Şeyh Muhammed b. Salih el-Useymin rahimehullah’a şöyle
soruldu: “Tecvidi öğrenmek ve onu uygulamak hakkında görüşünüz nedir?”
Şöyle cevap verdi: “Tecvid kitaplarında ayrıntıları verilen
tecvid hükümleriyle okumayı vacip görmüyorum. Bunu ancak okumayı güzelleştirme
babından görüyorum. Güzelleştirme ise gözetilmesi zorunlu bir şey değildir.
Nitekim Sahihu’l-Buhârî’de Enes b. Malik radiyallahu anh’den sabit olduğuna
göre ona Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in kıraati sorulunca şöyle demiştir:
“Uzatarak okurdu. Bismillâhi derken uzatırdı, er-Rahmâni
derken uzatırdı, er-Rahîmi derken uzatırdı.”
Buradaki uzatma kasıtlı olmayan doğal bir uzatmadır. Burada
doğal olanın üzerinde uzatmaya da delil vardır.
Şayet; “Tecvid kitaplarında ayrıntılı açıklanan tecvid
hükümlerini bilmek vaciptir” denilirse bugünkü müslümanların çoğunun günahkar
olması gerekirdi ve fasih bir arapça ile konuşmak isteyene de “konuşmanda hadis
söylerken, ilim ehlinin kitaplarını okurken, öğretimde ve vaazlarında tecvid
ahkamını uygula” dememiz gerekirdi.
Bilinmeli ki tecvidin vacip olduğu görüşü delile muhtaçtır.
Allah Azze ve Celle’nin önünde kullarını, hakkında Allah’ın kitabından veya Rasûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetinden yahut müslümanların icmaından delil
bulunmayan bir şeyle sorumlu tutmak söz konusu olamaz. Nitekim Şeyhimiz
Abdurrahman b. Sa’dî rahimehullah tecvid kitaplarında açıklanan şekilde tecvidi
uygulamanın vacip olmadığını zikretmiştir.
Şeyhulislam İbn Teymiyye rahimehullah’ın tecvidin hükmü
hakkındaki sözünü gördüm. İbn Kasım’ın derlediği Mecmuu’l-Fetava (c.16/s.50)’de
şöyle diyor: “İnsanların çoğunu Kur’an’ın hakikatleri hakkındaki ilimlerden perdeleyen
şeylere yoğunlaşmamalıdır. Bunlar, harflerin mahreçleri, şekilleri, vurguları,
imalesi, uzatmalar, kısa okumalar, orta uzatmalar ve benzerleri hakkındaki
vesveseler kalpleri, rabbin kelamında kastedilenlerden engellemektedir. Yine “E’enzertehum”’u
söylemekte zorlama, “aleyhimu” veya “aleyhum”
şeklindeki okumalarla ve benzerleriyle meşgul olmak, yine sesi güzelleştirmek
için nâmeleri gözetmek de böyledir.”
İbn Baz rahimehullah fetvasında şöyle demiştir: “Eğer arapça
olarak ve açık bir kıraatle okursa, Kur’ân’ı tecvid ashabının zikrettikleri
ıstılah ve tertibe uymadan okumak caizdir. Lakin kurrâların ve tecvid ashabının
zikrettikleri kurallara göre okumaya özen göstermek kıraati güzelleştirmek
babındadır. Nitekim Nebî sallallahu aleyhi ve sellem: “Kur’ân’ı sesinizle
süsleyin” buyurmuştur. Eğer gunne yapar, inceltme ve vurguları uygularsa bu
daha üstündür. Bana zahir olana göre açık bir şekilde okursa bu kurallara uymak
şart değildir.”
Hulasa:
Kur’ân’ın tecvidi konusunda ilim ehli iki görüş üzerinde
ihtilaf etmişlerdir:
Birinci görüş: Fakihlerin görüşüdür. Onlar tecvid
kurallarını ve ahkâmını gözeterek, zorlamaksızın Kur’ân okumayı sünnetten ve
okumanın edeplerinden görürler. Lakin vacip görmezler.
İkinci görüş: Tecvid âlimlerinin görüşüdür. Onlar “Kur’an’ı
tertil ile oku” (Muzzemmil 4) ayeti gibi delillerin zahirlerine tutunarak
bütün müslümanların tecvidi öğrenmelerinin ve buna göre okumalarının vacip
olduğu görüşündedirler.
Bu iki görüşün arası Aliyu’l-Kari rahimehullah’ın şu
açıklaması ile bulunabilir: “Lafızları değiştirmeyecek ve manaları bozmayacak şekilde
kuralları gözetmek vacip, telaffuzu güzelleştiren kuralları gözetmek ise
mustehaptır.”
Yani vacip olan ancak harekelere dikkat etmek, harfleri
doğru telaffuz etmek, mesela “ra” harfini “lam” olarak okumamak, (peltek olan) “zel”
harfini (keskin olan) “ze” harfi olarak okumamak ve benzerleridir. Tecvid
kitaplarında açıklanan (idgam, gunne, meddi muttasıl, meddi munfasıl, uzatma
miktarları vb.) ise ancak kıraati güzelleştirme babındandır.
Tertil ile okuma emrine gelince, burada kastedilen; itminan
ile, acelesiz ağır ağır, tedebbür ederek (düşünerek), sevabını umarak okumadır.
Cabir radiyallahu anh şöyle demiştir: “Rasûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem yanımıza çıktı. Biz Kur’ân okuyorduk ve aramızda acem olan da,
arap olan da vardı. Dinledi ve buyurdu ki:
“Okuyun. Hepsi güzeldir. İleride bir topluluk gelecek,
oku düzeltir gibi onu (okuyuşu) düzeltmekle uğraşacaklar, ücretini de ahirete
bırakmayıp peşin olarak alacaklar.” Bunu Ahmed ve Ebû Dâvûd, Muslim’in
şartına göre sahih isnadla rivayet etmişlerdir.
Sehl b. Sa’d es-Saidî rahimehullah’den: “Biz Kur’ân okurken Rasûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem yanımıza çıktı ve buyurdu ki:
“Hamd Allah’adır. Allah’ın kitabı birdir. Aranızda kızıl,
beyaz ve siyah vardır. Bazı topluluklar onu ok düzeltir gibi düzeltmekle
uğraşıp, ücretini ertelemeden peşin almadan önce Kur’ân’ı okuyun.” Bunu Ebû
Dâvûd hasen isnadla rivayet etmiştir.
Bu hadisler Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in
ashabına dillerine kolay gelen şekilde okumalarını emrettiğini, onlara tecvidi
ve harflerin mahreçlerini öğretmediğini göstermektedir.
Kur’an kıraatinde aslolan, konuşmada ve vaazda olduğu gibi
bir tarzda okumaktır. Tecvid üzerinde çokça durulup, manalardan ve Allah Azze
ve Celle’nin muradını tedebbür etmekten uzaklaşılması, Kur’ân’ı makamlarla
okuma bid’atinin çıkmasına sebep olmuştur. Günümüzde tecvid eğitimi, Kur’ân’ı
makamlarla okumak için yapılır olmuştur. Kur’ân okuyucularının gayesi Allah’ın muradı
ve rızasından çok insanların beğenilerine yönelmiş, gereksiz olan, sonradan
çıkmış olan bazı kuralları Kur’ân öğrencilerine dayatır olmuşlardır. Durum o
hale gelmiştir ki, doğal bir şekilde Kur’ân okuyan bir kimse görseler “Kur’ân
okumayı bilmiyor” denecek hale gelmiştir. Allah yardımcımız olsun.