Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

Daru's-Sunne Neşidler

3 Mart 2024 Pazar

Kur’ân Kıraatinde Yaygın Yanlışlar

 Günümüzde – hatta asırlardan beri – uygulanagelmekte olan tecvid kurallarının çoğu Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e ve ashabına dayanmaz. Aslolan Kur’ân’ı Allah Azze ve Celle’nin emrettiği gibi, tertîl ile (tane tane, manasını tedebbür ederek) okumaktır. Bu sebeple tecvid ile kıraati vacip gören âlimlerin tecvîd ile kastettikleri şey tertîldir. Öncelikle bunun bilinmesi gerekir.

Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in kıraat şekli olarak bize ulaşan tek bilgi, her ayet sonunda durarak okuduğu, med gereken yerlerde med yaptığıdır. Bu da iki hareke (veya bir elif) miktarı uzatmaktır.

Katade rahimehullah’tan: “Enes radiyallahu anh’e: “Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in kıraati nasıldı?” diye soruldu. Dedi ki:

كَانَتْ مَدًّا ثُمَّ قَرَأَ {بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ} يَمُدُّ بِبِسْمِ اللَّهِ وَيَمُدُّ بِالرَّحْمَنِ وَيَمُدُّ بِالرَّحِيمِ

“Uzatarak okurdu.” Sonra “Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla” (Fatiha 1) ayetini okudu, Bismillâh derken uzattı, er-Rahmân derken uzattı, er-Rahîm derken uzattı.”[1]

Yani Nebî sallallahu aleyhi ve sellem sadece medd-i tabî uygulamıştır.

Muaviye b. Kurre rahimehullah, Abdullah b. Mugaffel el-Muzenî radiyallahu anh’den rivayet ediyor:

رَأَيْتُ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَوْمَ الفَتْحِ عَلَى نَاقَةٍ لَهُ يَقْرَأُ سُورَةَ الفَتْحِ - أَوْ مِنْ سُورَةِ الفَتْحِ - قَالَ فَرَجَّعَ فِيهَا قَالَ ثُمَّ قَرَأَ مُعَاوِيَةُ يَحْكِي قِرَاءَةَ ابْنِ مُغَفَّلٍ وَقَالَ لَوْلاَ أَنْ يَجْتَمِعَ النَّاسُ عَلَيْكُمْ لَرَجَّعْتُ كَمَا رَجَّعَ ابْنُ مُغَفَّلٍ يَحْكِي النَّبِيَّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَقُلْتُ لِمُعَاوِيَةَ كَيْفَ كَانَ تَرْجِيعُهُ؟ قَالَ آآ آ ثَلاَثَ مَرَّاتٍ

“Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i fetih günü devesinin üzerinde Fetih suresini veya Fetih suresinden ayetler okurken gördüm. (Bineğin üzerinde olmasından dolayı) tercî yapıyordu.” Sonra Muaviye b. Kurre, İbn Mugaffel’in okumasını anlatarak dedi ki:

“Şayet insanlar üzerinize toplanmayacak olsalar İbn Mugaffel’in Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’den naklettiği tercî’yi size yapardım.” (Şu’be rahimehullah) dedi ki: Muaviye rahimehullah’a:

“O nasıl tercî yaptı?” dedim. Dedi ki: “Üç elif miktarı uzattı.”[2]

Bu rivayette Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in üç elif miktarı uzatarak okuduğu ifade edilmektedir.

Dört elif miktarı veya daha fazlası gibi takdirler Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’den ve ashabından sabit olmayıp, asırlar sonra te’lif edilmiş kıraat kitaplarında zikredilmektedir. Bu fazladan uzatmalar ve gunneler sonraki asırlarda musiki makamlarına uydurabilmek için alet edinilmiştir!

Med yapılması gereken yerlerde acele edip med uygulamadan okumak ve uzatılmayacak yerleri uzatmak caiz değildir, manayı değiştirir. Meselâ “يَتُوبُوا” kelimesinde her iki vav harfinin de iki hareke miktarı uzatılması gerekir. Bu kelimeyi “Yetûbu” şeklinde, ikinci vavı uzatmadan okumak ve benzerleri gibi hatalar çokça yapılmaktadır ve bu manayı değiştirir.

Daha da çirkini nefiy için gelen “لا” veya “ما” kelimelerini uzatmadan geçmek cümleyi tam tersi bir manaya çevirir. Mesela bazıları “لا شريك له” (O’nun bir ortağı yoktur) ifadesini “le şerike leh” şeklinde okuyorlar ki, bu durumda manası; “Elbette O’nun bir ortağı vardır” manasına dönmektedir!

Gunne, idgam, ihfa gibi tecvid kaidelerini Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in veya ashabının uyguladıklarına dair bir delil elimizde mevcut değildir. Yalnızca İbn Mes’ud radıyallahu anh’den sakin mimden sonra be harfi geldiğinde dudak ihfası yaptığına dair rivayet isnad edilmiştir. Bu yüzden hiç kimse gunne, idgam ve ihfa gibi kuralları uygulamanın vacip olduğunu iddia edemez.

Lakin bu uygulamanın bid’at olduğu da söylenemez! Çünkü bu uygulamalar Arap dilinde mevcut olan şeylerdir ve Kur’ân Arap dilinde nazil olmuştur. Hiçbir âlim de bunların bid’at olduğunu söylememiştir. Kıraat muşafehe yoluyla (ağızdan alınıp öğrenilerek) nakledilen bir bilgi olduğundan idgam ve gunneler bu şekilde hocadan öğrenilerek nakledilegelmiş olabilir. Nitekim bu Arap dilinin tabiatinde vardır. Mesela “الَّا” kelimesinin aslı “ان” ve “لا” edatlarının, “مما” kelimesinin aslı da “من” ve “ما” edatlarının birleştirilerek idgam edilmesidir.

Evet, bu idgam, gunne ve ihfaları yapmak vacip değildir, lakin bir sonraki maddede zikredeceğim yanlıştan sakınan kimselerin bunu uygulamaları güzeldir. Çünkü bunlar Arap lehçelerinde mevcut olan lehçelerdir. Mesela Nebî sallallahu aleyhi ve sellem, marife takısı olan “ال” takısını şemsî ve kamerî harf farketmeksizin “ام” olarak okuyan Himyer lehçesi ile de konuşmuş

لَيْسَ مِنْ امْبِرِّ امْصِيَامُ فِي امْسَفَرِ

 “(Yolculukta oruç tutmak daha faziletli değildir)” şeklinde telaffuz etmiştir.[3]

Kur’ân’ın yedi harf üzere nazil olması hakkındaki hadisler de bu lehçelere yorumlanmıştır. Dolayısıyla Arap dilinde mevcut olan lehçelerle Kur’ân’ı okumaya karşı çıkılmaz. İdgam ve ihfa gibi uygulamalar da Arap lehçesinde mevcuttur. İnsanlar bu lehçelere göre Kur’ân’ı öğrenip okumaya devam edegelmişler, kimse buna karşı çıkmamıştır.

Bu konuda dikkat edilmesi gereken şey, gunne ve iki harekeden fazla yapılan uzatmaların uzun zamanlardan beri musikî makamlarına tatbik etmek üzere şekillendirilmesi bid’atinin yaygınlaşmasına basamak kılınmış olmasıdır! Bu bid’ati çıkaranlar, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Fetih günü bineği üzerinde yaptığı kıraatte bineğinin hareketinden dolayı sesinin terci’ yapmış gibi (sesi dalgalanarak) çıkmasını sanki kasıtlı yaptığı bir şeymiş gibi te’vil ederek kıraatte birçok sapıklık kapısı açmışlardır.

Bu bozuk te’vile dayanarak, kıraati musiki makamlarına uydurabilmek için med yapılan yerlerde iki harekeden fazla uzatmalar yapmayı, gunnelerle de makamları döndürmeyi amaçlamışlardır. Bu yüzden maalesef internet üzerinde yayınlanan, meşhur kârîlerin, namaz imamlarının vs. okudukları kıraatlerin istisnasız tamamı musikî makamlarına göre okunan, dinlenilmesi de bid’at olan kıraatlerdir!

Harflerin mahreçleri konusunda Arap olmayanlar, Arap gibi okumaya kendisini zorluyor, Arapların bile yapmadıkları aşırılıklar ve zorlamalar yapıyorlar! Özellikle dat, tı, ayn, hı gibi harflerde! Bu genellikle riyâkar kâriler tarafından şart koşuluyor, bilmeyen kimselerden ihlaslı olanları ise, Kur’ân’ı bu şekilde gırtlak patlatarak okumayınca kıraatinin yanlış olacağı zannıyla özellikle gırtlak harflerinde abartılı bir lüzumsuz gayretkeşlik ortaya çıkıyor!

Bilakis kişi normal ve kolay bir okuyuşla, harflerin birbirinden ayrıldıkları mahreçleri eda etmek suretiyle, abartısız ve yapmacık olmayan bir tarzda okumalı, daha çok okuğu şeyin manasını tedebbür etmeye odaklanmalıdır. Mahreçler konusunda aşırıya kaçmak, asıl maksattan uzaklaştırır. Mesela dat harfinin mahreç tarifi Mısırlılara göre başka, Şam’lılara göre başka, Iraklılara göre başka, Necid’lilere göre daha başkadır! Dolayısıyla bu harfi, bu mahreç metodlarından birine göre öğrenen kimse, diğer metoda göre öğrenen kimseye karşı çıkarsa cahillik etmiş olur.

Bu yüzden mahreçler konusunda Kur’ân’ı yeni öğrenenlere harflerinin mahreçlerini birbirinden ayırmayı öğretmek, sonra Kur’ân’ı okurken yapmacıklık ve taklitten uzak, doğal ve düz, makamsız, konuşur gibi bir okuyuşla okumayı öğretmek gerekir.

Bu açıklananlar anlaşıldıysa, kesinlikle Kur’ân öğrenen kişiler internetten, kasetlerden vb. yayınlanan kıraatlerle kendisini geliştirmeye kalkışmamalıdır! Çünkü bu kıraatlerin tamamı bid’at ve dinlenilmesi, namazda veya namaz dışında okunması caiz olmayan kıraat şekilleridir! Kâbe imamının, Mescidi Nebevi imamının kıraati diye aldanmamalıdır!



[1] Sahih. Buhârî (5046, 5045)

[2] Sahih. Buhârî (7540, 4281, 5047) Muslim (794)

[3] Sahih. Ahmed (5/434) Humeydi (864)


Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)