Cemaatle namazı korona bahanesiyle yasaklayan herkes, “Allah’ın
indirdiğinden başkasıyla hükmedenler” oldukları için kâfirdirler ve tekfir
edilmeleri vaciptir.
Maske takmadan sokağa çıkmanın haram olduğunu, camiye
maskesiz girmenin haram olduğunu ve namaz safları arasına mesafe konulmasının
vacip olduğunu söyleyen herkes kâfirdir ve tekfir edilmeleri dinî bir
zorunluluktur.
Çünkü bu zikredilen hususlarda Allah’ın dininde, Allah’ın
indirdiğinden başkasıyla hükmetmişler, dine dinde olmayan hükümler uydurarak
ekleme ve çıkarma yapmışlar, cemaatle namaz şiarını yasaklamışlar, safları
birleştirme emrini ters yüz etmişler, maskeyle namaz yasaklanmış olduğu halde
bu hükmü değiştirmişler, Allah’tan ve rasulünden gelmeyen bir farz uydurarak
maske takmayı dini bir emir gibi sokuşturmuşlardır.
Muasır Haricî köpeği, İhvanı Müflisin meşrepli sapık
Suleyman b. Nasır el-Ulvan denen video artisti kara cahil ve Türkiye’deki
tufeyliyatından M. Emin Akın ve benzerleri gibileri, plandemiden önce “Allah’ın
indirdiğinden başkasıyla hükmettikleri” gerekçesiyle yöneticileri tekfir
ediyorlardı.
Hâlbuki böyle bir tekfir selefin menhecine aykırıdır. Çünkü
Allah’ın indirdiğinden başkasıyla hükmetmenin dinden çıkaran küfür olan kısmı;
Allah’ın dini hakkında, helal, haram gibi şer’î hükümlerde kitap ve sünnetten
başkasıyla hüküm vermek hakkındadır. Ve bu küfür mezhep taklidine cevaz veren
herkesin içinde olduğu bir küfür türüdür. Ulvan ve tufeyliyatı da mezhep
taklidine karşı çıkmayan, bilakis teşvik eden kimselerdir. Yani tekfir
edilmesinin zorunlu olduğunu iddia ettikleri meselenin bir numaralı muhatapları,
yöneticilerden önce kendileriydi.
Re’y ve kıyas ile Allah’ın dinine müdahalede bulunmayı meşru
sayan bu zihniyetin sonucu olarak münafık devlet başkanları ve devlet
kurumlarının yalaka din adamları da Allah’ın hükümlerine müdahalede bulunmaya
cesaret bulmuşlar, uyduruk salgın bahanesiyle cemaatle namaz kılınmasını
yasaklamış, safların arasına mesafe konulmasını emretmiş, maske takmayı dini
bir zorunluluk gibi lanse etmişlerdir.
Kısacası plandemi bahanesiyle söz konusu bu küfürler ortaya
çıkmadan önce yöneticileri şer’i had cezalarını vb. uygulamadıkları için tekfir
edenler ne kadar sapık idiyseler, plandemiyle birlikte cemaat namazlarını ve
haccı yasaklayan yöneticileri, maske takmaya vacip diyen soytarı hocaları vb.
tekfir etmeyenler de aynı şekilde sapıklardır ve hatta daha da sapıklardır.
Zira buradaki dinden çıkaran küfür alim ya da cahil her müslümanın kolayca
anlayabileceği kadar açık bir meseledir. Plandemi öncesinde yöneticilerin
tekfiri meselesi ise cahillere kapalı ve karışık görünen bir meseleydi.
Lakin bırakın müslümanların cahillerini, gayri müslimler
dahi Allah’ın müslümanlara emri olan cemaatle namazın ve haccın yasaklanmasının
Allah’ın hükümlerine karşı kafa tutmak olduğunu bilirler.
Bu konuda hastalık şüphesini öne sürerek felsefe yapanların
sözlerinin hiçbir değeri yoktur ve bu kimselerin tekfirinde mazeret değildir.
Çünkü hastalık olgusu ilk defa ortaya çıkmış değildir, eskiden de hastalıklar
vardı ve cemaatle namazın farz bir şiar oluşu gerçeğine bir etkisi olmamıştır.
Can tehlikesi de yeni ortaya çıkmış değildir. Can tehlikesinin en uç noktada
olduğu sıcak savaş halinde dahi cemaatle namazın terkine müsaade edilmemiş, cemaat
halinde kılınan korku namazı meşru kılınmıştır.
Kadim bir cahiliye hurafesi olan “hastalık bulaşması” inancı
çeşitli kılıf ve yorumlarla tekrar müslümanlar arasına sokuşturulduktan sonra
dahi, bu asra kadar hiçbir müslüman salgın gerekçesiyle cemaatle namazın
yasaklanmasına ve mescidlerin kapatılmasına asla cevaz vermemiştir! Sapıkça te’viller
sebebiyle bulaşıcı hastalık salgın olabileceği hurafesine aldanmış kimseler
dahi böyle bir şeye karşı çıkmışlar, en fazla hastalık riski olan kimsenin
ferdî olarak cemaatle namaza gelmeyebileceğine fetva vermişlerdir. Bu başka,
mescidlere kilit vurup insanları cemaatle namazdan yasaklamak çok başka bir
şeydir.
Satanist Allah düşmanı Dünya Sağlık Örgütü ve onun yerli
işbirlikçisi kâfir sağlık bakanları Allah’ın dinine müdahale cesaretini,
sapıtmış kıyasçı, re’y ehli mezhepçi ahmak din mensuplarından almış ve dinde,
şeytanın fetvaları ile amel edilir olmuştur! Geçmiş yıllarda medya marifetiyle “domuz
gribi” uydurması, “kuş gribi” uydurması gibi saçmalıklarla aldattıkları halklar
arasında İbn Useymin ve benzeri alimlerin dili üzerinden şeytanın ne fetvalar
verdirdiği malumdur. Sahih hadiste açıkça namazda ağzı örtmek yasaklanmış
olduğu halde bulaşıcı(!) hastalık bahane edilerek sapıkça tevillerle buna fetva
verilmiş, ihramda maske takmanın caiz olduğu fetvası yayınlanmıştır! Evet,
Allah’ın indirdiğinden başkasıyla hükmetmenin en habisini sözde kıyasa ve re’ye
cevaz veren ilim ehli irtikap etmektedir ve münafık yöneticiler ancak bu
sapıtmış ilim ehlinin ayak kaymalarından cesaret bulmaktadırlar! Şayet taklid
edilen ve re’yleri, kıyasları din edinilen bu sözde alimlerin çakma fetvaları
olmasaydı, münafık yöneticiler apaçık küfürlerini icra etmeye güç
yetirebilirler miydi?
Daha devlet yasaklamadan önce haccın ve cemaatle namazın
yasaklanmasını teklif eden Cübbeli kâfir Ahmed’i unuttunuz mu? Diyanet bu
kararı onaylayınca, derhal bu karardan dolayı diyaneti kutlayan ve bu fetvanın
arkasında olduğunu ilan eden kâfir Ebu Said Yarbuzi’yi, buna destek veren
yolsuz Abdullah Yolcu’yu, Nureddin Yıldız’ı, Ubeydullah Aslan’ı, bilcümle
sünnet inkarcısı taifenin elebaşlarını unuttunuz mu?
Ancak dinini dünya karşılığında satmış olanlar ve hevâlarını
ilah edinmiş olanlar bunda (cemaatle namazın yasaklanmasında, haccın iptal
edilmesinde, maskeyle namaz kılıp saflar arasında boşluk koyarak namaz
kılınmasında) bir sakınca görmezler veya bu konunun mücrimlerini tekfir etme
konusunda duraksarlar. Şayet kalpleri küfür içinde olmasaydı bu şekilde duraksamazlardı!