’nin Mürcie bile olmadığını iddia etmeye kalkışmıştır.
Fakat asıl konu şu; Kubat, kitabını sanki sırf Selefiliğe saldırmak için yazmış gibidir. Ehli Sünneti Selefilik, Eşarilik ve Maturidilik başlıkları altında sayarak, diğer saptırıcı ilahiyatçılar gibi, Eşarilik ve Maturidilik sapkınlıklarını Ehli Sünnet çerçevesine monte etmeye çalışmış, sonra sünnet dışı bazı mezheplere dahi övgüde bulunurken, Selefiliğe yaylım ateşi(!) açmıştır!
“Selefiyye’nin
Müteşabihata İlişkin Tavrı” başlığı altında sadece Gazali’nin mufevvida
akidesini selefe yakıştırmaya çalıştığı kitabı olan İlcamu’l-Avam’dan bir pasaj
nakletmekle yetinmesi de aklınca selefi akideye hileli bir şekilde ayar verme
girişimidir!
Selefi akide ve menheci aktarırken kaynakları ve dipnotları
arasında hiçbir selefî kaynak yer almamaktadır! Selefî kaynaklara en yakın
referansları da İbn Teymiyye ve İbn Kayyım’dır ki bu iki ismin selefî akide ve
menhece kaynak gösterilmesi mümkün değildir. Çünkü İbn Teymiyye ve talebesi İbn
Kayyım, kendilerini sapkınlığın yaygınlaştığı bir ortamda bulup güçleri
yettiğince selefin menhecini tespit ve tâbi olmaya çalışmış birer nadide
alimdirler. Yani selefi akide ve menhece kaynak referans olamazlar, bilakis
kendileri akide ve menheclerini açıklarken seleften referanslara muhtaçtırlar.
Şu halde yazar Mehmet Kubat, Selefiyye’yi açıklarken asla selefiliğin ilk
kaynaklarını referans almamış, ya selefin menhecine düşman olan kelamcıların,
ya muasır yazarların Selefilik hakkında söylediklerine dayanmış ya da İbn
Teymiyye ve İbn Kayyım gibi selefiyyeye pek çok konuda intibak sağlamış
müteahhirinden isimleri referans göstermiştir.
Sonra o da ne! Selefi Metodun Kifayetsizliği şeklinde bir
başlık karşımıza çıkıyor! Bir sonraki başlık da: “Selefî Perspektifin
Çıkmazları”(!)
Bu başlıkların altında ise Kubat küfrünü kusmuştur. Çünkü
özetlemek gerekirse Kubat bu çirkin başlıklar altında Selefiyye’nin dini
yalnızca Kur’an, Sünnet ve ashabın anlayışıyla sınırlamasından son derece
rahatsız olmakta, Selefiliği; dini yalnızca ilk asırdaki din anlayışına
hapsetmekle suçlamaktadır! Akli tefekkür ve felsefi düşünceye yer vermenin
zorunlu olduğuna, re’y ile de dine hükümler eklemek gerektiğine vurgular
yapmaktadır.
Mesela diyor ki: “İmamu’l-Harameyn Ebu’l-Meali el-Cuveyni’nin
de işaret ettiği gibi “İslam’ı, Kur’an’ı ve Sünneti kabul etmeyen muhataba ayet
ve hadislerle cevap vermek, deyim yerindeyse Müslüman âlimi trajikomik bir
pozisyona düşürüyordu. Muhatabın iknası ancak akılla mümkündü.” Böylece
Mehmet Kubat, İslam’ı ve davetini hiç anlamadığını ya da kabul etmediğini
açıkça ortaya koyuyor!
Şimdi basitçe bu konuyu bir düşünelim: İslam davetinin
sahibi olan Allah Azze ve Celle, küfre sapmış topluluklara daveti nasıl
gönderiyor? Rasul gönderiyor, kitap indiriyor! İyi ama muhataplar kitabı ve
rasulü kabul etmiyor zaten değil mi? O halde iman etmeyenlere felsefeciler mi
davette bulunmalı? Halbuki nebi ve rasulllerin davetine öncelikle karşı
çıkanlar “Allah ile kul arasına kimse giremez” diyen felsefeciler
değiller miydi? İmamu’l-Harameyn dediği Mutezile sapığı da, onu referans alan
Mehmet Kubat gibi sapkın ilahiyatçılar da aslında Allah’ın ve rasulünün davet
metodunu eleştiriyorlar! Kelime oyunları yaparak habasetlerini “Selefiliğe eleştiri”
maskesi altında gizliyorlar!
Aslen sarih aklı muhatap alan vahyi, fasit
akılllarına/hevâlarına uyduramadıkları için kabullenemiyorlar! Her doğan İslam
fıtratı üzere doğmuş, fakat bazıları fıtratından saparak batıl dinlere tabi
olmuşlardır. Allah, rasullerini selim fıtratlara dönülmesini gerektiren
davetlerle göndermiştir. Bu daveti kabul etmemekte inat eden, aslında Allah’ın
kendisini üzerinde yaratmış olduğu fıtratına da muhalif davranmakta ısrar
etmiştir. Bu yüzden zorla İslam’a boyun eğdirilmek üzere kendisiyle
savaşılmasını hak etmiştir. Kur’an’ı, Allah’ın rasulünün yönlendirmeleri
doğrultusunda okuyanlar bu hakikati gayet net görürler. Fakat kelamcıların
yolunu tutanlar Kubat gibi ancak saçmalarlar!
Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:
“Artık seninle tartışırlarsa de ki: “Ben bana uyanlarla
birlikte yüzümü Allah’a teslim ettim.” Kitap verilen kimselere ve ümmilere de
ki: “Teslim oldunuz mu?” Şayet teslim olurlarsa muhakkak hidayete ermiş
olurlar. Yüz çevirirlerse artık sana düşen yalnızca tebliğdir. Şüphesiz Allah
kullarını hakkıyla görendir” (Al-i İmran 20)
Delil olma yönü: Allah Azze ve Celle vahyi karşısında fasit
akıl ve re’yleriyle tartışmaya kalkışanlara karşı tavrın ne olması gerektiğini
açıklamıştır. Hidayetin ancak vahye teslimiyetle olacağını bildirmiş ve yüz
çevirenlere karşı vazifenin; kelam ve felsefe yaparak ikna etmek değil,
yalnızca tebliğ etmek olduğunu beyan etmiştir.
Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:
“İnsanlardan
bazısı, bir ilme, bir rehbere ve aydınlatıcı bir kitaba dayanmaksızın, Allah
hakkında tartışır. Allah yolundan saptırmak için kasılarak Allah hakkında
tartışmaya kalkar. Onun için dünyada bir rezillik vardır; kıyamet gününde ise
ona yakıcı azabı tattıracağız.” (Hac 8-9)
“Yine de, insanlar
içinde, bilgisi, rehberi ve aydınlatıcı bir kitabı olmadığı halde Allah
hakkında tartışan kimseler vardır.” (Lukman 20)
“O’nun
çağrısı kabul edildikten sonra, Allah hakkında tartışanların delilleri rableri
katında geçersizdir. Onların üzerinde bir gazap vardır ve şiddetli bir azap
onlaradır.” (Şura 16)
Delil olma yönü: Kelam ve felsefe yapanlar bu ayetlerde
kınanan kimselerin ta kendileridir.
Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:
“Ve: “Bizim ilahlarımız mı daha hayırlı, yoksa o mu?”
dediler. Onu yalnızca bir tartışma konusu olsun diye örnek gösterdiler. Hayır,
onlar tartışmacı ve düşman bir kavimdir. “ (Zuhruf 58)
Delil olma yönü: Müşrikler aklen çürütülmesi oldukça basit
bir sözü ortaya atarak iman edenlerin akli kelam ve felsefeye dahil olmalarını
arzu ettiler. Allah Azze ve Celle ise kelam ve felsefeye girmekten iman
edenleri yasaklamıştır.
Kubat diyor ki: “Selefiyye’nin ilk dönem Müslümanlarının
itikada ilişkin konularda nassın zahiri anlamıyla yetinip, akla yer vermeyen
tutumundan esinlenerek “bilinçli bir tercihle itikadi konularda aklı
kullanmaması, istidlali haram kabul etmesi ve kelam yöntemine karşı olumsuz bir
tavır takınması, hem Mu’tezile mensupları, hem de İbn Kullab, el-Muhasibi ve
el-Kalanisi ile başlayan Ehli Sünnet kelamcıları tarafından gerçekte nasların
ruhuna aykırı bulunmuştur.”
Görüyor musunuz desise ve dolapları!
Burada eleştirilen keşke bazı selefilerin hataları olsaydı,
o zaman anlayışla karşılanabilirdi. Lakin bu eleştiri ve saldırılar Allah’a ve
rasulüne karşıdır. Bu yüzden Allah Azze ve Celle ve Rasulü sallallahu aleyhi ve
sellem’in asırlar önce verdiği cevabı aktarmakla yetinelim ki, Kubat’ın
Selefilik hakkında tarihsel bir olgu iddiası da böylece yerle bir olsun:
Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:
“Her kim kendisine doğru yol apaçık belli olduktan sonra
Rasul’e aykırı davranır ve mü’minlerin yolundan başkasına uyarsa onu döndüğü
halde bırakırız ve kendisini Cehenneme atarız; o ne kötü dönüş yeridir.”
(Nisa 115)
Delil olan kısım: bu ayette mü’minlerin yolundan başkasına
uyan tehdit edilmiştir ve bu ayetin ilk muhatabı olarak mü’minler sahabedir.
Dolayısıyla kıyamet gününe kadar sahabenin yolundan başkasına uyan herkes bu
tehditin muhatabıdır. Her fırka kabul eder ki sahabenin yolu naslara teslim
olmak, kelam ve felsefeyi terk etmektir.
Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:
“Eğer sizin ona iman ettiğiniz gibi iman ederlerse,
şüphesiz doğru yolu bulmuş olurlar; yüz çevirirlerse doğrusu onlar ancak
ayrılık içindedirler. Onlara karşı Allah sana yeter. Şüphesiz O Semi'dir,
Alîm'dir.” (Bakara 137)
Delil olan kısım: Allah Azze ve Celle sahabelere hitaben: “Sizin
iman ettiğiniz gibi iman ederlerse doğru yolu bulmuş olurlar” buyurmuştur. Bu
hitap, Kur’ân’ın kendisine ulaştığı herkese ve her asrın mensuplarına diyor ki;
doğru yolu bulmak ancak ve ancak bu ayetin ilk muhatapları olan sahabenin yani
selefin iman ettiği gibi iman etmeye bağlıdır. Sahabenin imanı ise kelam ve
felsefe yoluyla değil, vahye teslimiyet yoluyladır.
Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:
“Öne geçen Muhacir
ve Ensâr ile onlara güzellikle uyanlardan Allah razı olmuştur. Onlar da O’ndan
hoşnut olmuşlardır…” (Tevbe 100)
Delil olan kısım: Allah rızasını, Muhacir ve Ensara yani
ashaba güzellikle uymaya bağlamıştır. Sonrakilerin uydukları kelam ve felsefe
süprüntülerine değil!
Enes b. Malik radiyallahu anh’den: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem
şöyle buyurdu:
تَفْتَرِقُ
هَذِهِ الْأُمَّةُ عَلَى ثَلَاثٍ وَسَبْعِينَ فِرْقَةً كُلُّهُمْ فِي النَّارِ إِلَّا
وَاحِدَةً قَالُوا وَمَا تِلْكَ الْفِرْقَةُ؟ قَالَ مَا أَنَا عَلَيْهِ الْيَوْمَ وَأَصْحَابِي
“Bu ümmet yetmiş üç fırkaya ayrılacak, biri dışında hepsi de ateşte
olacak.” Dediler ki: “O (kurtulan) hangisidir?” Rasûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem buyurdu ki:
“Bugün benim ve ashabımın üzerinde bulunduğumuz şey üzere
olanlardır.”[1]
Artık bundan sonra Mehmet Kubat ve ona benzer ilahiyatçılara
düşen ancak Kur’an ve Sünnet’e teslim olup tevbe etmek, her müslümanın selefî
olmak zorunda olduğunu yani Kur’an ve Sünneti ashabın anlayıp uyguladığı gibi
kabul etme zorunluluğunu itiraf etmektir, batıl mutezile sapıklığına daveti
açıktan yaptıkları gibi tevbelerini ve hakka dönüşlerini açıktan yaparak ıslah
etmektir.
[1] Sahih. Taberânî Mu'cemu's-Sagir (724) Taberânî
Mu'cemu'l-Evsat (4886, 7840) Ziyâu'l-Makdisî el-Muhtâre (7/277) Ukayli ed-Duafa
(2/262) Eslem b. Sehl Bahşel Tarihu Vasit (s.196) el-Mustagfiri
Delailu’n-Nubuvve (80) el-Elbani es-Sahiha (203, 204)