Mescidlerin Kapatılmasının Zaruret Olduğu Yalanı!
Dr. Hâkim el-Mutayri
25 Ramazan 1441
Zaruret, islam fıkhında dine, cana, akla, ırza
veya mala gelebilecek zarar ve telef korkusu hakkındaki şiddetli durumdur. Bunun
ancak haram bir fiili işlemekle kalkması sözkonusudur. Buradaki şart, bu
zaruretin iddia değil hakikat olmasıdır. Vehmî bir zarar değil, hakiki bir
zarar söz konusu olmalıdır. Yine bu zarar, haram fiil ile eşit seviyede ya da
def edilmemesi halinde daha büyük zarara girme sözkonusu olmalıdır.
Mescidlerin
kapatılması, Cuma ve beş vakit namazdaki cemaatin, hac ve umrenin iptal
edilmesinde zaruret olduğunu doğrulayan hiçbir şey söz konusu değildir! Böyle
bir muhayyerlik halinde bunu yapmak küfür ve riddet (dinden çıkış) demektir!
Namaz kılan sıhhatli
müslümanlar, kendilerinde mescidleri terk etmeye mecbur bırakacak bir şiddetli
durum hissetmemişlerdir. Hatta onları bundan yasaklayan, mescidlere gidenleri
suçlu gören, onları tutuklayan ve cezalandıran devletler dahi böyle bir durum
hissetmemişlerdir! Nitekim dinin kökten reddettiği ve hakkında “Hastalık
bulaşması ve uğursuzluk yoktur”, “İlkine bulaştıran kim?” ve “Bu ancak kaderdir”
buyrulan, hastalığın bulaşacağı varsayılsa bile kendileri hakkında korona gribi
hastalığından korkmaları da söz konusu değildir!
Virüsün isabet edeceği
korkusunun zararı ve tehlikesi mevsimsel gripteki isabet ve ölüm oranlarından
fazla değildir! Nitekim doktorların kendileri bu hastalıktan tedavisiz ve
aşılama olmaksızın şifa bulma oranının %98’e ulaştığını teyit etmişlerdir. Ölüm
oranı ise %1’den azdır. Bu da iddia edilen zaruret ve şiddetli meşakkat
iddialarını yalanlamaktadır. Kendisi hakkında hastalıktan korkan kişiden Cuma ve
cemaat vacibinin sakıt olması ruhsatı ile bunun def edilmesi mümkündür. Nas ve
icma ile küfür olan; mescidleri kapatmak, Cuma ve cemaatleri iptal etmek,
sağlıklı kimseleri Allah’ın kendilerine farz kıldığı şeyleri eda etmekten
yasaklamak gibi haram olan işlere mecbur kalmak diye bir durum söz konusu
değildir. Hiç farkına varmadıkları, görevlileri işlerinden, halkı çarşılarından
engellemedikleri bir şeyden dolayı zaruret iddiası kabul edilemez. Hata bu
haramı işlemenin zararı dine karşıdır. Dinin şiarlarını iptal etmek, virüs
isabet etmesin diye – ki virüsün isabet etmesi hasta olmayı gerektirmez - cana gelecek
zarardan daha şiddetlidir! Üstelik bu hastalıktan tıbbî tedaviye, doktora
gitmeye, hastaneye gitmeye ihtiyaç duymadan şifa bulunmaktadır. Hastanede ilaç tedavisinden dolayı ölenlerin
miktarı da daha fazladır!
İsveç, Belarus gibi
devletlerin korona sebebiyle doğal hayat gidişatını iptal etmeye mecbur
kalmamaları bu konudaki zaruret iddiasının yalan olduğunu pekiştirmektedir.
Yine bu durum, bütün arap dünyasında mescidleri kapatmayı, cemaat ve Cuma namazlarını
iptal etmeyi zarureten gerektirdiği iddiasının yalan olduğunu da açıkça
göstermektedir! Yine mescidleri kapatmayan Endonezya, Pakistan ve başka bazı
İslam devletlerinde isabet oranının artmaması bu iddiaların batıl oluşunu
ortaya koymaktadır.
Buradaki zaruret
iddiası insanların kendi nefislerinde şahit olup hissettikleri bir
büyüklenmedir. Arap dünyasında böylesi daha önce meydana gelmemiştir! Bu
yalnızda haçlıların hamle kararlarını, işgalci Amerikalıların şu an İslami
toplumlara laikliği ve batılılaşmayı dayatarak koştuğu şartları uygulamaktır.