Suheyb
radıyallahu anh’den: Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
عَجَبًا لِأَمْرِ الْمُؤْمِنِ
إِنَّ أَمْرَهُ كُلَّهُ خَيْرٌ، وَلَيْسَ ذَاكَ لِأَحَدٍ إِلَّا لِلْمُؤْمِنِ،
إِنْ أَصَابَتْهُ سَرَّاءُ شَكَرَ، فَكَانَ خَيْرًا لَهُ، وَإِنْ أَصَابَتْهُ
ضَرَّاءُ صَبَرَ فَكَانَ خَيْرًا لَهُ
“Müminin
durumuna şaşılır. Zira onun her durumunda hayır vardır. Bu müminden başkası
için söz konusu değildir. Ona bolluk isabet ederse şükreder ve bu kendisi için
hayır olur. Ona darlık isabet ederse sabreder, bu da kendisi için hayır olur.”[1]
Muhakkak ki mü’min kişi dünyada bulunduğu sürece Allah’ın
dilediği çeşitli hallerle, kolaylık ve zorluklarla imtihan içindedir.
Başa gelen musibetler hakkında Allah’ın takdirine teslim
olarak sabretmek gerekir: İbn Ömer radiyallahu anhuma’dan: Rasûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
كُنْ فِي الدُّنْيَا كَأَنَّكَ غَرِيبٌ
أَوْ عَابِرُ سَبِيلٍ
“Dünyada bir garip veya geçip giden bir yolcu gibi ol.”[2]
Diğer rivayette:
وَعُدَّ نَفْسَكَ فِي أَصْحَابِ الْقُبُورِ
Abdullah b. Murre rahimehullah’tan: “Ebu’d-Derda
radiyallahu anh dedi ki:
اعْبُدِ
اللَّهَ كَأَنَّكَ تَرَاهُ وَعُدَّ نَفْسَكَ مَعَ الْمَوْتَى وَإِيَّاكَ وَدَعْوَةَ
الْمَظْلُومِ وَاعْلَمْ أَنَّ قَلِيلًا يَكْفِيكَ خَيْرٌ مِنْ كَثِيرِ يُلْهِيكَ وَاعْلَمْ
أَنَّ الْبِرَّ لَا يَبْلَى وَأَنَّ الْإِثْمَ لَا يُنْسَى
“Allah’a O’nu görür gibi kulluk et. Nefsini ölülerle
beraber say. Seni mazlumun duasından sakındırırım. Bil ki az olup sana yeten,
çok olup seni oyalayandan hayırlıdır. Bil ki iyilik eskimez, kötülük de
unutulmaz.”[4]
Derler ki birinin dostu sultan tarafından hapsedildi.
Hapsedilen adam dostuna durumu bildirdi. Dostu ona gönderdiği mektupta:
“Allah’a şükret” diye yazdı. Hapsedilen adam dövülmeye
başlanınca durumu tekrar dostuna bildirdi. Dostu ona:
“Allah’a şükret” diye yazdı. Derken zincire vurulmuş ve
ishal olmuş bir mecusi hapse getirildi. Mecusiyi bağlayan zincirin bir halkası
bu adamın ayağına bağlandı. Mecusi gece sık sık helaya gitmek zorunda kalıyor,
bu adam da onunla birlikte gitmeye ve Mecusi işini bitirene kadar başucunda
beklemeye mecbur kalıyordu. Adam bu durumu dostuna bildirdi. Dostu yine:
“Allah’a şükretmelisin” diye yazdı. Sabrı taşan adam:
“Bu ne zamana kadar sürecek? Bundan büyük bela olur mu?”
diye dostuna haber gönderdi. Dostu ona:
“Mecusinin ayağına vurulan zincir senin ayağına vurulsa,
onun beline kuşatılan zünnar senin beline sarılsa, (yani Mecusi olan ya sen olsaydın)
o zaman sen ne yapardın?”
Ey kardeşim! Bu kıssadan hisseni al ve eğer Allah sana sahih
bir itikad, salih bir amel nasip etmişse bundan dolayı rabbine şükret.
Bâtıl
akide ve amellerin sahibi olan kimseler sana zulmediyor diye ümitsizliğe düşme!
Allah seni sahih akide ve salih amel sahibi olan kimselere düşmanlık ve
zulmeden kimselerden kılmadığı için şükret.
Aişe
radıyallahu anha’dan: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
إِنَّ اللَّهَ
يَقُولُ مَنْ أَهَانَ لِي وَلِيًّا فَقَدِ اسْتَحَلَّ مُحَارَبَتِ
“Muhakkak ki
Allah Teâlâ şöyle buyurdu. “Kim benim bir dostumu aşağılarsa kendisiyle
savaşmamı hak eder….”[5]
Allah, bazı
kullarını dostlarına düşmanlık etmesi için yaratmıştır. Allah’ın seni,
kendisinin dostlarına zulmeden kimselerden kılmadığına şükret ve Allah’ın
dostlarından olmak için sabret!
Sen musibet ve zulme uğradıkça
Allah senin ya günahlarına keffaret kılmakta ya dereceni yükseltmektedir:
Sa’d b. Ebi
Vakkas radiyallahu anh dedi ki: “Dedim ki:“Ey Allah’ın rasulü! En şiddetli
belaya uğrayan insanlar kimlerdir?” Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem
şöyle buyurdu:
الْأَنْبِيَاءُ ثُمَّ الصَّالِحُونَ ثُمَّ الْأَمْثَلُ فَالْأَمْثَلُ
مِنَ النَّاسِ قَالَ يُبْتَلَى الرَّجُلُ عَلَى حَسَبِ دِينِهِ فَإِنْ كَانَ فِي
دِينِهِ صَلَابَةٌ زِيدَ فِي بَلَائِهِ وَإِنْ كَانَ فِي دِينِهِ رِقَّةٌ خُفِّفَ
عَنْهُ فَلَا يَزَالُ الْبَلَاءُ بِالْعَبْدِ حَتَّى يَمْشِيَ عَلَى الْأَرْضِ
وَمَا لَهُ خَطِيئَةٌ
“Nebilerdir.
Sonra salihler, sonra diğer insanlardan onlara benzeyenlerdir. Kişi
dindarlığına göre belaya uğrar. Eğer dininde sağlam ise belası artar. Eğer
dindarlığında incelik varsa belası hafifler. Kul, yeryüzünde günahsız olarak
yürüyünceye kadar belaya uğramaya devam eder.”[6]
Allah, kendi yolunda olana yardım eder. Rabbinden bunu talep
et. Zira hiç kimse sana O’nun gibi yardım edemez:
Humeyd b. Hilal
rahimehullah dedi ki: “Yolu bizim yanımızdan geçen Tufave kabilesinden bir adam
vardı. Bir ara bizim kabileye uğrayıp şöyle anlattı:
“Bize ait bir
kervanla birlikte Medine’ye geldim. Alışverişimizi yaptıktan sonra kendi
kendime:
“Mutlaka bu
adamın yanına gideceğim ve onun durumunu öğrenip kabileme haber vereceğim”
dedim. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yanına vardığımda bana bir ev
göstererek şöyle buyurdu:
“Şu evde bir
kadın vardı. Bu kadın Müslümanlardan bir müfrezeyle birlikte yola çıktı. O,
evde on iki tane keçi ve kendisiyle dokuma yaptığı tarağı bırakmıştı. Kadının
bir keçisi ve dokuma tarağı kayboldu. Bunun üzerine kadın şöyle dedi:
“Ey rabbim!
Sen, kendi yolunda çıkan kimseyi koruyacağına kefil oldun. Oysa ben bir keçimi
ve dokuma tarağımı kaybettim. Ben kayıp dokuma tarağımın ve keçimin nerede
olduğunu soruyorum.” Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem devamlı olarak kadının
kaybettiklerini nasıl abartılı olarak istediğini anlatarak şöyle buyurdu:
“Sabah
olduğunda kadın kayıp keçisini ve onun gibisini, dokuma tarağını ve onun
gibisini buldu. İşte bu, o kadındır. Dilersen git kendisine sor.” Bunun
üzerine ben:
“Hayır, ben
seni tasdik ediyorum” dedim.”[7]
[1]
Sahih. Muslim (2999)
[2]
Sahih. Buhârî (6053)
[3]
Buhârî'nin şartına göre sahih. Acurri el-Guraba (18-20) İbnu’l-A’rabî Mu’cem
(979) Ahmed (2/24, 41) İbn Ebî Şeybe (7/75) Tirmizî (2333) İbn Mâce (4114) Taberânî
(12/399, 417) Taberânî Musnedu’ş-Şamiyyin (165) Ru’yani (1417) Ebu Ubeyd
el-Kasım b. Sellam el-Hutab ve’l-Mevaiz (126) el-Esbehani et-Tergib (1457) Ukaylî
ed-Duafa (3/239) İbnu’l-Mubarek Zühd (13) Ebû Nuaym Hilyetu'l-Evliyâ (1/312) İbn
Mende Mecalis Min Emali (156) Ebu’l-Hasen el-Hilâî el-Hilaiyyat (904-905) İbn
Ebi’d-Dunya Kasru’l-Emel (1) Kudai Musnedu’ş-Şihab (644) Kadıyu’l-Maristan
Meşyeha (147) Abdulcebbar el-Havlani Tarihu Dariya (s.97) İbnu’l-Buhârî Meşyeha
(989-991) İbn Adiy el-Kamil (3/18) Beyhakî (3/369) Deylemi (8488) Rafii
et-Tedvin (3/336) Hakîm et-Tirmizî Nevadiru’l-Usul (676) İbn Asakir Tarih
(34/398, 36/145, 64/33) el-Elbani es-Sahiha (1157)
[4]
Buhârî ve Muslim'in şartlarına göre sahih. Vekî
b. el-Cerrah Zühd (13) Ebû Dâvûd Zühd (231) Hennad Zühd (508) İbn Ebî Şeybe
(7/110) Ahmed Zühd (717) İbn Ebi Hatim Zühd (20) İbnu’l-Mubarek Zühd (1155) İbn
Ebi Asım el-Ahad (844) Ebû Nuaym Hilyetu'l-Evliyâ (1/211) Beyhakî Şuab (7/349) İbn
Asakir Tarih (47/167)
[5]
Muslim’in şartına göre sahih. Taberânî Evsat (9/139) Ahmed (6/256)
Bezzar (18/137) Hakîm et-Tirmizî Nevadiru’l-Usul (897) İbn Ebi’d-Dunya Evliya
(45) İbn Ebi Asım es-Sunne (414) İbn Hazm el-Muhalla (11/304) Ebu Nuaym
Tıbbu’n-Nebevi (97) Ebû Nuaym Hilyetu'l-Evliyâ (1/5) Beyhakî Zuhd (699) İbn
Asakir Tarih (37/277-78)
[6]
Buhârî ve Muslim'in şartlarına göre sahih. Devraki Musnedu Sa’d b. Ebi
Vakkas (41) İbn Hibbân (7/161) Hâkim (1/100) Ziyau’l-Makdisi el-Muhtare (3/252)
Ahmed (1/172, 173, 185) Ahmed Zuhd (300) Tayalisi (215) Tirmizî (2398) İbn Mâce
(4023) Nesâî Sunenu'l-Kubrâ (7481) Dârimî (2825) Begavi Şerhu’s-Sunne (1434)
Ebû Ya'lâ (2/143) Abd b. Humeyd (146) İbn Sad (2/209) Heysem b. Kuleyb Musned
(67-69, 80) İbn Ebi’d-Dunya el-Maraz ve’l-Keffarat (3) Tahavi Şerhu
Muşkili’l-Asar (2203, 2207) Beyhaki (3/373) el-Elbani es-Sahiha (143-145)
[7]
Buhârî ve Muslim'in şartlarına göre sahih. Ahmed (5/67) el-Elbani
es-Sahiha (2935)