Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

Daru's-Sunne Neşidler

13 Temmuz 2015 Pazartesi

Bid'atçiye Karşı Sevgi İle Buğz Bir Araya Gelir mi?/Rebi b. Hâdî el-Medhalî

Şeyh Rebi b. Hâdî el-Medhalî’ye şöyle soruldu: “Bid’atçi bir kimseye sevgi gösterme ile buğz etme bir araya gelir mi?”
Şöyle cevap verdi: Allah için sevmek ve Allah için buğz etmek imanın en sağlam kulplarındandır. Bu sevgiye ihlas sahibi sadık müminler girer.. Çünkü sen bu kimseleri Allah Azze ve Celle için seversin. Bu buğzun kapsamına; çeşitli sınıflarıyla münafıklara ve kâfirlere buğzetmek de girer. Nitekim bid’at ehli de bu kapsamdadır. Çünkü onların, bid’ati oranında Allah’ın kitabına ve Rasulü sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetine muhalefetten payları vardır. Yine akide ve menhec olarak kafirlere ve münafıklara uyum göstermek suretiyle yaptıkları muhalefetten dolayı buğzdan nasipleri vardır. Selefin sözlerini ve sünnet kitaplarının genelini iyi düşünecek olursak, böyle bir dağıtımı bulamayız. Bid’at ehli meselesinde kalbi bir açıdan sevgi göstermeye ve diğer bir açıdan buğz göstermeye dağıtmayı bulamayız. Selef’te bulacağımız şey; bid’at ehline karşı yalnızca buğz etmek ve onları terk etmektir. Hatta imamlardan, sünnet imamlarından biri olan, müceddidlerden sayılan, Şerhu’s-Sunne ve Tefsir ve daha birçok faydalı eserlerin sahibi el-Begavi rahimehullah ve Şerhu Akideti’s-Selefi Ashabi’l-Hadis adlı eserin sahibi İmam es-Sâbûnî rahimehullah gibi birçok kimse, bid’at ehline buğz edilmesi, onların terk edilip alakanın kesilmesi konusunda icma nakletmişlerdir. Bu sahabenin ve onlardan sonrakilerin icma ettikleri bir husustur.
Bir kimsenin sevgi ve buğzu bir araya getirebileceğini, bunları iki kısma ayırıp dağıtabileceğini, işlediği bid’at kadar buğz edip, kalan sünnet kadarıyla sevgi gösterebileceğini zannetmiyorum. Bu imkânsız olanı yüklemek olurdu. Bu İslam imamlarından bir kimsenin sözü dahi olsa, herkesin sözü alınabilir veya reddedilebilir. Onun sözlerinin durumu aynı sünnet imamlarının sözleri gibidir. Hak olanı kabul eder ve başımız üzerine kaldırırız. Hatalı olan sözler ise reddedilir. Her sözü alınıp, hiçbir sözü reddedilmeyecek olan ancak Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’dir. Selef, sahabe hata etmesine rağmen, birbirlerine hürmet eder, saygı gösterirlerdi. Lakin onların hatası alınmaz. İsmet (korunmuşluk) ancak Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ve nebiler (aleyhimu's-selâm) için, tebliğ ettikleri konularda söz konusudur. Onlardan başkaları ise hataya düşmekten korunmuş değillerdir. Bu yüzden ne Ömer radıyallahu anh’ın ne Osman radıyallahu anh’ın diğer bir şey hakkında şüpheli gelen bir sözünü almadıklarını, reddettiklerini görürsün. Ali, İbn Abbas ve İbn Mes’ud radıyallahu anhum’un şüpheli gelen sözünü reddetmişlerdir. Onlardan sonraki büyük imamlardan; Said b. el-Museyyeb, Malik, el-Evzâî, es-Sevrî, eş-Şafiî, Ahmed b. Hanbel ve daha başkalarının bazı sözlerini almamışlar, ancak hakka uygun olan, kitap ve sünnete uygun olan sözlerini almışlar, bununla beraber onlara hürmet etmişler, onlardan razı olmuşlar ve onların hata da eden, isabet de eden müçtehitler olduklarına itikat etmişlerdir. Bu, hakkında içtihadın caiz olduğu, Allah’tan ve rasulü sallallahu aleyhi ve sellem’den bir nas bulunmayan meseleler hakkındadır.
 “Kendisinde bulunan sünnet oranında sever, onda bulunan bid’at oranında da buğz ederiz” sözüne gelince, selefte böyle bir söz bulunmaz. Nitekim bazı kitaplarda bu fikrin münakaşasını yaptık ve “muvazene (iyiliklerle kötülükleri tartma) ehline ve onlara bağlananlara reddiye verdik. “Bir kimseye onda bulunan sünnet oranında sevgi gösterilir, bidati oranında da buğz edilir” görüşünü Şeyhulislam İbn Teymiyye rahimehullah’ın sözüyle gizliyorlar. Bu iddiaları selefin ve onlara uyanların sözleriyle, hatta icmalarıyla reddettik. Allah’tan bizleri sünnet üzerinde sabit kılmasını dileriz.
Lakin buğzun farklı dereceleri vardır. Bir Yahudiye, bir Hristiyana buğzdan daha fazla buğz edilir. Hristiyanlara da, Yahudilere de buğz eder, onları sevmeyiz. Lakin Yahudilerin düşmanlığı daha şiddetlidir. “İman edenlere düşmanlık bakımından insanların en şiddetlileri olarak Yahudileri ve şirk koşanları bulursun.” (Maide 72) Hristiyanların Müslümanlara buğzu veya düşmanlığı ise Yahudilerinkinden daha azdır. Bu sabit bir şeydir. Bunu vakıa ve tarih ispatlamıştır. Müslüman, Hristiyanların ülkelerinde yaşamaya güç yetirebilir. Nitekim Müslümanlardan birçok kimsenin Hristiyan ülkelerinde yaşayabildiklerini görürsün. Ama Yahudi ülkelerinde yaşamaya güç yetiremezler. Hatta Yahudiler, kendi ülkeleri bir tarafa, Hristiyanların ülkelerinde dahi onlara musallat olurlar. Aynı şekilde bir sünnî de Rafızilerin yanında yaşayamaz. Yahudilerden bile görmeyeceği baskı ve eziyetler görür. Onlarda bulunan küfürlere rağmen Rafizileri nasıl sevebiliriz? Onlar bize Yahudilerin bize buğzundan bile daha fazla buğz ederlerken onları nasıl sevebiliriz? Sevgiyi bizimle onlar arasında nasıl taksim edebiliriz? Sen selefin hiçbir kitabında bu muvazeneyi göremezsin. Biz birçok fırkaları olan Sufilere ve diğer bid’at ehline, Eş’arilere ve diğerlerine buğz ettiğimizde, Yahudilere ve Hristiyanlara buğz ettiğimiz gibi buğz etmeyiz. Yani sevgi de iman gibi artar ve eksilir. Kullar hakkındaki sevginin farklı dereceleri vardır. Buğz da böyledir. Yahudilere olan buğzum, Hristiyanlara olan buğzum gibi değildir. Bid’at ehline olan buğzum da böyle değildir.
Eğer Yahudi ve Hristiyan kafirleri, mesela Eşari ve Sufiler gibilerine saldırırsa onları savunuruz. Bu bid’at ehline buğz etmemize rağmen, o düşmanlara karşı bunları müdafaa ederiz. Onların bize karşı buğzu ise daha şiddetlidir. Onlarda böyle bir sevgi dağılımı yoktur. Onların yapması gereken şey bizleri sevmeleri ve üzerinde bulunduğumuz şeye dönüş yapmalarıdır. Lakin ne sevgi ne de insaf gösterirler. Bilakis bazı aşırıları zulüm ve düşmanlık ederek bizi tekfir ederler. Biz ise onları tekfir etmeyiz ve onlara düşmanlığımızı kafirlere olan düşmanlık derecesine vardırmayız.”
Rebi b. Hâdî hafizehullah’ın Avnu’l-Bari (2/981) kitabından tercüme eden: Ebu Muaz

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)