Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

Daru's-Sunne Neşidler

8 Temmuz 2016 Cuma

Bid'at Ehline Güzel Zanda Bulunan, Onlara Katılır

Bismillah.
Allah'a hamd olsun, her yıl olduğu gibi, bu yıl da ramazan ayının bereketiyle nifak yuvalarından bid'at ve heva pisliği yuvarlayan haşerattan bir kısmı daha def' olarak sahih İslâm davetinin mensuplarının gönülleri rahata kavuşmuştur. Şer odaklarıyla irtibat içinde olup, samimi kimselerin arasına sızarak hizipçilik, fırkalaşma ve hevâ peşinde olanlar, pislik böcekleri gibi çalışmaktadırlar. Yuvarladıkları pislikleri gizlice getirseler de, bundan meydana gelen kokuların fark edilmediğini sanıyorlar.
 
Hadis ehli, mestanların, şeytanların, uyuzların ve bid'at ehlinin diğer vokalistlerinin ezalarına, gözlerini yumarak, burunlarını tıkayarak sabretmeye devam etmektedirler.
 
Hakka tabi olanlar, bâtılı bilerek ve ondan nefret edip uzaklaşarak hakka tabi olmuşlardır. Arada uyur gezer haldeyken, yanlışlıkla hakka tabi olmuş kimselerin bulunması ve bir süre sonra uyandırıldıklarında, uykuyu daha tatlı bularak uyarıcılardan uzaklaşmaları yadırganacak veya alışılmadık bir durum değildir.
 
İmam Ebu Davud rahimehullah dedi ki:
قلت لأبي عبد الله أحمد بن حنبل: أرى رجل من أهل السنة مع رجل من أهل البدعة أتركُ كلامه؟ قال:( لا، أو تعلمه أن الذي رأيته معه صاحب بدعة، فإن ترك كلامه وإلا: فألحِقه به؛ قال ابن مسعود: المرء بخُدنه).
“Ebu Abdillah Ahmed b. Hanbel’e: “Sünnet ehlinden bir adamı, bid’at ehlinden birisiyle beraber gördüğümde onunla konuşmayı terk edeyim mi?” diye sordum. Dedi ki: “Hayır, ona, kendisiyle beraber gördüğün kimsenin bid’at sahibi olduğunu bildir. Eğer onunla konuşmayı keserse, onunla konuşabilirsin. Eğer onunla konuşmayı kesmezse, bu kişi de o bid’atçi kimseye katılır. İbn Mes’ud radiyallahu anh: “Kişi sırdaşı ile beraberdir” buyurmuştur.” (Tabakatu’l-Hanabile 1/160)
İmam Berbeharî rahimehullah şöyle demiştir:
( وإذا رأيت الرجل يجلس مع أهل الأهواء فحذره وعرفه، فإن جلس معه بعد ما علم فاتقه؛ فإنه صاحب هوى)
“Bir kimsenin hevâ ehlinden biriyle beraber oturduğunu görürsen onu o kimseden sakındır ve durumunu bildir. Eğer öğrendikten sonra hala o kişiyle beraber oturuyorsa ondan da sakın. Zira o da bir hevâ sahibidir demektir.” (Berbehari, Şerhu’s-Sunne s.121)
İmam İbn Teymiyye rahimehullah şöyle demiştir:
(ومن كان محسناً للظن بهم، وادعى أنه لم يعرف حالهم عُرِّف حالهم، فإن لم يباينهم ويُظهر لهم الإنكار وإلا: ألحِق بهم وجُعِل منهم)
“Bid’at ehline güzel zanda bulunan ve onların durumunu bilmediğini iddia eden kişiye onların durumu bildirilir. Eğer onlardan ayrılıp, onlara karşı çıktığını ortaya koymazsa, bu kimse de onlara katılır ve onlardan sayılır.” (Mecmuu’l-Fetava 2/133)
Mufaddal b. Muhelhel rahimehullah şöyle demiştir:
لو كان صاحب البدعة إذا جلست إليه يحدثك ببدعته حذرته وفررت منه، ولكنه يحدثك بأحاديث السنة في بُدوِّ مجلسه، ثم يدخل عليك بدعته، فلعلها تلزم قلبك فمتى تخرج من قلبك!!!)
“Şayet bid’at sahibi senin yanına oturduğunda bid’atinden bahsedecek olsaydı ondan sakınır ve kaçardın. Lakin o konuşmasının başlangıcında sana sünnetten bahseder, sonra bid’atini sokuşturur. Muhtemelen bu bid’at senin kalbine de yapışır kalır. Peki onu kalbinden nasıl çıkaracaksın?” (el-İbane 2/444)
Utbetu’l-Gulam rahimehullah şöyle demiştir:
من لم يكن معنا فهو علينا
“Kim bizim yanımızda değilse, o bizim karşımızdadır.” (el-İbane 2/437)
İbn Teymiyye rahimehullah şöyle demiştir:
( وصح عنه صلى الله عليه وسلم أنه هجر كعب بن مالك، وصاحبيه رضي الله عنهم لما تخلفوا عن غزوة تبوك وظهرت معصيتهم وخيف عليهم النفاق فهجرهم وأمر المسلمين بهجرهم حتى أمرهم بإعتزال أزواجهم بغير طلاق خمسين ليلة، إلى أن نزلت توبتهم من السماء. وكذلك أمر عمر رضي الله عنه المسلمين بهجر صبيغ بن عِسْل التميمي لما رآه من الذين يتبعون ما تشابه من الكتاب، إلى أن مضى عليه حول،وتبين صدقه في التوبة فأمر المسلمين بمراجعته. فبهذا أو نحوه رأى المسلمون أن يهجروا من ظهرت عليه علامات الزيغ من المظهرين للبدع الداعين إليها والمظهرين للكبائر، فأما من كان مستتراً بمعصيته أو مُسِراً لبدعة غير مكفرة فإن هذا لا يُهجر، وإنما يُهجر الداعي إلى البدعة، إذ الهجر نوع من العقوبة وإنما يعاقب من أظهر المعصية قولاً أو عملاً )
“Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in Ka’b b. Malik radiyallahu anh ve iki arkadaşından, Tebuk gazvesinden geri kaldıkları ve masiyetleri açığa çıktığı için, onlar hakkında nifaktan korkarak hecir uyguladığı ve müslümanlara da ona hecr uygulamalarını (alaka kesmelerini) emrettiği sahih olarak gelmiştir. Hatta bunların hanımlarına da, talak söz konusu olmaksızın elli gece boyunca kocalarından uzaklaşmaları emredilmiştir. Ta ki onların tevbelerine dair semadan vahiy ininceye kadar! Aynı şekilde Ömer radiyallahu anh müslümanlara, Sabig b. İsl et-Temimi’den alaka kesmelerini emretmiştir. Zira onun kitabın müteşabihlerine tabi olduğunu görmüştü. Bu bir sene kadar devam etti, sonra onun tevbesinde samimi olduğu anlaşılınca müslümanlara ona tekrar alaka kurmalarını emretti. Buna benzer durumlarda müslümanlar, kendilerinden ayak kayması alameti zuhur eden, bid’ati ortaya çıkaran, ona davet eden, büyük günahları açıktan işleyen kimselere karşı hecr uygulamaları (alaka kesmeleri) gerekir. Ama günahını gizlice işleyen veya küfre sokmayan bir bid’atini gizlice işleyen kimselere hecir uygulanması gerekmez. Hecir ancak bid’ate davet eden kimseye uygulanır. Zira hecir (alaka kesme) cezalandırma türündendir. Söz veya amel olarak herhangi bir masiyeti açıkça işleyen kimse cezalandırılır.” (İbn Teymiyye, el-Fetava 24/174-175)
Şeyh Salih el-Fevzan’a şöyle soruldu: “Bid’atçilerin kitaplarını okuyan ve ses kayıtlarını dinleyen kimse hakkında hak olan görüş nedir?” Şöyle cevap verdi:
( لا يجوز قراءة كتب المبتدعة ولا سماع أشرطتهم إلا لمن يريد أن يرد عليهم)
“Bid’atçilerin kitaplarını okumak ve kasetlerini dinlemek caiz değildir. Ancak onlara reddiye verecek olan (ilim ehlinin) bunları dinlemesi caizdir.” (el-Ecvibetu’l-Mufide An Es’ileti’l-Menahici’l-Cedide s.70)

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)