İşçi ve İşveren Hukuku
Ebu
Muaz Seyfullah el-Çubukâbadî
Şüphesiz hamd yalnız Allah'adır. O'na hamd eder, O'ndan yardım ve mağfiret
dileriz. Nefislerimizin şerlerinden, amellerimizin kötülüklerinden Allah'a
sığınırız. Allah'ın hidayet verdiğini kimse saptıramaz. O'nun saptırdığını da
kimse doğru yola iletemez. Şehadet ederim ki, Allah'tan başka ibadete layık hak
ilâh yoktur. O, bir ve tektir, O'nun ortağı yoktur. Yine şehadet ederim ki,
Muhammed Allah'ın kulu ve Rasûlüdür.
“Ey iman edenler! Allah'tan nasıl korkmak gerekirse öyle korkun ve siz
ancak Müslümanlar olarak ölünüz.” (Al-i İmran; 103)
“Ey insanlar! Sizi tek bir candan yaratan ve ondan da eşini var eden, her
ikisinden birçok erkek ve kadın türeten Rabbinizden korkun. Kendisi adına
birbirinizden dileklerde bulunduğunuz Allah'tan ve akrabalık bağlarını kesmekten
de sakının. Şüphesiz Allah üzerinizde tam bir gözetleyicidir.” (en-Nisâ; 1),
“Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve dosdoğru söz söyleyin. O da
amellerinizi lehinize olmak üzere düzeltsin, günahlarınızı da mağfiret etsin.
Kim Allah'a ve Rasûlüne itaat ederse büyük bir kurtuluşla kurtulmuş olur.” (el-Ahzâb; 70-71)
Bundan sonra, Şüphesiz sözlerin en güzeli Allah’ın Kelam’ı, yolların en
hayırlısı Muhammed Sallallahu aleyhi ve sellem’in yoludur. İşlerin en kötüsü
sonradan çıkarılanlarıdır. Her sonradan çıkarılan şey bid’attir ve her bid’at
sapıklıktır. Her sapıklık da ateştedir.
Muhakkak ki işveren, şayet ehl-i islam’dan ve namazı kılarak kıblemize
yönelenlerden ise, bizden olan ulu’l-emr/yetki sahipleri kapsamındadır. Allah
Teâlâ şöyle buyurmuştur:
إِنَّ
اللَّهَ يَأْمُرُكُمْ أَنْ تُؤَدُّوا الْأَمَانَاتِ إِلَى أَهْلِهَا وَإِذَا
حَكَمْتُمْ بَيْنَ النَّاسِ أَنْ تَحْكُمُوا بِالْعَدْلِ إِنَّ اللَّهَ نِعِمَّا
يَعِظُكُمْ بِهِ إِنَّ اللَّهَ كَانَ سَمِيعًا بَصِيرًا * يَاأَيُّهَا الَّذِينَ
آمَنُوا أَطِيعُوا اللَّهَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ وَأُولِي الْأَمْرِ مِنْكُمْ
فَإِنْ تَنَازَعْتُمْ فِي شَيْءٍ فَرُدُّوهُ إِلَى اللَّهِ وَالرَّسُولِ إِنْ
كُنْتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ ذَلِكَ خَيْرٌ وَأَحْسَنُ
تَأْوِيلًا
“Allah size emanetleri ehline vermenizi, insanlar
arasında hükmettiğiniz zaman da adaletle hükmetmenizi emrediyor. Allah bununla
size ne güzel öğüt veriyor. Şüphe yoktur ki Allah, her şeyi hakkıyle işiten,
hakkıyle görendir. Ey iman edenler! Allah'a itaat edin. Rasule itaat edin. Ve
sizden olan emir sahiplerine de. Eğer bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz.
Allah'a ve âhiret gününe inandığınız takdirde, onu, Allah'a ve rasule arz edin.
Bu, netice itibariyle daha hayırlı ve daha güzeldir.” (Nisa 58-59)
Ubâde b.
es-Sâmit radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem bizi
çağırdı ve O’na biat ettik. Bizden biat için aldığı sözler arasında; dinçlik ve
isteksizlik zamanlarımızda, zorlukta ve kolaylıkta ve bizim aleyhimizde
kayırmacılık yapıldığında dahi dinleyip itaat etmemiz, işin ehliyle
çekişmememiz de vardı. Şöyle buyurdu:
“Ancak
katınızda Allah’tan bir burhan bulunan apaçık bir küfür görmeniz hali bundan
hariçtir.”[1]
Alkame b. Vâil
el-Hadramî, babasından rivayet ediyor:
“Seleme b.
Yezid el-Cu’fî Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e şöyle sordu:
“Ey Allah’ın
nebisi! Başımıza; kendi haklarını bizden isteyen ama bizim haklarımızı vermeyen
idareciler gelirse ne yapmamızı emredersin?” Rasulullah sallallahu aleyhi ve
sellem ondan yüzünü çevirdi. Sonra tekrar sordu, yine yüzünü çevirdi. Sonra
ikinci veya üçüncü defa sorduğunda el-Eş’as b. Kays onu tutup çekti. Bunun
üzerine Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Dinleyin ve
itaat edin. Onların yüklendikleri şey kendi üzerlerine, sizin yüklendiğiniz
şeyler de sizin üzerinizedir.”[2]
Ma’kıl b. Yesâr
radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle
buyurduğunu işittim:
“Allah’ın
kendisine bir halkın sorumluluğunu verdiği bir kul, onlara nasihat etmezse
elbette cennetin kokusunu bulamaz.”[3]
Muslim’in
rivayetinde şöyledir: “Müslümanların işlerini üstlenen, sonra da onlar için
çalışıp nasihat etmeyen her yönetici asla onlarla beraber cennete giremez.”[4]
Dinimizin Çalışanlarla İlgili Olarak Koyduğu Bazı Kaideler:
1- Bir kimse birini belirli bir iş için çalıştırmak üzere
anlaştığı zaman işin mahiyetini ve ücretini işe başlamadan önce belirlemelidir.
Musa aleyhi's-selâm, salih kimseye gittiği zaman o şöyle demişti:
قَالَ إِنِّي أُرِيدُ أَنْ أُنْكِحَكَ
إِحْدَى ابْنَتَيَّ هَاتَيْنِ عَلَى أَنْ تَأْجُرَنِي ثَمَانِيَ حِجَجٍ فَإِنْ
أَتْمَمْتَ عَشْرًا فَمِنْ عِنْدِكَ وَمَا أُرِيدُ أَنْ أَشُقَّ عَلَيْكَ
سَتَجِدُنِي إِنْ شَاءَ اللَّهُ مِنَ الصَّالِحِينَ
“Adam da demişti ki: "Bana sekiz yıl ücretli durmana
karşılık şu iki kızımdan birini, seninle evlendirmek istiyorum. Eğer on seneyi
tamamlarsan, bu senden bir iyilik olur. Ben sana güçlük vermek istemem. İnşaallah
beni sâlihlerden bulacaksın.” (Kasas 27)
Ebu Said el-Hudrî ve Ebu Hureyre radiyallahu anhuma şöyle
demişlerdir:
مَنْ اسْتَأْجَرَ أَجِيرًا فَلْيُعْلِمْهُ أَجْرَهُ
“Kim
bir işçi çalıştıracaksa ona ücretini bildirsin.” Aynısını Osman radiyallahu
anh de söylemiştir. İbn Ebi Şeybe bunları mevkuf olarak rivayet eder. Hadiste zayıf olan Ebu Hanife ise, sikalara muhalefet ederek bunu merfu olarak rivayet etmiştir.
2- İşçilere şefkat ve merhametle muamelede bulunmalıdır.
Buhârî ve Muslim, Ebu Zerr radiyallahu anh’den rivayet ediyorlar: Nebî
sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
إِخْوَانُكُمْ خَوَلُكُمْ، جَعَلَهُمُ اللَّهُ تَحْتَ
أَيْدِيكُمْ، فَمَنْ كَانَ أَخُوهُ تَحْتَ يَدِهِ، فَلْيُطْعِمْهُ مِمَّا
يَأْكُلُ، وَلْيُلْبِسْهُ مِمَّا يَلْبَسُ، وَلاَ تُكَلِّفُوهُمْ مَا
يَغْلِبُهُمْ، فَإِنْ كَلَّفْتُمُوهُمْ فَأَعِينُوهُمْ
“Yetkiniz altındakiler kardeşlerinizdir, Allah onları
sizin eliniz altında kılmıştır. Kimin eli (yetkisi) altında kardeşi varsa ona
yediğinden yedirsin, giydiğinden giydirsin. Ona yapamayacağı işi yüklemesin.
Eğer ona ağır bir iş yükleyecek olursa ona yardım etsin.”[5]
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Muhakkak
Allah refîk’tir, her işte rıfk’ı (yumuşak davranmayı) sever.”[6]
Yine Allah Rasulü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
ki, Allah refikdir. Rıfkı sever. Rıfk karşılığında şiddet ve başkası için
vermediğini verir.”[7]
Bu hadisi şeriflerde rıfkın (yumuşak davranmanın) fazileti anlatılmış, bunu
ahlak edinmeye teşvik edilmiş ve sertlik kötülenmiştir. Rıfk, her hayrın
sebebidir.
“Bir kimse yumuşak davranmaktan mahrum ise, hayırdan mahrum olur”[8] Şüphesiz ki, Allah
refîkdir; yani kullarına latiftir, onlara zorluk değil, kolaylık diler. Onlara
takatlerinin üzerinde olan vazife yüklemez. Rıfk karşılığında verir; yani ona
başkalarına vermediği sevabı verir. Dünyada ona güzel övgü, isteklerine
kavuşma, maksatlarına ulaşmasının kolaylaştırılmasını, ahirette ise, sertlikle
muamele edenlere ve başka kimselere vermediği bol sevabı verir.
Rıfk övülmüştür. Bunun zıddı sertlik ve hiddettir. Rıfk ve yumuşaklık güzel
ahlakın neticesidir. Rıfk, ancak güzel ahlak neticesinde ortaya çıkan bir
neticedir.
Denilmiştir ki: Rıfk, işleri yerli yerinde yapmaktır. Sertliği de yerinde,
yumuşaklığı da yerinde göstermek, kılıcı da kamçıyı da yerinde kullanmak
demektir. Bu, yumuşaklıkla beraber sertliğin de kaçınılmaz olduğuna bir
işarettir. Övüleni, diğer ahlaklarda da olduğu gibi sertlik ve yumuşaklık
arasında vasat olmaktır. Lakin tabiatte sertlik ve hiddet bulunduğu için buna
meyleder ve insanların rıfk yönüne teşvik edilmelerine daha fazla ihtiyaç olur.
Bu yüzden şeriat sertlik değil de rıfk yönünü daha çok övmüştür. Rıfkın yerinde
olduğu takdirde güzel olması gibi sertlik de eğer yerinde olursa güzeldir.
Şiddetin gerekli olduğu yerde şiddet, arzu da hakka muvafık olduğu için beyaz
bal ile taze kaymak karışımı gibi tatlı olur.
Rıfk övülmüştür ve pek çok durumda faydalıdır. Şiddete ise nadiren ihtiyaç
olur. Kamil kimse, rıfk ile şiddetin uygulanacağı yerleri ayırt eder ve her
işin hakkını verir. Şüphesiz basiretsiz kimseler veya çeşitli durumlarda
meseleleri birbirine karıştıranlar rıfka meyletmelidirler. Zira kurtuluş
çoğunlukla bundadır. Nitekim Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle
buyurmuştur:
“Şüphesiz ki, yumuşak davranmak bir şeyde bulunursa, onu süsler. Bir
şeyden de alınırsa, onu lekeler.”[9]
3- Ona gücü üstünde iş yüklememeli, ondan aciz kaldığı bir
işi talep etmemelidir. Muslim, Sahih’inde Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in
şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
لِلْمَمْلُوكِ طَعَامُهُ وَكِسْوَتُهُ، وَلَا
يُكَلَّفُ مِنَ الْعَمَلِ إِلَّا مَا يُطِيقُ
4- Din sahibi, muamelelerde emanet (güvenilirlik) ve
doğruluğa büyük ecir terettüp ettirmiştir. Mağaraya sığınan ve üzerlerine kaya
kapanan, bu yüzden dışarı çıkamayan üç kişi hadisinde, bunlardan her birinin
salih ameliyle Allah’a tevessülde bulundukları haber verilmiştir. Üçüncü kişi
şöyle demiştir:
“Allah’ım! Ben işciler çalıştırdım ve onlara haklarını
verdim. Ancak bir kişi hakkını almadan gitmişti. Ben onun ücretini çalıştırdım,
hatta bundan dolayı develeri, sığırları, koyunları ve ekinleri oldu. Bu işci
bir süre sonra bana geldi ve:
“Bana hakkımı ver” dedi. Ben ona:
“Şu gördüğün develer, sığırlar, koyunlar ve ekinler
senindir” dedim. O da bana:
“Sen benimle alay mı ediyorsun?” dedi. Ben:
“Hayır, bunların hepsi senindir” dedim. Bunun üzerine
hiçbir şey bırakmadan hepsini aldı gitti. Allah’ım! Eğer ben bunu senin vechini
dileyerek yapmışsam kayayı açarak bizi buradan kurtar.” Bunun üzerine kaya
açıldı.”[11]
İşte bu muamelelerde samimiyet, emanet ve sıdkın önemini
göstermektedir.
5-
İşveren, işçilerine karşı affedici olmalıdır. Rasulullah
sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz Allah affedicidir, affetmeyi sever.”[12]
Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur: “Sen af yolunu tut, iyiliği
emret ve cahillerden yüz çevir.”(A’raf 199)
“Öfkelerini yutarlar ve insanları affederler. Allah da güzel
davranışta bulunanları sever.”(Al-i İmran 134)
“Affetmeniz, takvâya daha uygundur.”(Bakara 237)
Affetmek, bir şeyi hak eden kimseden onu düşürmek ve ondan kısas veya
alacaığını almamak demektir. Affetmek, suçtan dolayı muaheze etmeyi terk etmek,
safh; bunun eserini nefisten gidermektir. el-Afuvv Allah Azze ve Celle’nin
güzel isimlerindendir.
Allah Azze ve Celle, öfke anında affedenleri şöyle buyurarak övmektedir:
“Kızdıkları zaman da kusurları bağışlarlar.”(Şura 37) Öfkelerini
yutanları ve insanları affedenleri överek, bu ihsanları sebebiyle onları
sevdiğini haber vermiştir. Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:
“Bir iyiliği açıklar yahut gizlerseniz veya bir kötülüğü
(açıklamayıp) affederseniz, şüphesiz Allah da ziyadesiyle affedici ve kadirdir.”(Nisa
149)
Allah Azze ve Celle affetmeye teşvik etmiştir. Affetmek kulun Allah
katında yakınlık sağlamasına ve O’nun katındaki bol sevabı kazanmasına sebep
olan şeylerdendir. Affetmek Allah Azze ve Celle’nin sıfatlarındandır. Allah
Teâla, kullarını cezalandırma kudreti olmasına rağmen affeder. Allah Azze ve
Celle şöyle buyurmuştur:
“Bağışlasınlar; feragat göstersinler. Allah'ın sizi bağışlamasını
arzulamaz mısınız? Allah çok bağışlayandır, çok merhametlidir.”(Nur 22)
Karşılık, amel cinsinden olur. Sana kötülük yapanı bağışla ki, Allah da seni
bağışlasın, senin feragat etmen gibi, senden de feragat edilsin.
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem de öfkeyi yutmaya, insanları
affetmeye ve öfke anında nefse hâkim olmaya teşvik etmiştir. Bu, ibadetlerin en
büyüklerinden olan nefisle cihaddır. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem
şöyle buyurmuştur:
“Güçlü, rakibini yenen değildir. Asıl güçlü kimse, öfke anında
nefsine hâkim olandır.”[13]
Yine Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Kul,
Allah katında, Allah’ın rızasını gözeterek yuttuğu öfkesinden daha faziletli
bir şey yutmaz.”[14]
Diğer bir hadis şu şekildedir: “Öfkesinin gereğini yerine
getirebilecek güçte olduğu halde öfkesini yutan kimseyi, Allah Teâla Kıyamet
günü, mahlûkatın başları üstüne davet eder; tâ ki, (onlardan önce) dilediği
huriyi kendine seçsin."[15] Yani insanlar arasında
tanıtır, onu över ve onunla övünür. Ta ki onu dilediği huriyi seçmek hususunda
muhayyer bırakır. Bu, o kulu cennete koymasından ve derecesini yüksek
kılmasından bir kinayedir. Öfkeyi yutmak kötülüğü emredici olan nefsi kahreder.
Nefsini hevaya uymaktan engelleyen kimsenin yeri cennet, ödülü huri olur. Bu
güzel övgü ve bol karşılık mücerred olarak öfkeyi yutmak hakkında olduğuna
göre, bir de buna affetmeyi ve ihsan etmeyi eklerse nasıl olur?
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Allah Azze
ve Celle af ile kulunun ancak izzetini artırır.”[16] Bunun iki vechi vardır.
Birinci veche göre mânâsı af ve semahatla meşhur olan bir kimse kalblerde
büyür. Şerefi artar. Ona herkes ta'zim ve ikramda bulunur, demektir. İkinci veche
göre bundan murad âhiretteki ecri, mükâfatı ve oradaki şerefidir. Bu
cümlelerden hem dünyada, hem âhirette derecesinin yükseltileceği manası
kastedilmiş de olabilir.
Kendisine zulmedeni affeden, ona hilm gösteren, öfkesini yutarak sükût
eden, düşmanını cezalandırmaya gücü yettiği halde ona öfkesini izhar etmeyen, kendisine
zulmedene şefkat gösteren ve kendisine kabalık yapanı görmezden gelen kimse bu
ahlakı ile Allah Teâla’nın sevabını ve affını talep etmiş olur. Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:
“Kim bağışlar ve barışı sağlarsa, onun mükâfatı Allah'a aittir.”(Şura
40)
İbn Abbas radıyallahu anhuma şöyle demiştir: “Kısası terk edip kendisi
ile kendisine zulmedenin arasını, affetmek suretiyle düzeltirse, "Artık
onun mükâfatını vermek Allah'a aittir." Yani şüphesiz Allah, bu güzel
ahlaından ve hayırlı fiil işlemesinden dolayı, bunun ecrini o kimseye verir.”
İşverenin İşçisine Karşı Dine Muhalefet Ettiği Hususlar:
1- İşçinin ücretini vermemek. Buhârî, Nebî sallallahu aleyhi
ve sellem’in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
ثلاثةٌ أنا خصُمهُم يوم القيامةِ: رجلٌ أعطى بي ثم
غدر، ورجلٌ باعَ حرًّا ثم أكل ثمنهُ، ورجلٌ استأجر أجيرًا فاستوفى منهُ العملَ ولم
يوفهِ أجرهٌ
“Kıyamet günü şu üç kişinin davacısı ben olacağım: Bana
söz verip sözünü yerine getirmeyen kişi, hür adamı (hile ile) satıp parasını
yiyen kişi, bir işçi çalıştırıp da ücretini tam vermeyen kişi”[17]
2- İşçinin hak ettiği ücreti iptal etmek veya
geciktirmek büyük bir münkerdir. Peygamber sallallahu aleyhi
ve sellem şöyle buyurmuştur:
“Zenginin ödemede süreyi geciktirmesi zulümdür.”[18]
Burada kastedilen, ödemeyi mazeretsiz olarak geciktirmektir. O, memurlarına,
hizmetçilerine veya işçilerine ücretlerini ödemeyi geciktirir, hak ettiği
zamanda vermez. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle
buyurduğu sahih olarak rivayet edilmiştir:
أَعْطُوا الْأَجِيرَ أَجْرَهُ، قَبْلَ أَنْ يَجِفَّ
عَرَقُهُ
Onlardan bazısı işçinin maaşını aylarca vermez. Hatta bazen
işçi, hakkının kalanını vermesi için ücretinin bir kısmından vazgeçer. Bu zulüm
ve düşmanlıktan, insanların mallarını batıl olarak yemektendir.
3- Kabalık ve işçilere sert muamele etmek. Buhârî ve Muslim,
Enes radiyallahu anh’den rivayet ediyorlar:
قَدِمَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ
عَلَيْهِ وَسَلَّمَ المَدِينَةَ لَيْسَ لَهُ خَادِمٌ، فَأَخَذَ أَبُو طَلْحَةَ
بِيَدِي، فَانْطَلَقَ بِي إِلَى رَسُولِ اللَّهِ
صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ، فَقَالَ: يَا رَسُولَ اللَّهِ، إِنَّ أَنَسًا
غُلاَمٌ كَيِّسٌ فَلْيَخْدُمْكَ، قَالَ: «فَخَدَمْتُهُ فِي السَّفَرِ وَالحَضَرِ،
مَا قَالَ لِي لِشَيْءٍ صَنَعْتُهُ لِمَ صَنَعْتَ هَذَا هَكَذَا؟ وَلاَ لِشَيْءٍ
لَمْ أَصْنَعْهُ لِمَ لَمْ تَصْنَعْ هَذَا هَكَذَا؟
“Nebî sallallahu aleyhi ve sellem Medine’ye geldiğinde onun
hizmetçisi yoktu. Ebu Talha elimden tuttu ve beni Nebî sallallahu aleyhi ve
sellem’in yanına götürerek dedi ki:
“Ey Allah’ın nebisi! Muhakkak ki Enes zeki ve akıllı bir
çocuktur. Sana hizmet etsin.” Enes radiyallahu anh diyor ki:
“Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Medine’ye
gelişinden itibaren vefat edinceye kadar yolculukta ve ikamet halinde on sene
hizmet ettim, yaptığım herhangi bir şey için bana:
“Neden şunu yaptın?” veya yapmadığım bir şey için:
Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz
Allah kaba konuşan kibirli kimselere, sokaklarda bağıranlara, gece ceset gibi yatıp gündüz eşek
gibi dünya peşinden koşanlara, dünya işlerinin âlimi olup ahiret işlerinin
cahili olan kimselere buğz eder."[21]
Ca'zerî: Kaba ve kibirli konuşmak, çok yiyen, şişman, kendisinde olmayan
şeylerle övülmeyi isteyen kimsedir.
Cevvaz: İri yarı, kibirle ve böbürlenerek yürüyen, çok konuşan, bolca
kötülük işleyen, iyiliğe mani olan, naralar atan, öfkeli, kibirli, kaba, facir,
argo konuşan, obur kimsedir. Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle
buyurmuştur:
"Ne cevvaz (kibirlenen iri kimse), ne de ca'zerî (kaba saba konuşan
ve çok yiyen) cennete girebilir."[22]
Sehab: Bağırmak, gürültü çıkarmaktır. Gece
odun gibi, gündüz ise gürültücüdür. Gece
bastırdığı zaman odun gibi düşerek uyur. Sabah
olunca da dünya için hırs göstererek gürültü yapar.
Cîfe: Kokmuş ceset demektir. Gece
boyunca ceset gibi hareketsiz olarak yatan, ne gece namazı ne de sabah
namazını kılan, şayet iş yerinden ikramiye verileceğini duysa, uykusunu feda
eden, hemen elbisesini giyinip süratle iş yerine koşan kimse.
Himar: Gün boyunca dünya için eşek gibi çalışan ahiret hesabını yapmayan
kimse. Bundan daha kötüsü, ahiret hesabını yapmamakla birlikte dünya için eşek
gibi çalışarak yatacağı zaman bu yorgunlukla kendini ceset gibi yatağa
atmasıdır.
4- Yine işverenlerin hatalarından biri de işçinin ayırıcı
özellikleri hakkındadır. İşveren, işçinin zayıf ve hakkını savunamaz olduğunu
görünce, anlaştıkları şartları gözetmemek için herhangi bir hile yoluna başvurarak
onu işten çıkarır. Bu işveren Allah’tan korkmayan zalim bir kimsedir.
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Şu dört
kimseye Allah buğzeder: Çokça yemin eden satıcı, kibirlenen fakir, zina eden
ihtiyar ve zulmeden yönetici.”[23]
Yine Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Şu üç
kimseyle Allah kıyamet gününde konuşmaz, onları temize çıkarmaz, onlara nazar
etmez ve onlar için can yakıcı bir azap vardır: Zina eden ihtiyar, yalancı
yönetici ve kibirlenen muhtaç.”[24]
Zulmeden idareci; Allah Teâla’nın kendisine yöneticilik, idarecilik,
reislik, makam veya mesuliyet nimeti verip de kötü tabiatına dönerek zulmeden
ve küfranı nimette bulunan kimsedir. Yönetici, raiyyesinden mesuldür. Hükümde
şeriatın sınırını muhafaza ederek hadleri ve adaleti uygulamalıdır. Güvenilir
bir muhafız olması, mesuliyeti altındakilerin din ve dünya ile ilgili salahını
adaletle gözetmesi gerekir.
Yönetici zatı için değil, muhafazayı sağlaması, ancak şeriatın izin verdiği
şekilde tasarrufta bulunması için matluptur. Nitekim Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellem Müslümanların işlerinde yetki sahibi olup zorluk çıkaranlara
şöyle dua etmiştir:
“Allah’ım! Bir kimse ümmetimin işlerinde bir vazife alır da onlara
zorluk gösterirse sen de ona zorluk göster! Bir kimse ümmetimin işlerinde bir
vazife alır da onlara hoş muamele ederse, sen de ona hoş muamele eyle!”[25]
Yine Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Allah'ın
bir sürüye çoban yaptığı hiç bir kul yoktur ki, öldüğü gün sürüsüne hıyanet
etmiş olarak ölsün de Allah ona cenneti haram kılmasın!”[26] Bu
zulmü, onların mallarını alması, kanlarını dökmesi, ırza saldırması, hakları
vermemesi, din ve dünya işlerinden öğretilmesi gerekenleri öğretmeyi terk
etmesi, hadleri uygulamayı ihmal etmesi, fesatçılara göz yumması ve mesulü
olduğu kimseleri himaye etmemesi gibi şekillerde olur. Allah Teâla onu kulları
üzerinde ancak nasihate devam etmesi için yetki sahibi kılmıştır, zulmetmesi
için değil. Hükmü değiştirirse cezaya müstahak olur. Cennetin kendisine haram
kılınmasının anlamı, Allah Teâla’nın tehdidinin yerini bulması ve mazlumların
ondan razı olmamasıdır. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle
buyurmuştur:
“Müslümanların işlerinde yetki sahibi olan, sonra da onlar için
çalışıp samimiyet göstermeyen kimse, onlarla birlikte cennete giremez!”[27] Bu
şiddetli tehdit, zulmeden idareciler hakkındadır. Allah’ın kendilerinden mesul
kıldığı kimselerin haklarını zayi eden, onlara ihanet eden veya onlara zulmeden
kimselerden, kıyamet gününde zulmettiği kullar, haklarını isteyecektir. O halde
koca ümmete zulmeden kimsenin durumu nasıl olur?!
Kadı Iyaz rahimehullah şöyle demiştir: “Bunun açık anlamı, Allah Teâla’nın
kendisine din ve dünya maslahatlarını gözetmek üzere yetki verdiği kimsenin
Müslümanları aldatmaktan sakındırılmasıdır. Eğer güvenildiği hususlarda ihanet
eder, üzerine aldığı vazifede samimiyet göstermez, onlara dinlerinden öğretmesi
gerekenleri zayi ederse veya dinlerinden korunması gereken hususlarda manaları
tahrif edici şeyler sokarsa, hadleri uygulamayı ihmal eder, haklarını zayi
ederse, onları himaye etmezse, düşmanlarıyla savaşmazsa yahut adalet ile
yönetimi terk ederse onları aldatmış olur. Peygamber sallallahu aleyhi ve
sellem bunun, cennetten uzaklaştırılmayı gerektiren büyük günahlardan olduğuna
ikazda bulunmuştur.
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Hepiniz
çobansınız ve hepiniz sürüsünden mes'üldür. İnsanlara hükmeden emir bir
çobandır; o sürüsünden mes'üldür.”[28]
Nitekim Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hükümlerinde zulmedenlerin kötü
akibetini şöyle buyurarak müjdelemiştir:
“Şüphesiz kıyamet gününde Allah’ın en çok buğz ettiği ve en şiddetli
azaba uğrayacak olan kimse, zalim yöneticidir.”[29]
İşçinin Allah’tan Sakınarak ve İş Akdine Uyarak Gözetmesi Gereken Hususlar:
1- Çalışma saatlerine riayet ederek devam etmeli, hasta
numarası yapmamalıdır.
2- İşverenin malını veya eşyasını izinsiz alarak ihanet
etmemelidir.
Allah Teala şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz Allah
hainleri sevmez.” (Enfal 58)
“Muhakkak ki Allah, hain ve nankör olan herkesi
sevgisinden mahrum eder.” (Hac 38)
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle
buyurmuştur: “Şüphesiz sizden sonra öyle topluluklar gelir ki, ihanet
ederler, kendilerine güvenilmez, kendilerinden şahitlik istenmeden şahitlik
ederler ve adaklarına vefa göstermezler.”[30]
Yine cehennemliklerden bir sınıf hakkında şöyle buyurmuştur:
“Tamahkârlığını izhar etmeyen hâin
kişiler. Böylesi, bir kapıyı çalsa mutlaka ihanet eder. Akşam, sabah her
fırsatta malın ve ehlin hususunda seni aldatan adamlar.”[31]
3- İşini sağlam ve düzgün yapmaya hırslı olmalı, işvereni
görmese bile, işinde rabbini gözetmelidir.
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
Allah çalışan kimsenin işini güzel yapmasını sever.”[32]
Allah Azze ve Celle’nin kendisine öğrettiği işi sağlam yapmalı, Allah’ın
kullarına fayda sağlamayı amaçlamalıdır. Yapmadığı takdirde zayi olacağı
düşüncesiyle veya ücretin miktarına göre değil, sanatının gerektirdiği şekilde
yapmalıdır. Nitekim anlatıldığına göre; bir sanatkâr yaptığı işi sağlam
yapmayıp, sahibine teslim ettiğinde de bir kusuru görünmez. Bunu yapan sanatkârın,
yaptığı işe kanaat etmemesi sebebiyle gece gözüne uyku girmez ve aldığı ücreti
iade etmek üzere sahibine gider. Ücreti iade ettikten sonra teşekkür eder ve
şöyle der:
“Ben senin için değil, mesleğimin hakkı için çalışırım. İşimde de sağlam
yapılmamış bir şey ortaya koymak istemem.” Sanatkâr, işinde kusur ettiği zaman
ücreti azalır. Nitekim Allah’ın kendisine öğrettiği sanata nankörlük etmiş ve
işini sağlam yapmamıştır.[33]
4- Araba, telefon ve diğer iş aletlerini ve malzemelerini
korumalı, bunları şahsi işlerinde kullanmamalıdır.
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz
Allah sizden biri amel ettiği zaman bunu sağlam yapmasını sever.”[34]
Amelin sağlamlığı: Ameli en faziletli şekliyle sağlam olarak yapmaktır. Bu,
insanın dini ve dünyevi olarak yaptığı her iş hakkında matlup olan bir
husustur. Allah Azze ve Celle insanın yaptığı işi sağlam yapmasını sever.
Hadiste geçen sağlamlık, aynı şekilde insanın kullandığı aletleri,
malzemeleri, araçları ve buna benzer şeyleri güzel kullanmasını da kapsar.
5- İşle ilgili meslekî sırlar varsa bu sırları saklamalıdır.
6- Çalışma saatlerinde işverenin izni olmadan vakitleri zayi
etmemelidir.
Ey Allah’ın kulları! Küçük büyük bütün işlerinizde Allah’ı
gözetin! Zira sizler Allah Teâlâ’nın şöyle nitelediği bir günde O’nunla
karşılaşacaksınız:
وَنَضَعُ الْمَوَازِينَ الْقِسْطَ
لِيَوْمِ الْقِيَامَةِ فَلَا تُظْلَمُ نَفْسٌ شَيْئًا وَإِنْ كَانَ مِثْقَالَ
حَبَّةٍ مِنْ خَرْدَلٍ أَتَيْنَا بِهَا وَكَفَى بِنَا حَاسِبِينَ
“Kıyamet gününde adalet terazileri koyarız, hiçbir nefse,
hardal tanesi ağırlığında bile olsa o getirilir de, herhangi birşeyde
zulmedilmez. Hesap görücü olarak biz yeteriz.” (Enbiya 47)
[1] Sahih.
Buhârî (7056, 7200) Muslim (1709, 42)
[2] Sahih.
Muslim (1846)
[3] Sahih.
Buhârî (7150)
[4] Sahih.
Muslim (142, 229)
[5] Sahih.
Buhârî (30) Muslim (1661)
[6] Sahih. Buhari:
Kitabu’l-Edeb.
[7] Sahih. Müslim;
Kitabu’l-Birr ve’s-Sıla ve’l-Adab.
[8] Sahih. Müslim;
Kitabu’l-Birr ve’s-Sıla ve’l-Adab.
[9] Sahih. Müslim;
Kitabu’l-Birr ve’s-Sıla ve’l-Adab.
[10] Sahih.
Muslim (1662)
[11] Sahih.
Buhârî (2272) Muslim (100)
[12]
Sahihu’l-Cami (1779)
[13] Sahih. Buhari;
Kitabu’l-Edeb.
[14] Sahihu
Süneni İbn Mace (3377)
[15] Sahihu
Süneni Ebi Davud (3997)
[16] Sahih. Müslim;
Kitabu’l-Birr ve’s-Sıla ve’l-Adab.
[17] Sahih.
Buhârî (2227)
[18] Sahih. Buhari;
Kitabu’l-İstikraz.
[19] Sahih.
İbn Mâce (2443)
[20] Sahih.
Buhârî (2768) Muslim (2309)
[21]
Sahihu'l-Cami (1878)
[22]
Sahihu'l-Cami (4016)
[23]
Sahihu’l-Cami (880)
[24] Müslim;
Kitabu’l-İman.
[25] Müslim;
Kitabu’l-İmaret.
[26] Müslim;
Kitabu’l-İmaret
[27] Müslim;
Kitabu’l-İmaret.
[28] Müslim;
Kitabu’l-İmaret.
[29] Ahmed;
Müsned (11117) Hamza Ahmed ez-Zeyn: “İsnadı hasendir” dedi.
[30] Buhari;
Kitabu’ş-Şehadat.
[31] Müslim;
Kitabu’l-Cenne.
[32]
Sahihu’l-Cami (1891)
[33] Münavi;
Feyzu’l-Kadir (2/286)