Şüphe şöyle dile
getiriliyor: “Biz bu toplumda işlediği şirk hakkında kendisine hüccet ulaşmış kimseye
müşrik derken sizler böylelerine müşrik veya kâfir denmesine karşı çıkıyor,
münafık diyorsunuz. Sünnette şirk işleyene münafık denildiğine dair deliliniz
var mıdır? Şirk işleyene müşrik denir!”
Cevap: Bu şüpheyi dile
getiren kimseler ne yaptıklarının farkında olmayan, sünneti, uydurmuş oldukları
hevâlarına delil getirmek isterken ellerine yüzlerine bulaştırmış kimselerdir. Öncelikle
bilmeleri gereken şu ki; la ilahe illallah kelimesini ikrar etmiş, kıblemize
yönelmiş bir kimseye “müşrik” ya da “kâfir” denilmesinin sünnette yeri yoktur.
Enes b. Malik radıyallahu anh’den: Rasûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
مَنْ صَلَّى صَلاَتَنَا وَاسْتَقْبَلَ قِبْلَتَنَا، وَأَكَلَ
ذَبِيحَتَنَا فَذَلِكَ المُسْلِمُ الَّذِي لَهُ ذِمَّةُ اللَّهِ وَذِمَّةُ رَسُولِهِ،
فَلاَ تُخْفِرُوا اللَّهَ فِي ذِمَّتِهِ
“Kim namazımızı kılar, kıblemize yönelir,
kestiğimizi yerse o müslümandır. Allah’ın zimmeti ve rasulünün zimmeti onun
üzerinedir. Allah’ın zimmetini gözetmemezlik etmeyin.”[1]
Cundub b. Abdillah radıyallahu anh’den:
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:
مَنْ صَلَّى صَلاتَنَا، وَاسْتَقْبَلَ قِبْلَتَنَا وَأَكَلَ ذَبِيحَتَنَا
فَذَلِك الْمُسلم، لَهُ ذمَّة الله، وَذمَّة رَسُولِهِ
“Kim namazımızı
kılar, kıblemize yönelir, kestiğimizi yerse o Müslümandır. Allah’ın zimmeti ve
rasulünün zimmeti onun üzerindedir.”[2]
Abdullah b. Mes’ud radiyallahu
anh’den: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem el-Munzir b. Sâvâ’ya şöyle
yazdı:
مَنْ صَلَّى صَلَاتَنَا، وَاسْتَقْبَلَ قِبْلَتَنَا، وَأَكَلَ
ذَبِيحَتَنَا، فَذَاكُمُ الْمُسْلِمُ، لَهُ ذِمَّةُ اللهِ وَذِمَّةُ الرَّسُولِ صَلَّى
اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ
“Kim namazımızı kılar,
kıblemize yönelir ve kestğimizi yerse işte o müslümandır. Allah’ın zimmeti ve
rasul sallallahu aleyhi ve sellem’in zimmeti onun üzerinedir.”[3]
Ebu Hureyre radıyallahu anh’den: Rasûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
مَنْ صَلَّى صَلَاتَنَا، وَاسْتَقْبَلَ قِبْلَتَنَا وَأَكَلَ
ذَبِيحَتَنَا، وَصَامَ شَهْرَنَا، فَذَلِكَ الْمُسْلِمُ، لَهُ ذِمَّةُ اللَّهِ وَذِمَّةُ
رَسُولِهِ
“Kim namazımızı kılar, kıblemize yönelir ve
(Ramazan) ayımızın orucunu tutarsa o müslümandır. Allah’ın zimmeti ve rasulünün
zimmeti onun üzerinedir.”[4]
Bu
hadisler açıkça göstermektedir ki, la ilahe illallah dedikten sonra kıblemize
yönelen ve beş vakit namazı kılan kimse dünya hükümleri bakımından müslüman
muamelesi görürler. Allah’ın zimmeti ve rasulünün zimmeti bunu gerektirir.
Nitekim Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem,
şehadeti getiren ve kıblemize yönelip beş vakit namaza devam eden Abdullah b.
Ubey b. Selul ve daha başka münafıklara, kendilerinden küfür ve şirk olan
sözler sâdır olsa da, İslam otoritesi karşısında yalan söyleyerek ve tevbe izhar
ederek ikiyüzlülük yapan kimselere dünya hükmü bakımından müslüman muamelesi
yapmıştır. Onlar otorite karşısında bu kaypaklığa başvurup, suçlandıkları
sözleri söylemediklerine dair yalan söyleyip İslam’ı izhar ettikleri sürece Rasûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem onları öldürmemiştir. Halbuki onların tevbelerinde
yalancı olduklarına dair ayetler dahi inmişti.
Nafi rahimehullah dedi ki:
قَالَ رَجُلٌ لابْنِ عُمَرَ: إِنَّ لِي جَارًا يَشْهَدُ
عَلَيَّ بِالشِّرْكِ، فَقَالَ ابْنُ عُمَرَ: أَفَلا تَقُولُ: لَا إِلَهَ إِلا اللَّهُ
فَتُكَذِّبَهُ
“Bir adam İbn Ömer radıyallahu anhuma’ya:
“Benim bir komşum var, benim aleyhimde şirk
ile şahitlik ediyor (yani: müşrik olduğumu söylüyor)” dedi. İbn Ömer
radıyallahu anhuma dedi ki:
Ebû Sufyan Talha b.
Nafi rahimehullah şöyle demiştir:
سَأَلْتُ جَابِرًا وَهُوَ مُجَاوِرٌ بِمَكَّةَ وَكَانَ نَازِلًا
فِي بَنِي فِهْرٍ فَسَأَلَهُ رَجُلٌ: هَلْ كُنْتُمْ تَدْعُونَ أَحَدًا مِنْ أَهْلِ
الْقِبْلَةِ مُشْرِكًا؟ قَالَ: مُعَاذَ اللَّهِ فَفَزِعَ لِذَلِكَ. قَالَ: هَلْ كُنْتُمْ
تَدْعُونَ أَحَدًا مِنْكُمْ كَافِرًا؟ قَالَ: لَا
“Mekke'yi ziyaret edip
Fihr oğullarına konuk olan Câbir radıyallahu anh'e sordum. Sonra bir adam
kendisine:
“Sizler ehl-i kıbleden hiç kimseyi müşrik
olarak itham eder miydiniz?” diye sordu. Dedi ki:
“Allah’a sığınırım.” Adam bu cevaptan ürktü,
sonra
“Onlardan hiç kimseye “kâfir” diye hitap eder
miydiniz?” diye sordu.
“Hayır” dedi.”[6]
El-Ca’d b. Ebi Osman dedi ki:
حَدَّثَ سُلَيْمَانُ بْنُ قَيْسٍ الْيَشْكُرِيُّ، وَكَانَ مِنْ
أَهْلِ الْبَيْتِ قَالَ: " قُلْتُ لِجَابِرِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ: أَفِي أَهْلِ
الْقِبْلَةِ طَوَاغِيتٌ؟ قَالَ: لَا، قُلْتُ: أَكُنْتُمْ تَدْعُونَ أَحَدًا مِنْ أَهْلِ
الْقِبْلَةِ مُشْرِكًا؟ قَالَ: لَا
“Ehlu Beyt’ten olan Suleyman b. Kays
el-Yeşkurî şöyle anlattı: “Cabir b. Abdillah radiyallahu anhuma’ya: “Kıble
ehlinde tagutlar var mıdır?” dedim. “Hayır” dedi. Dedim ki: “Sizler kıble
ehlinden birine müşrik der miydiniz?” Yine: “Hayır” dedi.”[7]
Vehb b. Munebbih rahimehullah dedi ki:
وَسَأَلْتُ جَابِرًا هَلْ فِي الْمُصَلِّينَ مِنْ
طَوَاغِيتَ؟ قَالَ: لاَ، وَسَأَلْتُهُ هَلْ مِنْهُمْ مُشْرِكٌ؟ قَالَ: لاَ
“Cabir radiyallahu anh’e: “Namaz kılanlar
arasında tagutlar var mıdır?” diye sordum, “Hayır” dedi. “Onlardan müşrik olan
var mıdır?” dedim. Yine “Hayır” dedi.”[8]
Günümüzde ise şehadet getiren, kıblemize
yönelip namaz kılan bazı insanlar, şirk koşmaya, küfür sözler ve fiiller
işlemeye devam ediyorlar, bazılarına bu konudaki hüccet ulaşmış olmasına rağmen
İslam otoritesinin bulunmayışı sebebiyle şirk ve küfür eylemlerinde ısrar
ediyor ve müslümanlık iddia ediyorlar. İşte böylelerine münafık demek ve onlara
münafık muamelesi yapmak Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sünneti ve
ashabının menhecidir. La ilahe illallah diyen, kıblemize yönelip beş vakit
namazı kılan kimselere “kâfir/mürted” veya “müşrik” demek ise haricilerin ve
onların yolunda giden diğer bid’at ehlinin menhecidir:
Humeyd b. Hilal rahimehullah dedi
ki:
عَنْ عُبَادَةَ
بْنِ قُرْصٍ قَالَ: جَاءَ يَغْزُو حَتَّى بَلَغَ قَرِيبًا
مِنَ الْأَهْوَازِ فَسَمِعَ أَذَانًا فَلَمَّا جَاءَ إِلَيْهِمْ فَرَأَوْهُ، قَالُوا:
مَا جَاءَ بِكَ يَا عَدُوَّ اللَّهِ؟ قَالَ: مَا أَنْتُمْ بِإِخْوَتِي؟ قَالُوا: أَنْتَ
أَخُو الشَّيْطَانِ، قَالُوا: لَنَقْتُلَنَّكَ قَالَ: أَمَا تَرْضَوْنَ مِنِّي مَا
رَضِيَ بِهِ مِنِّي رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ؟ قَالُوا: وَمَا
رَضِيَ مِنْكَ؟ قَالَ: أَتَيْتُهُ وَأَنَا كَافِرٌ فَشَهِدْتُ أَنْ لَا إِلَهَ إِلَّا
اللَّهُ وَأَنَّ مُحَمَّدًا رَسُولُ اللَّهِ فَخَلَّى سَبِيلِيَ» فَقَتَلُوهُ
“Ubade b. Kurs el-Leysî radiyallahu
anh gazveye çıktı ve Ahvaz yakınlarına geldi. Bir ezan işitti, onların yanına
gidince kendisini gördüler ve:
“Neden geldin ey Allah’ın düşmanı?”
dediler. O da:
“Siz kardeşlerim değil misiniz?”
dedi. Onlar: “Sen şeytanın kardeşisin. Seni öldüreceğiz” dediler. Ubade
radiyallahu anh:
“Rasulullah sallallahu aleyhi ve
sellem’in benden duyup razı olduğu şeye razı olmaz mısınız?” dedi. Dediler ki:
“Senden ne konuda razı oldu?” Şöyle
anlattı:
“Ben
kâfir olarak onun yanına gittim. Sonra Allah’tan başka ilah bulunmadığına ve
onun Allah’ın rasulü olduğuna şehadet getirdim. O da beni serbest bıraktı.”
Fakat onlar yine de onu yakalayıp öldürdüler.”[9]
Bu rivayetten anlıyoruz ki, o dönemin haricileri de,
günümüzdekilere benzer endişeler taşıdıklarından olsalar gerek, La ilahe
illallah sözünü yeterli bulmamışlardı ve kendilerine namaz kılmak için gelerek
selam verene, toplumu tekfir etmelerinden dolayı, Allahın düşmanı diye hitap
etmiş ve öldürmüşlerdi.
Hariciliğin bir başka bariz özelliği de, Kâfirler hakkındaki ayetleri
Müslümanlar hakkında tevil ederek tekfir etmeleridir. Nitekim Bukeyr b.
Abdillah el-Eşecc rahimehullah, Nafi rahimehullah’a: “İbn Ömer radiyallahu anhuma’nın
Haruri’ler hakkındaki görüşü nasıldı?” diye sorunca şöyle demiştir:
كَانَ يَرَاهُمْ شِرَارَ خَلْقِ اللَّهِ انْطَلَقُوا
إِلَى آيَاتِ الْكُفَّارِ فَجَعَلُوهَا فِي الْمُؤْمِنِينَ
“İbn Ömer radiyallahu anhuma onları Allah’ın yarattığı en şerli
insanlar olarak görür ve şöyle derdi: “Onlar kâfirler hakkında inen âyetleri
mü’minler üzerinde uyguluyorlar.”[10]
Hulasa: Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat, fiil ve fail
ayrımı yapar, ehl-i kıbleden birisi şirk veya küfür fiilinde bulunduğu zaman,
yetki sahibi İslam kaza sistemi ona hücceti ikame edip tevbeye çağırır. Tevbe ederse
ne ala, etmezse öldürülür. Münafıklar ise böyle bir hüccet ikamesi ve tevbeye
çağırma karşısında samimi olmayarak tevbe ettiklerini, müslüman olarak kalmaya
devam ettiklerini söylerler. Bu yüzden cezadan kurtulurlar. Yani bugün İslam
devleti olsaydı ve günümüz münafıkları tevbeye çağırılsalardı münafıkça tevbe
edip yine tekfir ve onun cezasından kurtulmaları söz konusu idi. Yaptırım
sahibi bir İslam kaza sisteminin söz konusu olmadığı bu zamanda bazı kimseler
nasıl oluyor da, ehl-i kıbleden birilerini, sırf “onlara hüccet ulaşmıştır”
iddiasıyla müşrik veya mürtet bir kafir olduklarını söyleyebiliyorlar?
Günümüzdeki ehl-i sünnet ilim ehli, hüccetin
ulaştığına kanaat ettiği muayyen/belirli şahıslara ancak “zındık/münafık” diye
hükmeder, onların kanlarını, mallarını helal saymaz, mürtet olduğuna hükmetmez.
Kıble ehlinden birinin irtidatına hükmetmek ancak İslam kadısının mevcut
olduğu, istitâbe uygulamaya ve bunun neticesinde tevbe edilmediği takdirde ölüm
cezası vermeye yetkisinin bulunduğu durumlar hakkında geçerlidir. İnşaallah bu
açıklamalar, zamanımızda kıble ehlini mürtet sayan Haricî ekolü veya "Müslümanlar arasında münafık yoktur" diyen Mürcie ekolü üzerinde hareket eden pekçok kimselerin - hatta Arap aleminde aralarında âlim olanlar da vardır -
yanlışlarını fark etmenize vesile olur.
[1] Sahih. Buhari (391) Nesâî (4997) İbn Mende
el-İman (195) el-Muhallisiyyat (1825) Beyhakî (2/3)
[2]
Sahih. Taberani (2/162) Ru’yani (954)
el-Muhallisiyyat (1393) İbn Adiy (2/454) El-Esbehani el-Hucce (442)
[3] Sahih ligayrihi. Taberânî (10/152, 20/355) Ebu
Nuaym Ma’rife (6100) Bkz.: Ebu Ubeyd el-Emval (51) Ebu Yusuf el-Harac (268)
[4] Hasen ligayrihi. İshak b. Rahuye (407) Taberânî
Musnedu’ş-Şamiyyin (2363) Ebu Yusuf el-Harac (270) isnadında Kulsum b. Muhammed
vardır. “Ramazan ayımızın orunu tutarsa” kısmı sadece onun tarikinden geldiği
için bu kısım zayıftır.
[5]
Hasen mevkuf. El-Esbehani el-Hucce
(443) Buhari Tarihu’l-Kebir (7/99) İbnu’l-Mukri Mu’cem (729)
[6]
Muslim'in şartına göre sahih.
Ebu Ya’la (4/207) Taberani el-Evsat (Mecmau’l-Bahreyn 162) İbnu’l-Buhteri
Musannefat (678) Şeceri Emali (60) el-Esbehani el-Hucce (439) İbn Tahir
el-Makdisi el-Hucce (2/596) İbn Hacer el-Metalibu’l-Aliye (2998) Heysemi
Mecma’da (1/107): ricali sahihin ricalidir dedi. Hafız İbn Hacer
Metalibu’l-Aliye’de sahih demiştir. Ebu Ubeyd, Kitabu’l-İman’da rivayet etmiş,
muhakkiki Şeyh el-Elbani rahimehullah (s.98) “İsnadı, Muslim’in şartına göre
sahihtir” demiştir.
* Aynısını
Süleyman b. Kays el-Yeşkuri, Cabir radıyallahu anh’den rivayet etmiştir. Isnadı sahihtir:
[7] Sahih mevkuf. El-Lalekai İtikad (2008)
[8] Hasen mevkuf. Haris b. Ebi Usame Musned (35)
Mervezi Ta’zimu Kadri’s-Salat (889) İbn Hacer Metalibu’l-Aliye (2997)
[9] Buhârî ve Muslim'in şartlarına göre sahih. İbn Kani Mu’cem (2/192) Ziyau’l-Makdisi el-Muhtare
(8/370) Buhârî Tarih (6/93) Ebu Arube
el-Harrani Munteka Min Tabakat (s.47) Taberani Evsat
(8/255)
[10]
Fethu’l-Bari (12/286) İbn Hacer: “Senedi sahihtir” demiştir.