Şeyh Ebu Muaz Seyfullah el-Çubukâbâdî dedi ki: Şeyh Abdullah b. Ahmed en-Nahibî (1428) bize umumî icazetle; Ömer b. Hamdan el-Mihrasî’den (1368), o; Ebu’n-Nasr Muhammed b. Abdilkadir b. Salih ed-Dimeşkî el-Hatîb’den
(1324), o; El-Vecih Abdurrahman b. Muhammed el-Kuzebrî’den (1262), o; Mustafa b. Muhammed eş-Şâmî er-Rahmetî’den (1205), o; Abdulganî b. İsmail en-Nablusî’den (1143), o; En-Necm Muhammed b. Muhammed el-Gazzî’den (1061), o; Babası el-Bedr el-Gazzî’den (984), o; Zekeriyya b. Muhammed el-Ensarî’den (926), o; Necmuddin Ömer b. Muhammed b. Muhammed İbn Fehd el-Haşimî
el-Mekki’den, o; Zeynuddin Davud b. Suleyman b. Abdillah el-Mavsili ed-Dimeşkî
el-Hanbelî’den, o; Hafız Zeynuddin Abdurrahman İbn Receb el-Hanbelî’den (795), o; Şemsuddin Muhammed b. Ebi Bekr ed-Dimeşkî el-Hanbelî İbn
Kayyım el-Cevziyye’den, o; Şeyhulislam İbn Teymiyye’den, o; Ahmed b. Abdiddaim ve Abdurrahman b. Ebi Ömer el-Makdisi’den,
her ikisi İbn Kudame’den rivayet ettiler. İbn Kudame el-Fevaid adlı cüzünde şöyle rivayet etti: Bize Yahya b. Sabit haber verdi, dedi ki: bize babam bildirdi, dedi ki: bize Ahmed b. Muhammed bildirdi, dedi ki: Ebu'l-Abbas b. Hamdan'a; şöyle okudum: size Muhammed b. İbrahim b. Said el-Buşencî tahdis etti, dedi ki: bize Ebu Yakub Yusuf b. Adiy tahdis etti, dedi ki: bize Ubeydullah b. Amr er-Rakkî tahdis etti, o Zeyd b. Ebi Uneyse'den, o el-Minhal b. Amr'dan, o Said b. Cubeyr'den, o İbn Abbas radıyallahu anhuma'dan rivayet etti:
قَالَ جاء رجل فقال يَا ابْنَ عَبَّاسٍ إِنِّي
أَجِدُ فِي الْقُرْآنِ أَشْيَاءَ تَخْتَلِفُ عَلَيَّ فَقَدْ وَقَعَ ذلك فِي صَدْرِي فَقَالَ ابْنُ عَبَّاسٍ تَكْذِيبٌ؟
فَقَالَ الرَّجُلُ مَا هُوَ بِتَكْذِيبٍ وَلَكِنِ اخْتِلاَفٌ قَالَ فَهَلُمَّ مَا وَقَعَ
فِي نَفْسِكَ فَقَالَ لَهُ الرَّجُلُ أَسْمَعُ اللَّهَ يَقُولُ {فَلاَ أَنْسَابَ بَيْنَهُمْ
يَوْمَئِذٍ وَلاَ يَتَسَاءَلُونَ} وَقَالَ فِي آيَةٍ أُخْرَى {وَأَقْبَلَ بَعْضُهُمْ
عَلَى بَعْضٍ يَتَسَاءَلُونَ} وَقَالَ فِي آيَةٍ أُخْرَى {لاَ يَكْتُمُونَ اللَّهَ
حَدِيثًا} وَقَالَ فِي آيَةٍ أُخْرَى {وَاللَّهِ رَبِّنَا مَا كُنَّا مُشْرِكِينَ}
فَقَدْ كَتَمُوا فِي هَذِهِ الآيَةِ وَفِي قَوْلِهِ {أَمِ السَّمَاء بَنَاهَا رَفَعَ
سَمْكَهَا فسَوَّاهَا وَأَغْطَشَ لَيْلَهَا وَأَخْرَجَ ضُحَاهَا وَالأَرْضَ بَعْدَ
ذَلِكَ دَحَاهَا} فَذَكَرَ فِي هَذِهِ الآيَةِ خَلْقَ السَّمَاوَاتِ قَبْلَ الأَرْضِ
وقَالَ فِي هَذِهِ الآيَةِ الأُخْرَى {أَئِنَّكُمْ لَتَكْفُرُونَ بِالَّذِي خَلَقَ
الأَرْضَ فِي يَوْمَيْنِ وَتَجْعَلُونَ لَهُ أَنْدَادًا ذَلِكَ رَبُّ الْعَالَمِينَ
وَجَعَلَ فِيهَا رَوَاسِيَ مِنْ فَوْقِهَا وَبَارَكَ فِيهَا وَقَدَّرَ فِيهَا أَقْوَاتَهَا
فِي أَرْبَعَةِ أَيَّامٍ سَوَاءً لِلسَّائِلِينَ ثُمَّ اسْتَوَى إِلَى السَّمَاءِ وَهِيَ
دُخَانٌ فَقَالَ لَهَا وَلِلأَرْضِ ائْتِيَا طَوْعًا أَوْ كَرْهًا قَالَتَا أَتَيْنَا
طَائِعِينَ} فَذَكَرَ فِي هَذِهِ الآيَةِ خَلْقَ الأَرْضِ قَبْلَ خَلْقِ السَّمَاءِ
{وَكَانَ اللَّهُ غَفُورًا رَحِيمًا} {وَكَانَ اللَّهُ عَزِيزًا حَكِيمًا} {وَكَانَ
اللَّهُ سَمِيعًا بَصِيرًا} فَكَأَنَّهُ كَانَ ثُمَّ مَضَى فَقَالَ ابْنُ عَبَّاسٍ
هَاتِ مَا فِي نَفْسِكَ من هذا قَالَ السَّائِلُ إِذَا أَنْبَأْتَنِي بِهَذَا فَحَسْبِي
فَقَالَ ابْنُ عَبَّاسٍ قَوْلُهُ {فَلاَ أَنْسَابَ بَيْنَهُمْ يَوْمَئِذٍ وَلاَ يَتَسَاءَلُونَ}
فَهَذَا فِي النَّفْخَةِ الأُولَى حين يُنْفَخُ فِي الصُّوَرِ فَصَعِقَ مَنْ فِي السَّمَاوَاتِ
وَمَنْ فِي الأَرْضِ إِلاَّ مَنْ شَاءَ اللَّهُ فَلاَ أَنْسَابَ بَيْنَهُمْ عِنْدَ
ذَلِكَ وَلاَ يَتَسَاءَلُونَ وإِذَا كَانَت النَّفْخَةِ الأُخْرَى قَامُوا {فَأَقْبَلَ
بَعْضُهُمْ عَلَى بَعْضٍ يَتَسَاءَلُونَ} فَأَمَّا قَوْلُهُ {وَاللَّهِ رَبِّنَا مَا
كُنَّا مُشْرِكِينَ} وَقَوْلُهُ {وَلاَ يَكْتُمُونَ اللَّهَ حَدِيثًا} فَإِنَّ
اللَّهَ تعالى يَغْفِرُ لأَهْلِ الإِخْلاَصِ ذُنُوبَهُمْ وَلاَ يَتَعَاظَمُ عَلَيْهِ
ذَنْبٌ أَنْ يَغْفِرَهُ وَلاَ يَغْفِرُ شِرْكًا فَلَمَّا رَأَى الْمُشْرِكُونَ ذَلِكَ
قَالُوا إِنَّ رَبَّنَا يَغْفِرُ الذُّنُوبَ وَلاَ يَغْفِرُ شِرْكَاً فَقَالُوا نَقُولُ
إِنَّمَا كُنَّا أَهْلَ ذُنُوبٍ وَلَمْ نَكُنْ مُشْرِكِينَ فَقَالَ اللَّهُ أَمَّا
إِذْ كَتَمْتُمُ الشِّرْكَ فاخْتِمُوا عَلَى أَفْوَاهِهِمْ فَيُخْتَمُ عَلَى أَفْوَاهِهِمْ
فَتَنْطِقُ أَيْدِيهِمْ أَرْجُلُهُمْ بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ فَعِنْدَ ذَلِكَ عَرَفَ
الْمُشْرِكُونَ أَنَّ اللَّهَ لاَ يُكْتَمُ حَدِيثًا فَعِنْدَ ذَلِكَ {يَوْمَئِذٍ يَوَدُّ
الَّذِينَ كَفَرُوا وَعَصَوُا الرَّسُولَ لَوْ تُسَوَّى بِهِمُ الأَرْضُ وَلاَ يَكْتُمُونَ
اللَّهَ حَدِيثًا} وَأَمَّا قَوْلُهُ {السَّمَاءُ بَنَاهَا رَفَعَ سَمْكَهَا فسَوَّاهَا
وَأَغْطَشَ لَيْلَهَا وَأَخْرَجَ ضُحَاهَا وَالأَرْضَ بَعْدَ ذَلِكَ دَحَاهَا} فَإِنَّهُ
خَلَقَ الأَرْضَ فِي يَوْمَيْنِ قَبْلَ السَّمَاءِ ثُمَّ اسْتَوَى إِلَى السَّمَاءِ
فَسَوَّاهُنَّ فِي يَوْمَيْنِ آخَرَيْنِ ثُمَّ نَزَلَ إِلَى الأَرْضِ فدَحَاهَا وَدَحَاهَا
أَنْ أَخْرَجَ فِيهَا الْمَاءَ وَالْمَرْعَى وَشَقَّ فِيهَا الأَنْهَارَ وَجَعَلَ فِيهَا
السُّبُلَ وَخَلَقَ الْجِبَالَ وَالرِّمالَ وَالآكَامَ وَمَا فيها فِي يَوْمَيْنِ آخَرَيْنِ
فَذَلِكَ قَوْلُهُ {وَالأَرْضَ بَعْدَ ذَلِكَ دَحَاهَا} وَقَوْلُهُ {أَئِنَّكُمْ لَتَكْفُرُونَ
بِالَّذِي خَلَقَ الأَرْضَ فِي يَوْمَيْنِ وَتَجْعَلُونَ لَهُ أَنْدَادًا ذَلِكَ رَبُّ
الْعَالَمِينَ، وَجَعَلَ فِيهَا رَوَاسِيَ مِنْ فَوْقِهَا وَبَارَكَ فِيهَا وَقَدَّرَ
فِيهَا أَقْوَاتَهَا فِي أَرْبَعَةِ أَيَّامٍ سَوَاءً لِلسَّائِلِينَ} فَجُعِلَتِ
الأَرْضُ وَمَا فِيهَا مِنْ شَيْءٍ فِي أَرْبَعَةِ أَيَّامٍ] وَجُعِلَتِ السَّمَاوَاتُ
فِي يَوْمَيْنِ وَأَمَّا قَوْلُهُ {وَكَانَ اللَّهُ غَفُورًا رَحِيمًا} {وَكَانَ اللَّهُ
عَزِيزًا حَكِيمًا} {وَكَانَ اللَّهُ سَمِيعًا بَصِيرًا} فَإِنَّ اللَّهَ جعل نفسه
ذلك وسَمَّى نَفْسَهُ ذَلِكَ وَلَمْ يَنْحَلْهُ أحد غَيْرَهُ وَكَانَ اللَّهُ أَيْ
لَمْ يَزَلْ كَذَلِكَ ثُمَّ قَالَ ابن عباس احْفَظْ عَنِّي مَا أُحَدِّثُكَ به وَاعْلَمْ
أَنَّ مَا اخْتَلَفَ عَلَيْكَ مِنَ الْقُرْآنِ أَشْيَاءُ مَا حَدَّثْتُكَ فَإِنَّ اللَّهَ
تبارك وتعالى لَمْ يُنْزِلْ شَيْئًا إِلاَّ قَدْ أَصَابَ بِهِ الَّذِي أَرَادَ وَلَكِنَّ
النَّاسَ لاَ يَعْلَمُونَ فَلاَ يَخْتَلِفَنَّ عَلَيْكَ القرآن فَإِنَّ كُلًّا مِنْ
عِنْدِ اللَّهِ عز وجل
Said b.
Cubeyr rahimehullah dedi ki: “Bir
adam İbn Abbâs radiyallahu anhuma’ya dedi ki:
“Ey İbn Abbas! Ben
Kur'ân'da bana göre birbirine zıd şeyler buluyorum ve göğsüme bir şey düşüyor.”
İbn Abbas radiyallahu anhuma:
“Yalanlama mı?” dedi. Adam
dedi ki:
“Bu yalanlama değil,
yalnızca ihtilaf görüyorum.” İbn Abbas radiyallahu anhuma dedi ki:
“Gönlüne düşen neymiş,
söyle bakalım.” Adam dedi ki:
“Meselâ: “Sûr'a
üflendiği zaman; artık aralarında akrabalık bağları kalmamıştır;
birbirlerini de arayıp sormazlar.” (Mu’minun 101) âyeti ile
“İşte o zaman,
birbirlerine dönerek soracaklar.”
(Sâffât, 27) âyeti birbirine ters;
“Rabbimiz olan Allah’a and olsun ki biz
müşriklerden değildik!” demelerinden başka çâreleri kalmaz.”
(En'âm, 23) âyeti ile
“İsterlerdi ki;
yerle bir olsalardı da Allah'tan o bir sözü gizlememiş bulunsalardı.”
(Nisa, 42) âyeti birbirine terstir. Bu sonuncu âyette, onların bazı sözleri gizledikleri
ifâde edilmektedir.
“Yaratmak bakımından siz mi daha zorsunuz
yoksa gök mü? Onu bina etti. Boyunu yükseltti, onu düzenledi. Gecesini
kararttı, gündüzünü ağarttı. Bundan sonra da yeryüzünü yaydı.” (Nâziat, 27-30) âyetinde gökyüzünün
yaratılmasının yeryüzünden önce olduğu ifâde edilmekte. Başka bir âyette ise:
“De ki: “Gerçekten
siz, yeri iki günde yaratanı inkâr edip O'na denkler mi koşuyorsunuz? O,
âlemlerin Rabbidir. O, yeryüzüne sabit dağlar yerleştirdi. Orada bereketler
yarattı ve orada tam dört günde isteyenler için fark gözetmeden gıdalar takdir
etti. Sonra duman halinde olan göğe yöneldi, ona ve yeryüzüne: “İsteyerek veya
istemeyerek, gelin!” dedi. İkisi de “İsteyerek geldik” dediler.” (Fussilet 9-11) buyrularak yeryüzünün
yaratılışının gökyüzünün yaratılmasından önce olduğu ifâde edilmektedir. Sonra
bazı âyetlerde:
“Allah Gafur, Rahîm
idi” “O Aziz, Hakîm idi” “O Semî, Basîr idi.” buyrularak sanki önceden
böyle olup da sonra bunların ortadan kalktığı ifâde edilmektedir.” İbn Abbâs radiyallahu
anhuma dedi ki:
“Gönlüne düşenler
bunlar mı?” Adam:
“Bana bunları haber
verirsen bana yeter” dedi. İbn Abbas radiyallahu anhuma dedi ki:
“Onların aralarında o
gün yakınlığın olmaması ve birbirlerine soru soramamaları; birinci Sûr'un üfürülmesindedir.
Sonra Sûr'a üfürülecek ve:
“Sûr'a üflenince, Allah'ın diledikleri müstesna olmak üzere göklerde ve
yerde ne varsa hepsi ölecektir.” (Zümer 68) İşte o zaman aralarında yakınlık olmayacak ve birbirlerine soramayacaklar.
“Sonra ona bir daha üflenince, bir de ne göresin, onlar ayağa kalkmış
bakıyorlar!” (Zümer 68)
“Birbirlerine
dönerek karşılıklı soru sorarlar:” (Tur 25, Saffat 27)”
“Rabbimiz olan Allah’a and olsun ki biz
müşriklerden değildik!” (En’âm 23) demeleri ile
“Allah’tan
hiçbir haber de gizleyemezler.” (Nisa 42) âyetlerine
gelince; şüphesiz Allah Teâlâ ihlâs sahiplerinin günâhlarını bağışlayacak,
şirki ise bağışlamayacak. Müşrikler bunu görünce diyecekler ki:
“Muhakkak ki rabbimiz
günahları bağışlıyor, şirki bağışlamıyor. Gelin biz de:
“Bizler sadece
günahkârlar idik, müşrikler değildik” diyelim, diyecekler. Allah Teâlâ da
buyuracak ki:
“Sizler şirki
gizlediniz, onların ağızlarına mühür vurun.” Onların ağızları mühürlenecek,
elleri ve ayakları, işlemiş oldukları şeyleri söyleyecek. İşte o zaman müşrikler
Allah'tan herhangi bir sözü gizleyemeyeklerini anlayacaklar.
“Kâfirler ve rasule asi olanlar o gün yerle
bir olmayı arzu ederler ve Allah’tan hiçbir haber de gizleyemezler.” (Nisa 42) Şu ayete gelince:
“Yaratmak bakımından siz mi daha zorsunuz
yoksa gök mü? Onu bina etti. Boyunu yükseltti, onu düzenledi. Gecesini
kararttı, gündüzünü ağarttı. Bundan sonra da yeryüzünü yaydı.” (Nâziat, 27-30) Allah Teâlâ semadan önce yeryüzünü iki günde
yaratmış, sonra da gökyüzüne yönelip onu diğer iki günde düzenlemiştir. Daha
sonra da yeryüzüne nüzul edip onu yaymıştır. Yeryüzünün yayılması; ondan su,
otlak ve nehirlerin çıkarılması, onda yollar kılınması, dağların, kumların, yüksek
yerlerin ve tepelerin diğer iki günde yaratılmasıdır. “Sonra da yeryüzünü yaydı”
kavli bunu ifade etmektedir.
“De ki: “Gerçekten siz, yeri iki günde yaratanı
inkâr edip O'na denkler mi koşuyorsunuz? O, âlemlerin Rabbidir. O, yeryüzüne
sabit dağlar yerleştirdi. Orada bereketler yarattı ve orada tam dört günde
isteyenler için fark gözetmeden gıdalar takdir etti.” (Fussilet 9-10)
ayetlerine gelince; yeryüzü ve
ondaki şeyler dört günde, gökler ise iki günde yaratılmıştır.
“Allah Gafur, Rahîm
idi” “O Aziz, Hakîm idi” “O Semî, Basîr idi.” Ayetlerine gelince, muhakkak
ki Allah Teâlâ kendisini bununla isimlendirmiştir ve O’ndan başkası bunu
sahiplenemez. Yani Allah Teâlâ ezelden beri böyledir.” Sonra İbn Abbas radiyallahu
anhuma dedi ki:
“Sana söylediklerimi
ezberle ve bil ki Kur'ân'da sana ihtilaflı gelen şeyler, sana anlattığım
gibidir. Muhakkak ki Allah Tebarek ve Teâlâ ne indirmişse murad ettiği şeye
isabet etmiştir. Lakin insanlar bilmezler. Kur’an’dan hiç bir şey sana birbirine
zıd gibi gelmesin. Zîrâ tamâmı Allah Azze ve Celle katındandır.”[1]
[1]
Buhârî'nin şartına göre sahih. İbn
Kudame Fevaid (el yazma no: 3) Buhârî muallak olarak (6/127) Hâkim (2/336, 428)
Abdurrazzak Tefsir (588) İbnu’l-Munzir Tefsir (1791) Taberî Tefsir (7/43) İbn
Ebî Hâtim Tefsir (7180) Taberânî (10/245) Fesevi Ma’rife (1/289) Hatib el-Fakih
ve’l-Mutefekkih (207) İbn Mende et-Tevhid (17) Beyhakî el-Esma ve’s-Sifat (809)