Uyuz olup kaşınan Sırtlan taifesi ve kuduz olup hırlayan şirk
davetçisi Haricîler, içi hava, dışı hevâ dolu yazılarıyla Hadis Ehline sağdan
soldan saldırılarına devam ediyorlar. Hazmetmekte en çok zorlandıkları
unsurlardan birisi Ebu Hanife’nin, Selef imamları tarafından bid’atçilik ve
hadiste zayıflık ile itham edilmiş olmasıdır. Ebu Hanife Hakkında Sahih
Gerçekler adlı çalışmamda bu konuda selef imamlarından gelen sahih nakilleri aktarmış
bulunuyorum.
Bâtıl ehlinin âdetinde olduğu gibi, Ebu Hanife’yi cerh eden,
yerden yere vuran imamlara dil uzatmaya cesaret edemediklerinden, şahsıma
saldırmayı tek çare görüyorlar. Bu durum da uyuzların uyuzluğunu, kuduzların
kuduzluğunu artırıyor, yırtınıyorlar. Lakin hakkı göremiyorlar ve görmek
istemiyorlar. Öylesine sarhoş bir haldedirler ki, dünyanın küre şeklinde
olduğunu iddia edecek kadar ahmak, sigaranın haram olduğunu iddia edecek kadar
cahildirler.
Sürekli dillerine doladıkları “Hâkimiyet tevhidi” söylemlerine
rağmen, buna muhalefet ederek; kıyas, re’y ve zayıf hadislerle ile hükmedilmesini
ve âlimleri taklid etmeyi savunurak, başkalarını suçladıkları şirk ve küfrün ta
içine batıyorlar!
Ebu Hanife hakkında politik sözler söyleyen; İbn Abdilberr,
İbn Teymiyye, İbn Abdilvehhab gibi müteahhirun âlimleri ve muasırlardan İbn
Fevzan, Zeyd el-Medhalî, Abdulmuhsin el-Abbad gibi ilim ehlini kör taassupla
taklid eden kimseler, “Ebu Hanife’yi övenler, kötüleyenlerden daha çoktur,
onlardan neden hiç bahsetmiyorsun?” diye imâ ediyorlar.
Ebu Hanife’yi öven rivayet bulunsa dahi, mufesser cerh, ta’dilden
önceliklidir kaidesi gereği yine Ebu Hanife’nin cerh edilmesi ağır basardı. Zira
Ebu Hanife’yi cerh edenlerin gerekçeleri gayet mufesserdir. Ebu Hanife’yi ta’dil
edenler ise, her ne kadar çoğunun isnadı çürük olsa da, cerhi bertaraf
edemeyecek özelliktedir.
Tevhid iddiasında bulunan şirk ehlinden bazıları, Ebu Hanife
hakkında seleften şu âlimlerin övgüde bulunduğunu, bunları aktarırken sahih
olmayanları zikretmeyeceklerini iddia ederek naklediyorlar:
1-İbn Cureyc (v. 150): Ebu Hanife’yle aynı sene vefat eden bu meşhur imamın, onun
hakkındaki bazı sözlerini İbn Abdilberr şu şekilde nakletmektedir:
نَا حَكَمُ بْنُ مُنْذِرٍ قَالَ نَا يُوسُفُ بْنُ أَحْمَدَ
قَالَ نَا أَبُو الْيَسَعِ إِسْمَاعِيلُ بْنُ أَبِي الْجَعْدِ الْمِصِّيصِيُّ
قَالَ نَا يُوسُفُ بْنُ سَعِيدِ بْنِ مُسْلِمٍ قَالَ سَمِعْتُ حَجَّاجَ بْنَ
مُحَمَّدٍ يَقُولُ سَمِعْتُ ابْنَ جُرَيْجٍ يَقُولُ بَلَغَنِي عَنْ كُوفِيِّكُمْ
هَذَا النُّعْمَانِ بْنِ ثَابِتٍ أَنَّهُ شَدِيدُ الْخَوْفِ للَّهِ أَوْ قَالَ
خَائِفٌ للَّهِ
(İsnadı zikrettikten sonra) Sizin bu Kufeliniz
Numan bin Sabit’in Allah’tan çok korkan veya Allah’tan korkan birisi olduğu
ulaştı.”
Cevap: Bunun isnadı meçhuller zincidir. Bunun isnadında Hakem b.
Munzir, Yusuf b. Ahmed es-Saydalanî ve Ebu’l-Yesa İsmail b. Ebi’l-Ca’d mestur
kimselerdir. Haccac b. Muhammed el-Masisî ömrünün sonlarında ihtilata
uğramıştır.
وَنا حَكَمُ بْنُ مُنْذِرٍ قَالَ نَا أَبُو يَعْقُوبَ
يُوسُفُ بْنُ أَحْمَدَ الصَّيْدَلانِيُّ بِمَكَّةَ نَا أَبُو الْعَبَّاسِ مُحَمَّد
بن الْحسن الْفَارِضُ قَالَ نَا مُحَمَّدُ بْنُ إِسْمَاعِيلَ الصَّائِغُ قَالَ نَا
رَوْحُ بْنُ عُبَادَةَ قَالَ كُنْتُ عِنْد ابْن جريج سنة خمس وَمِائَةٍ فَقِيلَ
لَهُ مَاتَ أَبُو حَنِيفَةَ فَقَالَ رَحمَه الله قد ذهب مَعَه علم كثير
“(İsnadı zikrettikten sonra) Ravh bin Ubade
dedi ki: Ben, 150 senesinde İbn Cureyc’in yanındaydım. Ona Ebu Hanife’nin
öldüğü söylendi. Bunun üzerine dedi ki: Allah rahmet etsin. Onunla beraber
birçok ilim de gitti.” (el-İntika, 134-135)
Cevap: İsnadında meçhuller vardır. Hakem b. Munzir, Yusuf b. Ahmed
es-Saydalani, Ebu’l-Abbas Muhammed b. el-Hasen el-Fariz halleri meçhul/mestur
kimselerdir.
2-Mis’ar bin Kidam (v. 155): Buhari’nin Edeb’ul Mufred’de, Muslim’in
Sahih’inde ve diğer imamların da Sünen’lerinde kendisinden rivayette
bulundukları bu sika imamın Ebu Hanife hakkındaki görüşünü Hatib, şu şekilde
nakletmektedir:
أَخْبَرَنِي الصيمري، قال: قرأنا على الحسين بن هارون، عن أبي
العباس بن سعيد، قَالَ: حَدَّثَنَا عبد الله بن أَحْمَد بن مسرور، قَالَ:
حَدَّثَنَا علي بن مكنف، قَالَ: حَدَّثَنِي أبي، عن إبراهيم بن الزبرقان، قال: كنت
يوما عند مسعر فمر بنا أَبُو حنيفة فسلم، ووقف عليه ثم مضى، فقال بعض القوم لمسعر:
ما أكثر خصوم أبي حنيفة، فاستوى مسعرا منتصبا، ثم قال: إليك فما رأيته خاصم أحدا
قط إلا فلج عليه.
“İbrahim bin ez-Zibirkan’dan şöyle demiştir:
Bir gün, Mis’arın yanındaydı, Ebu Hanife yanımızdan geçti ve selam verdi. Onun
önünde durdu sonra geçip gitti. Oradaki topluluktan bazıları Mis’ara dediler
ki:
“Ebu Hanife’nin
hasımları ne kadar da çokmuş” Mis’ar’ın karşısında öylece dikildi! Sonra Mis’ar
dedi ki:
“Ben, onun
düşman olduğu kimi gördüysem mutlaka felç geçirmiştir.”
Cevap: İsnadında el-Huseyn b. Harun, Ebu’l-Abbas b. Said,
Abdullah b. Ahmed b. Mesrur, Ali b. Miknef, babası Miknef meçhul kimselerdir.
Ayrıca tercüme yanlıştır. Son cümlenin doğru tercümesi; “Kiminle tartışmışsa ona mutlaka galip gelmiştir” şeklinde olması gerekirdi. Bu ifade de aslen ta’dil değildir.
Ayrıca tercüme yanlıştır. Son cümlenin doğru tercümesi; “Kiminle tartışmışsa ona mutlaka galip gelmiştir” şeklinde olması gerekirdi. Bu ifade de aslen ta’dil değildir.
3-İsrail bin Yunus (v. 160 veya sonrası): Es-Saymeri, Kütübü Sitte ravilerinden
olan bu zatın Ebu Hanife hakkında şöyle dediğini aktarmıştır:
أخبرنَا عمر بن إِبْرَاهِيم قَالَ ثَنَا مكرم قَالَ ثَنَا
أَحْمد قَالَ ثَنَا أَبُو غَسَّان قَالَ سَمِعت أسرائيل يَقُول نعم الرجل
النُّعْمَان مَا كَانَ أحفظه لكل حَدِيث فِيهِ فقه وَأَشد فحصه عَنهُ وأعلمه بِمَا
فِيهِ من الْفِقْه وَكَانَ قد ضبط عَن حَمَّاد فَأحْسن الضَّبْط عَنهُ فَأكْرمه
الْخُلَفَاء والأمراء والوزراء وَكَانَ إِذا ناظره رجل فِي شَيْء من الْفِقْه همته
نَفسه وَلَقَد كَانَ مسعر يَقُول من جعل أَبَا حنيفَة إِمَامًا فِيمَا بَينه
وَبَين الله رَجَوْت ان لَا يخَاف وَلَا يكون فرط فِي الِاحْتِيَاط لنَفسِهِ
(İsnadı zikrettikten sonra) Nu’man, ne iyi
adamdır. İçinde fıkıh barındıran hadisleri ne de iyi hıfzeder. O, bu konuları
en sağlam şekilde araştıran ve onların içindeki fıkhı en iyi bilen kişidir. O,
Hammad’dan (ilim) zabtetti, ondan ne de güzel zabtetti! Halifeler, emirler, vezirler
ona ikramda bulundular. Onunla birisi fıkhi bir meselede münazara ettiği zaman
buna ehemmiyet verirdi. Mis’ar şöyle derdi: Kim Ebu Hanife’yi kendisi ile Allah
arasına koyarsa umarım ki artık korkmaz ve nefsine karşı ihtiyatlı hareket etme
hususunda şaşırmaz. (Ahbaru Ebi Hanife, sf 23 ayrıca Hatib, Tarihu Bağdad,
15/464)
Cevap: Bunu es-Saymerî Ahbaru Hanife’de rivayet etmiş, Hatib de
ondan nakletmiştir. Es-Saymerî’yi Ebu’l-Velid el-Bacî övse de, onun hakkında
cerh ve ta’dile dair net bilgi sabit olmamıştır. İlk cümleyi Rafii et-Tedvin’de
meçhul ravilerden oluşan başka bir isnadla rivayet etti.
Bu rivayetin İsrail
b. Yunus’a nispeti kabul edilirse, Ebu Hanife’nin bazı hallerine vakıf olmamış
veya te’vil etmiş olabilir. Yahut bazı muhaddislerin yaptıkları gibi, Hammad ve
diğer şeyhlerinden gelen rivayetleri onun vasıtasıyla almak için kendisine
tahammul etmiş olabilirler.
İbn Sa’d’ın
dediği gibi, İsrail’i zayıf sayan muhaddisler de vardır. Ali b. el-Medinî, onu
hadis çalmakla itham etmiş ve zayıf olduğunu söylemiştir. Yakub b. Şeybe onun
hüccet olmadığını söylemiştir. İbn Hazm zayıf görmüştür. Ekseri muhaddisler ise
onu sika kabul etmişlerdir.
Ebu Gassan ve
İsrail b. Yunus Mis’ar b. Kidam’dan işitmemişlerdir. Dolayısıyla Mis’ar’dan
zikredilen kısmı sahih değildir.
4-Zuheyr bin Muaviye (v. 173): Sahihayn dâhil olmak üzere Kütüb-ü
Sitte ravilerinden olan bu zatın Ebu Hanife hakkındaki kavlini İbn Abdilberr şu
şekilde nakletmektedir:
قَالَ أَبُو يَعْقُوبَ نَا أَبُو جَعْفَرٍ الْعُقَيْلِيُّ
قَالَ نَا أَبُو شُعَيْبٍ الْحَرَّانِيُّ قَالَ نَا قَالَ كُنَّا عِنْدَ زُهَيْرِ
بْنِ مُعَاوِيَةَ فَجَاءَهُ رَجُلٌ فَقَالَ لَهُ زُهَيْرٌ مِنْ أَيْنَ جِئْتَ
فَقَالَ مِنْ عِنْدِ أَبِي حَنِيفَةَ فَقَالَ زُهَيْرٌ إِنَّ ذَهَابَكَ إِلَى
أَبِي حَنِيفَةَ يَوْمًا وَاحِدًا أَنْفَعُ لَكَ مِنْ مَجِيئِكَ إِلَيَّ شَهْرًا
“Ebu Yakub bize anlattı ve dedi ki: Bize Ebu
Cafer el Ukayli anlattı ve dedi ki: Bize Ebu Şuayb el Harrani anlattı ve dedi
ki: Biz, Zuheyr bin Muaviye’nin yanındaydık. Ona bir adam geldi. Zuheyr ona
dedi ki: Nerden geliyorsun? O adam, Ebu Hanife’nin yanından geliyorum dedi.
Bunun üzerine Zuheyr şöyle dedi: Ebu Hanife’nin yanına bir gün gitmen, senin
için benim yanıma bir ay gelmenden daha faydalıdır.” (el İntika, sf 134)
Cevap: Bu bir ta’dil sayılmaz. Diğer taraftan isnadı zayıftır.
İbn Abdilber bunu “Ebu Ya’kub dedi ki” diyerek aktarmıştır. Kendisi Ebu Ya’kub
es-Saydalanî’den işitmemiştir. Hakem b. Munzir yoluyla ondan rivayet etmiştir.
Ebu Yakub es-Saydalanî ve Hakem b. Munzir meçhulu’l-haldirler.
5-Abdullah bin Davud el Hureybi (v. 213): Hatib el Bağdadi, Kütübü sitte
ravilerinden olan bu sika zatın, Ebu Hanife hakkında şöyle dediğini rivayet
etmiştir:
أَخْبَرَنَا الجوهري، قَالَ: أَخْبَرَنَا مُحَمَّد بن عمران
المرزباني، قَالَ: حَدَّثَنَا عبد الواحد بن مُحَمَّد الخصيبي، قَالَ: حَدَّثَنِي
أَبُو مسلم الكجي إبراهيم بن عبد الله، قال: حَدَّثَنِي مُحَمَّد بن سعيد أَبُو
عبد الله الكاتب، قال: سمعت عبد الله بن داود الخريبي، يقول: يجب على أهل الإسلام
أن يدعوا الله لأبي حنيفة في صلاتهم، قال: وذكر حفظه عليهم السنن والفقه
“(İsnadı zikrettikten sonra) İslam
ehlinin, namazlarında Ebu Hanife için dua etmeleri gerekir. O, Ebu Hanife'nin
sünnetleri ve fıkhı muhafazasını zikretti.” (Tarihu Bağdad, 15/472)
Ayrıca onun,
Ebu Hanife’nin küfürden tevbe ettirilmesi kıssasını yalanladığı hususu da
nakledilmiştir. (İbn Abdilberr, el-İntika, sf 150)
Cevap: Bu uydurma bir rivayettir. Bunun isnadında Muhammed b.
İmran el-Merzubani vardır. O Mu’tezilî idi. Hatib onun hakkında: “Sika değildir”
dedi. Abdulvahid b. Muhammed el-Hudaybi ve Muhammed b. Said el-Katib ise
meçhuldürler.
Ebu Hanife’nin küfürden iki defa
tevbe ettirildiği sahih yollardan mütevatir olarak sabit olmuştur. Bu hususu
Ebu Hanife Hakkında Sahih Gerçekler kitabımda kaynaklarıyla zikrettim.
6-Mekki bin İbrahim (v. 215): Buhari, Muslim ve diğer muhaddislerin
kendisinden rivayette bulundukları; Mizzi’nin Tehzib’ul Kemal’de bildirdiğine
göre Ahmed, Nesai ve Darakutni gibi imamların sika olarak nitelendirdiği bu
zatın şöyle dediği rivayet olunmuştur:
وقال النخعي: حَدَّثَنَا إِسْمَاعِيل بن مُحَمَّد الفارسي،
قال: سمعت مكي بن إبراهيم ذكر أبا حنيفة، فقال: كان أعلم أهل زمانه
“Nehai dedi ki: Bize İsmail bin Muhammed el
Farisi anlattı ve dedi ki: Ben, Mekki bin İbrahim’i Ebu Hanife’yi yad edip
şöyle derken işittim: O, kendi zamanının en alimiydi.” (Tarihu Bağdad, 15/473)
Cevap: Bu bir ta’dil ifadesi değildir. İblis de birçok zamanın
en bilgilisidir. Ayrıca isnad Nehaî’den başlayarak zikredilmiştir. İsnadın önceki
meçhul ravilerden oluşmaktadır.
7- Hatib, aynı
eserin başka bir yerinde Abdullah bin Mübarek’in ve Mekki bin İbrahim’in Ebu
Hanife’nin verası hakkında şöyle dediklerini nakletmektedir:
وَقَالَ النخعي: حَدَّثَنَا سُلَيْمَان بن الربيع، قَالَ:
حَدَّثَنَا حبان بن موسى، قَالَ: سَمِعْتُ عَبْد الله بن المبارك، يَقُولُ: قدمت
الكوفة فسألت عن أورع أهلها، فقالوا: أَبُو حنيفة. وَقَالَ
سُلَيْمَان: سَمِعْتُ مكي بن إِبْرَاهِيم، يَقُولُ: جالست الكوفيين، فما
رَأَيْت منهم أورع من أَبِي حنيفة.
“Nehai dedi ki: Bize Süleyman bin Rebi anlattı
ve dedi ki: Bize Habban bin Musa anlattı ve dedi ki: Ben Abdullah bin Mübarek’i
şöyle derken işittim: Ben Kufe’ye geldiğimde oranın en vera sahibi kişisini
sordum, Ebu Hanife’dir dediler. Süleyman dedi ki: Ben, Mekki bin İbrahim’i
şöyle derken işittim: Ben, Kufe’lilerle oturup kalktım. Onların arasında Ebu
Hanife kadar vera sahibi birini görmedim.” (Tarihu Bağdad, 15/490)
Cevap: Ta’dil ifade etmese de, çok zayıftır. Bunun isnadında
Suleyman b. Rebî metruktur. Bunu Darekutni söylemiştir.
8- Ebu Davud es-Sicistani (v.275): İbn Abdilberr, Sünen sahibi meşhur
muhaddisin Ebu Hanife hakkında şöyle dediğini rivayet etmiştir:
حَدَّثَنِي عَبْدُ اللَّهِ بْنُ مُحَمَّدِ بْنِ يُوسُفَ قَالَ:
ثنا ابْنُ رَحْمُونَ قَالَ: سَمِعْتُ مُحَمَّدَ بْنَ بَكْرِ بْنِ دَاسَةَ يَقُولُ:
سَمِعْتُ أَبَا دَاوُدَ سُلَيْمَانَ بْنَ الْأَشْعَثِ السِّجِسْتَانِيَّ يَقُولُ:
«رَحِمَ اللَّهُ مَالِكًا كَانَ إِمَامًا، رَحِمَ اللَّهُ الشَّافِعِيَّ كَانَ
إِمَامًا، رَحِمَ اللَّهُ أَبَا حَنِيفَةَ كَانَ إِمَامًا»
(İsnadı zikrettikten sonra) Allah, Malik’e
rahmet etsin o imamdı; Allah Şafii’ye rahmet etsin, o imamdı; Allah Ebu
Hanife’ye rahmet etsin, o imamdı.” (Cami’ul Beyan, no: 2196; el-İntika, sf 32)
Cevap: Bunun isnadı zayıftır. Burada zikredilen isnadda İbn
Rahmun meçhuldür. El-İntika’daki isnadda ise, şayet İbn Rahmun’dan farklı bir
şahıs ise; Abdullah b. Muhammed b. Abdulmu’min b. Yahya, İbn Dase’den rivayet
etmiştir. O da zayıf bir ravidir.