Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

Daru's-Sunne Neşidler

13 Mart 2023 Pazartesi

Kader İnkârı ve Bunun Deizm Ya da Ateizme Götüren Bir Yol Olması Hakkında

 

Kader inkârcılarından birçoğu Allah Azze ve Celle’nin ezelde herkesin hidayet ve sapıklığını, kıyamete kadar olacak herşeyi yazmış olduğunu yani hadiseler meydana gelmeden önce bunları biliyor olduğunu inkâr etmektedirler. Bu Allah Azze ve Celle’nin ilim sıfatını inkâr olduğundan apaçık bir küfürdür.

Bu küfürlerine insanları davet için zulüm kavramı üzerinden tahrifler yaparak, kaderi kabul etmenin Allah’a zulüm isnat etmek manasına geldiğini iddia ediyor, güya masum bebeklerin yahut bazı hayvanların acı bir şekilde can verdiği bazı hadiseleri de duygusal malzeme olarak kullanıyorlar. Bu konuda saptırdıklarıyla birlikte de dinin inkârına (deizme) veya Allah’ın inkârına (Ateizme) doğru yol alıyorlar.

Öncelikle bilinmesi gerekir ki onlar, zulüm kavramını öne sürerken Allah Azze ve Celle ile beşeri eşitleyen bir saptırma yapıyorlar. Zulüm sözlükte bir şeyi ona ait olmayan bir yere koymak anlamındadır.

Kur’ân-ı Kerîm’de yirmi âyette zulüm kelimesi, 269 defa da türevleri yer alır. 200’den fazla yerde zulüm kavramı “küfür, şirk” veya “Allah’ın hükümlerini çiğneme, günah işleme”, yirmiyi aşkın âyette “beşerî ilişkilerde haksızlığa sapma” anlamında kullanılmıştır. Yetmişten fazla âyette Allah’ın hiç kimseye hiçbir şekilde zulmetmeyeceği, insanların dünyada uğradıkları zararların ve âhirette uğrayacakları cezaların kendi kötülüklerinin karşılığı olduğu, inkârcıların ve kötülük işleyenlerin sonuçta kendilerine zulmettikleri belirtilir (M. F. Abdulbâkī, el-Muʿcem, “ẓlm” maddesi).

Bu gösteriyor ki, duygusal malzemeler olarak sapkınların Allah’a zulüm isnad ederek öne sürdükleri şeyler asla Allah Azze ve Celle hakkında zulüm olarak isnad edilemez. Bu öne sürülen konularda ancak yaratılmışların birbirlerine veya kendi nefislerine karşı zulmünden söz edilebilir. Allah Azze ve Celle sorumlu tutulamaz.

Zira Allah Azze ve Celle kâmil ilim sahibidir, olaylar meydana gelmeden önce olacakları bilir. Meydana gelmemiş olayların da meydana gelseydi nasıl olacağını bilir.

Abdullah b. Amr radiyallahu anhuma dedi ki: “Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu işittim:

إِنَّ اللَّهَ تَعَالَى خَلَقَ خَلْقَهُ فِي ظُلْمَةٍ ثُمَّ أَلْقَى عَلَيْهِمْ مِنْ نُورِهِ فَمَنْ أَصَابَهُ مِنْ نُورِ ذَلِكَ الْيَوْمِ شَيْءٌ فَقَدِ اهْتَدَى وَمَنْ أَخْطَأَهُ فَقَدْ ضَلَّ قَالَ عَبْدُ اللَّهِ بْنُ عَمْرٍو فَمِنْ ثَمَّ أَقُولُ جَفَّ الْقَلَمُ عَلَى عِلْمِ اللَّهِ تَعَالَى

Muhakkak ki Allah Teâlâ mahlûkatı karanlıkta yarattı, sonra onların üzerine nurundan saçtı. Bu nur o gün kime isabet etti ise hidayet buldu, kime de isabet etmediyse sapıttı.” Abdullah b. Amr radiyallahu anhuma dedi ki:

“Bundan dolayı diyorum ki; kalem, Allah Teâlâ’nın ilmi üzere kurumuştur.”[1]

Kehf Suresinde Hızır ile Musa aleyhime's-selâm kıssası içerisinde kendisine Allah katından bir ilim verilmiş olan Hızır aleyhi's-selâm’ın buluğa ermemiş bir çocuğu öldürmesi geçer. Musa aleyhi's-selâm bu duruma itiraz edince Hızır aleyhi's-selâm’ın şöyle dediği bildirilir:

Erkek çocuğa gelince, onun ana babası, mümin kimselerdi. Bunun için onları azgınlık ve nankörlüğe boğmasından korktuk.” (Kehf 80)

Elbette Allah Azze ve Celle henüz olmamış olanların da olsaydı nasıl olacağını bilendir. Bu ayet Allah Azze ve Celle’nin ezelî ilminin delillerindendir. Nitekim şöyle buyurmuştur:

Yeryüzünde ve kendinizde meydana gelen herhangi bir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce, bir kitapta olmasın. Şüphesiz bu, Allah’a çok kolaydır.” (Hadid 22)

Allah Azze ve Celle kendi kâmil ilmiyle kullarını sorumlu tutmamış, bilakis kulların kendi fiilleriyle Allah’ın ezelde takdir etmiş olduğu şeyleri dünyada meydana getirmeleri ve onların da ancak bu şekilde öğrenmelerinden sonra onları sorumlu tutmuştur. Yoksa Allah Azze ve Celle dileseydi kullarını hiç dünyada imtihan yurduna getirmeden dilediğini cehenneme atar, dilediğini cennete koyardı ve bunda asla zulmetmiş olmazdı. Zira bu kendisinin hakkıdır. Ancak Allah Azze ve Celle kullarının da kendi bildiği şeye şahit olmalarını dilediğinden onları dünyada çeşitli hadiselerle karşı karşıya bırakmış, rasul göndererek hatırlatma yapmış, böylece kullar üzerinde hüccet ikâme olmuştur. Fıtratlar ve rasullerin beyanı ile kula tebliğ edilen hüccetlerden sonra hakka uyanları ödüllendirmiş ve bâtıla sapanları cezalandırmıştır. Halbuki kimlerin hakka, kimlerin de bâtıla uyacağını önceden bilmesine rağmen, kullarını kendi bildiğiyle sorumlu tutmamış, bilakis onların da kendi fiilleriyle Allah’ın ilminde olanı ortaya koyarak hüccetin kullar tarafından da bilinmesini dilemiştir.

Buluğa ermeden ölenlere gelince, kullar gaybi bilmediklerinden dünyada zahir olan durumlarına göre bunlara muamelede bulunurlar. Müslüman bir ebeveynden doğan ve buluğa ermeden ölenlere müslüman muamelesi yapılır, kafir bir ebeveynden doğanlara ise kâfir muamelesi yapılır. Hakikatteki hallerini ise Allah bilir, bu çocuklar cennete mi girecek, cehenneme mi gidecek bu Allah’ın ilminde olan bir durumdur. Biz kullar olarak şuna itikad ederiz, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in bildirdiği gibi, cahiliye döneminde diri diri gömülen kız çocukları da, onları gömenler de ateştedir. Kader inkarcıları ve diğer kâfirler burada itiraz ederek: “Gömeni anladık da, gömülen neden ateşte?” diyorlar. Hatta bu konuda: “Gömülen kıza “Hangi suçtan dolayı öldürüldüğü sorulduğunda” (Tekvir 8-9) ayetleri de öne sürülmektedir.

Deriz ki: Allah Azze ve Celle ezelî ilmiyle, gömülen bu kız çocuklarının yaşıyacak olsalardı cehennemliklerin amellerini işleyecek olduklarını bilmektedir, bu yüzden onları cahiliyye ehlinden kendilerini gömecek ana babadan dünyaya getirmiştir.

Gömülen kıza hangi suçtan dolayı öldürüldüğünün sorulması ise beşerin ilmine göre ortada bir suç gerçekleşmemiştir, bu yüzden onları gömenler suçludurlar. Bu ayet, gömülen kız çocuklarının Allah’ın ilminde de masum olduklarını ifade etmemektedir! Allah yaptıklarından sorgulanmaz, kullar ise sorgulanırlar! (Bkz.: Enbiya 23)

Ebu Hureyre radiyallahu anh dedi ki: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

لَوْ يُؤَاخِذُنِي اللَّهُ وَابْنَ مَرْيَمَ بِمَا جَنَتْ هَاتَانِ يَعْنِي الإِبْهَامَ وَالَّتِي تَلِيهَا لَعَذَّبَنَا ثُمَّ لَمْ يَظْلِمْنَا شَيْئًا

Şayet Allah beni ve Meryem oğlunu şu ikisi kadar işlediğinden dolayı (işaret parmağı ve yanındaki parmağı gösterdi) azaplandıracak olsaydı bize hiçbir şekilde zulmetmiş olmazdı.”[2]

Nevf el-Bikâlî rahimehullah’tan:

قَالَ عُزَيْرٌ فِيمَا يُنَاجِي بِهِ رَبَّهُ يَا رَبِّ تَخْلِقُ خَلْقًا فَتُضِلُّ مَنْ تَشَاءُ وَتُهْدِي مَنْ تَشَاءُ قَالَ قِيلَ لَهُ يَا عُزَيْرُ أَعْرِضْ عَنْ هَذَا قَالَ فَعَادَ فَقَالَ يَا رَبِّ تَخْلِقُ خَلْقًا فَتُضِلُّ مَنْ تَشَاءُ وَتُهْدِي مَنْ تَشَاءُ قَالَ قِيلَ لَهُ يَا عُزَيْرُ أَعْرِضْ عَنْ هَذَا {وَكَانَ الْإِنْسَانُ أَكْثَرَ شَيْءٍ جَدَلًا} فَعَادَ فَقَالَ يَا عُزَيْرُ لَتُعْرِضَنَّ عَنْ هَذَا أَوْ لَمَحَوْتُكَ مِنَ النُّبُوَّةِ إِنِّي لَا أُسْأَلُ عَمَّا أَفْعَلُ وَهُمْ يُسْأَلُونَ

“Uzeyr aleyhi's-selâm rabbine yalvarırken şöyle dedi: “Ey rabbim! Halkı yarattın ve dilediklerini saptırıyor, dilediklerini hidayet ediyorsun.” Ona denildi ki:

“Ey Uzeyr! Bu konuya girme.” Uzeyr aleyhi's-selâm yine dönüp dedi ki: “Ey rabbim! Halkı yarattın ve dilediklerini saptırıyor, dilediklerini hidayet ediyorsun.” Ona denildi ki:

“Ey Uzeyr! Bu konuya girme. “İnsan gerçekten çok tartışmacıdır.” (Kehf 54) Uzeyr aleyhi's-selâm tekrar aynı konuya dönünce buyruldu ki:

“Ey Uzeyr! Ya bu konuya dalmayı bırakırsın ya da seni nebîlikten silerim. Muhakkak ki ben yaptıklarımdan sorgulanmam. Kullar ise sorgulanırlar.”[3]

Şu halde bu kader inkârcıları, beşerin ilmiyle Allah’ın ilmini bir tutmakla da şirk koşmaktadırlar!



[1] Buhârî ve Muslim'in şartlarına göre sahih. Kelabazi Meaniyu’l-Ahbar (s.96) İbn Ebî Hâtim Tefsir (17932) İbn Hibbân (14/45) Hâkim (1/84) Ahmed (2/176) Tayalisi (2291) Tirmizî (2642) Taberânî (13/633) Firyabi Kader (68) İbn Batta el-İbane (4/28) Beyhakî (9/4) Beyhaki el-Esma ve’s-Sifat (229) Beyhakî el-Kaza ve’l-Kader (59) İbn Asakir Tarih (64/272) Mukbil b. Hadi Camiu’s-Sahih (805)

[2] Muslim'in şartına göre sahih. İbn Hibbân (2/432, 435) Ebû Nuaym Hilyetu'l-Evliyâ (8/132) Bezzar (16/116) el-Elbani es-Sahiha (3200)

[3] Muslim'in şartına göre sahih. el-Acurri eş-Şeria (534) Ebu Bekr el-Firyabi el-Kader (334) el-Lalekai İtikad (1343) Beyhakî el-Esma ve’s-Sifat (369) İbn Asakir Tarih (40/334-45) İbn Kesir el-Bidaye ve’n-Nihaye (2/55)

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)