Alimleri ve İslam Davetçilerini
Videoya Kayıt Fitnesi
Ebu Zer el-Kalmûnî
Tercüme: Ebu Muaz el-Çubukâbâdî
Bismillahirrahmanirrahim
Birinci Hutbe: Şeyhlerin Video’ya
Kaydedilmesi Caiz Değildir.
Es-Selâmu aleykum ve rahmetullah[1]
Şüphesiz hamd Allah içindir, O’na hamd
eder, O’ndan yardım ister ve O’ndan bağışlanma dileriz. Nefsilerimizin
şerrinden ve amellerimizin kötülüğünden Allah’a sığınırız. Allah kimi hidayet
etmişse onu saptıracak yoktur. Kimi de saptırmışsa onu hidayet edecek yoktur.
Şehadet ederim ki Allah’tan başka
(ibadete layık hak) ilah yoktur. O birdir, ortağı yoktur. Yine şehadet ederim
ki Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) O’nun kulu ve rasulüdür.
"Ey
iman edenler! Allah'tan nasıl korkmak gerekirse öyle korkun ve siz ancak
Müslümanlar olarak ölünüz." (Al-i İmran; 3/103)
"Ey insanlar! Sizi tek bir candan yaratan
ve ondan da eşini var eden, her ikisinden birçok erkek ve kadınlar türeten
Rabbinizden korkun. Kendisi adına birbirinizden dileklerde bulunduğunuz
Allah'tan ve akrabalık bağlarını kesmekten de sakının. Şüphesiz Allah
üzerinizde tam bir gözetleyicidir." (en-Nisâ; 4/1),
"Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve
dosdoğru söz söyleyin. O da amellerinizi lehinize olmak üzere düzeltsin,
günahlarınızı da mağfiret etsin. Kim Allah'a ve Rasûlüne itaat ederse büyük bir
kurtuluşla kurtulmuş olur." (el-Ahzâb; 33/70-71)
Bundan sonra,
Şüphesiz sözlerin en güzeli Allah’ın Kelam’ı,
yolların en hayırlısı Muhammed Sallallahu aleyhi ve sellem’in yoludur. İşlerin
en kötüsü sonradan çıkarılanlarıdır. Her sonradan çıkarılan şey bidattir ve her
bidat sapıklıktır. Her sapıklık ta ateştedir.
“El-Fidyu’l-İslamî : İslami Videolar”[2] kitabına
not düşen – Allah ona karşılığını versin - şöyle demiştir: “İlimlerini,
nasihatlerini ve inceliklerini inkar etmiyoruz. İlimleri gizli değildir ve
gayretleri unutulmaz. Müminleri ağlatıyorlar. Allah onların vesilesiyle
sapmışları hidayet etmiştir. Onlar şeyhlerimiz ve imamlarımızdır. Sevdiklerimiz
ve gözlerimizin nurlarıdır. Lakin Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem bize
daha sevgilidir. Suretleri at ve sesle yetin.
Müslüman kadınların da bilgisayarlardaki
ders kayıtlarında veya video, uydu kanalları gibi ortamlarda bulunan şeyhlerin
suretlerinden sakınmaları, ses kayıtlarını dinlemekle yetinmeleri gerekir. Bu
Rabbimizin sağlam dininde iki önemli konudan dolayıdır:
1- Suretlerin şiddetle haram kılınması
2- Bakışları kısmanın farz oluşu.
Sonra ilim talebesinin bu fitneye düşmesi
sözkonusu olabilir. Çünkü suretlerin haram kılınmış olması kardeşlerimiz
arasında bilinmekteydi. Sonra bu münkere tutunuldu ve yaygınlaşmaya başladı.
Öyle ki, bu bir esas edinilir oldu. Buna karşı çıkılmamaya ve eleştirmekten
sakınılmaya başladı.
Davetçiyi Cuma günü minber üzerinde
görürsün, Allah’ın evinde kamerayla çekim de yapılmaktadır! Sonra bu kayıtları
uydu kanallarında, özenle önüne uzatılmış görürsün. Üzerinde bir tutam gül ile
süslenmiş haldedir! O da konuşur da konuşur, coştukça coşar. Kamera yüzüne
doğrultumuştur. Onu internet denilen örümcek ağında görürsün. İnternet sayfası da onun resimleriyle kaplanmıştır!
Seyredenlerin önünde sakalıyla belirir, tatlı davetkar gülümsemesiyle süzerek
bakar.
Ey davetçi şeyhimiz! Ey gözümüzün nuru!
Yüzünün güzelliğini insanlara göstermekle davete ne gibi bir fayda
kazandıracaksın? Önceki senelerde olduğu gibi ses kayıtlarıyla yetinseydin,
davet mi sona erecekti?
Şüphesiz suretler, şiddetli haramlık
hükmünden, mübah sayılmaya doğru sıçramıştır! Bunun sebebi de durumun, şeyhin
sesini dinlemekten, davetçinin yüzünü seyretmeye intikal etmesidir!
Şeyh el-Elbânî rahimehullah şöyle
demiştir: “Televizyon kanalı komisyonunun, benden televizyonda düzenli dersler
yapmamı taleplerine olumlu cevap vermemin bir faydası yoktur. İnsanlar suretimi
görmeden de istifade edebilirler! Lakin onlara, televizyon olmaksızın, sesimi
dinletmem mümkündür. Bundan umulan fayda ve etki, şeklimin görünmesiyle değil,
ancak sesimin işitilmesiyle olabilir. Öyleyse burada başka insanlara faydalı
olmak için bu işi iyi görmekte büyük bir fayda yoktur. Bu iş televizyon yoluyla değil, radyo yoluyla
olabilir.”
Ey sevgili davetçi! Müslüman kadınların
bilgisayar veya televizyon ekranlarında yüzüne bakmaları caiz midir? Rabbin,
muhkem kitabında, o kadınlara bakışlarını kısmalarını emretmemiş midir? Neden
Allah’ın haram kıldığı şeyi onlara mubah yapıyorsun? Neden bu işi onların
önünde kolaylaştırıyor, onlara yakınlaşıyorsun? Böylece bu işi hiçbir
sıktıntısı olmayacak şekilde sıradanlaştırıyorsun!
Şüphesiz bu fitne yayılmış gitmiştir! Sen
de bunu kaldırımlarda, yol kenarlarında, mescidlerin önünde görüyorsun. Yüzlerce
direkte suretler asılmıştır. .. dinimizin haram kıldığı suretler! Büyük
davetçinin konferanslarında ses ve suretlerler, yine İslamî filimler (!)
çocuklar için çizgi filimler bulursun! Oraya katılanlar da kendilerine telkin
edilenleri söylerler, ne bulurlarsa alırlar. Delil nerede ey kardeş!
“Şeyh cevaz verdi”(!!!)
Alimlerden biri şöyle diyor: “Mescidlerde
sohbetler düzenlemek ve orada insanları toplayıp kamerayla suret çekmek, sonra
bunu televizyon ve uydu kanallarında yayınlamak büyük bir münkerdir. Bu
haramlığa dahil olup, suret sayılır. İnsanlar da buna zaten suret derler! Bu
haramdır.”
Nitekim son zamanlarda meşhur bir
mescidde bu durum meydana gelmiş, mescid idaresi mescidin dışında büyük alanda
bulunan cemaatin önüne büyük bir ekran koymuştur. Bunun amacı, dışarıda
kalanların şeyhin yüzünü görmekten mahrum olmamalarıdır! Böylece bunu
müslümanlar arasında kötü bir adet olarak yerleştirdiler. Maalesef kimse de
karşı çıkmadı! Buna öfkelenen de, gizlice söylemekten çekindi. Çünkü verilecek
cevap hazırdı: “Sen şeyhten daha mı iyi biliyorsun?” Maalesef kadınlar
da erkeklerin arkasında bu alanda bulunuyorlardı. Dikilen bu ekranı
seyrediyorlardı. Gözlerini kırpmadan bakıyorlardı! İnna lillahi ve inna ileyhi
raciun.[3]
Suretler Fitnesinde Boğulanların Sözleri
Ancak Şu Çerçevede Dönmektedir:
1- Onların en üstünü ve en isabetlisi
şöyle der: “Suretler haramdır. Lakin ben, davetin maslahatı için bunu caiz
kabul ediyorum.” Buna, “Kitap ve sünnetten, davetin maslahatı ve islam’a destek
için haramları kullanmanın caiz olduğunun delili nerede? Denilir. Sözün
güzeli ve hakkı parlatan şeylerden
birisi, Riyad’daki el-Lecnetu’d-Daime’nin (2922) numaralı şu fetvasıdır: “Tebliğ
ve islamı yayma vasıtası olarak haramları kullanmak caiz değildir. meşru
vesileler çoktur. Bunların yerine Allah’ın haram kıldığı şeyler kullanılamaz.
İslam devletlerinde kullanılan suretler, bunun caiz olduğuna delil değildir.
bilakis bu münkerdir. Çünkü bu konuda sahih deliller vardır. Delillerle amel
ederek suretlere karşı çıkmak gerekir
Nitekim Şeyh Salih el-Fevzan’a – Allah
onu hıfzeylesin, sabit ve hareketli tüm suretlerin haram oluşuna
tutunanlardandır. Bunun aksine olarak meydana gelenlerden o beridir, izni
yoktur. Bu konuda el-İbraz li-Akvali’l-Ulema Fi Hukmi’t-Tilfaz” risalesinde
bakınız –şöyle soruldu: “Fıkıh, Tefsir gibi derslerde video, sinema ve
benzerleri gibi eğitim araçlarını kullanmanın hükmü nedir? Bu sakıncalı mı,
yoksa meşru mudur?”
Şöyle cevap verdi: “Benim görüşüm, bunun
caiz olmadığıdır. Zira bunlarda tasvirin (suret yapmanın) bulunması
kaçınılmazdır. Tasvir (suret yapmak) ise haramdır. Bunu gerektirecek bir
zaruret de sözkonusu değildir.” (el-Munteka-513)
2- Hayırlı olan ilk üç asrı kötüleyen
re’y ve kelam sahipleri için insanların
en yakınları, saptırarak şöyle derler: “Haram olan elle çizilendir. Aletle
yapılan tasvirler ise haram değildir.” Neden ey şeyhulislam?
Sana şöyle der: “Çünkü bu suret
değildir.” Öyleyse bu nedir ey kayıtlı sohbetlerin yıldızı? Şöyle der: “Bu
gölgenin hapsedilmesidir. Tıpkı aynalarda olduğu gibi.[4]
Bu elektro manyetik dalgalardır. Bu, gerçeğin naklidir, tasvir değildir.
videoyu seyreden sanki yüksek bir yerden caddeyi seyreden gibidir.”
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Her
musavvir (suret yapan) cehennemdedir. Yaptığı her surete can verilecek ve onlar
kendisine azap edecektir” buyurmuştur. (Muslim)
Şeyh Salih el-Fevzan şöyle demiştir:
“Yaptığı suret” ifadesi, nasıl olursa olsun, ister resim, ister oyma, ister
makineyle çekilme şeklinde olsun her sureti kapsamaktadır. Makineyle resim
çeken, resim çizenden daha serî şekilde bunu yapar. Ancak sonuç birdir.
Bunların herbinin maksadı suret yapmaktır. Oyma yapan veya heykel yapanın
maksadı da suret meydana getirmektir, resim çizenin maksadı da suret meydana
getirmektir. Neden bunlar arasında fark görelim ki? Rasulullah sallallahu
aleyhi ve sellem “Her suret yapan ateştedir” buyuruyor. Ayrım yapmanın
delili nedir? Getirdikleri şey sadece felsefe ve uydurdukları sözlerdir.
Kafalarına göre Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sözünü tahsis etmek
istiyorlar!”
Allâme el-Elbânî rahimehullah şöyle
demiştir: “Bu aletle – yani kamerayla – bir anda ortaya konulan suretleri, bu
alet olmadan saatlerce uğraşan kimse yapamaz. Onlara göre bu insanın ameli
değildir. aletle suret yapanın tutunduğu şey de budur. Suret yapmaktaki
maksadının hedefini böylece kapatıyor. Filim dedikleri terkip de bu türdendir.
Bundan sonra da fotoğrafı tab ederek banyo ediyorlar. Yine bu da onlara göre
insan ameli değildir!
Nitekim onlardan birine seneler önce
şöyle dedim: Sizleri, oymacılık
suretiyle yapılmayan putları mubah saymakla ilzam ederim. Bu,özel alet vasıtasıyla, bir elektirik
düğmesine basmakla, bir dakikada onlarca put çıkarmaktır… buna ne dersin?”
dedim. Başını eğdi.”
Bununla beraber Şeyh el-Elbânî
rahimehullah da davetçilerin ve şeyhlerin suretlerini duvarlara asmayı adet
edinen kimselerin yaptıklarından kurtulamamıştır. el-Elbânî’nin de fotoğrafını
koymaya başlamışlardır. Bilmiyorum bu insanlara neler oluyor?!
Şeyh İbn Baz rahimehullah’a: “Faydanın
genelleşmesi ve başka yerlerdeki insanların istifade etmeleri için sohbetlerde
video cihazıyla tasvir yapmanın hükmü
nedir?” diye soruldu.[5]
Şöyle cevap verdi: Bunda şüphe vardır.
Sohbetin kasetlere çekilmesi talep edilen bir iştir. Bununla beraber surete
ihtiyaç yoktur. Lakin surete, bazı zamanlar konuşmacıyı tanımak için gerekli
olabilir. Suret, konuşmacıyı açıklar. Bu, başka sebeplerle de olabilir. Ben bu
meselede duraklarım. Çünkü ruh taşıyan canlıların tasvirinin hükmü hakkında
hadisler ve şiddetli tehdit gelmiştir. İlim ehlinden olan kardeşlerimden bir
topluluk, bunda genel maslahattan dolayı sakınca görmeseler de ben, suret
yapmadaki büyük tehlikeden dolayı bu
konuda duraklarım. Buhari ve Müslim’in sahihlerinde ve başka eserlerde sabit
olan hadisler açıklamıştır ki; kıyamet gününde insanların en şiddetli azap
görecek olanı suret yapanlardır. Suret yapanlara lanet edildiğine dair hadisler
gelmiştir. Yine bu konuda daha başka hadisler vardır. Başarılı kılacak olan
Allah’tır.”
Şeyh İbn Baz rahimehullah’a: “Video
yoluyla cenaze yıkanması ve kefenlenmesinin öğretilmesinin hükmü nedir?” diye
soruldu.
Şöyle cevap verdi: “Videodan başka bir
yolla bu öğretilmelidir. Çünkü suret yapmaktan
yasaklayan ve suret yapanlara lanet edilen birçok sahih hadisler
gelmiştir.”[6]
Şeyh İbn Baz rahimehullah’a: “Televizyon
cihazı, tasvir kapsamına girer mi? Yoksa bu cihazda görülen kötü programlar
sebebiyle mi haramdır?” diye soruldu.
Cevap: “Her tasvir haramdır.”[7]
Şeyh Abdulaziz b. Abdillah er-Racihî’ye
soruldu: “Şeyh Abdulaziz b. Baz rahimehullah insanların arasında tereddütlü
ifade kullandı. O video tasvirinin caiz olduğuna fetva verirdi. Siz de – Allah
sizi muhafaza etsin – şeyhin sohbetlerine devam eden, ona yakın olan ve görüşlerini bilen
kimselerdensiniz. Bu konuyu açıklamanızı ümit ederiz.”
O da şöyle dedi: “Bundan sonra. Ben
şeyhimiz Abdulaziz b. Baz’ın video tasvirinin caiz olduğuna fetva verdiğini
bilmiyorum!!! Bildiğim şey sadece, onun nüfus cüzdanı, pasaport, ehliyet veya
diploma gibi zaruretler dışında, mutlak olarak tasvire mani olmaya fetva
verdiğidir.”[8]
El-Fidyu’l-İslami kitabına not düşenin
sözlerinden nakil burada bitti.
El-Lecnetu’d-Dâime Fetvalarından:
5807 numaralı fetva:
Soru: Suretlerin haramlığına dair
kitabınızı okudum. Ben şu şekilde sormak istiyorum: Sizler tasvirin/suret yapmanın
haramlığına fetva veriyorsunuz. Fakat başka bir modern tasvir türü daha var ki
o da televizyon, video, sinema kasetleri ve benzerlerinde seyrettiklerimizdir.
Şahsın sureti, dedikleri gibi hissîdir ve uzun zaman saklanabilmektedir. Bu tür
tasvirin hükmü nedir?
Cevap: Tasvirin haramlık hükmü anlattığın
şeyi de kapsamaktadır. Başarı Allah’tandır.
El-Lecnetu’d-Daime ilmi araştırmalar ve
fetva komisyonu
Başkan: Abdulaziz b. Abdillah b. Baz
Başkan vekili: Abdurrazzak el-Afifi
Üyeler: Abdullah b. Gudeyyan, Abdullah b.
Kuud.
5740 numaralı fetva:
Soru: Bizler Ervâ adıyla müslüman
çocuklar için bir dergi yayınlamaya başladık. Bir örneğini de size gönderdik.
Kendisine ve dindarlığına güvendiğimiz birisi bize gelerek, şahısların
resimlerinden dolayı itiraz etti. Bizler peygamberlerin (aleyhimusselam) ve
sahabelerin (rıdvanullahi aleyhim) resimlerinden sakınmamız gerektiğini de
bilmekteyiz. Bununla beraber bu yazımızla sizden, takdim ettiğimiz şeyin meşru
olup olmadığına dair fetva istiyoruz. Mektubumuza acil cevap vermenizi
umuyoruz.
Cevap: Ruh taşıyan canlıların
tasviri/resimlerini yapmak mutlak olarak haramdır. Peygamberler
(aleyhimussalatu ve selam) ve sahabe (rıdvanullahi aleyhim) dışındaki
şahısların resimleri de olsa aynıdır. Bu teşvik ve açıklama vesilesi olarak
kullanılamaz, bunda ruhsat yoktur. Allah nebimiz Muhammed’a, ailesine ve
ashabına salat ve selam etsin.
El-Lecnetu’d-Daime ilmî araştırma ve
fetva komisyonu
Başkan: Abdulaziz b. Abdillah b. Baz
Başkan vekili: Abdurrazzak el-Afifi
Üyeler: Abdullah b. Gudeyyan, Abdullah b.
Kuud.
2922 numaralı fetva:
Soru: İngiltere’de bazı alimler, cemaat
halinde namaz kılanların ve Kur’an okuyan çocukların suretlerini
kullandıklarını görüyoruz. Bu suretler dergi ve gazetelerde yayınlandığında
gayri müslimler etkilenmekte ve islamı ve müslümanları tanımaya teşvik
olmaktadırlar.
Cevap: Ruh taşıyan canlıların suretleri
haramdır. İnsan veya hayvan suretleri arasında fark yoktur. Yine namaz kılan ve
Kur’an okuyanların sureti de aynı hükümdedir. Çünkü sahih hadislerde bunun
haram olduğu sabittir. Dergilerde, gazetelerde ve risalelerde, abdest alan ve
Kur’an okuyan müslümanlara ait olsa dahi, islamı yaymak ve islama girmelerine
teşvik ümidiyle bu suretlerin yayınlanması caiz değildir. çünkü tebliğ ve islamı
yayma vesilesi olarak haramları kullanmak caiz değildir. meşru olan tebliğ
vesileleri çoktur. Bunların yerine Allah’ın haram kıldığı şeyler kullanılamaz.
İslami devletlerde bulunan suretler de bunun caiz olduğuna delil değildir.
bilakis bu bir münkerdir. Bu konuda sahih deliller vardır. Delillerle amel
ederek tasvire karşı çıkmak gerekir.
16259 numaralı fetva:
Soru: Video kamerasıyla hazırlanan şeyler
tasvir midir/suret yapmak mıdır? Bunun hükmü fotoğraf tasvirinin hükmü altına
girer mi?
Cevap: Evet. Video tasvirinin hükmü,
delillerin genel kapsamlı oluşundan dolayı fotoğraf tasviri hükmünde olup
yasaklanmış ve haram kılınmıştır.
El-Lecnetu’d-Daime ilmî araştırmalar ve
fetva komisyonu
Başkan: Abdulaziz b. Abdillah b. Baz
Başkan vekili: Abdurrazzak Afifi
Üyeler: Abdullah b. Gudeyyan, Salih b.
El-Fevzan, Abdulaziz Âlu’ş-Şeyh, Bekr b. Abdillah Ebu Zeyd.
19933 numaralı fetva, tarih: 9.11.1418
Soru:
Hareketli resimlerden oluşan, yaygınlaşmış olan televizyonun yerine
geçmesi için içinde çocuklara, ana babaya iyiliğe teşvik, doğruluk,
güvenilirlik, namazın önemi ve benzerleri gibi faydalı kıssaların anlatıldığı
islami çizgifilmler satın almanın ve seyretmenin hükmü nedir? Bunlarda
insanların ve hayvanların el ile çizilmiş resimleri vardır. Bunları seyretmek
caiz midir? Bize fetva verin, Allah karşılığını versin.
Cevap: Fetva komisyonu incelemeden sonra
şu cevabı vermektedir: Haram olan suretler içerdiği için çizgifilimleri satmak,
satın almak veya kullanmak caiz değildir. çocukların eğitimi öğretim,
edeplendirme, namazı emretme ve değerli gözetim gibi meşru yollarla
yapılmalıdır. Allah herkesi hayır ve salah bulunan işlere muvaffak kılsın.
Allah’ın salat ve selamı nebimiz Muhammed’e, ailesine ve ashabının üzerine
olsun.
El-Lecnetu’d-Daime ilmi araştırmalar ve
fetva komisyonu
Başkan:
Abdulaziz b. Abdillah b. Baz
Başkan vekili: Abdulaziz Âlu’ş-Şeyh
Üyeler: Salih el-Fevzan, Bekr b. Abdillah
Ebu Zeyd
“İslamî Videolar”[9]
Kitabı
Video cihazı veya video kasetlerinin
İslam’a izafe edilerek “İslami video” diye isimlendirilmesi üç şekilde
yorumlanır ki hepsi de dinde bidattir:
Birinci yorum: Bununla seyredilmesi veya
çekilmesi ile Allah Teala’ya yakınlaşma kastedilir ki bu bid’attir. Allah
Teala’ya meşru olmayan, asıl ve nitelik olarak[10] meşru
kılınmayan bir şekilde yakınlaşmaya çalışmadır.
Bunun açıklaması: İcma ile – hatta caiz
sayanlara göre dahi - bu, sonradan çıkarılmış bir şeydir. İbadetlerde asıl olan
ise; delil olmadığı sürece yasaklıktır. Bu cihazları kullanmanın Allah Teala’ya
yakınlaşma konusunda meşru olduğuna dair delil bulunması zorunludur. Aksi halde
bununla Allah’a yakınlaşma talebi bidattir. Nitekim Sahih’te Aişe radıyallahu
anha, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
“Şu emrimizde ondan olmayan bir şey çıkaran reddolunur”
İkinci yorum: Bununla kastedilen, Allah
Teala’ya davettir. Yine bu da bid’attir. Zira Allah Subhanehu dini tamamlamış,
nimeti kemale erdirmiştir. Allah Teala’ya davetin de Allah Teala’nın meşru
kıldığı şeylerle yapılması zorunludur. Bu da iki kısımdır:
Birinci kısım: Asıl ve nitelik olarak
meşru olanlar. Nebi sallallahu aleyhi ve sellem ve sahabeleri radıyallahu
anhum’un Allah Teala’ya davet konusunda yaptıkları; cihad, konuşma, yazışma,
hitabet ve benzerleri böyledir.
İkinci kısım: Nitelik olarak değil de,
asıl olarak meşru olanlar. Veya hakkında nas bulunmasa da meşru cinsinden
olanlar. Kitap ve risaleler telif edilmesi böyledir.
Hakkında nas bulunmayıp meşru cinsten de
olmayanlar bid’attir!
Peki ya Allah Teala’ya davette vesilenin
aslı; tasvirler, temsiller, çizgi resimler ve benzerleri gibi haram olan
unsurlardan ise nasıl olur?!!
Nitekim Şeyhulislam İbn Teymiyye
rahimehullah’a; adam öldürmek, yol kesicilik yapmak, hırsızlık, içki içmek ve
benzeri büyük günahlar işlemek amacıyla bir araya gelen bir bir topluluğu, bir
şeyhin Allah Teala’ya zincirsiz def ve genç olmayanların mubah şiirlerle kaside
söylemesi gibi musiki aletlerini kullanmak suretiyle davet etmesi halinde, o
cemaatin tevbe ettikleri, namaz kılmayan, hırsızlık yapan ve zekat vermeyen bu
kimselerin, şüphelilerden dahi kaçınan kimseler haline geldikleri, farzları
yerine getirmeye başladıkları, haramlardan sakındıkları anlatılır. Bu şeyhin,
başka türlü davet edilmeleri mümkün olmayan topluluğa karşı, böyle bir
maslahatı elde etmek için bu yolları kullanması mubah mıdır? Diye sorulur.
Şeyhulislam rahimehullah uzunca cevabını[11]
(el-Fetava 11/620) – özet olarak - şöylece verir:
“…Bilindiğine göre
sapıkları hidayet eden, şaşkınlara yol gösteren, isyankarların tevbesini kabul
eden ancak Allahtır. Bunun Allah’ın rasulüyle gönderdiği kitabı ve sünnet ile
olması zorunludur. Aksi halde, Alah’ın rasulüyle gönderdiği bu konuda yeterli
olmasaydı, rasulün dini eksik, tamamlanmaya muhtaç olurdu… İnsanların Allah ve
rasulü meşru kılmadığı halde Allah’a yaklaştırıcı olarak gördükleri ameller de
böyledir. Zira mutlaka bunların zararı faydasından büyüktür. Ancak faydası
zararından büyük ise şeriat bunu bildirmeyi ihmal etmemiştir. Zira Rasulullah
sallallahu aleyhi ve sellem hikmet sahibidir. Dinin maslahatını ihmal etmemiştir.
Müminler alemlerin rabbine yakınlaşmada farklı mertebededirler… Şüphesiz Rasulullah
sallallahu aleyhi ve sellem, sahabe ve tabiin bu kimselerden daha şerli olan
küfür, fısk ve isyan ehlini meşru metotlarla davet etmişlerdir. Allah onları
bidat yollara muhtaç bırakmamıştır. Allah’ın nebisi sallallahu aleyhi ve sellem
ile gönderdiklerinde isyankarları tevbeye çağırmak için meşru bir metot
olmadığını söylemek caiz değildir. Zira zorunlu bilgiyle ve mütevatir nakille
anlaşılmıştır ki, ümmetler içinde küfürden, fısktan, isyandan meşru yollarla
tevbe edenlerin sayısını ancak Allah bilir. Bunlarda bidat toplantılar yoktu.
Şunu demeye imkan yoktur: “Şüphesiz ki isyankarları bu bidat metottan
başkasıyla tevbe çağırmak mümkün değildir”[12]
Üçüncü yorum: Bununla Allah’a yakınlaşmak
ve O’na davet kastedilmez, lakin bu isim sayesinde bu videolar ile münker
şeyler içeren diğer videoların ve kasetlerin arası ayrılmak istenir. Bu da yine
bu cihazların İslam’a nispet edilmesi sebebiyle bidattir. Halbuki islam
bunlardan berîdir.! Bunun zararı şu açılardandır:
1- Videoların islama nispet edilmesi
halkın bu cihazların müstehap olduğunu zannetmesine sebep olur.[13] Halbuki
bu batıl bir iştir.
2- Bu iş, bir bid’at veya münkerin önünü
açmak isteyen herkes için bir vesile olur. Onlar da yaptıkları işi İslam’a
nispet ederek bunun önünü açarlar. Nitekim bu, fiilen de meydana gelmiştir.
Mesela “İslamî tiyatro”, “İslamî temsil”, “İslami müzik” denilmesi gibi. Allah
Tealadan bizleri bu beladan kurtarmasını ve kendisiyle karşılaşıncaya kadar İslam
ve sünnet üzerinde sabit kılmasını dileriz.
3- Bu işte tasvir, tiyatro, çizgifilm ve
benzerleri gibi münkeratın yayınlandığı cihazların İslama nispet edilmesi
sözkonusudur. Bu ise, İslam bunları haram kılıp yasakladığı halde İslama nispet
etmektir. Bu büyük bir vebaldir!
Şayet bu cihazlarda hardal tanesi kadar
münkerat bulunmasaydı dahi İslam’a nispet edilmesi yine caiz olmazdı. Lakin
buna “eğlence” denilse veya “eğlence videosu” yahut “eğlence kasetleri”
denilse, en azından bunun “mubah eğlence” olduğu zannedilirdi. Allah
yardımcımız olsun.
Tiyatro ve Sinemaların Haramlığı
Bu cihazlarla yapılan şeylerin en meşhuru
“İslami temsiller/tiyatrolar” denilen şeyler ve benzerleridir[14] ki
bunlar haramdır. Bunlar ister insanların sureti çekilmek suretiyle olsun, ister
çizgifilm şeklinde olsun fark etmez. Bunların haramlığı şu açılardandır:
1- Temsil/tiyatro denilen şeyin aslı
Hristiyanlardan, eski ve modern tarihteki putperestlerden alınmıştır.
* Temsil/tiyatro, Yunan putperestlerinde
başlamış, sonra Hristiyanlara intikal etmiş, mabedlerine kilisilerine bu
tiyatroları yapmışlar, sonra da onlardan başkalarına geçmiştir.
*Modern tarihte ise Avrupa’da başlamış,
sonra Nakkaş Marun denilen Yunan bir hristiyan eliyle müslümanlara geçmiştir.
1840 yılında ilk arapça temsilini yapmış, sonra insanlar temsil yapmaya
başlamışlardır…Allah yardımcımız olsun.
Temsil bu kimselere benzemektir.
Müsned’de ve diğer hadis kitaplarında İbn Ömer radıyallahu anhuma’dan gelen
hadiste: “Kim bir kavme benzerse onlardandır” buyrulmuştur.[15]
2- Temsilde açık bir yalan vardır. Zira o
olmadığı halde, filan kimse olduğunu iddia eder. Öyle bir iş yapmadığı halde, o
işi yapar. Kıssası yalandır! Bu ise ciddi de olsa, şaka yoluyla da olsa
haramdır. Nitekim İmam Ahmed, sahih isnadla, Şu’be’den, o Ebu İshak’tan, o da
Ebu Ahvas’tan diyerek, Abdullah b. Mes’ud radıyallahu anh’ın şöyle dediğini
rivayet eder: “Şüphesiz yalanın ciddisi de, şakası da yaramaz.. Kişi çocuğuna
yapmayacağı birşeyin sözünü vermesin. Muhakkak ki Muhammed sallallahu aleyhi ve
sellem bize şöyle buyurdu: “Kişi doğru söyleye söyleye Allah katında sıddîk
olarak yazılır. Yine kişi yalan söyleye söyleye Allah katında kezzab/çok
yalancı yazılır.”[16]
Eğer tiyatrosu (veya filmi) oynanan kıssa
sahih ise ve aslı varsa da yalana nispet edilir:
3- Bu müslümanların mahremiyetine
girmektir ve rızası olmadan onun adına anlatmaktır. Bu ise haram olan
gıybettendir. Nitekim Sahihu Muslim’de Ebu Hureyre radıyallahu anh’den,
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: “Bilir
misiniz gıybet nedir?” “Allah ve rasulü daha iyi bilir” dediler. Buyurdu ki:
“Kardeşini hoşlanmayacağı şekilde zikretmendir” denildi ki: “Söylediğim şey
kardeşimde mevcutsa ne dersin?” Şöyle buyurdu: “Eğer ında söylediğin mevcutsa
gıybetini etmişsin demektir. Yok eğer onda mevcut değilse, iftira etmişsindir.”
Birinin fiillerini ve sözlerini taklid
etmek amelî gıybettir. Nitekim Tirmizi sahih kaydıyla ve Ebu Davud, Aişe
radıyallahu anha’dan rivayet ediyorlar:
“Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’e
birinin taklidini yaptım. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Bana şu
kadar ve şu kadar verilse bile herhangi birinin taklidini yapmak hoşuma gitmez”
buyurdu.[17]
Şayet bu taklitler çizgi film denilen
resimlerle yapılırsa bu daha da çirkindir. Zira buna şunlar da eklenir:
4- Çizgifilmler şu kötülükleri bir araya
getirir:
* El ile suret çizmek. Bu dinde kötülenen
şeyin aslıdır.
* Rızası olmadan müslümanı taklid etmek.
* Çocuklar için müslümanı tasvir etmek ve
resmini çizmek. Bunda alay etme söz konusudur. Hiçkimsenin bu şekilde tasvir
edilmesine razı olacağını ve buna izin vereceğini zannetmem. Şahısların fiil
olarak taklid edilmesi, resminin çizilmesinden daha ehvendir!
* İki açıdan yalan söz konusudur:
birincisi: Resmi yapan bu suretlerin o kimselere ait olduğunu iddia eder, lakin
kendisi onları görmemiştir. İkincisi: Bu resimlerin diliyle konuşur, onun
sözlerine yalan katar. Daha önce açıklandığı gibi, bu da üçüncü açıdır.
Eğer gayri müslimlerin taklidi
yapılıyorsa buna da şunlar katılır:
5- Bu, yollarında, sözlerinde ve
fiillerinde kafirlere benzemektir. Bu ise daha önce geçtiği gibi, haramdır.
Eğer buna onların putlara secde, islam
ile alay etmek gibi küfür olan görüşlerinden veya ibadetlerinden bir şey de
eklenirse bu Allah’a sığınırız, küfürdür. Bu gibi münkeratın sunumuyla tiyatro
(ve sinema)ya ruhsat yoktur.
Bu tiyatro (ve filmler), tıpkı “islami”
diye isimlendirmelerinde olduğu Allah’a yakınlık olarak yapılır ve öyle
görülürse:
6- Bu dinde bid’at çıkarmaktır!
Rasullerin efendisinin yoluna aykırılıktır! Nitekim Sahih’te Aişe radıyallahu
anha’dan Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğu rivayet
edilmiştir: “Emrimizde ondan olmayan bir şey çıkaran reddolunur”
Diğer rivayette: “Kim emrimiz olmayan
bir amelde bulunursa reddolunur” buyrulmuştur.
Buna bir de “islami videolar” denilen,
büyük ve küçük herkesi itikadî ve ahlakî açıdan tehlikeye sokan unsurlar içeren
şeyleri de ekle. Bunun açıklaması da şu şekildedir:
Birincisi: Büyükler İçin İtikadî ve Ahlakî Tehlikeleri:
“Münazaralar/tartışmalar” denilen ve uydu
kanallarında yayınlanan ve “İslami video” diye sunulan yayınlar bu tehlikelerin
en açıklarındandır. Bu tartışmalar; müslümanların temsil ettiği bir taraf ve
laiklerle benzerlerinin temsil ettiği bir taraf olmak üzere iki taraf arasında
yapılmakta, laikler ve benzerleri, islam ve müslümanlar hakkında şüpheler
atmakta, “islamcılar” da bunlara cevap vermektedir. Bu tartışmaların akideye
zararı şu şekildedir:
Birinci açı: Halka şüpheler açıldığı
zaman bazen bunlar kalpte yer eder ve verilen cevap onu gidermez. Böylece bu
şüpheler kalpte hastalığa veya Allah’a sığınırız kaymalara sebep olur.
Özellikle de “islamcılar”ın çoğu bu şüphelere sıkıştırılmış dinî düşünceleriyle
cevap vermektedirler. Bu yüzden Selef, hevâ ve bid’at ehliyle tartışmaktan
sakındırıyorlardı.
Nitekim seleften biri şöyle demiştir: “Allah
bir kulun hayrını dilerse ona amel kapısını açar, cedel/tartışma kapısını
kapatır. Yine Allah bir kulun kötülüğünü dilerse ona amel kapısını kapatır,
cedel kapısını açar.”
İmam Malik rahimehullah’a: “Sünnet
konusunda alim birisi bu konuda tartışabilir mi?” diye sorulunca şöyle
demiştir: “Hayır. Ancak sünneti bildirir. Ya kendisinden kabul edilir, yahut
susar.”
O şöyle derdi: “İlimde tartışmak,
kalpleri katılaştırır ve kinleşmelere sebep olur.”
El-Hasen (el-Basrî) rahimehullah bir
topluluğun tartıştığını duyunca şöyle demiştir: “Bunlar ibadetten usanmış,
konuşmak kendilerine hafif gelmiş, veraları/sakınmaları azalmış ve böylece
konuşmaya başlamış bir topluluktur.”
Seleften bazısının münazaralarında yaptıkları
ise, özel durumlar ve belirli kişilere hastır. Allah onlara ilim, anlayış ve
hüccet vermiştir. Bununla beraber onlar – bugün olduğu gibi – tartışanların
etkilediği şüpheleri halk arasında yaymıyorlardı.
İkinci açı: Bu gibi tartışmalar –
kalplerde yer etmese dahi – şüpheleri halk arasında yayar. Önceden bilinmeyen
bu gibi şeylerle selim fıtratlar bozulur. Bu cihazlar (Televizyon, uydu
kanalları, video, internet v.b.) tarafından yayılan bu gibi şüpheler,
münafıkların seçkinlerinden başkası tarafından döşenemeyecek duvarlar iken, bu
cihazlardan sonra herkes buna güç yetirebilir olmuştur. İyi düşünenlere göre
bunda büyük bir fesat vardır.
Üçüncü açı: Bu tartışmaları alışkanlık
haline getirmek, gönüllerde dine hakareti, islam ve müslümanlarla alay
edilmesini, dinin zorunlu meselelerinin inkar edilmesini dinlemeye karşı ülfet
meydana getirmekte, bu da bu gibi şeyleri dinlemeyi alışkanlık edinenlerde
dinin heybetini azaltır. Bu açıktır. Allah yardımcımız olsun.
Bunlar, bu cihazların akideye etkilerini
gösteren örneklerdir.
İkincisi: Küçükler Üzerinde İtikadî ve Ahlakî Tehlikeleri
Yabancı dillerden çevrilen çizgifilmler
bu tehlikelerin en açık olanlarıdır. Bu yazılanların[18] sabit
oluşuna gözler şahittir:
“Şu hata eden çalışkan kimselerin ve
başkalarının ne dinimizi ne de akidemizi tamamlayıcı[19] olmayan
çizgifilmler edinme konusunda yarıştıklarını görmek beni ürküttü. Bundan sonra
bu bu çalışkan kimseler bazı dinî nasları veya dini terimleri eklemeye
kalkıştılar, müziği çıkardılar ve bu kasetler “İslamî” (!) kılıfa sokuldu!
Lakin nerede!.. ekledikleri şeylerle bu çizgifilmlerdeki şahısların şekilleri,
gidişatları ve sözleri arasında çelişkiler var! En ufak bir düşünme yeteneği
olan bunları anlar:
Filmin kahramanı erkeklerin kadınlarla
karışmasına, bir arada olmalarına engel olmuyor!! Veya onlardan birinin yanında
kız öğrenci var! Yahut onun arkadaşı! Ya da çıplak olarak yüzüyor! Arkadaşının
yüzmesine iştirak etmesi için bir engel yok!!...
Eğer çocuklarını sapmalardan ve suçlardan
korumaya almışsan, “islamî” denilen filimler bunları yok etmenin bir
garantisidir… O zaman çocuğunun islamî denilen bu filimler arasından birinde
“Ninja hırsızlar” filminde olduğu gibi, Holywood filimleri yoluyla, oyuncakları
arasında kardeşlerine karşı kullanacağı tabanca gibi şeyler aramasına şaşırma!
Bu filimlerin müslüman akidesine açıkça
aykırı olarak getirdiği şeylerin en şiddetlisi ve en çirkini, tercüme edilen bu
filimlerden birinde kendi gözümle gördüğüm şu olaydır: başlangıcında kilise var
ve insanlar oraya gidiyorlar!
Müslümanların çocuklarının fıtratları
eğer tevhid üzereyse ve bu onlara öğretilerek yetiştirilmişlerse, bu gibi
filimler bunları yıkacak ve şu ilhad/sapma şekilleri bina edecektir:
Rüzgarlar güneşle yarışır, kahramanların
her birinde bu kainatta ve halk üzerinde tasarruf gücü vardır! Sanki kainatta
doğa gücünün tasarrufu var, haşa Allah Subhanehu’nun kudreti yok gibidir!
Kim çocuklarına bu filimleri alır ve ne
elde etmek ister?”[20]
Allaha yemin olsun bu büyük bir
münkerdir. Bir de bunların “İslamî” diye isimlendirilmeleri çok daha büyük bir
suçtur!!!
Bunları yapanlar Allah’tan korksunlar.
El-Aziz ve el-Cebbar olanın önünde durdurulacakları günden sakınsınlar.
Allah’ın mubah kıldığı şeyler, haram kılınanlara muhtaç bırakmaz!
Babalar, çocukları hakkında Allah’tan
korkmalıdırlar! Zira onlar kucaklarında emanettir. Buhari ve Muslim’in
Sahih’lerinde Abdullah b. Ömer radıyallahu anh’den gelen rivayette Rasulullah
sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Hepiniz çobansınız ve
hepiniz sürünüzden mesulsünüz. İmam bir çobandır ve sürüsünden mesuldür, kişi
ailesinde bir çobandır ve sürüsünden mesuldür. Kadın, kocasının evinde bir
çobandır ve sürüsünden mesuldür.”
Bu cihazları satın almak, herhangi bir
şekilde bunları çıkaran ve yayanlarla yardımlaşmaktır. Bilinmektedir ki, bu cihazların
çıkarılmasında asıl olan fesadı yaymaktır. Bu konuda bu cihazları (video, VCD
player, DVD player ve televizyon gibi) mubah sayanlar dahi tartışamazlar.
Dördüncüsü: İlme ve hayra nispet edilen
kimselerin evlerinde bu cihazların yaygınlaşması hakkı batıl ile
karıştırmaktır. Onların evlerinde bunların mevcudiyeti, başkalarının gözünde bu
işi hafife almalarına sebep olmaktadır.
Beşincisi: Bu cihazlar vakitlerin boşa
geçirilmesine ve zararı olmasa bile hiçbir faydası olmayacak şekilde zayi
edilmesine yardım etmektedir.
En az bir düşüncesi olan kimseye göre
dahi, bu cihazların müslümanlar arasında yayılması bizlere bazıları şunlar olan
kötü sonuçları ortaya koymuştur:
1- Kafirlerin sözleri, fiilleri,
giyimleri, bayramları ve diğer halleri müslümanlar arasında bu cihazlar
vesilesiyle yayılmıştır. Vela ve bera (Allah için dostluk ve Allah için
düşmanlık) akidesi birçok müslümanda zayıflamıştır. Nitekim buna şahit
olunmaktadır.
2- Fitneci, açık saçık kadınların
suretleri müslümanlar arasında yayılmıştır. Bu da insanların çoğunun kadınlarla
fitneye düşmelerine ve kadınların da kafir kadınlara benzeyip açılıp
saçılmalarına sebep olmuştur.
3- Aşk ve ihtiras hikayeleri, hırsızlık
ve cürüm hikayeleri yaygınlaşmıştır. Bu da gönüllerde büyük etkiler yapmıştır.
Nitekim kafirlerin akıl sahibi olanları da bunu kabul etmektedirler!
4- Soytarı şarkıları ve haram müzik
türleri yaygınlaşmıştır.
Şüpheler ve Cevapları
Birinci Şüphe: “Haram Kılınan
Suretler Sabit Olanlarıdır, Hareketli Olanları Değildir”
Bu makinelerle elde edilen sabit
suretlerin, haram kılıcı naslara dahil olduğu konusunda bizimle ittifak
etmeleri açısından bu kimseler bize en yakın olanlarıdır. Bu kimselerin
dayanağı: hareketli çekimler aynadaki suret gibidir demeleridir.
Bu şüpheye cevap birkaç açıdan olacaktır:
1- Sabit suretlerin, haram suretlerden
olduğunu kabul ediyorsunuz. O halde hareketli suretlerin de haram olduğunu
kabul etmeniz daha evladır. Bunun sebepleri şöyledir:
a- Hitap fehvasının anlamının) delaleti:
Hitap, herhangi bir illetten dolayı bir şeyi haram kılarsa, hitabın fehvası, bu
illeti taşıyan şeylerin de haramlık kapsamında olduğunu gösterir. Zira bunun
haramlığı daha önceliklidir. Allah Teâlâ’nın: “O ikisine öf deme” (İsra 23)
sözünün, dövmenin haramlığına öncelikle delalet etmesi ve hamr’ın (sarhoş edici
içkilerin) haram kılınmasının, uyuşturucu maddelerin haram kılınmasına da
delalet etmesi böyledir. O zaman sabit suretlerin haram, hareketlilerin mubah
olduğunu söyleyenlere de şöyle deriz:
Sizler sabit suretlerde illetin mevcut
olduğunu kabul ediyorsunuz. Aynı şekilde bu illet hareketli suretlerde de
mevcuttur. Hatta daha büyüktür. Zira sabit suretlerde sadece benzerlik vardır.
Hareketli suretlerde ise buna bir de hareket eklenmiştir. Haram kılan mana
mevcut olduğu gibi, daha fazlası da mevcuttur. O halde sadece suret illetini
haram kıldığınız halde, ondan fazla olarak bir de hareketlilik illeti bulunan
bir sureti nasıl mubah sayarsınız?
Eğer hareketli suretlerdeki haramlık,
sabit suretlerdekinden daha büyük değilse, ondan aşağı da kalmaz!
b- Sabit suretler, hareketli suretlerde
zaten mevcuttur. Bilindiği üzere tek bir çekimle binlerce suret meydana
gelmektedir. Eğer, sabit suretlerin haram olduğunu kabul ediyorsanız, hareketli
suretler buna bir vesiledir. Eğer bu hareketli suretlerin durdurulmadıkça haram
olmadığını söylerseniz, şeriat koyucunun, bir şeyi haram kıldığı zaman ona
götüren vesileleri de haram kıldığı bilinmektedir.
c- Daha önce tekrar edildiği gibi hikmet
sahibi şeriat koyucu, mutlak olarak birbirinin aynı olan iki şey arasında fark
gözetmez. Sabit suretler ile hareketli olanlar arasında ne dinen, ne lugat
açısından ne aklen ve ne de örfen bir fark yoktur. Bilakis bu anlam, hareketli
suretlerde, sabit suretlerde olduğundan daha fazla gerçekleşmektedir. İyi
düşünen anlar.
2- Hareketli suretlerin aynada görünen
suretlere kıyaslanması batıl bir kıyastır. Çünkü asıl ile fer arasında şu
açılardan farklılık sözkonusudur:
a- Aletlerle çekilen suretlerin aksine,
aynadaki suret kalıcı değildir.
b- Aynadaki suret ancak karşısına geçildiği
zaman ortaya çıkar. Sadece aynanın karşısındaki kimse bunu görür. Bu aletlerle
çekilen suretler ise böyle değildir.
c- Aynada suretini gören kimse için
“suret yaptı” denilmez ve bu amele de “tasvir” adı verilmez. Aletlerle çekilen
videolar ise böyle değildir.
d- Aynalar, musavvire (suret çekecek veya
yapacak) kimseye muhtaç değildir. Kameralar ise bunun hilafınadır.
e- Aynalar, parlak ve akıcı şeyler ve
benzerlerine Allah Teala, insanın müdahalesi olmadan sureti aksettirme özelliği
vermiştir. Kameralarda asıl olan ise bu değildir.
f- Kameralarla suret yapmanın dört rüknü
vardır. Bunlar olmadan suret yapılmaz: musavvir (suret çeken kimse), musavver
(sureti yapılan şey), alet (kamera) ve tasvir (çekme) işlemi. Aynalardaki
surette ise sadece iki rükün vardır:
ayna ve karşısına geçecek kimse.
g- Aynadaki suretten dolayı ne bir
fitneden, ne fesaddan, ne şirkten ne de başka bir şeyden korkulur. Kamera
çekimlerinde ise bu durumlar sözkonusudur.
h- Ayna ve benzerleri Nebi sallallahu
aleyhi ve sellem zamanında mevcuttu ve mubah kılınmıştı. Bu aletler ise böyle
değildir.
ı- Aynadaki suret ile kameraların çektiği
suret arasındaki benzerlik, tıpkı, aynalardaki suret ile hakkında naslar
gelerek haram kılınan suretler arasındaki benzerlik gibidir. Fakat Rasulullah
sallallahu aleyhi ve sellem ikisi arasında fark görmüş, aynayı mubah kılarken,
bu suretleri haram kılmıştır. Bu da şeriat koyucu katında benzerlik ve
niteliğin ortadan kalktığını gösterir.
i- Bu çekim aletleri (kameralar vb.) ile
naslarla haram kılınan tasvirler arasındaki ortak anlamlar, (insanın bu işe
müdahalesi, suretlerin kalıcılığı, kötülükleri vb. anlamlar) aynadaki suret ile
arasındaki ortak anlamdan çok daha fazladır. Açıkça görüldüğü gibi bunların
haram olan tasvirlere katılması daha öncelikli ve kıyasa da daha uygundur!
Bu iki şey arasındaki farkların bazıları
bunlardır. İnsaf sahibi hiçkimse böyle bir kıyasın batıl oluşunda şüphe etmez.
Bu konuda (kıyasa ihtiyaç olsaydı) sahih kıyas, kamera gibi aletlerle yapılan
suretlerin naslarla haram kılınan suretlere kıyaslanması olurdu. Zira bu
suretlerde bulunan ve haram kılınmasına sebep olan anlamlar, bu cihazlarla
yapılan suretlerde de mevcuttur. Yalnızca bu (modern) suretlerde bulunan
kötülükler bile, - ileride açıklaması gelecek inşaallah – önceki suretlerde
bulunmuyordu. Allah yardımcımız olsun.
İkinci Şüphe: “Bu cihazlarla yapılan
suretler, “suret” isminin anlamına girmez, bilaksi bu elektronik dalgalardan
ibarettir”
Bil ki bu şüpheyi, - şayet işitmiş
olmasaydık – dine karşı kibirlenme içermesinden dolayı bir kimsenin dile
getirebileceğini zannetmezdim.[21] Bu
şüpheye cevap birkaç açıdan gelecektir:
1- Haramlığı hakkında nasların geldiği
suretler ile bu suretler arasında fark görüp “elektronik dalgalardır” demek,
dinde itibar edilmeyen, kaldırılmış bir nitelik ile ayrım yapmaktır. Zira
şeriat koyucu, hükmü benzerlik niteliğine bağlamıştır. Bu hükmü etkileyen
niteliktir. Suretin benzetilmesi ve gözler önüne serilme yoluna gelince bu, şeriat
koyucunun arz etmediği reddedilmiş bir niteliktir. (Dinin yasakladığı şey
suretin elde edilme metodu değil, hangi şekilde olursa olsun suretin ortaya
çıkmasıdır)
2- Dinî hüküm ancak insanlara görünen
şeyin üzerine kuruludur. Onlara gizli olan şey üzerinde değil! İnsanlara
görünen ise suretlerdir. Elektronik dalgalar ise gizlidir, ancak özel şekilde
bilinebilirler.
3- Dinde, lügatte ve örfte suret isminin
kapsamına bu suretler dahildir. Hüküm ise – lugavî ve örfî hakikate muhalif
olsa dahi - şer’î hakikate tâbîdir. O halde bu üç hakikatin ittifak ettiği
durumda nasıl olur?
4- Şayet bizler bu görüşü bağlayıcı kabul
edip alsak, suretlerin haram olduğunu söylememizin ne anlamı kalır? Sadece
dinin konulduğu asırdaki madde ve boyalarla yapılanlar mı haramdır? Modern
asırda bulunan cihazlarla, kimyevî maddelerle, lazerle ve bu dalgalarla yapılan
suretler bunun dışında mı kalacak? Böyle bir görüşün batıllığı ortadadır.
Son Bir Delil:
Bu delillerden sonra: bil ki - Allah seni taatinde başarılı kılsın – bu
cihazları kullanan biriysen ve daha önce anlatılanları okuduysan, şu üç
durumdan birindesin demektir:
1- Daha önce geçen delillerden dolayı bu
cihazların haram olduğunu anlamış olabilirsin. Bu durumda hidayet etmesi ve
başarılı kılmasından dolayı Allah’a hamdet. Derhal bu kötülükten kurtulmaya bak
ve Allah’tan sebat dile.
2- Bu delilleri okumadan önceki durumunla
okuduktan sonraki durumun arasında fark olmamış olabilir. Bu haramlığı
anlayamamış olabilirsin. Tekrar tekrar bak, Allah’tan hidayet ve başarı dile.
Şu nebevî dua ile Allah’a yalvar: “Allah’ım! Cebrail’in, Mikâîl’in, İsrafil’in
rabbi, gökleri ve yeri yaratan, gaybi ve görünen alemi bilen rabbim! Sen
ihtilaf edip durdukları konuda kulların arasında hükmedecek olansın. Onların
ihtilaf ettikleri konuda izninle beni hakka hidayet et. Şüphesiz sen dilediğini
dosdoğru yola hidayet edensin.”[22]
3- Bu deliller sende bazı tereddütler
meydana getirmiş, şüphen kuvvetlenmiş, bunun haramlığına kesin karar verememiş
ve mubahlığına da gönlün yatışmamış olabilir. İşte sen bu son delilin
muhatabısın!
Eğer durumun, anlattığım gibiyse, bu
cihazların hükmü sana göre açık değilse, durum senin için karışık geliyorsa, en
azında bu şüpheli bir şeydir! Şüphelileri terk etmek ve zararlarından sakınmak
ise dinin esaslarındandır. Nitekim Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem
şüphelilerden sakınmayı emretmiştir:
Buhari ve Muslim, Nu’man b. Beşir
radıyallahu anh’den, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle
buyurduğunu rivayet etmişlerdir: “Muhakkak ki helal açıktır, haram da açıktır.
Bu ikisinin arasında şüpheliler vardır. İnsanların çoğu bunları bilmez. Kim
şüphelilerden sakınırsa dinini ve şerefini korumuş olur. Kim de şüphelilere
düşerse, harama düşer! Tıpkı sürüsünü koruluğun etrafında otlatan çobanın
sürüsünün oraya dalıverecek olması gibi…”
Ey kardeşim! Allah muvaffak kılsın, bil
ki, kıyamet günündeki selamet hiçbir şeyle değişilemez! Sen bu cihazı terk
ettiğinden dolayı “niye terk ettin?” diye sorgulanmazsın! Ancak bu delillerden
sonra buna devam edersen, bundan dolayı sorgulanırsın! Suale ve cevabına hazır
ol! Allah yardımcımız olsun. Tevekkülümüz O’nadır. Hareket ve kuvvet ancak
Aliyyu’l-Azim olan Allah’tandır. Allah’ın salat ve selamı, Muhammed’e, ailesine
ve ashabının üzerine olsun.” – İslamî Videolar
kitabından nakiller bitti –
Erkeklerin Kulaklarına Bir
Fısıldama:
Kocasının yanında yatarken kadının
uykusunda, genç hocanın sureti sebebiyle ihtilam olması mümkündür değil mi?!!
Ben bunu burada olduğu gibi bayram
hutbesinde de söylediğimde bazıları bu latifeye itiraz etti. Bir sonraki
hutbede Ümm Seleme radıyallahu anha’nın hadisini anlattım: Umm Suleym
radıyallahu anha: “Ey Allah’ın rasulü! Muhakkak ki Allah hakkın söylenmesinden
haya etmez. Kadın ihtilam olduğu zaman gusletmeli mi?” dedi. Rasulullah
sallallahu aleyhi ve sellem: “Evet, eğer ıslaklık görürse gerekir.”
(Buhari ve Muslim)
Birinci Hutbenin Sonu:
Cevap verilmesi gereken soru: “Alim ve
davetçilerden bazılarını videolarda ve uydu kanallarında görünmeye
başlamalarından sonra televizyon, kamera gibi bu bozguncu cihazları edinenler
azaldı mı yoksa arttı mı? Bunun cevabını akıl sahipleri verecekler.
Allah’ın salat ve selamı Muhammed’e,
ailesine ve ashabının üzerine olsun. Alemlerin rabbine hamd olsun. Vesselamu
aleykum ve rahmetullah.
[1] Alimler, risalelerde ve başka yerlerde yazılı selamın
da tıpkı işitilen selamda olduğu gibi cevaplanması gerektiğini söylemişlerdir.
Okuyucu burada: “ve aleykum selam ve rahmetullah ve berakatuhu” der.
[2] İnşaallah az ileride müellifin bu ismi kullanmasının
batıl olduğu açıklanacaktır. Ebu Zer el-Kalmunî.
[3] Nitekim bazı utanmaz kadınlar arasında şöyle
konuşmalar olmuş: bir tanesi: “Şeyh ne kadar tatlı, şeyhin gözleri ne güzel, ne
kadar yakışıklı” derken, bir diğeri: “Falan şeyh daha yakışıklı” demiş, bir
üçüncüsü: “Falan şeyhin gözleri şu renkte”, dördüncüsü: “Filan şeyhin elleri ne
kadar beyaz” demiş. Hatta bazı kadınlar, şeyhlerin en yakışıklısını, ilmi en
fazla olan olarak görmüş! İşte eşiyle oturan bir adam; şeyh ekranda görünür ve
eşi der ki: “İşte adam dediğin onlardır, başkası değildir” bunu ammî bir
ifadeyle söyler. Bütün bunlar güvenilir haberlerdir. Erkeklerin ya da
kadınların sözleri olması fark etmez… Sunhanallah! Şayet ekranda İmam Ahmed
rahimehullah gibi, esmer renkli bir alim çıksa, bu zamanın insanlarının çoğu
onu dinlemezler!
[4] İnşaallah az ileride aynalar ile gölgenin hapsi
arasındaki farkın açıklaması gelecektir.
[5] Şeyh İbn Baz, Mecelletu’l-Buhus (sayı 42, s.161) Feteva
Ulemai’l-Beledi’l-Haram (s.431) üçüncü baskı, Şaban 1427.
[6] Es’iletu’l-Cem’iyyeti’l-Hayriyye Bi Şakra.
[7] El-İbraz LiAkvali’l-Ulema Fi Hukmi’t-Tilfaz.
[8] Önceki kaynak. Şeyh Abdulaziz er-Racihî’nin internet
sayfasında bu kaynak gösterilmiştir.
[9] Şeyh Nasır b. Hamd el-Fehd’e aittir. Allah Teala ona
karşılığını versin. Kitaba dipnot yazan, “Şeyhlerin Videoya Çekilmesi Caiz
Değildir” şeklinde diğer bir başlık koymuştur.
[10] En azından böyledir. Peki ya haram ve münker şeyleri
içermesi halinde nasıl olur?
[11] Bu fetva, “Allah Teala bu uydu kanalları ve internet
vesilesiyle bir çok insanı hidayet etmiştir” diyen ve buna bu ümmetin çaresinin
ancak televizyon gibi bu bozuk araçların evlerde edinilmesinde olduğunu
söyleyenlere reddiyedir.
[12] Bu fetvanın tam metnini Altın Kaideler adlı
çalışmamda nakletmiştim. Oraya bakınız. Allah bu kitabın şerhini de yakın
zamanda tamamlamayı nasip etsin. Amin. –Ebu Muaz -
[13] Hatta şahit olduğumuz bir vakadır ki; islam
davetçilerinin sohbetlerinin videolarının çekildiği cd’ler ve internet
linklerini dağıtmanın islamı tebliğ olduğunu zanneden, üstelik bundan sevap
uman insanlar var! La havle ve la kuvvete illa billah – Ebu Muaz -
[14] Ömer Muhtar, gibi islami filim denilen şeylerde
- canlandıran şahıs Antoni Quinn – bu
kimseler müzik dışında bir münker görmemektedirler! Sonra da kalkıp “İslamî”
diyorlar. Aynı Calut Aslanı, Fatih Sultan Mehmed ve benzerleri gibi elle
çizilen çizgifilmlerde de durum aynıdır. “İslami video”(!) yu helal sayanlar
ruh taşıyan canlıların resimlerini “İslami tasvir” adı altında yapmakta
yarışıyorlar! Bu filimler hakikatte büyük günahlardan ve ifsattandır. La havle
vela kuvvete illa billah..
[15] Sahihtir. Ebu Davud, İbn Ömer radıyallahu anhumadan
rivayet etmiştir. Bkz.: Sahihul-Cami.
[16] Hadis Buhari ve Müslim’dedir. Lafzı Müslimindir.
Bkz.: Camiul-Usul (6/442-443)
[17] Sahih. Bkz. El-Elbani, Sahihu’t-Tirmizi.
[18] Yazarı:
Mudavi el-Bessam, el-Usre dergisi sayı 92, Zilka’de 1421. Başlığı: Tercüme
Edilen İslami Kasetlerden Çocuklarımızı Kim Koruyacak? Bu dergi, hayırlar
içermekle birlikte suretlerle ve islami(!) çizgifilm ilanlarıyla doludur! Allah
Teala’dan bu dergiyi çıkaranları hidayet etmesini ve bu münkeratı dergilerinden
kaldırmaya muvaffak kılmasını dilerim.
[19]
Çizgifilmlerin hiçbirinin dinimizle bir bağı yoktur. Bilakis bu haramdır. Bu
konuda şiddetli tehditler gelmiştir.
[20]
Örnekler çoktur. “Küçük ateş” isimli japon çizgifilminde putperest japonların
ikinci dünya savaşında üzerinde bulundukları adetleri çizilmekte, “İslamî
video” (!) sahipleri de bundan güya müziği çıkarmaya ve tercüme edilmiş sesler
eklemeye kalkmaktadırlar! Diğer bir çizgifilmde aşk ve açılıp saçılma kıssaları
vardır, ondan müzik dahi kaldırılmamıştır.
[21]
Avrupa’da ve Türkiye’de hızlı ve gayretli çalışmaları olan bir davetçiyi, çok
önem verdiği video kayıtlarından dolayı uyardığımda “Sen şimdi yaptığımız bu
çekimlerden dolayı azap göreceğimizi mi zannediyorsun?” diyerek dalga geçmesi
hala gözlerimin önündedir. – Ebu Muaz -
[22]
Sahihtir. Tirmizi rivayet etmiştir. Bkz: Sahihu’t-Tirmizi.