İslam’da Münafıklara
Muamele Şekli
1- Onların
savunulmaması ve onları savunana sövmenin caiz olması
Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Muhakkak
ki biz sana kitabı hak ile indirdik ki insanların arasında Allah’ın sana
gösterdiği şekilde hükmedesin. Hainlerin savunucusu olma. Allah’tan bağışlanma
dile. Muhakkak ki Allah Gafurdur ve Rahimdir. Nefislerine hainlik eden
kimselerden yana mücadele etme. Muhakkak ki Allah çok hain olan günahkâr
kimseyi sevmez. İnsanlardan gizlenirler de Allah’tan gizlenmezler. Hâlbuki
geceleyin O’nun razı olmayacağı şeyleri kurarlarken O onlarla beraberdi.
Şüphesiz Allah onların yaptıklarını kuşatmakta olandır. İşte siz öyle
kimselersiniz ki dünya hayatında onlardan yana mücadele ettiniz, ya kıyamet
günü kim onlardan yana Allah ile mücadele edecek yahut kim onlar için vekil
olacak?” (Nisa 105-109)
Mü’minlerin annesi Aişe radıyallahu anha ifk hadisesini rivayet ederken
şöyle demiştir: “…Hazrec’in efendisi, salih bir adam olan fakat kendisinde
cahiliye hamiyeti beliren Sa’d b. Ubade kalktı ve Sa’d b. Muaz’a şöyle dedi:
“Yalan söyledin! Allah’a yemin olsun onu (Abdullah b. Ubey b. Selul’ü)
öldürmeyecek ve onu öldürmeye güç yetiremeyeceksin.” Bunun üzerine Sa’d b.
Muaz’ın amca oğlu olan Useyd b. Hudayr kalktı ve Sa’d b. Ubade’ye dedi ki:
“Yalan söyledin! Allah’a yemin olsun onu öldüreceğiz. Sen muhakkak ki
münafıkları savunan bir münafıksın.”[1]
Nevevi dedi ki: “Batıl bir dava için taassup gösterene sövmenin caiz oluşu.
Nitekim Useyd b. Hudayr, münafık için gösterdiği taassuptan dolayı Sa’d b. Ubade’ye:
“Sen münafıkları savunan bir münafıksın” demiş, burada onun münafıklar gibi
davrandığını kastetmiş, hakiki nifakı kastetmemiştir.”[2]
Nitekim Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem bu ibare karşısında sükut
etmiş, ne güzel bulmuş, ne de karşı çıkmıştır.
Akraba dahi olsalar münafıkları savunmak yasaklanmıştır. Bu yüzden Allah
Teala onların dünyadaki durumlarını aşağılayarak şöyle buyurmuştur:
“O halde onların malları da
evlâtları da seni imrendirmesin; çünkü Allah onlara dünya hayatında bunlarla
eziyet çektirmeyi ve canlarının da kâfir olarak çıkmasını murat ediyor.”
(Tevbe 55)
Yine Allah, onlardan biri öldüğü zaman onlara bir aşağılama olması için
rasulüne onun cenaze namazını kılmasını yasaklamıştır. Rasulullah sallallahu
aleyhi ve sellem de münafıklara saygı ifade eden hitaplarda bulunmayı
yasaklamıştır:
Burayde radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Münafığa
efendi demeyin. Eğer o efendi olursa Rabbiniz Azze ve Celle’yi öfkelendirmiş
olursunuz.”[3]
Münafık, insanlar katında mertebe kazansa da,
kendisine kuvvet ve zorbalık yetkisi verilse de Allah katında aşağılıktır: “Muhakkak ki münafıklar cehennemde en alt
tabakadadırlar.” (Nisa 145)
Bu yüzden Müslümanlar katında da aşağılanırlar ve
onlara saygı gösterilmez. Allah Teala onlar hakkında şöyle buyurmuştur: “Münafıklar, kalplerinde çürüklük bulunanlar
ve Medine’de asılsız haber yayanlar yaptıklarına son vermezlerse seni onların
üzerine sevk edeceğiz; o zaman seninle beraber orada fazla oturamayacaklar,
Allah’ın rahmetinden uzaklaşmış olarak nerede bulunsalar yakalanıp
öldürülecekler.” (Ahzab 61)
O halde onları dinlemek de yoktur, itaat de. Onların
önderlik hakkı iddiaları da kabul edilmez.
Dr. Muhammed Musa şöyle der: “Münafığın hakkı öne
geçirilmek değil, geri bırakılmaktır. Saygı görmek değil, aşağılanmaktır. Yakınlık
göstermek değil, uzaklaşılmasıdır. Çünkü o Allah’ın, rasulünün ve mü’minlerin
düşmanıdır. Onlara Allah’ın ve rasulünün düşmanlarına layık olan muamele
yapılır.
Müslümanların işleri münafıklara teslim
edildiğinde bu Allah’ın gazap etmesine sebep olur ve helak olmanın alametidir.
Hasen el-Basri dedi ki: “Her kavmin önderi
münafıkları olmadıkça kıyamet kopmaz.”[4]
Şikâyetimiz Allah’adır.
2-
Onları veli edinmenin yasaklanması
Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Ey iman edenler! Sizden olmayanları sırdaş
edinmeyin, onlar size kötülük yapmaktan geri durmazlar, sıkıntıya düşmenizi
isterler. Onların ağızlarından nefret taşmaktadır; kalplerinin gizlediği ise
daha büyüktür. Gerçekten size delilleri açıklamışızdır, eğer düşünüyorsanız! Size gelince, bakın siz onları seviyorsunuz, ama
onlar sizi sevmiyorlar. Siz kitabın tamamına inanıyorsunuz; onlar sizinle
karşılaştıkları zaman "inandık" diyorlar; yalnız kaldıklarında ise
size karşı öfkelerinden parmaklarını ısırıyorlar. De ki: "Öfkenizden
çatlayın!" Şüphesiz Allah kalplerde olanı bilmektedir.” (Al-i İmran 118-119)
Mucahid dedi ki: “Bu ayetler münafıkları veliler
edinerek onlara meyletmekten yasaklamak üzere nazil oldu.”
Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Ey iman edenler! Sizden önce kendilerine
kitap verilenlerden dininizi alay ve eğlence konusu edinenleri ve kâfirleri velî
edinmeyin. Eğer müminseniz Allah’tan korkun.” (Maide 57)
Bu ayet İslam’ı izhar edip de kalplerinde küfrü
gizleyen kitap ehli münafıklarını veli edinmeyi yasaklamaktadır. Münafıkların geneli
bu şekildedir. Onlar birbirlerinin velisidirler. Allah Teala şöyle buyurmuştur:
“Erkeğiyle kadınıyla münafıklar
birbirlerindendirler.” (Tevbe 67) Onları veli (söz sahibi, dost, yardımcı,
yakın) edinmek de bir nifaktır.
Bu yüzden Allah Teâlâ onlardan hoşnut olmayı
yasaklayarak şöyle buyurmuştur: “Hoşnut
olasınız diye size yemin ederler. Fakat siz onlardan hoşnut olsanız bile Allah
günaha batmış o kimselerden asla razı olmaz.” (Tevbe 96) Allah Teala’nın
kendilerinden razı olmadığını bildirdiği bir topluluktan razı olmak mümin bir
kula yakışmaz. Böyle bir davranış ancak iman azlığı ve kalbin zayıflığı
sebebiyle olur. Çünkü mü’min; Allah Azze ve Celle’nin sevdiklerini sever, O’nun
buğzettiklerinden buğzeder. Allah için kerih görür, Allah için razı olur ve
Allah için öfkelenir.
3- Münafıklar
mücahidler divanından çıkarılır ve cihaddan geri kalanlarının yalanları sabit
olduğu için mazeretleri kabul edilmez.
Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Şayet Allah seni onlardan bir toplulukla
tekrar karşılaştırır da başka bir sefere çıkmak için senden izin isterlerse, de
ki: "Bundan böyle benimle asla sefere çıkmayacak ve benim maiyetimde
düşmana karşı asla savaşmayacaksınız. Mademki ilk defasında oturup kalmayı
yeğlediniz, şimdi de geride kalanlarla birlikte oturmaya devam edin."
(Tevbe 83)
Allah Teala cihaddan geri kalanlardan yüz
çevirmeyi emretmiştir: “Yanlarına
döndüğünüz zaman, onları hesaba çekmekten vazgeçesiniz diye size yemin billâh
edecekler. Artık onlardan uzak durun; zira onlar tiksinilecek kimselerdir,
işlemiş oldukları günahların karşılığı olarak varacakları yer de cehennemdir.”
(Tevbe 95)
Onlardan yüz çevirmek demek razı olup affetmek
demek değildir! Bilakis onları aşağılayarak yüz çevirmek emredilmiştir. Çünkü
onlar ancak katı muameleyi hak eden pisliklerdir. Allah yolunda cihaddan geri
kalmaları, mü’minlerin cemaatinden ayrılmaları sebebiyle böyle bir cezayı hak
ederler.
4-
Münafıklarla cihad edilmesi ve onlara sert
davranılması
Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Ey nebi! İnkârcılara ve münafıklara karşı
cihad et, onlara sert davran; onların varacağı yer cehennemdir ve bu ne kötü
bir sondur!” (Tevbe 73)
Münafıklarla cihad edilmesi hakkında emir yoruma
gerek bırakmayacak şekilde açıktır. Mü’minlerin emiri Ali b. Ebi Talib
radıyallahu anh dedi ki: “Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem dört kılıçla
gönderildi:
1-
Müşriklere
karşı bir kılıç: “Haram aylar çıkınca,
müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün” (Tevbe 5)
2-
Ehl-i Kitap
kâfirlerine karşı bir kılıç: “Ehl-i
kitap’tan Allah’a ve âhiret gününe inanmayan, Allah ve resulünün yasakladığını
yasak saymayan ve hak dine uymayan kimselerle, yenilmiş olarak ve kendi
elleriyle cizye verinceye kadar savaşın.” (Tevbe 29)
3-
Münafıklara
karşı bir kılıç: “Kâfirlerle ve
münafıklarla cihad et” (Tevbe 73)
4-
İsyancılara
karşı bir kılıç: “Eğer müminlerden iki
grup birbiriyle kavgaya tutuşursa hemen aralarını düzeltin; ikisinden biri
diğerinin hakkına tecavüz etmiş olursa -Allah’ın emrine geri dönünceye kadar-
haksızlığa sapanlara karşı savaşın.” (Hucurat 9)
Nifakı izhar edip ortaya koydukları zaman münafıklarla cihad gerekli olur.
İbn Mes’ud radıyallahu anh Tevbe 73. Ayeti hakkında şöyle demiştir: “Eliyle
cihad eder, buna gücü yetmezse onu asık suratla karşılar.”
İbn Abbas radıyallahu anhuma dedi ki: “Allah Teala kafirlere karşı kılıçla,
münafıklara karşı dil ile cihadı emrediyor. Münafıklara yumuşak muameleyi
kaldırmıştır.”
Ed-Dahhak dedi ki: “Münafıklara karşı cihad söz iledir.”
Hasen el-Basri ve Katade dediler ki: “Onlara karşı cihad, onlara had
cezalarının uygulanması ile olur.”[5]
Nifakının küfür nifakı olduğundan kesin olarak emin olunanlarla kılıçla
cihad edilir. Ona karşı sözlü ve fiilî olarak sertlik uygulanır. Nifakını gizleyenlerle
dil ile hüccet ve beyan yoluyla cihad edilir. O tevbeye ve müminlerin arasına
girmeye davet edilir.
Nitekim Allah Azze ve Celle onları tevbeye davet ederek şöyle buyurmuştur: “Biz her bir peygamberi, Allah’ın izniyle,
ancak kendisine itaat edilmesi için gönderdik. Eğer onlar kendilerine kötülük
ettiklerinde sana gelseler de Allah’tan bağışlanmayı dileselerdi, peygamber de
onlar için mağfiret dileseydi, elbette Allah’ı ziyadesiyle affedici ve
esirgeyici bulurlardı.” (Nisa 64)
“Bir başka grup iyi işe bir de kötü
iş karıştırmış olarak sonra günahlarını itiraf etmişlerdir. Umulur ki Allah
onların tövbesini kabul eder. Şüphesiz Allah çok esirgeyici, çok
bağışlayıcıdır. Onları
arındırmak ve temize çıkarmak üzere mallarından sadaka al! Bir de onlar için
dua et; çünkü senin duan onlara huzur verir. Allah her şeyi çok iyi işitmekte
ve bilmektedir.” (Tevbe 102-103)
İbn İshak dedi ki: “O münafıklar mescide bulunur, Müslümanların konuşmalarını
dinler, dinleriyle alay ederlerdi. Bir gün mescide onlardan bazıları
toplandılar. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem onların birbirlerine
sokulup aralarında fısıltıyla konuştuklarını görünce onların mescidden sert bir
şekilde kovularak çıkarılmalarını emretti. Ebu Eyyub Halid b. Zeyd b. Kuleyb
radıyallahu anh kalktı Ganm b. Malik b. Neccar oğullarından olan Ömer b. Kays’ı
yakaladı, ayaklarından sürükleyip mescidden attı. Bu adam cahiliyede kavminin putlarının
sahibi idi. Dışarı sürüklenirken şöyle diyordu:
“Ey Ebu Eyyub! Beni Salebe oğullarının diyarından mı çıkarıyorsun?” Ebu
Eyyub sonra Neccaroğullarından biri olan Rafi b. Vedia’ya yöneldi, onu
elbisesinin yakasından yakalayıp şiddetli bir şekilde çekti, yüzünü tokatladı
ve mescidden çıkardı. Ebu Eyyub ona şöyle diyordu:
“Öf sana habis münafık! Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in
mescidinde yaptığından dönmeyecek misin?” Umare b. Hazm radıyallahu anh kalkıp
uzun sakallı biri olan Zeyd b. Amr’ı sakalından tuttu, sert bir şekilde
mescidden çıkarana kadar sürükledi. Sonra Umare, iki elini birleştirip Zeyd’in
göğsüne vurdu ve onu yere yığdı. O şöyle diyordu:
“Beni yaraladın ey Umare!” O da dedi ki:
“Allah seni uzak kılsın ey münafık! Allah’ın sana hazırladığı azap bundan
daha şiddetlidir. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in mescidine yaklaşma!”
Neccar oğullarından ve Bedire katılanlardan biri olan Ebu Muhammed Mesúd b. Evs
kalktı, münafıklar arasında tek genç delikanlı olan Kays b. Amr b. Sehl’in
kafasına vura vura mescidden çıkardı. Hazrec’den Ebu Said el-Hudri’nin kabilesi
olan el-Hudre’den bir adam olan Abdullah b. El-Haris kalktı, el-Haris b. Amr
denilen saç örgüleri olan bir adamı saçörgülerinden yakalayıp sert bir şekilde
yerde sürükleyerek mescidden çıkardı. Dedi ki:
“Bana sert davrandın ey İbnu’l-Haris!” O da dedi ki:
“Muhakkak ki sana bu layıktır ey Allah’ın düşmanı! Allah senin hakkında
ayet indirdi, Rasulullah’ın mescidine yaklaşma çünkü sen bir necisin!”
Amr b. Avf oğullarından bir adam kardeşi Zuvey b. El-Haris’i tuttu, sert
bir şekilde mescidden çıkardı ve dedi ki:
“Sana şeytan ve onun emri galip gelmiş!” Bu kimseler o gün mescidde bulunan
münafıklar idiler. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem onların
çıkarılmalarını emretti.”[6]
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem hidayete ulaştıran bir rahmet
peygamberi olarak gönderilmiştir. Bazen muamelesinde sertlik ve kuvvet de
kullanmıştır. Fitne isyancılarını bastırmak, Müslümanlar arasında kaos çıkarmak
ve saflarını bölmek isteyenleri engellemek için bu yola da başvurmuştur.
[1] Buhari (4141) Muslim
(2770)
[2] Nevevi Muslim Şerhi
(17/118)
[3] Ahmed (22939) Ebu Davud
(4977) el-Elbani sahih demiştir.
[4] Firyabi Sıfatu’n-Nifak
(110) Muhammed Musa Al-i Nasr el-Münafikun (s.61)
[5] Tefsiru İbn Kesir
(4/156-157)
[6] Siyretu İbn Hişam (1/528,
529)