Şu şekilde soruldu: “Kâfir birisi, kâfir kızını bize hibe etmesi durumunda bu
kız cariye statüsünde mi olur?”
Cevap: İslam’da bu şekilde bir cariye edinme meşru değildir. Bahsedilen kadın
şayet kitap ehli, tesettürlü, iffetli bir kâfire kadın ise ve kişi erkeğin
kadın üzerine hâkim olduğu, sözünü geçirebildiği bir ortamda yaşıyorsa, o kadın
ile hür bir kadın olarak evlenebilirdi.
Ancak
Müslüman bir erkeğin, mevcut şartlarda herhangi bir kâfir, fasık veya bid’atçi
bir kadınla evlenmesi de caiz değildir. Kitap ehli kâfir kadınlarıyla da mevcut
şartlarda evlenmek caiz değildir.
Zira
mevcut beşerî küfür kanunları, evlilik durumunda kadına, erkekle eşit velayet
haklarını tanımaktadır. İslam ise, Nisa 34. Ayetinde erkeklerin, kadınlar
üzerinde kavvam/söz sahibi olmasına hükmetmiştir.
Yine
kâfirleri velî edinmeyi, yani onlara müslümanlar üzerine yetki vermeyi
yasaklamıştır. İslam, kitap ehli kadınlarla evliliğe, erkeğin kadın üzerinde hâkim
olduğu durumlarda ve kadının iffeti muhafazası şartıyla cevaz vermiştir.
Günümüzde mevcut küfür yasaları, erkeği kadın üzerine hâkim kılmamaktadır.
Yine
kitap ehli kadınlardan tesettüre riayet edeni yok gibidir. Müslüman bir erkek,
tesettüre riayet etmeyen bir kitap ehli kadınla veya kendisini islama nispet
eden münafık bir açık kadınla yahut Allah’ın emrettiği şekilde değil de, örfe
göre örtündüğünü zanneden fasık bir kadınla evlenecek olsa, mevcut küfür
sisteminde ona tesettürü emretmeye bile gücü yetmeyecektir! Eşi açık saçık
gezmek istese, ona mani olamayacak, müslümanların ahlakının bozulmasında pay
sahibi olacak ve kendisi de deyyusluktan nasibini alacaktır!
Veya
bid’atçi (Haricî, Mürcie, Şia, Sufî, Kaderî, Cebrî, Mu'tezilî vb.) bir kadınla evlense, onun üzerinde hiçbir yaptırıma sahip olamayacak, çocukları
olması halinde, kadının o çocukları bâtıl akideler üzerine yetiştirmesine mani
olamayacaktır.
Kadın eğri kaburga kemiğine benzetilmiş, mevcut halinden
faydalanmak teşvik edilmiş, kendi halinde serbest bırakılırsa eğriliğin
artacağı, zorlandığı takdirde de kırılacağı, yani boşanma gerçekleşeceği haber
verilmiştir. Bu sebeple, evlenmeden önce kişinin eşini saliha, tevhid ehli biri
olarak seçmesi gerekir. “Evlendikten sonra düzelebilir” şeklindeki
düşünce boş bir kuruntudur.
Bu
sebeple, kişi tevhid ehli, saliha bir kadınla evlenme imkânına sahip olamıyorsa,
evlenmeden sabretmesi, oruçla korunması kendisi için daha hayırlıdır.
Cariyelik
müessesesi hakkında insanlar gerekli bilgiye sahip olmadıkları için aşağıda
özet bir bilgi aktarma ihtiyacı hâsıl olmuştur:
İslâm'da Cariyelik
Allah
Teâlâ şöyle buyurmuştur:
﴿ وَإِنْ خِفْتُمْ أَلَّا تُقْسِطُوا
فِي الْيَتَامَى فَانْكِحُوا مَا طَابَ لَكُمْ مِنَ النِّسَاءِ مَثْنَى
وَثُلَاثَ وَرُبَاعَ فَإِنْ خِفْتُمْ أَلَّا تَعْدِلُوا
فَوَاحِدَةً أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ ذَلِكَ أَدْنَى أَلَّا تَعُولُوا ﴾
“Yetim kızlar hakkında adaletsizlikten korkarsanız,
sizin için helal olan kadınlardan ikişer, üçer, dörder nikâhlayın. Yine
adaletsizlikten korkarsanız bir tane veya sağ ellerinizin sahip olduğu vardır.
İşte bu ayrılmamanız için daha uygundur.” (Nisa 3)
Allah Teâlâ’nın: “sağ ellerinizin sahip olduğu” kavli köle
edinilen cariyelerle alakalıdır. Bu mubah, meşru ve İslam’dan önce de yaygın
bir uygulama idi. Nitekim semavî kitaplarda zikredilmiştir. Hacer, İbrahim aleyhi's-selâm’ın
evlendiği bir cariye idi. İsmail aleyhi's-selâm onun neslindendir ve Muhammed sallallahu
aleyhi ve sellem de İsmail aleyhi's-selâm’ın neslinden gelmiştir.
Kadınların köle ve cariye edinilmeleri eskiden beri yaygın
bir uygulama idi bu uygulamanın üç şekli vardı:
Birincisi: Savaşlardır. İki devlet arasında savaş olduğunda
galip gelen devlet, yenilen devletin adamlarını ve gençlerini öldürür, geriye
kadınlar ve kızlar kalırdı. Onları kendi ülkelerine esir olarak götürür ve
satın almak isteyenlere satarlardı.
İkincisi: Fakirliktir. Fakirliğin şiddeti bazen bazı
babaların kızlarını satmalarına sürüklemiştir.
Üçüncüsü: El koyma (gasp)tır. Hırsızlar ıssız yollarda ticaret
kervanlarına saldırır veya deniz korsanları gemilere baskın yaparlar,
diledikleri kadınlara ve kızlara el koyarlar, onları şehirlere götürüp köle
pazarlarında satarlardı.
İslam gelince kadınların ve kızların satılması ve el
konulması gibi metotları haram kıldı. Savaş esirlerinden köle edinilmesi ise
caiz kıldı. Çünkü İslam’a düşmanlık eden devletler, İslam şehirlerine karşı
savaşıyor, erkekleri ve gençleri öldürüyor, kadınları ve kızları ise esir
ediniyorlardı. Esir alınan kadınları da satıyorlardı. Kâfir ve müşrik erkekler
diledikleri müslüman kadınları ve kızları alıyorlardı. Onlardan her biri mubah
bir mal haline geliyor, onlara zinakar kadınlar gibi muamele ediyorlardı. Nitekim
esir alınan müslüman kadınlar topluluğuna kişi, oğullarıyla, kardeşleriyle ve
arkadaşlarıyla beraber ortak oluyorlardı. Bundan dolayı İslam, buna bir
misilleme olarak, savaştan sonra esir alınan kâfire kadınları mubah kılmıştır.
Ancak burada müslümanların gayri muslim cariyelere muamelesi
ile kâfirlerin müslümanlardan esir aldıkları kadınlara muamelesi arasında büyük
bir fark vardır. İslam fıkhı, müslüman efendinin, erkek ya da kadın kölesine
nasıl davranması gerektiğini kurallara bağlamış, onlar için birçok haklar tayin
etmiştir. Özetle bunlardan bazısı şu şekildedir:
1- Efendinin kölesine Allah’a isyan olan bir şeyi emretmesi
veya onu Allah’a itaatten yasaklaması caiz değildir.
2- Kâfir olan kölesini müslüman olmaya zorlamaya hakkı
yoktur. Çünkü dinde zorlama yoktur.
3- Kölesini, istemediği bir kimseyle evlendirmeye ve eşini
boşaması için zorlama yapmaya hakkı yoktur.
4- Zımmî (yani Yahudî veya Hristiyan olan) kölesine içki
içmeyi, domuz eti yemeyi veya kiliseye gitmesini yasaklamaya hakkı yoktur. Zira
bunlar onun dinindendir.
5- Kölesine veya
cariyesine gücünün üzerinde zor işler yüklemeye hakkı yoktur.
6- Müslüman efendinin, kölesinin hayatını koruması gerekir. Kölesini
öldürmeye, yaralamaya veya kulağını, burnunu kesmek gibi organlardan bir şey
kesmeye hakkı yoktur. Eğer efendi, kölesine böyle bir şey yapacak olursa o
köleyi azat etmesi vacip olur. Yani kâdî, onu serbest bırakmasını emrederek bu
konuda zorlar.
7- Kölenin nafakası, yani ihtiyacına yetecek kadarıyla yiyeceği,
giyimi, barınma hakkı, efendisi üzerine vaciptir. Eğer efendi onun nafakasını
karşılamaya güç yetiremezse veya gücü yetmesine rağmen bunu yapmazsa kâdî, kölenin
nafakasını karşılayacak miktarı temin için o efendinin malından satabilir.
8- Köle hastalandığı veya herhangi bir sebepten iş göremez
hale geldiği zaman efendisinin ona infakta bulunması gerekir. Aynı şekilde
küçük yaştaki kölesine de infakta bulunması gerekir.
9- Efendinin kölesini iffetli kılması gerekir. Eğer köle bekâr
ise onun sapmasından sakınarak evlendirmelidir. Eğer köle bakire bir kadın ise
onu evlendirmeli veya onun sapmasından sakınarak kendisi onunla ilişkiye
girmelidir. Eğer köle evli ise, onun eşinden faydalanabilmesi için gece ona imkân
vermelidir.
10- Efendinin, evli olan cariyesini kocasından ayrılmaya
zorlamaya veya gece eşiyle beraber kalmasına mani olmaya hakkı yoktur.
İslam’ın
düşmanlarının müslümanlardan esir aldıklarına nasıl davrandıklarını ve
müslümanların kâfirlerden aldıkları esirlere davranış şeklini düşünün!
İslam,
cariyenin ortalık malı kılınmasını haram kılmış, cariye veya cariyeleri tek bir
kişinin mülkiyetine vermiştir. Onun efendisinden başkalarıyla cima etmesini
haram kılmıştır.
Yine
İslam, ona infak edilmesini, ihtiyacı olan yiyecek ve giyimin sağlanmasını
vacip kılmıştır. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem onların hür hanımlar
haline gelmeleri için onlarla evlendirerek ikram edilmesine teşvik etmiştir.
Yine onların eğitilip öğretilmesini teşvik etmiş, onların dövülmesini
yasaklamıştır. Nitekim Ebu Musa el-Eşarî radiyallahu anh’ın rivayet ettiği
hadiste Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
مَنْ كَانَتْ لَهُ جَارِيَةٌ فَعَلَّمَهَا
وَأَحْسَنَ إلَيْهَا، ثُمَّ أَعْتَقَهَا وَتَزَوَّجَهَا فَذَلِكَ لَهُ أَجْرَانِ
“Kimin cariyesi olur da ona öğretir, ona
iyi davranır ve sonra onu azat edip evlendirirse ona iki ecir vardır.”[1]
Bu
evlendirme ecri, öğretme ecri ve azat etme ecridir. Bu kural, onlar için
yollarda ve caddelerde kimsesir şekilde terk edilmelerinden daha hayırlıdır.
Yani İslam cariyelerin sahiplenilmesini meşru kılarak onların maslahatlarını
gözetmiş ve onların şereflerinin ve değerlerinin aşağılanmasından korumuştur.
Nitekim
bu kural, onların sahipsiz, gözeticisiz bir şekilde bırakılmaları halinde
meydana gelecek fesattan da ülkeleri korumaktadır.
İslam’ın
köle edinme ve cariyeler hakkında koyduğu bu kurallar, bu dinin yüceliğinden ve
merhametindendir. Köle ve cariye edinme ancak sebeplerinin mevcut olması
halinde söz konusudur. Zamanımızda ise bu sebepler bulunmamaktadır.
[1]
Sahih.
Buhari (2547) Muslim (154) Ru’yani (471) Ebu Avane (4223) Bezzar (8/7) Haraitî Mekarimu’l-Ahlak (520)