Muhammed b. Abdilvehhab’ın Cehaleti Mazeret Görmesi ve
Tekfir Ettiği Kimselerin Türleri
Bu fetva, Şeyh Muhammed b. Abdilvehhab rahimehullah’ın;
Salih b. Abdirrahman el-Atram ve Muhammed b. Abdirrazzak ed-Duveyş tarafından
tahkikli neşriyle yayınlanan Fetavasında yer alan ikinci meselenin
tercemesidir. Daha önce sitemde diğer terceme ettiğim makalelerde de uyarı
yaptığım üzere, bu fetvayı da terceme etmiş olmam, içeriğini olduğu gibi kabul
ettiğim manasında değildir. Bilakis tekfirin manası üzerinde Tekfir Sapması
adlı eserimde delilleriyle açıkladığım gibi; netice olan hükmün nifak küfrüyle
tekfir mi, yoksa irtidat küfrüyle tekfir mi olduğunun ayırt edilmesi, sonra
irtidat küfrüne hükmeden kimsenin de yetki sahibi kadı mı, yoksa böyle bir
yetkisi olmayan başka birisi mi olduğu hususunda ayrıma dikkat edilmesi
gerekir.
- Ebu Muaz el-Çubukâbâdî -
Muhammed b. Abdilvehhab dedi ki:
“Şerif bana ne üzerine savaştığımızı ve kişiyi neyle tekfir
ettiğimizi sordu. Ona samimiyetle haber verdim ve düşmanların iftira olarak
attıkları yalanı açıkladım. O da benden yazmamı istedi. Diyorum ki:
“İslamın beş rüknünden ilki iki şehadet sözüdür. Sonra diğer
dört rükün gelir. Kişi diğer dört rüknü kabul eder de gevşeklikle terk ederse
biz bunların yerine getirilmesi için savaşsak da bunların terkinden dolayı
tekfir etmeyiz. Âlimler inkâr söz konusu olmaksızın bu rükünlerin tembellikle
terk edilmesi hususunda ihtilaf etmişlerdir. Biz ancak bütün âlimlerin icma
ettikleri şey üzerine savaşırız ki, o da iki şehadet kelimesidir. Yine
öğrettikten sonra inkâr ederse tekfir ederiz. Deriz ki: Düşmanlarımızın türleri
vardır:
Birinci tür: İnsanlara izhar ettiğimiz tevhidin Allah’ın ve
rasulünün dini olduğunu öğrenen, yine taşlar, ağaçlar ve insanların genelinin
dini olan beşer hakkındaki itikatları kabul eden - ki bunlar Allah’ın yasaklamak
ve dinin tamamen Allah’a ait olması için ehliyle savaşmak üzere rasulünü gönderdiği
şey olan Allah’a şirk koşmaktır - bununla beraber tevhide yönelmeyen, onu
öğrenmeyen ve ona dâhil olmayan, şirki terk etmeyen kimse, işte bu küfrü
sebebiyle savaştığımız kâfirdir. Çünkü o rasulün dinini öğrenmiş ve ona tabi
olmamıştır. Şirkin dinini öğrenmiş ve onu terk etmemiştir. Bununla beraber
rasulün dinine de buğzetmez, fakat ona dâhil de olmaz. Şirki övüp insanlar için
süslü göstermez.
İkinci tür: Bütün bunları bilen, lakin rasulün dinine
sövdüğü ortaya çıkan birisinin bu dinle amel eden biri olduğunu iddia eden, Kuveyt
halkından; Yusuf’a, el-Aşkar’a, Ebu Ali ve el-Hıdır’a ibadet edenleri övdüğü
ortaya çıktığı halde bu kimseyi Allah’ı birleyenlerden ve şirki terk edenlerden
üstün tutan kimse. Bu tür, ilkinden daha büyüktür! Böyleleri hakkında Allah
Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“O tanıdıkları
şey kendilerine gelince, onu inkâr ettiler. Artık Allah’ın laneti o kâfirlerin
üzerinedir.” (Bakara 89)
Yine bu kimse, Allah Teâlâ’nın haklarında şöyle buyurduğu kişilerdendir:
“Eğer
antlaşmalarından sonra, yine yeminlerini bozarlarsa ve dininize dil
uzatırlarsa, bu durumda küfrün önderleriyle savaşın. Çünkü onların yeminleri
yoktur. Olur ki vazgeçerler.” (Tevbe 12)
Üçüncü tür: Tevhidi bilen, seven ve tabi olan, şirki bilen
ve onu terk eden, lakin tevhide girenlerden hoşlanmayıp şirk üzere kalanları
seven kimse. Yine bu da kâfirdir. Böyleleri hakkında Allah Teâlâ şöyle
buyurmuştur:
“İşte böyle;
çünkü onlar Allah’ın indirdiğini çirkin gördüler, bundan dolayı O da, onların
amellerini boşa çıkardı.” (Muhammed 9)
Dördüncü tür: Bütün bunlardan selamette olan lakin ülkesinin
halkı tevhide düşmanlığı ve şirk ehline tabi olmayı açıkça ortaya koyduklarında
ve savaştıklarında, vatanını terk etmek zor geldiği için mazeret öne süren, ülkesinin
halkıyla beraber tevhid ehline karşı malıyla ve canıyla savaşan kimse. Yine bu
da kâfirdir. Zira onlar kendisine Ramazan orucunu terk etmeyi emretseler ve
onlardan ayrılmadıkça oruç tutmaya imkân bulamasa bunu yapar, ona babasının
karısıyla evlenmesini emretseler, onlara muhalefet etmedikçe bunu yapamasa bunu
yapar. Onlar Allah’ın ve rasulünün dininin önünü kesmek istedikleri halde canıyla
ve malıyla savaş konusunda onlara uyması bütün bunlardan çok daha büyüktür!
Yine bu da kâfirdir ve böyleleri hakkında Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“Hem sizden emin
olmayı hem de kendi toplumlarından emin olmayı isteyen diğerlerini de
bulacaksın ki her ne zaman fitneye çağrılsalar ona baş aşağı dalarlar. Şayet
sizden uzak durmaz ve sizinle barış yapmazlar ve ellerini çekmezlerse onları
yakalayın ve kendilerini bulduğunuz yerde öldürün. İşte onlar ki size kendileri
için apaçık bir yetki vermişizdir.” (Nisa 91)
İşte bizim söylediğimiz budur. Yalan ve iftiralara gelince, diyorlar ki güya biz halkın
genelini tekfir ediyormuşuz ve dinini izhar etmeye gücü yetenin bize hicret
etmesini vacip görüyormuşuz! Yine bizim tekfir etmeyenleri ve savaşmayanları
tekfir ettiğimizi iddia ediyorlar! Bunlar ve bundan kat kat fazlası yalanlar!
Bütün bunlar Allah’ın ve rasulünün dininden insanları alıkoymak için uydurulan yalan
ve iftiralardır. Bizler Abdulkadir’in kabri üzerine dikilen puta, Ahmed
el-Bedevi’nin kabri üzerindeki puta ve benzerlerine ibadet edenleri, cahil
olmaları ve onları uyaracak kimse bulunmaması sebebiyle tekfir etmediğimize
göre nasıl olur da Allah’a ortak koşmayan kimseleri bize hicret etmedikleri,
tekfir etmedikleri ve savaşmadıkları için tekfir edebiliriz? Allah’ım seni
tenzih ederim, bu ne büyük bir iftira! Bilakis bizler (yukarıda saydığım) dört
sınıfı Allah’a ve rasulüne karşı çıktıkları için tekfir ediyoruz. Allah,
nefsine bakan ve onun; katında cennet ile cehennemin bulunduğu Allah ile karşılaşacağını
bilen kimseye rahmet etsin. Allah’ın salatı ve selamı Muhammed’e, âline ve
ashabının üzerine olsun.”