Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

Daru's-Sunne Neşidler

10 Mart 2024 Pazar

İbn Mes'ud Radıyallahu Anh'ın Maide 44 Tefsiri ve Plandemi Küfrü

 

Seleme b. Kuheyl rahimehullah’tan;

عَنْ عَلْقَمَةَ وَمَسْرُوقٍ أَنَّهُمَا سَأَلَا ابْنَ مَسْعُودٍ عَنِ الرِّشْوَةِ فَقَالَ مِنَ السُّحْتِ قَالَ فَقَالَا أَفِي الْحُكْمِ؟ قَالَ ذَاكَ الْكُفْرُ ثُمَّ تَلَا هَذِهِ الْآيَةَ وَمَنْ لَمْ يَحْكُمْ بِمَا أَنْزَلَ اللَّهُ فَأُولَئِكَ هُمُ الْكَافِرُونَ

“Alkame ve Mesruk rahimehumallah İbn Mes’ud radıyallahu anh’e rüşvet hakkında sordular. O da; “Suht’tandır” dedi. Dediler ki; “Hüküm hakkında mı?” İbn Mes’ud radıyallahu anh dedi ki;

“O küfürdür.” Sonra şu ayeti okudu; “Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler, işte onlar kâfirlerdir.” (Maide 44)”[1]

Ebu’d-Duha rahimehullah, Mesruk yoluyla aynısını rivayet etti.[2]

Salim b. Ebi’l-Ca’d rahimehullah’tan; “Mesruk rahimehullah dedi ki;

سَأَلْتُ ابْنَ مَسْعُودٍ عَنِ السُّحْت أَهُوَ الرِّشوة فِي الْحُكْمِ؟ قَالَ لَا وَمَنْ لَمْ يَحْكُمْ بِمَا أَنْزَلَ اللَّهُ فَأُولَئِكَ هُمُ الْكَافِرُونَ وَالظَّالِمُونَ وَالْفَاسِقُونَ وَلَكِنَّ السُّحْت أَنْ يَسْتَعِينَكَ رَجُلٌ عَلَى مَظْلَمَةٍ فَيُهْدِيَ لَكَ فَتَقْبَلَهُ فَذَلِكَ السُّحت

“İbn Mes’ud radıyallahu anh’e; “Suht hükümde rüşvet midir?” diye sordum. Dedi ki;

“Hayır, Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler, işte onlar kâfirlerdir, zalimlerdir ve fasıklardır. Lakin suht, zulme uğramış bir kimseye yardım etmene karşılık onun sana hediye vermesi ve senin de bunu kabul etmendir. İşte suht budur.”[3]

Ebu’l-Ahvas rahimehullah’tan; “İbn Mes’ud radıyallahu anh dedi ki:

الرِّشْوَةُ فِي الْحُكْمِ كُفْرٌ وَهِيَ بَيْنَ النَّاسِ سُحْتٌ

“Hükümde rüşvet bir küfürdür. Bu insanlar arasındaki suhttur.”[4]

Zirr b. Hubeyş rahimehullah’tan; Abdullah b. Mes’ud radıyallahu anh dedi ki;

السُّحْتُ الرِّشْوَةُ فِي الدِّينِ

“Suht, dinde rüşvet almaktır.”[5]

İbn Mes’ud radıyallahu anh, ilk rivayette hükümde rüşvet yani haramı helal kılma veya helali haram kılma konusunda rüşvet almak suretiyle Allah’ın hükmünü değiştirerek hükümde bulunmanın (tebdilin) küfür olduğunu marifeli olarak “zâke’l-küfr” diye ifade etmiştir. Bunu marifeli olarak belirtmesi büyük küfrü kastettiğini gösterir.

İbn Mes’ud radıyallahu anh’den namazın terkinin hükmü hakkında da şöyle rivayet edilmiştir:

El-Kasım b. Abdirrahman ve el-Hasen b. Sa’d dediler ki:

عَنِ ابْنِ مَسْعُودٍ أَنَّهُ قِيلَ لَهُ إِنَّ اللَّهَ جلّ وعزّ يُكْثِرُ ذِكْرَ الصَّلَاةِ فِي الْقُرْآنِ الَّذِينَ هُمْ عَنْ صَلَاتِهِمْ سَاهُونَ وَ عَلَى صَلَاتِهِمْ دَائِمُونَ وَ عَلَى صَلَاتِهِمْ يُحَافِظُونَ فَقَالَ ابْنُ مَسْعُودٍ عَلَى مَوَاقِيتِهَا قَالُوا مَا كُنَّا نَرَى ذَلِكَ إِلَّا عَلَى التَّرْكِ قَالَ ذَاكَ الْكُفْرُ

“İbn Mes’ud radıyallahu anh’e denildi ki; “Allah Azze ve Celle Kur’ân’da namazı çokça zikretmiştir. “Onlar namazlarından gafildirler” (Maun 5) “Namazlarında devamlıdırlar” (Mearic 23) “Namazlarını muhafaza ederler” (En’am 92) İbn Mes’ud radıyallahu anh dedi ki:

“Yani vakitlerini muhafaza ederler.” Dediler ki; “Biz bunun ancak namazı terk etmek hakkında olduğunu görüyoruz.” İbn Mes’ud radıyallahu anh dedi ki;

“O (namazın terki) küfürdür.”[6]

Bu rivayette de “zâke’l-kufr” ifadesini kullanmıştır.

Küfr kelimesi elif lamlı olarak el-Kufr şeklinde geldiği zaman, bununla küçük küfrün kastedildiğine dair bir delil veya karine bulunmadıkça bunda aslolan büyük küfrün kastedilmesidir.[7]

Bu yüzden İbn Teymiyye rahimehullah, İbn Mes’ud radıyallahu anh’ın namaz hakkındaki sözünü büyük küfrü kastettiğine yorumlamış ve şöyle demiştir:

“İbn Mesúd radıyallahu anh ve başkalarının sözünde de böyledir. Bununla beraber namazın vaktini geçirmek küfür değildir. Ancak namazı tamamen terk etmenin küfür olduğunu açıklamışlardır. Bu da ancak dinden çıkaran küfür hakkında söz konusu olur.”[8]

İbn Mes’ud radıyallahu anh’ın hükümlerde zulmetmek konusundaki sözünün zahiri de bunu göstermektedir. Bu da rüşvet verilmesi sebebiyle Allah’ın hükmünü gizlemek, sonra da başka bir yalan hükmü Allah’a nispet etmektir. Nitekim delil getirdiği ayetin akışı da buna delalet eder:

وَلَا تَشْتَرُوا بِآيَاتِي ثَمَنًا قَلِيلًا وَمَنْ لَمْ يَحْكُمْ بِمَا أَنْزَلَ اللَّهُ فَأُولَئِكَ هُمُ الْكَافِرُونَ

Ayetlerimi az bir bedel karşılığında satmayın! Kim Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar kâfirlerdir.” (Maide 44)

Ebu Bekr el-Cessâs rahimehullah şöyle demiştir; “Hükümlerde rüşvet almanın haramlığı da bunlardandır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur; “Ayetlerimi az bir bedel karşılığında satmayın!” (Maide 44) Yine; “Kim Allah’ın indirdikleriyle hükmetmezse işte onlar kâfirlerdir” (Maide 44) buyurmuştur. İbn Abbas radıyallahu anhuma dedi ki;

هُوَ فِي الْجَاحِدِ لِحُكْمِ اللَّهِ

“Bu Allah’ın hükmünü inkâr eden hakkındadır.”[9] Yine bunun Yahudiler hakkında özel olduğu söylendi. İbn Mes’ud, el-Hasen ve İbrahim (en-Nehaî) dediler ki: “Bu geneldir.” Yani Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyip, başka bir hükmün Allah’ın hükmü olduğunu belirterek hükmetmek hakkında geneldir. Kim böyle yaparsa kâfir olur.”[10]

İbnu’l-Arabî rahimehullah dedi ki: “Allah Teâlâ’nın: “Kim Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar kâfirlerdir” (Maide 44) ayeti hakkında Tavus ve başkaları dediler ki:

لَيْسَ بِكُفْرٍ يُنْقَلُ عَنِ الْمِلَّةِ وَلَكِنَّهُ كُفْرٌ دُونَ كُفْرٍ

“Dinden çıkaran küfür değildir. Lakin küfrün altında bir küfürdür.”[11] Bunda farklı durumlar vardır. Eğer kendisinden olan hükmü Allah’ın katından diyerek hükmederse bu tebdildir (dinde değiştirmedir) ve (büyük) küfrü gerektirir. Eğer heva ve masiyet olarak bununla hükmederse o bir günahtır. Ehl-i Sünnet’in günahkârların bağışlanması hakkındaki esasına göre bu bağışlanabilir.”[12]

İbn Teymiyye rahimehullah şöyle demiştir: “Kişi, haram oluşunda icma bulunan bir şeyi helal saydığı veya helal oluşunda icma bulunan bir şeyi haram saydığı zaman yahut dinden oluşunda icma bulunan bir kuralı değiştirdiği zaman bütün fakihlerin ittifakıyla mürted bir kâfir olur. İki görüşten birine göre Allah Teâlâ’nın şu ayeti böylesi bir durum hakkında indirilmiştir; “Kim Allah’ın indirdiğiyle hükmetmezse işte onlar kâfirlerdir” (Maide 44) Yani bu Allah’ın indirdiğinden başkasıyla hükmetmeyi helal sayan hakkındadır… Üçüncüsü, değiştirilmiş din kuralı, Allah ve rasulü sallallahu aleyhi ve sellem adına yalan söylemek, insanlara bâtıl şahitlikte bulunmak ve benzerleri gibi apaçık zulümdür. Kim bu (değiştirilmiş hükmün) Allah’ın dininden olduğunu söylerse tartışmasız olarak kâfir olur. Mesela; “Kan ve leş helaldir” diyen kimse gibi. Şayet “Benim mezhebim (görüşüm) budur” derse dahi durum aynıdır.”[13]

Bu açıklamalar ortaya koymaktadır ki, İbn Abbas radıyallahu anhuma’nın Maide 44. Ayetinin tefsiri hakkında söylediği “Küçük küfür” veya “küfrün altında bir küfür” sözü ile İbn Mes’ud radıyallahu anh’ın aynı ayet hakkında söylediği şey birbirine zıt sözler değildir.

Bilakis İbn Abbas radıyallahu anhuma, Allah’ın indirdiği hükmü inkâr etmediği halde onunla hükmetmeyenin küfrünün dinden çıkarmayan küçük küfür, yani büyük günah olduğunu ifade etmektedir.

İbn Mes’ud radıyallahu anh’ın sözü ise dünyalık menfaatler karşılığında Allah’ın dinini satan, Allah’ın hükmünü değiştirerek uydurulmuş hükmü Allah’a ve dinine nispet eden, yani Allah’ın dininde tebdilde bulunanın küfrünün büyük küfür olduğu hakkındadır.

Böylece Huzeyfe radıyallahu anh’ın Maide 44. Ayetinin kitap ehlini de, bu ümmeti de kapsadığını ifade etmesi de aynı şeyi ifade eder. Yani bu ümmetten birileri de Yahudilerin yaptıkları gibi Allah’ın dininde tebdilde bulunmaya kalkarsa elbette kâfir olur.

Nitekim plandemi senaryosunda binlerce müslüman ok gibi Allah’ın dininden irtidat etmişler, alimleri dünyalık menfaatler için üzerinde kitap, mütevatir sünnet ve icma bulunan apaçık dini hükümleri, cemaatle namaz farzını, haccı, safların birleştirilmesi farzını vb. gizlemişler, kendi uydurdukları hükümleri Allah’ın dinine nispet ederek cemaate gelmemenin, safları ayırmanın, hacca gitmemenin, maske takmanın farz olduğu hükmünü uydurarak Allah’ın dinine nispet etmişler, alimlerini rab edinen avam da onları Allah’a ortak koşarak açıkça müşrik olmuşlardır.

Nitekim “Dinlerini Satarak Kâfir Olan Topluluklar” adlı risalemde tahkik ettiğim üzere mütevatir olarak gelen rivayetlerde Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem ahir zamanda ümmetinden birçok kimselerin dinlerini dünyalık menfaatler karşılığında satarak kâfir olacağını haber vermiş, bunun sonrasında imanları olmayan bir topluluğun namaz kılacaklarını, mescidlerde toplanıp Kur’ân okuyacaklarını bildirmiştir.

Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in haber verdiği gibi, Korona komplosu esnasında girmiş oldukları küfürlerden tevbe etmeyen, aslında Allah’a ve rasulüne iman etmemiş olan topluluklar, plandemi sonrasında namaz kılmakta, Kur’ân okumaktadırlar.

Kays b. es-Seken rahimehullah’tan: “Huzeyfe radıyallahu anh şöyle dedi:

يَأْتِي عَلَى النَّاسِ زَمَانٌ لَوْ رَمَيْتَ بِسَهْمٍ يَوْمَ الْجُمُعَةِ لَمْ يُصِبْ إِلَّا كَافِرًا أَوْ مُنَافِقًا

“İnsanlar üzerine bir zaman gelecek, şayet Cuma günü bir ok atsan, ancak bir kâfire veya münafığa isabet edecektir.”[14]



[1] Sahih mevkuf. Taberî Tefsir (8/432) Said b. Mansur Sunen (4/1472) Hallal, es-Sunne’de Seleme b. Kuheyl – Alkame ve el-Esved yoluyla; (1412)

[2] Hasen mevkuf. Hallal es-Sunne (1411)

[3] Sahih mevkuf. Said b. Mansur Tefsir (741) Taberî Tefsir (8/429) Ebu Ya’la (9/173) Taberânî Mu'cemu'l-Kebîr (9/225) İbnu’l-Munzir el-Evsat (6548) Hallal es-Sunne (1413)

[4] Hasen mevkuf. Taberânî Mu'cemu'l-Kebîr (9/226) Muhammed b. Halef el-Veki Ahbaru’l-Kudat (1/52) Ravilerinden Hammad b. Yahya el-Ebeh el-Basri sika olmakla beraber, Ebû Dâvûd onun hakkında; “Diğer insanların hata ettiği gibi o da hata eder” demiştir. Bkz.; Zehebi el-Kaşif (1/350) İbn Hacer; “Saduk, hata eder” demiştir. Bkz.; Takribu’t-Tehzib (s.179) Busayri, İthafu’l-Hiyera’da (5/394) bu rivayet hakkında “Taberani sahih isnad ile rivayet etmiştir” dedi.

[5] Hasen mevkuf. Taberânî Mu'cemu'l-Kebîr (9/226)

[6] Hasen ligayrihi. Taberî Tefsir (15/569) el-Lalekai (1532) Mervezi Ta’zimu Kadri’s-Salat (62) El-Kasım b. Abdirrahman ve el-Hasen b. Sa’d, İbn Mes’ud radıyallahu anh’den işitmemişlerdir. İbn Abdilber’in et-Temhid’de (4/230) rivayetinde el-Hasen b. Sa’d – Abdurrahman b. Abdillah b. Mes’ud – İbn Mes’ud radıyallahu anh yoluyla rivayet edilmiştir.

[7] Bkz.; İbn Teymiytye Şerhu’l-Umde (s.82)

[8] Şerhu’l-Umde (s.83)

[9] Başka bir yerde bu lafızla bulamadım. Ancak bu ifade, İbn Abbas radıyallahu anhuma’dan bu ayetin tefsiri hakkında sabit olan meşhur rivayetlerin manasındadır. Muhtemelen Cessas mana olarak İbn Abbas’a bu şekilde nispet etmiştir.

[10] Cessas Ahkamu’l-Kur’ân (4/92-93)

[11] Sahih maktu. Taberî Tefsir (8/465) İbn Batta el-İbane (1006) Mervezi Tazimu Kadri’s-Salat (574) Hallal es-Sunne (1418)

[12] İbnu’l-Arabi Ahkamu’l-Kur’ân (2/624-625)

[13] Mecmuu’l-Fetava (3/267-268)

[14] Muslim'in şartına göre sahih. İbn Batta el-İbane (1/175)

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)