Karanlığa Taş Atarak Zaman Zaman Beni Mürcie, Suudcu, Tagut Taraftarı Gibi Delilden Yoksun İthamlarla Suçlayan Bir Sitenin Sigara Meselesi Hakkındaki Reddiyesine Cevaptır
Bismillah.
Bismillah.
Muvahhid adı gibi tevhide önem verdiklerini hissettiren bir site, “şirk
daveti” yaptığının farkında olmadan, taassupçu bir bakış açısıyla, idrakine
ulaşamadıkları ilme düşmanlık etmekte, kendilerini hapsettikleri taassubun dar
çerçevesinin dışında kalanları, delile dayanıp dayanmadığına aldırmadan bir
çırpıda “sapık”, “kafir”, “müşrik”, “bel’am”, “mürcie” gibi dayanaksız ithamlarla
akılları sıra bertaraf etmeye çalışmaktadır. Bahsi geçen sitede “Sigaranın
Hükmü” başlıklı bir yazı ile daha önce sigaraya veya naslarda ismen yahut
illeten haramlığı tayin edilmemiş herhangi bir şeye “haram” deyivermenin ne
denli büyük bir tehlike olduğuna dikkat çekmek için bunun Allah’a ve rasulüne
iftira olacağı uyarısını vurgulayan bir makaleme, ilmî usulden uzak bir tarzda, gûyâ
cevap verildiği zannedilmiştir. Yazdıkları bu cevabın ilmî usulden uzak
oluşunun hakiki sebebi, bu usulü bilmiyor oldukları mıdır, yoksa ilmin usulleri
hevalarını beslemediğinden midir bilemeyeceğim. Her iki durumda da bu yaptıkları Allah'ın dinine karşı bir edepsizlik, cehalet veya suçtur.
Hakkımda “kıyası kabul etmeyen, onun ötesinde alimlere itibar
etmeyen” şeklinde bir ifade kullanılmış. Dinde, ibadetlerde, helal ve haram
konularında kıyası kabul etmediğim doğrudur. Zira “Allah’ın indirdikleriyle
hükmetmeyenler kafirlerin…” “…zalimlerin…” yahut “…fasıkların ta kendileridir”
ayetlerine, muhataplarım gibi, ben de iman ediyorum ve “kıyası” Allah’ın
indirdiği olarak görmüyorum. Tıpkı İmam Şafii, Ahmed b. Hanbel, Buhari, İbn Teymiyye,
İbn Kayyım, Muhammed b. Abdilvehhab, el-Elbani, şeyh Mukbil, b. Baz, İbn
Useymin ve diğerlerinin görmedikleri gibi.
Kim de kıyası Kitap ve sünnet nassı gibi bağlayıcı görürse bunun,
kendilerine kıyas yaptıkları nispet edilen alimlerin dahi berî oldukları, çok
büyük bir suç olduğuna inanıyorum. “Allah yapmış kıyası, biz niye yapmayalım?”
gibi son derece cahilce sözlerin ise “Allah helal ve haram koymuş, biz neden
koymayalım” manasına geleceğine de daha önce farklı bir münasebetle işaret
etmiştim.
“Alimlere itibar etmeyen” demişler, ne kadar ölçüsüzce suçlamalar
yaptıklarını bir kez daha ortaya koymuşlar. Böyle bir ölçüsüzlük dinde adil
şahitliği ortadan kaldıran bir vasıftır. Bu ölçüsüzlüğü yapan arkadaşların şahitlik
vasıfları geçersizdir. Zira hakkımda şöyle deselerdi doğru olurdu: “Alimler(in
delilsiz görüşlerin)e itibar etmeyen…” Fakat doğruyu söylemek de işlerine
gelmezdi. Çünkü kendilerinin alimlerin delilsiz sözlerini de bağlayıcı görüyor
oldukları hakikati sırıtacaktı…
Alimlerin sözleri karşısında tıpkı hayırlı selefimizin menhecinden
öğrendiğimiz gibi: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem dışında her beşerin
sözlerinden kabul edilecek olanı vardır, kabul edilmeyecek olanı vardır. Fakat
her sözü alınacak olan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’dir” kaidesi
çerçevesinde hareket etmeye çalışıyorum.
Bu arkadaşlar, mezkur makalemde gönderme yaptığım; “sigaranın
hükmü” adlı risaleme de bir bakıverselerdi, sigaranın hükmü konusunda
kendilerinden nakillerde bulunduğum alimlerin isimlerini de görebilirlerdi. Hatta
muteahhir Hanbelî Ulemasından Mer’i b. Yusuf el-Kermî’nin sigaraya haram
diyenlere reddiye olarak yazdığı risalesinden atıflara özellikle dikkat
çekiyorum. Lakin ben, muhataplarımın hakkımda kullandıkları “alimlere itibar
etmeyen” ifadesiyle kendilerine suçlamada bulunmayacağım. Sadece “Siz alimlerin sözleri arasından delillere uyanı değil, hevanıza uyanı seçiyor, sonra bu alimlere olması
gerekenden fazla itibar ediyorsunuz, sizin gibi aşırılık etmeyenleri de “alimleri
takmamakla suçluyorsunuz” diyeceğim.
Asıl meseleye gelecek olursak, bahsi geçen yazıda maalesef benim
makaleme cevap olabilecek nitelikte hiçbir şey de göremedim, delil de
göremedim. Mesela bu arkadaşlar zararın mutlak haram kılma sebebi olduğuna
vurgu yapmışlar ve “la darara ve la dırar – veya ıdrar –“ hadisine Munavi’nin;
"ifade nekre geldiği için bütün zararları kapsar" şeklindeki bir izahına
dayanmışlardır.
Burada söylemem gereken birkaç şey var:
1- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in inek etinin zararlı
olduğunu belirtmesine rağmen bunun yenmesini haram kılmamasını örnek vermiştim. Gerçi buna o umum, bu husus diye itiraz edilebilir lakin cep telefonu, buz dolabı, işlek otoyol kenarında oturmak, otomobil kullanarak egzoz dumanıyla başkalarına zarar vermek gibi zarar içeren örnekler genişletilebilir. Hatta sigara tiryakisinin sigarayı bıraktığı zaman uğradığı zarar da buna eklenebilir.
2- Patlıcanın zararlı olup herhangi bir somut faydası olmamasına
rağmen bunun mubahlığına hiçbir alimin itiraz etmemesini örnek vermiştim.
3- Başta tıbbi ilaçlar gibi bizzat prospektüsünde birçok zararlı
yan etkisi belirtilen ilaçların durumunun ne olacağının sorgulanmasına vurgu
yapmıştım.
4- Sigaranın zararının somut olarak tespit edilemediğini ve aksine
faydalarının resmen tespit edilmiş olduğuna belgelerle işaret etmiştim.
Şayet Münavi'nin sözü, onun her zararı haram gördüğü anlamına yorumlanırsa, saydığım bu meseleler ve daha yüzlerce mesele müşkil hale gelir ve Munavi'nin yanıldığını söylerdik. Lakin Munavi'nin kastettiği şey de her zararlının haram olması demek değildir. Bu hadis insanlar arası hukukta kaza/yargı meselelerinde temel dayanak edinilen hadislerden biridir.
Şayet Münavi'nin sözü, onun her zararı haram gördüğü anlamına yorumlanırsa, saydığım bu meseleler ve daha yüzlerce mesele müşkil hale gelir ve Munavi'nin yanıldığını söylerdik. Lakin Munavi'nin kastettiği şey de her zararlının haram olması demek değildir. Bu hadis insanlar arası hukukta kaza/yargı meselelerinde temel dayanak edinilen hadislerden biridir.
Diğer yandan “la darara ve la dırar” hadisinin, her ne kadar
problemli isnatlarla gelmiş olsa da, rivayet yollarının birbirini takviye etmesiyle
hasen derecesine çıkmaya elverişli bir hadis olduğunu kabul ediyorum. Lakin
hadisin manası hakkında da ihtilaf edilmiş olmasına rağmen, yazı sahiplerinin
kastettikleri manaya delalet eden bir açıklama “yani zarar veren her şeyin
haram olduğu” anlamı bu hadisten çıkmamaktadır.
Mesela yazı sahiplerinin atıfta bulunduğu fakat – yine bilmediğim bir
sebepten dolayı - devamını
getirmedikleri yerde, İbn Receb’in Camiu’l-Ulum ve’l-Hikem adlı eserinde şu
izahat vardır:
“Idrar”
hemzeli olarak da rivayet edilmiştir. Bu ibni Mace ve Darekutni’nin bazı
rivayetlerinde geçmektedir. Hatta Muvatta’nın bazı nüshalarında da vardır,
bazıları bu rivayeti sabit buldu ve dedi ki: “Darra ve edarra” tek anlamdadır.”
Başkaları itiraz ettiler ve dediler ki: “Bu doğru değildir” İki lafız arasında
fark olup olmadığı hususunda ihtilaf ettiler. Yani darar ve dırar kelimesi
hakkında bazısı “kesin bir şekilde ikisi de bir manadadır” dediler. Meşhur olan;
ikisi arasında fark vardır. Sonra denildi ki: “Darar, isimdir, Dırar fiildir,
manası: Dinde zararın kendisi de, haksız yere zarar vermek de yoktur.”
Yine denildi ki: “Darar:
Kendisinin fayda göreceği bir şeyle başkasına zarar gelmesidir. Dırar: Kendisine
faydası olmadan başkasına zarar vermesidir, kendisine zarar vermeyen bir şeyi
engellemek gibi.” Bu görüşü bir grup tercih etti, İbn Abdilber ve ibnu’sSalah
bunlardandır.
Yine denildi ki: “Darar:
Kendisine zarar vermeyene zarar vermektir. Dırar: Kendisine zarar verene caiz
olmayan bir şekilde zarar vermektir”
Her halukârda Nebî
sallallahu aleyhi ve sellem haksız yere zararı nefyetti. Haklı yere birisine
zarar vermek, ya Allah’ın hududunu aştığından dolayı suçu miktarınca
cezalandırılması veya başkasına zulmettiği, mazlumun da adaletli bir şekilde
karşılığını talep ettiği vaziyette zalime zarar vermek kastedilmemiştir. Ancak
kastedilen; haksız yere zarar vermektir, bu da iki çeşittir:
Birincisi: Başkasına
zarar kastı, bunun çirkinliğinde ve haramlığında şüphe yoktur… (Burada İbn Receb rahimehullah, bu kapsama
giren birçok örnekler verir.)
(İkincisi) “Zarar yoktur” sözünün geneline şu da girer:
Allah kullarına kendilerine zarar verecek şeyin yapılmasını kesinlikle
buyurmamıştır, çünkü onlara emrettiği şey dünya ve ahiret menfaatinin ta
kendisidir, yasakladığı şey de din ve dünyalarının fesadı olan şeyin ta
kendisidir. Aynı şekilde bedenlerine zarar veren şeyi de emretmemiştir, bunun
için hastadan su ile abdest almayı iskat etmiştir...”
Evet, İbn Receb’in sözleri böylece devam ediyor.
Yani özetle; bu hadiste İslam’ın hükümleri hakkında bir
haber verilmektedir. Allah ve rasulünün hiçbir emri zararlı değildir. – Zaten sigara
emredilenler arasında da değildir. –
Allah ve rasulünün yasakladığı şeylerin bazısında zarar
vardır, bazısında fayda olsa dahi, eğer yasaklanmışsa, o yasağı delmenin
günahı, faydasından büyüktür. Allah Teâlâ mesela içki yasağı hakkında “zararı
faydasından büyük” buyurmamış, “Günahı faydasından büyüktür” buyurmuştur. Sigarayı
geçmiş gelecek her şeyden hakkıyla haberdar olan Allah’ın kitabında ve
kendisine vahyedilen Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetinde yasaklanmış
olarak göremiyoruz.
O halde geriye tek bir şey kalıyor. O da şu hadisle amel
etmektir:
İbn Abbas radıyallahu anhuma’dan: “Cahiliyye halkı bazı
şeyleri yiyor, bazı şeyleri de pis sayıp yemiyorlardı. Allah, rasulünü gönderip
kitabını indirerek helalini ve haramını beyan etti. Allah’ın helal kıldığı
helal, haram kıldığı da haramdır. Hakkında bir şey söylemedikleri ise
affedilmiş şeylerdir.” Sonra De ki: “Bana vahyolunanlar arasında onları
yiyecek olan kimseye haram kılınmış bir yiyecek bulamıyorum. Ancak ölü veya
akıtılmış kan, domuz eti –ki o gerçekten de murdardır- yahut günah işlenerek
Allah’tan başkası adına kesilenler müstesna. (En’am 145) ayetini
okudu.” Sahih. Ebû Dâvûd (3800) İbn Ebî Hâtim (8000) Hâkim
(2/317)
Bu mesele hakkında Allah'ın ve rasulünün hakemliğine davet edildiklerinde "muvahhidim" adını veya selefilik nispesini suiistimal eden bu kimselerin aslında alimleri rab edinme şirkine davet ettiklerini görüyoruz. Sırf sigaraya haram diyebilmek için sigaranın sarhoş ettiğini iddia edecek kadar ipe sapa gelmez zorlamalara kalkışan ne idüğü belirsiz Necid'lilerin, delillere aykırı fetvalarını delil diye sunuyorlar.
Allah Teâlâ Necidli alimleri veya daha başkalarını tagut edinmeyi yasaklıyor ve şöyle buyuruyor:
" Sana indirilen'e ve senden önce indirilenlere inandıklarını iddia eden (şu münafık) kimseleri görmüyor musun? Aslında (Kitap ve sünnet delili dışında hükmüne başvurulan) tâğûtu inkar etmekle emrolundukları halde, yine de onun önünde muhakeme olunmak istiyorlar. Şeytan da onları, (dönüşü olmayan) uzak bir sapıklığa düşürmek istiyor. Onlara "Allah'ın indirdiğine ve rasule gelin" denildiği zaman, o münafıkların, senden yüz çevirip kaçtıklarını da görüyorsun. Fakat kendilerine, kendi ellerinin sebep olduğu bir musibet gelip çattığı zaman, nasıl da "iyilikten ve ara bulmaktan başka bir şey istemedik" diye Allah'a yemîn ederek sana geliyorlar. İşte böylelerinin kalblerinde ne olduğunu Allah (çok iyi) bilir! Bu sebeple onlardan uzak dur; onlara nasihat et ve kendileri hakkında onlara tesirli söz söyle. Biz, gönderdiğimiz her bir peygamberi, ancak Allah'ın izniyle itaat olunması için gönderdik Halbuki onlar, kendilerine zulmettiklerinde, sana gelip Allah'tan mağfiret dileselerdi ve rasul de onlar için (Allah'tan) mağfiret dileseydi. herhalde Allah'ı, tövbeleri çok kabul edici ve çok bağışlayıcı olarak bulurlardı. Fakat hayır; Rabbine yeminler olsun ki onlar, aralarında çekiştikleri şeyler hakkında seni hakem yapıp, sonra da verdiğin hükümden dolayı içlerinde hiçbir sıkıntı duymadan tam bir teslimiyet göstermedikçe îman etmiş olmazlar." (Nisa 60-65)
Bu mesele hakkında Allah'ın ve rasulünün hakemliğine davet edildiklerinde "muvahhidim" adını veya selefilik nispesini suiistimal eden bu kimselerin aslında alimleri rab edinme şirkine davet ettiklerini görüyoruz. Sırf sigaraya haram diyebilmek için sigaranın sarhoş ettiğini iddia edecek kadar ipe sapa gelmez zorlamalara kalkışan ne idüğü belirsiz Necid'lilerin, delillere aykırı fetvalarını delil diye sunuyorlar.
Allah Teâlâ Necidli alimleri veya daha başkalarını tagut edinmeyi yasaklıyor ve şöyle buyuruyor:
" Sana indirilen'e ve senden önce indirilenlere inandıklarını iddia eden (şu münafık) kimseleri görmüyor musun? Aslında (Kitap ve sünnet delili dışında hükmüne başvurulan) tâğûtu inkar etmekle emrolundukları halde, yine de onun önünde muhakeme olunmak istiyorlar. Şeytan da onları, (dönüşü olmayan) uzak bir sapıklığa düşürmek istiyor. Onlara "Allah'ın indirdiğine ve rasule gelin" denildiği zaman, o münafıkların, senden yüz çevirip kaçtıklarını da görüyorsun. Fakat kendilerine, kendi ellerinin sebep olduğu bir musibet gelip çattığı zaman, nasıl da "iyilikten ve ara bulmaktan başka bir şey istemedik" diye Allah'a yemîn ederek sana geliyorlar. İşte böylelerinin kalblerinde ne olduğunu Allah (çok iyi) bilir! Bu sebeple onlardan uzak dur; onlara nasihat et ve kendileri hakkında onlara tesirli söz söyle. Biz, gönderdiğimiz her bir peygamberi, ancak Allah'ın izniyle itaat olunması için gönderdik Halbuki onlar, kendilerine zulmettiklerinde, sana gelip Allah'tan mağfiret dileselerdi ve rasul de onlar için (Allah'tan) mağfiret dileseydi. herhalde Allah'ı, tövbeleri çok kabul edici ve çok bağışlayıcı olarak bulurlardı. Fakat hayır; Rabbine yeminler olsun ki onlar, aralarında çekiştikleri şeyler hakkında seni hakem yapıp, sonra da verdiğin hükümden dolayı içlerinde hiçbir sıkıntı duymadan tam bir teslimiyet göstermedikçe îman etmiş olmazlar." (Nisa 60-65)
Son olarak bahsi geçen yazının ve sitenin sahiplerine
nasihat: Bana karşı edepsizlik edip etmemeniz hiç mesele değil, Allah Teâlâ’nın
yüce mahkemesinde hesaplaşırız. Lakin Allah’ın dinine karşı edepli olun ki
alacağınız hayırlar olsun! Kahvede futbol maçı yorumlamıyorsunuz! Bilmediğiniz
konularda ahkâm kesmeye kalkmayın! İnsanları tanımadan peşin yargılarla basit
hükümler vermeye kalkmayın. Bunların hepsi bir gün aleyhinize döner! Kıble
ehline karşı ağır basan şey hüsnü zan olsun. Lakin hüsnü zannın da, sui zannın
da birer zandan ibaret olduğunu aklınızdan çıkarmayın.