Şüphesiz hamd Allah içindir, O’na hamd eder, O’ndan yardım ister ve O’ndan
bağışlanma dileriz. Nefsilerimizin şerrinden ve amellerimizin kötülüğünden
Allah’a sığınırız. Allah kimi hidayet etmişse onu saptıracak yoktur. Kimi de
saptırmışsa onu hidayet edecek yoktur.
Şehadet ederim ki Allah’tan başka (ibadete layık hak) ilah yoktur. O
birdir, ortağı yoktur. Yine şehadet ederim ki Muhammed (sallallahu aleyhi ve
sellem) O’nun kulu ve rasulüdür.
"Ey iman edenler! Allah'tan
nasıl korkmak gerekirse öyle korkun ve siz ancak Müslümanlar olarak ölünüz." (Al-i
İmran; 3/103)
"Ey insanlar! Sizi tek bir candan yaratan
ve ondan da eşini var eden, her ikisinden birçok erkek ve kadınlar türeten
Rabbinizden korkun. Kendisi adına birbirinizden dileklerde bulunduğunuz
Allah'tan ve akrabalık bağlarını kesmekten de sakının. Şüphesiz Allah
üzerinizde tam bir gözetleyicidir." (en-Nisâ; 4/1),
"Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve
dosdoğru söz söyleyin. O da amellerinizi lehinize olmak üzere düzeltsin,
günahlarınızı da mağfiret etsin. Kim Allah'a ve Rasûlüne itaat ederse büyük bir
kurtuluşla kurtulmuş olur." (el-Ahzâb; 33/70-71)
Bundan sonra,
Şüphesiz
sözlerin en güzeli Allah’ın Kelam’ı, yolların en hayırlısı Muhammed Sallallahu
aleyhi ve sellem’in yoludur. İşlerin en kötüsü sonradan çıkarılanlarıdır. Her
sonradan çıkarılan şey bidattir ve her bidat sapıklıktır. Her sapıklık ta
ateştedir.
Mesele: Türkiye’de tekfir düşünceleriyle bilinen gruplardan bazı kimseler,
Allah’ın müslümanlara farz kıldığı Cuma namazının Türkiye ve benzer ülkelerde
farz olduğunu inkar ederek Allah’ın dininde yeni bir hüküm koymaya
çalışmaktadırlar ki bu bir küfür, Cuma namazını terk etmeleri ise diğer bir
küfürdür. Zira Cuma günü Allah Cuma namazını farz kılmıştır, o gün meşru bir
mazereti olmadan Cuma namazını terk eden kimsenin öğle namazı kılması caiz
değildir. Namazın terki ise küfürdür. Bunun üç sefer tekrar etmesi halinde bunu
işleyen kimsenin kalbinin münafıklıkla mühürleneceği sahih hadislerde net bir
hüküm olarak bildirilmiştir. Böylesine önemli olan bu konuda sitemizde Cuma
Namazı ile ilgili hükümlere dair defaatle yazılar yayınlanmıştır. Dileyen yazı
arşivinden ulaşabilir. Bu kısa yazımızda ise bu mevzuyla ilgili olarak hala
gündemde tutulmaya çalışılan “Cuma namazının Mekke döneminde farz kılındığı
halde, orada islam devleti olmadığı için Cuma namazı kılınmadı” iddiasına dair
bir şüphe inşaallah açıklığa kavuşturulacaktır. Muvaffakiyet Allah’tandır.
Ebu Muaz el-Çubukâbâdî
Cuma namazı ne zaman farz kılındı?
“Dârekutni’nin İbn Abbas'tan rivayet
ettiği hadise göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem kendisi Mekke'de
cuma kıldıramamış ve onlara (açıklayamamıştı). Fakat daha sonra, Mus'ab b.
Umeyr radıyallahu anh'e şöyle yazdı: "Yahudilerin cumartesi günleri
toplanıp Zebur'u açıp okudukları güne bak. Sizler de kadınlarınızı ve
oğullarınızı toplayın, cuma günü gündüzün ortasından itibaren meyledince, zeval
vaktinden sonra iki rekatla Allah'a ibadet edin." Peygamber (sallallahu
aleyhi vesellem) Medine'ye hicret edinceye kadar, ilk cuma namazı kıldıran zat,
Mus'ab b. Umeyr'dir. Mus'ab, cuma günü öğleyin zeval vaktinde cuma namazı
kıldırdı ve böylece emri yerine getirmiş oldu.”
Darekutni’nin Sünen’inde bu rivayet
mevcut değildir. İbn Receb, Darekutni’nin Efrad’ında olduğunu sanıyorum
demiştir. Suheylî, Ravdu’l-Unf’te (2/253) Darekutni’nin isnadını zikretmiştir.
Es-Salihi ed-Dımeşki ve İbn Receb şöyle derler: “Bunun senedinde Ahmed b.
Muhammed b. Galib el-Bahili adlı bir ravi vardır. Bu zat hadis uydurmakla itham
edilmiştir.”[1]
Nitekim hafız İbn Receb bu rivayete uydurma der.[2]
Bu metin mürsel olarak meşhur olmuştur. Ebu
Arube el-Harrani'nin Kitabu'l-Evail’inde rivayet şu şekildedir: "Bize
Hâşim b. el-Kasım, ona da İbn Vehb, ona da İbn Cüreyc, ona da Süleyman b. Musa
rivayet ettiğine göre Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem), sözkonusu mektubu
Mus'ab'a yazdı."[3]
Abdurrezzak, Muhammed b. Sîrîn'den şöyle
rivayet etmiştir: Medine halkı, Resulullah (sallallahu aleyhi vesellem), oraya
hicret etmeden ve Cuma âyeti inmeden önce cuma namazı kılmıştır. Ensâr şöyle
demişti: "Yahudilerin yedi günde bir toplanıp ibadet ettikleri özel
günleri var. Hıristiyanların da öyle. Haydi biz de kendimiz bir araya gelerek
Allah'ı zikretmek, namaz kılmak ve şükretmek için bir gün ayıralım." Bunun
için el-Arube gününü seçtiler. Bu maksatla Es'ad b. Zurâre'nin evinde
toplandılar. Es'ad onlara, o gün namaz kıldırdı. Allah Teâlâ bundan sonra şu
âyeti indirdi: "Ey iman edenler! Cuma günü namaza çağrıldığınız (ezan
okunduğu) zaman, hemen Allah'ı anmaya koşun" (Cuma, 9).[4]
Hafız (İbn Hacer) şöyle demiştir: Bu
rivayet her ne kadar mürsel olsa da, hasen bir isnatla şahidi vardır ki bunu
Ebu Davud ile İbn Mâce rivayet etmiş, İbn Huzeyme de Sahih’inde yer vermiştir.
Bu üçü ve başkaları Ka'b b. Mâlik'ten şunu rivayet ederler: "Peygamber
(sallallahu aleyhi vesellem), Medine'ye gelmeden önce, bize ilk cuma namazı
kıldıran Es'ad b. Zurare'ydi."[5]
İbn Sirin'in mürseli, bu sahabilerin,
cuma gününü aralarında içtihat ederek seçtiklerini göstermektedir. Fakat bu durum, o günü Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'in vahiy
yoluyla bilmesine ve onlara bildirmiş olmasına engel teşkil etmez.”[6]
diyerek, İbn Sîrîn’in yukarıdaki haberine son derece mâkul bir bakış açısı getirmekte
ve haklı olarak bu görüşü fazla isabetli görmemektedir. Nasıl isabetli olsun
ki, ensarın kendi kafalarına göre daha önce farz olan öğle namazını terkedip
onu iki rekat Cuma namazıyla değiştirmelerine şeriat müsaade eder mi?
Bu rivayet sahih kabul edildiği takdirde şu sonuçlar çıkar:
1- Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem, Cuma namazını farz kılan ayet
inmeden önce Medine’de bulunan sahabelere bir gün seçip o günde iki rekat namaz
kılmalarını emretmiştir. Cuma namazının Mekke’de farz kılındığı görüşünde olan
alimlere göre, Mekke’de Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in ve
müslümanların bunu ikame edecek imkanları olmadığı için kılamamışlardır. Ancak
ileride geleceği üzere sahih deliller, Cumanın Medine’de farz kılındığını
göstermektedir.
2- Medine’de bulunan sahabeler bu ibadetin gününü içtihatlarıyla
belirlemişlerse, ancak Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in bu içtihadı
onaylamasıyla yürürlük kazanmıştır.
3- Bu manadaki rivayetler Cuma namazı için devlet ya da halife şartına
dayanak olamaz. Zira Daru’l-Harb sayılan Medine’de bulunan sahabelerin de
devleti yoktu. Mus’ab b. Umeyr radıyallahu anh davetçi sıfatıyla Medine’ye
geldiğinde Hazrec kabilesi reislerinden
Useyd b. Hudayr ve Sa’d b. Muaz gibi kimselerin kılıçlarıyla karşılaşmışlardı.
Buna rağmen o, Müslümanları Sad b. Hayseme’nin evinde gizlice biraraya
toplayarak onlara Cuma namazı kıldırıyordu.[7]
Bazı kimseler de, beşeri kanunların uygulandığı ülkelerde yaşayan müslümanların
köle hükmünde oldukları gibi garip ve hakikatten uzak bir görüş dile
getiriyorlar! Durum böyle olsaydı, başta Nebi sallallahu aleyhi ve sellem olmak
üzere bütün sahabenin Mekke devrinde kendilerinden köle diye bahsetmeleri,
medine’li müslümanların da Cuma kılmamaları gerekirdi.
Osman radıyallahu anh muhasara altında iken Ali radıyallahu anh’ın
insanlara Cuma namazını kıldırmış olması[8]
da halife ya da onun Cuma için izin vermesi şartının geçersizliğini gösterir.
Malik, Ebu Cafer el-Kârî’den rivayet ediyor: “Osman radıyallahu anh’ın
evini kuşatan isyancıların lideri, fitne günlerinde Cuma namazının vakti
gelince insanlara namaz kıldıracak bir imam aramak üzere çıktı. Abdullah b.
Ömer radıyallahu anhuma’nın yanına gitti. O da dedi ki: “Sen öne geç ve namazı
kıldır. Zira Cuma namazı da öğle namazı gibi farz-ı ayn olan ibadetlerdendir.
Bu yüzden bu konuda imamın (devlet başkanının) izni şart değildir. o da diğer
namazlar gibi bir namazdır”[9]
Kufe valisi Velid b. Ukbe birgün Cuma namazına gelmediği için İbn Mesud
radıyallahu anh onun izni olmaksızın Cuma namazını kıldırmıştır. Medine valisi
Said b. El-As Medine dışına çıktığı zaman herhangi bir izin sözkonusu
olmaksızın Ebu Musa el-Eşari Cuma namazını kıldırmıştır.[10]
Cuma sûresinin dokuzuncu âyetini teşkil eden "Ey iman edenler! Cuma
günü namaza nida edildiği (ezan okunduğu) zaman hemen Allah'ı anmaya gidin .
Alış verişi bırakın. Eğer bilirseniz bu sizin için daha
hayırlıdır.” (Cuma 9) mealindeki âyet, yukarıda işaret edildiği gibi
Cuma namazı ile ilgili hükümleri beyân ettiğinden ötürü Cuma âyeti diye meşhur olmuştur.
Bu âyetin içerisinde yer aldığı sûre'ye de âyette geçen Cuma lafzından dolayı
Cuma sûresi ismi verilmiştir. îbn Yesâr hâriç bütün âlimlere göre sûrenin tamâmı
Medîne'de nazil olmuştur. îbn Yesâr, sûrenin Mekke'de nazil olduğunu iddia
etmişse de, Buhârî ve daha başka muhaddislerin rivayetlerinde sabit olduğu
gibi, sahih olan görüş Medîne'de nâzil olduğu görüşüdür.
Sûrenin ilk sekiz âyeti hicretin 7. yılında muhtemelen Hayber fethi
esnasında yahut ondan bir müddet sonra nazil olmuştur. Buhârî, Müslim, Tirmîzî,
Neseî ve îbnü Cerîr'in Ebû Hureyre radıyallahu anh'den rivayetlerine göre Ebû
Hureyre şöyle demiştir: "Cuma Sûresi nazil olduğu zaman biz Resûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem'in yanında oturuyorduk. Sûre inince Peygamber
sallallahu aleyhi ve sellem onu okudu. Nihayet: "ve onlara katılmamış
olanlar" kavline gelince bir adam kendisine "Bize katılmayanlar
kimlerdir, Ya Rasûlallah dedi”[11]
Buhârî'nin rivayetinde ise Ebû Hureyre "Ben: 'Bize katılmayanlar
kimlerdir? Yâ Rasûlüllah dedim'diyerek suâli soranın kendisi olduğunu
belirtiyor.
Ebû Hureyre, Hudeybiye Müsâlâhasından sonra ve Hayber'in fethinden önce
müslüman olmuştur. Hayber ise İbnü Hişâm'a göre Hicrî 7. senenin Muharrem, İbn
Sa'd'a göre cemâziyelevvel ayında fetholunmuştur. Böylece sûrenin ilk sekiz
âyetinin hicretin 7. yılında nazil olduğu kesinlik kazanmış oluyor.
Bu sekiz âyeti tâkibeden son üç âyet ise, hicretten kısa bir süre sonra
nâzil olmuştur. Zira Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Medine'ye gelişinin
beşinci günü Cuma namazı kılmış ve Cuma namazı için hutbe okunurken vukû'a
gelen bir olay üzerine bu âyetler nazil olmuştur. Câbir b. Abdillah radıyallahu
anhuma'dan rivayete göre bu olay şu şekilde cereyan etmiştir.
Câbîr der ki: "Bir Cuma günü peygamber sallallahu aleyhi ve sellem
ayakta hutbe îrâd ederken Medine'ye bir kervan geliverdi. Rasûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem'in ashabı, hemen ona doğru sökün ettiler. Netîcede
yanında on iki kişiden başka kimse kalmadı. Kalanlar içerisinde Ebû Bekir ile
Ömer de vardı. Bunun üzerine Cuma süresindeki şu âyetler nazil oldu : "Ey
iman edenler ! Cuma günü namaz için nida edildiği zaman hemen Allah'ı zikre
gidin. Alış verişi bırakın. Bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır. Namaz
bittikten sonra yeryüzüne dağılın ve Allah'ın fazlından (rızık) arayın. Allâh'ı
çok zikredin ki, kurtuluşa eresiniz. Onlar bir ticâret ve eğlence gördükleri
vakit seni ayakta bırakarak ona koşuştular. De ki, Allah katında olan,
eğlenceden de ticâretten de hayırlıdır. Allah nzık verenlerin hayırlısıdır.”
(Cuma 9-12)
Buhari, Müslim ve daha başka muhaddislerin muhtelif sahâbîlerden rivayet
ettikleri bu haber, söz konusu âyetlerin Medine'de nazil olduğunun açık delilidir.
Bu rivayetler yukarda geçen Ebû Hureyre hadisiyle birlikte mütâlâa edildiğinde,
Cuma sûresinin tamamının Medine'de nazil olduğunda hiç bir şüphe kalmamış olur.
Zira bunların aksini gösteren sahih bir haber mevcut değildir.
[1] Subulu’l-Hedyi ve’r-Reşad (3/334) bkz.: Siyeru A’lamin-Nubela
(13/283) Ebu Davud Ahmed b. Muhammed b. Galib hakkında: bağdadın deccali
demiştir.
[2] İbn Receb, Fethu’l-Bari (5/330)
[3] Ebu Arube, el-Evail (54-55) burada iki rivayet zikreder ki ikisi
de mürseldir.
[4] Abdurrazzak (3/159) Fethu’l-Bari (2/414) Telbhisu’l-Habir (4/517)
ravileri güvenilir olup mürseldir.
[5] Fethul Bari (2/355) İbn Hacer hasen demiştir.
[6] Fethul-Bari (2/214)
[7] Bkz.:Ebu Davud, Mesailu Ahmed (s.56-57)
[8] İbn Munzir, el-Evsat (6/23) Musnedu’ş-Şafii (267); Malik (1/179)
İbn Hibban (8/364) Mehamili, Emali (184) Firyabi Ahkamu’l-İydeyn (63) İbn
Şebbe, Tarihu Medine (2124) İbn Mulakkin sahih demiştir: Bedru’l-Munir (4/686)
[9] Malik, (salatu’l-iydeyn no:128) İbn Asakir (65/348) Beyhaki Marife
(4/418) bkz: Fethu’l-Bari (2/222)
[10] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-munir (28/208)
[11] Îbn Hacer, Fethu'I-Bârî (8/510) Tirmîzî (5/385-6)