Bismillah.
Tevhid akidesi, sünnet akidesi, ehl-i hadis akidesi, cemaat
akidesi veya selefin akidesi diye zikrettiğimiz sahih akidenin en önemli ve en
belirleyici özelliği velâ ve berâ uygulamasıdır. Buna ülkemizde Daru’s-Sunne
daveti dışında önem veren bir topluluk yoktur. Hatta neredeyse dünya çapında
buna özen gösteren çok çok azdır.
Velâ ve berâ ile kastedilen: Velâ; yakınlık
göstermek, söz ve yetki sahibi kılmaktır. Berâ; uzaklaşmak, mesafe koymaktır.
Sünnet ehli olan kimse ancak kendisiyle aynı sahih akideye
mensup olan kimselere yakınlık gösterir, kendisi üzerinde ancak sahih akideye
sahip kimseleri söz sahibi kılar. En yakın akrabası olsa dahi, bu akideye
muhalif inançlar taşıyan, bozuk amellerde bulunup da bu bâtıl amellerinden
dolayı hiçbir eziklik hissetmeyen kimselerden uzaklaşır, mesafe koyar,
gerektiğinde hecr (tam anlamıyla dargınlık) uygular.
Sahih akideye davete ilk başladığımız günden beri velâ ve
berâya daima vurgu yaptık. Sahih akide davetini, bu ülkede yıllardır çarpık ve
yampiri şekilde, kendi hevalarına odaklı olarak sunmaya çalışan sahte tevhid
davetleriyle kıyaslamaya çalışan birçok kimse bildiğiniz gibi bu akideden
irtidat ettiler. Bu akideden irtidat edenlerin her birinin ortak noktası velâ
ve berâ menhecini önemsememiş, uygulamamış olmalarıdır.
Kimisi muhalif itikatlar taşıyan anne babasından alakasını
kesmemiş, kimisi muhalif akide ve ameller üzerinde bulunan akrabalarıyla,
oğluyla, eşiyle, kızıyla, arkadaşlarıyla hiçbir şey yokmuş gibi samimi
ilişkilerini devam ettirmiş, eleman olarak işe almış, yahut beraber oturup
yemek yemiş, iş ortaklığı kurmuş, annesi babası diye bid’at ve nifak ehline saygı
ve taltif göstermiş vs vs.. Kendisi bu münafıklığı yaparken, sufiler, rafiziler
vb. sapık fırka mensuplarına serbest atışta sallamaktan da çekinmemiştir!
Velâ ve bera’yı savsaklamak ayakların kaymasının, akideden
irtidatın sebebidir! İlmi fehmetmeme, anlayıştan mahrum edilme sebebidir! Halen
daha aramızda bu konuda gösterilen gevşeklikler, sürekli olarak geri gidişin,
menhec üzerinde ilerleyemeyişin yegane sebebidir!
Çocuğunu küçük diyorsun, 10
yaşına gelen çocuk artık bireydir! Öğrendikleriyle ameli ondan artık talep
etmek zorundasın! Amel etmiyorsa mesafeler konması gerekir!
Anne babana “yaşlı,
anlamaz” diyorsun, halbuki o mazereti kalmayacak kadar ömür yaşamıştır! Akrabana, eşine, dostuna “cahil, bilmiyor” diyorsun, halbuki "bilmemek" kalıcı bir sıfat değildir! Vela ve berayı uygulamamak için bir sürü
mazeretler üretiyorsun!
Bu akidenin gerektirdiği tavrı koymuyor, çizgilerini
net bir şekilde çizmiyorsun, böylece hakkı gizliyor, belirsiz hale
getiriyorsun! Bu içinde gizli bulunan bir nifak sebebiyledir bilesin! Allah’ın
katındakiler dışında, insanlardan bir takım menfaat beklentilerin vardır! Zahid olamamışsın!
Nebî sallallahu aleyhi ve sellem kitaplı kitapsız
kafirlerden, bid’at ehlinden, fasıklardan, şeytandan, aylaklardan, bedevilerden
ve her türlü bâtıl görüntüsü veren unsurdan farklı olmayı emretmiş, ashabını bu
esas üzere eğitmiş ve “Kim kendisini bir topluluğa benzetirse onlardandır”
buyururak çok net bir çizgi belirlemiştir. “Bizden olmayanlar” adlı çalışmada
bu konuyla ilgili ayrıntılı delilleri ve rivayetleri bulabilirsin.
Bu yazdıklarımı okuyabiliyorsan henüz tevbeye vakit var
demektir. Tevbe imkânları yüzüne kapanmadan veya bu akideden irtidat etmekle
mahrum edilmeden önce derhal sahih akideye dön, ona gereken önemi göster ve
vela ve bera başta olmak üzere, menhecin bütün esaslarına sımsıkı yapış. Bu
toptan sarılmamız gereken Allah’ın ipidir. Dostluk ve düşmanlık, sevgi ve
nefret Allah için olmak zorundadır ve Allah için olması gereken bu sevgi ve
nefrete başka gayeler, menfaatler ortak koşulmamalıdır. Hepimizin kalpleri
Rahman’ın parmakları arasındadır. Sevgide ve nefrette Allah’ı tevhid etmezsek,
O dilediğini saptıran, dilediğini hidayet edendir.
Allah Azze ve Celle rızasını ve kulların kurtuluşunu vela ve
bera akidesine bağlamıştır:
“Allah’a ve
ahiret gününe iman eden hiç bir kavmin, Allah’a ve rasulü’ne muhalefet eden
kimselere, babaları, oğulları, kardeşleri veya aşiretleri olsa bile sevgi
beslediklerini göremezsin. Kalplerine imanı yazmış ve kendisinden bir ruh ile
onları desteklemiştir. Onları, altından nehirler akan cennetlere sokacaktır;
orada süreklidirler. Allah, onlardan razı olmuş, onlar da O’ndan razı
olmuşlardır. İşte bunlar Allah’ın fırkasıdır. Dikkat edin şüphesiz Allah’ın
fırkası kurtuluşa erenlerin kendileridir.” (Mucadele 22)
“İbrahim ve
onunla beraber olanlarda sizin için güzel bir örnek vardır. Hani kavimlerine
demişlerdi ki: “Biz, sizlerden ve Allah dışında taptıklarınızdan uzağız. Sizi
tanımıyoruz. Sizinle aramızda, siz Allah’a bir olarak iman edinceye kadar ebedi
bir düşmanlık ve bir kin başgöstermiştir.” (Mumtehine 4)