Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

Daru's-Sunne Neşidler

24 Temmuz 2023 Pazartesi

Düşünce ve İfade Özgürlüğü Olur mu?

 Münkere karşı çıkmayı, Allah için buğzu ve bundan dolayı hecir uygulamayı terk eden çoğu kimse bu yaptıklarını “herkesin görüş ve ifade özgürlüğü vardır” diyerek savunuyor ki bu çok tuhaftır! Öyle ya, durumu böyle gördüklerine göre onlar için düşünce ve ifade hürriyeti olan muhaliflere hecir uygulamanın ne faydası var?!

Muhakkak ki bu bizim asrımızda daha öncesinde benzeri görülmemiş şekilde ortaya çıkmış büyük bir meseledir! Bazı iftiracıların tekrar edip durdukları “ifade özgürlüğü” ve “düşünce hürriyeti”ne itikad eden kimse kâfir olur. Çünkü bunun manası herkesin dilediği şeye inanabileceği, dinin kurallarına kayıtlı kalmadan dilediğini söyleyebileceği demektir. Allah Subhanehu şöyle buyurmuştur:

“Küfür sözünü söylediler.” (Tevbe 74) Yine şöyle buyurmuştur:

O bir söz söylemeye dursun, mutlaka onun yanında görüp gözetlemeye hazır biri vardır.” (Kaf 18)

Müslüman söylediği bir söz sebebiyle kâfir olabilir. Nitekim Nebî sallallahu aleyhi ve sellem sahih hadiste şöyle buyurmuştur:

Muhakkak ki kul nereye varacağına aldırmadan Allah’ı razı eden bir söz söyler de Allah onun sebebiyle dereceleri yükseltir. Yine muhakkak ki kul nereye varacağına aldırmadan Allah’ı öfkelendiren bir söz söyler de onun sebebiyle cehenneme yuvarlanır.”[1]

Yine Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

Muhakkak ki kul ne içerdiğini tam anlayamadan bir söz söyler de onun sebebiyle cehennemde doğu ile batı arasından daha uzak bir yere yuvarlanır.”[2]

Şeyhu’l-İslam İbn Teymiyye rahimehullah şöyle demiştir: “Şu söze gelince: “Herkes dinini arzuladığı şekilde yaşar” sözü, tevbe ettirilmesi gereken, tevbe edilmediği takdirde cezalandırılmayı gerektiren büyük bir sözdür. Hatta bu sözde ısrar etmek öldürülmeyi gerektirir. Hiç kimsenin dinde Allah’ın ve rasulünün meşru kıldığından başkasıyla, hevasına göre amel etmesi söz konusu olamaz. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

Allah’tan bir hidayet olmaksızın hevâsına tabi olan kimseden daha sapık kim vardır?” (Kasas 50)

Buna rağmen pek çoğu arzularına uyarak bilgisizce saptırıyorlar.” (En’am 119)

Hevâya tabi olma! Aksi halde seni Allah’ın yolundan saptırır.” (Sâd 26)

Daha önce kesin olarak sapan ve pek çoğunu saptıran ayrıca yolun doğrusundan sapan bir toplumun arzularına uymayın!” (Maide 77)

İbn Teymiyye rahimehullah bu konuda daha birçok ayetler zikrettikten sonra şöyle demiştir:

“Böylece ortaya çıkmaktadır ki kula düşen Allah’ın rasulüyle göndermiş olduğu hakka tabi olması ve dinini hevâsına tabi kılmamasıdır. Allah en iyi bilendir.”[3]

Bunu iyi düşün ve “düşünce ve ifade hürriyeti” diyen topluluğun dinden kaçıp hevâya tabi olduklarını iyi anla! Hakikatte bu küfre davet etmek demektir. Çünkü küfür sözü söylemek isteyene de bu hak tanınır. Bu ise İblisin dini olan düşünce ve ifade hürriyetidir! Hatta bir kimse: “Allah ve şeytan tek bir şeyin iki ayrı yönüdür” dese – Allah bunu diyenin dilini koparsın – ona da ifade özgürlüğü tanınır!

Bu kimseler “Düşünce ve ifade hürriyeti” diye adlandırdıkları bu çağrıyı Kur’ân’ı arkalarına atıp batılı kafirlerin fitnelerine düşmelerinden sonra yapmışlardır. Şeyhulislam İbn Teymiyye rahimehullah şöyle demiştir:

“Kendisini İslam’a nispet edenlerden birçok kimse Kur’ân’ı arkalarına atıp şeytanların söylediklerine tabi olmuşlar, Kur’an’ın emrini ve yasağını önemsemez olmuşlardır. Kur’ân’ın dost edinilmesini emrettiği kimseleri dost edinmiyorlar ve Kur’ân’ın düşman edinilmesini emrettiği kimseleri düşman edinmiyorlar! Bilakis kim olağanüstü bir şey getirirse ona tazim ediyorlar! Hatta onlardan bazısı bunların şeytanlardan geldiğini bilir lakin hevâsından dolayı ona tazim eder ve onu Kur’ân’ın yolundan üstün görür! İşte bunlar kâfirlerdir! Allah Teâlâ onlar hakkında şöyle buyurmuştur:

Kitaptan bir nasip verilenleri görmedin mi? Cibte ve tağuta inanıyorlar da kâfirler için: “Bunlar iman edenlerden daha doğru bir yoldadır” diyorlar.” (Nisa 51)”[4]

“İfade özgürlüğü” diye uydurdukları şeyin maksadı böylece ortaya çıkmaktadır. Bu söz, ancak dinin kurallarına bağlı kalmanın zıddı olarak ortaya atılmıştır. Onlar sözlerinin ve fiillerinin dinin ölçüleriyle değerlendirilmesinden kurtulmayı kastetmektedirler. Şunu iyi düşün: Muaz radıyallahu anh’den: “Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem dilini tutarak buyurdu ki:

Şuna sahip ol!” Ben dedim ki: “Ey Allah’ın nebisi! Söylediklerimizden de sorumlu olacak mıyız?” Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:

Annen seni düşüreydi ey Muaz! İnsanları yüzleri üzere veya burunları üzere cehenneme yuvarlayan şey ancak dillerinin ürünleri değil midir?”[5]

İfade özgürlüğü iddiası, Darwin’in Evrim Teorisi gibi küfrî teorilerin de rahatça sunulmasını beraberinde getirmiştir!

Bazı sapıklar ve nifak ehli “hikâye” adı altında Allah Subhanehu’ya hakaret içerse bile hayali şahıslar üzerinde küfür sözü söylenmesini de bu sözde ifade hürriyetine dâhil ediyorlar! Bu kimse tekfir edilemezmiş, çünkü o ancak hikâyedeki hayali şahsa bunu söyletmiş! Konuştuğunda yalan söylemesi münafığın alametidir! O, yalanıyla beraber Allah’a sövmektedir! “Allah onların söylediklerinden münezzeh, büyük ve yücedir!” (İsra 43)

Buna rağmen bazı münafıklar bunda sakınca olmadığını iddia ediyorlar! Çünkü yazar bunu kendisine nispet etmemiş, hikâyenin kahramanına nispet etmiş! Zamanımız ne kadar da tuhaf oldu! Bu yazar bu küfür sözü gerçek bir şahıstan nakletse ve onun sözüne karşı çıksa, bunu inkâr yoluyla nakletse bu doğru ve isabetli olurdu. Ama bu sözü hiç karşı çıkmadan aktardığında o bir kâfirdir!

Hikâyede iki kişinin Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem hakkında tartıştığını, bunlardan birinin: “O Allah’ın rasulüdür, insanların akıl bakımından en kâmili ve yol bakımından en doğru yolda olanıdır” dediğini, diğerinin de: “Bilakis o mecnundur, diğer deliler ile onun arasında bir fark yoktur” dediğini aktararak kıssayı tamamlarsa veya bunun devamında ikinci şahsın söylediklerini reddeden bir şey yazmadan devam etse buradaki küfür açıktır. Bu, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’i delilikle nitelemenin ta kendisidir. Çünkü anlattığı hikayeyle bu sözü revaca getirmiştir. Ama şayet kıssadaki şahıs, Ebu Cehil ve benzerleri gibi küfrü bilinen bir kafir olarak anlatılıp da onun küfür sözü aktarılmış olsaydı bu başka bir şey, diğeri başka bir şeydir!

Diğer bir örnek: Şayet hikâyede iki kişiden biri: “Allah diri ve mevcuttur” dese, diğeri de “Allah yoktur” dese, kişi bu kıssayı ikinci şahsın sözüne karşı çıkmaksızın aktarsa, ya bu küfrü onaylamıştır yahut da bu küfür konusunda tereddüt içindedir! Böyle bir tereddüt ise küfürdür. Hikaye yazarının böyle bir hayalî kıssa yazmasındaki mazeret nedir? Hayalî şahsa küfür sözünü, o söze hiç karşı çıkmadan ve bunun küfür olduğunu beyan etmeden söylettiriyor ve bunu yayıyor! Şüphesiz ki bu habis bir hiledir!

Bu gibi hikâye yazarlarını savunanlar, kendi şahısları aleyhinde yazarın hayalî şahıslara böyle çirkin sözler söyletmesine razı olurlar mı?

Eğer: “Razı olmam, bu suçtur. Çünkü ismimi zikrediyor” derse o zaman ona denilir ki: “Sen ve hatta bütün insanlar Allah ve rasulünden daha mı azizsiniz? Allah ile ve diniyle alay eden bu hikaye yazarlarının yalanlarını nasıl savunabiliyorsunuz o halde? Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

İşte siz öyle kimselersiniz ki dünya hayatında onlardan yana mücadele ettiniz; ya kıyamet günü kim onlardan yana Allah ile mücadele edecek yahut kim onlar için vekil olacak?” (Nisa 109)

Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in huzunda ashabından bir cemaatin ve başkalarının bulunduğunu düşün! Orada bulunanlardan biri:

“Lat ve uzzaya tapmakta sakınca yoktur” dese, diğeri de:

“Yahudilerin dini haktır, Hristiyanların dini haktır” dese, üçüncü bir kişi de:

“Hırsızın elini kesmek vahşîliktir, hapsedilmesi veya mâli ceza verilmesi yeterlidir” dese veya buna benzer semavî Muhammedî dine aykırı şeyler konuşsa Nebî sallallahu aleyhi ve sellem bu kimselere karşı (ifade ve düşünce özgürlüğünden dolayı(!) sükut mu ederdi yoksa onlara öfkelenip karşı çıkar ve cezalandırır mıydı?

Cevap: Hiçbir müslüman Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in bu sözlere öfkelenmeyeceğini ve karşı çıkmayacağını söyleyemez. Bilakis onlara hak ettikleriyle muamele ederdi. Bu açıktır. Lakin onlar: “Bizim fikir ve ifade hürriyetimiz var” diyeceklerdir! Tertemiz dinde Nebî sallallahu aleyhi ve sellem onlardan İbrahimî ve Muhammedî dini yıkan böyle bir şeytanî gerekçeyi kabul eder mi?!

Şu halde “fikir ve ifade hürriyeti” sözünden neyi kastettiklerini kıyasla! “Haksızlık edenler, hangi dönüşe döndürüleceklerini yakında bileceklerdir.” (Şuara 227)

Onlardan biri kendisine sövülüp hakaret edilmesine razı olur mu? Ona öfkelenip karşı çıktığında o da: “Bu fikir ve ifade hürriyetidir” dese ondan bunu kabul eder mi? İşte buradan anla ki, onların gayeleri dinin hükümlerini ortadan kaldırmaktır! Bu “ifade hürriyeti” sözünü dine muhalefet için kalkan edinmektedirler!

İnternet ortamında yaşadığım bir hadise geldi hatırıma. Bir zamanlar Türkiye’de Kur'ânî Mucahede adıyla çıkan bir dergiyle yayın yapan Tekfirci ve sünnet inkârcısı bir akım vardı. Liderleri Ramazan Yılmaz’ın sohbet ettiği bir internet odasına girmiş bulundum. İsra ve Mirac hadislerini inkâr ediyordu. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’i hiçbir saygı ifadesi kullanmadan “Muhammed” diye zikrediyordu. Ona reddiye vermek için

“Söyle bakalım Ramazan!...” dedim, derhal mikrofona sarılarak: “Sen bana nasıl böyle hitap edersin? Ben senin askerlik arkadaşın mıyım?” dedi. Ben de dedim ki:

“Vallahi nikinde Ramazan Yılmaz yazıyor yoksa sana çok daha başka hitap ederdim. Peki Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem senin askerlik arkadaşın mı da “Muhammed” deyip duruyorsun?”

Onlar “fikir ve ifade özgürlüğü” gibi sözlerle cahillere dinin hürriyete ket vuran, ağızları gemleyen ve aklı hapseden bir unsur olduğu intibaını vermek istemektedirler! Bütün bunlar iblis tarafından onlara söylettirilmekte, kötü amelleri kendilerine süslenmektedir. Böylece insanları yaratıcıları Azze ve Celle’nin dininden uzaklaştırmak, dinin hükümlerinden nefret ettirmek isterler. Sanki dinde insan kendisini, hakka hidayet için ifade edemezmiş gibi, sözünün hiç dinlenmeden ve durumu hiç düşünülmeden derhal cezalandırılacakmış gibi göstermek istiyorlar. Allah yardımcımız olsun.

Dinin hükümlerine ve islam kadılarının yargılarına dair ufak bir araştırma yapan herkes bu saptırıcıların tuzaklarını görür ve anlarlar.



[1] Buhârî (6113

[2] Buhârî (6112) Muslim (2988)

[3] Mecmuu’l-Fetava (22/240-241)

[4] Mecmuu’l-Fetava (14/227)

[5] Nesâî Sunenu’l-Kubra (11394) İbn Mace (3973) Tirmizî (2621) Abdurrazzak (20302)

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)