Cerh ve ta’dil âlimleri Rafizî Şiîlerdeki yalanın diğer fırkalardaki yalandan daha bariz olduğunda ittifak etmişlerdir.
El-A’meş rahimehullah Şia adına yalanlar uyduran el-Mugira
b. Said el-Kufi ve ashabını kastederek şöyle demiştir:
أَدْرَكْتُ
النَّاسَ وَمَا يُسَمُّونَهُمْ إِلَّا الْكَذَّابِينَ
“Öyle insanlara yetiştim ki sadece yalancıların isimlerini
verdiler.”[1]
İbnu’l-Mubarek rahimehullah dedi ki:
سَأَلَ
أَبُو عِصْمَةَ أَبَا حَنِيفَةَ مِمَّنْ تَأْمُرُنِي أَنْ أَسْمَعَ الْآثَارَ؟
قَالَ مِنْ كُلِّ عَدْلٍ فِي هَوَاهُ إِلَّا الشِّيعَةَ فَإِنَّ أَصْلَ
عُقَدِهِمْ تَضْلِيلُ أَصْحَابِ مُحَمَّدٍ صلى الله عليه وآله وسلم وَمَنْ أَتَى
السُّلْطَانَ طَائِعًا أَمَا إِنِّي لَا أَقُولُ إِنَّهُمْ يُكَذِّبُونَهُمْ أَوْ
يَأْمُرُونَهُمْ بِمَا لَا يَنْبَغِي وَلَكِنْ وَطَّأُوا لَهُمْ حَتَّى انْقَادَتِ
الْعَامَّةُ بِهِمْ فَهَذَانِ لَا يَنْبَغِي أَنْ يَكُونَا مِنْ أَئِمَّةِ
الْمُسْلِمِينَ
“Ebu İsme, Ebu Hanife’ye: “Kimden hadis dinlememi
emredersin?” diye sordu. O da dedi ki: “Şia dışında hevasında adalet sahibi
olan herkesten dinle. Zira Şia’nın akidesinin aslı Muhammed sallallahu aleyhi
ve sellem’in ashabını sapık görmektir. Yine kendi isteğiyle yöneticilere
gidenlerden de dinleme. Ben onların yalan söylediklerini veya uygun olmayan
şeyi emrettiklerini söylemiyorum. Lakin onların yöneticilere gitmeleri halinde
halk onları örnek alır. Bu durum ise müslümanların imamlarından olacak bir
kimseye yakışmaz.”[2]
Hammad b. Seleme rahimehullah şöyle demiştir: “Rafizilerin
şeyhlerinden biri bana şöyle dedi:
كُنَّا
إِذَا اجْتَمَعْنَا وَاسْتَحْسَنَّا شَيْئًا جَعَلْنَاهُ حَدِيثًا
“Biz bir şeyi güzel bulur ve sözbirliği edersek onu hadis
kılardık.”[3]
Muhammed b. Said el-Esfehanî’den: “Şerik rahimehullah’ı
şöyle derken işittim:
أَحْمِلُ
الْعِلْمَ عَنْ كُلِّ مَنْ لَقِيتُ إِلَّا الرَّافِضَةَ فَإِنَّهُمْ يَضَعُونَ
الْحَدِيثَ وَيَتَّخِذُونَهُ دِينًا
“Rafıziler dışında karşılaştığım herkesten ilim aldım. Zira
Rafiziler hadis uyduruyor ve onu din ediniyorlar.”[4]
Yunus b. Abdila’lâ dedi ki: “Eşheb şöyle dedi: “Malik rahimehullah’a
Rafiziler hakkında sorulunca şöyle dedi:
لَا
تُكَلِّمْهُمْ وَلَا تَرْوِ عَنْهُمْ فَإِنَّهُمْ يَكْذِبُونَ
“Onlarla konuşma ve onlardan rivayette bulunma! Zira onlar
yalan söylüyorlar.”[5]
Abdullah b. el-Mubarek rahimehullah şöyle demiştir:
الدِّينُ
لأَهْلِ الحَدِيثِ وَالكَلَامُ وَالحِيَلُ لأَهْلِ الرَّأْيِ وَالكَذِبُ
لِلْرَّافِضَةِ
“Dindarlık Hadis Ehlindedir. Kelam ve hile re’y ehlindedir.
Yalan ise Rafizilerdedir.”[6]
Harmele dedi ki: “Şafii radıyallahu anh’ı şöyle derken işittim:
مَا
رَأَيْتُ أَشْهَدَ عَلَى اللَّهِ بِالزُّورِ مِنَ الرَّافِضَةِ
“Rafiziler kadar yalanına Allah’ı şahit tutan kimse
görmedim.”[7]
Muemmel b. İhab’dan: Yezid b. Harun rahimehullah’ı şöyle
derken işittim:
يَكْتُبُ
عَنْ كُلِّ صَاحِبِ بِدْعَةٍ إِذَا لَمْ يَكُنْ دَاعِيَةً إِلَّا الرَّافِضَةَ
فَإِنَّهُمْ يَكْذِبُونَ
“Bid’atine davetçi olmayan her bid’atçiden hadis yazılır.
Ancak Rafiziler hariç. Çünkü onlar yalan söylüyorlar.”[8]
Şia yalanı şiar edinmişler, buna “takiyye” adıyla da dini
bir kılıf uydurmuşlardır. Ali radıyallahu anh ve ehli beyti üzerine de yalanlar
söyleyip iftira etmekten sakınmamaktadırlar.
Ebu Amr el-Keşşî, er-Rical kitabında şöyle zikreder: “Ebu
Abdillah Cafer es-Sadık dedi ki:
. .: كَانَ يَكْذِبَانِ عَلَى (ع) ثُمَّ ذَكَرَ وَبَزِيعًا
وَالسَّرِيَّ وَمَعْمَرًا وَبَشَّارًا الْأَشْعَرِيَّ وَحَمْزَةَ الْيَزِيدِيَّ
وَصَائِدًا النَّهْدِيَّ وَقَالَ:.
إِنَّا
أَهْلُ بَيْتٍ صَادِقُونَ لَا نَخْلُو مِنْ كَذَّابٍ يَكْذِبُ عَلَيْنَا فيسقط
صدقنا بكذبه علينا عند الناس كَانَ رَسُولُ اللَّهِ (صلى الله عليه وسلم) أَصْدَقَ
الْبَرِيَّةِ لَهْجَةً وَكَانَ مُسَيْلِمَةُ يَكْذِبُ عَلَيْهِ وكان أمير المؤمنين
علي بن أبي طالب أصدق من برأ الله من بعد رسول الله وكان الذي يكذب عليه عبد الله
بن سبأ لعنه الله وكان أبو عبد الله الحسين بن علي قد ابتلي بالمختار الثقفي ثُمَّ
ذَكَرَ عَلِيِّ بْنِ الْحُسَيْنِ فَقَالَ كان يكذب عليه أَبُو عَبْدِ اللَّهِ
الْحَارِثَ الشَّامِيَّ وَبَنَانَ ثُمَّ ذَكَرَ الْمُغِيرَةَ بْنَ سَعِيدٍ والسري وَأَبَا
الْخَطَّابِ … فَقَالَ لَعَنَهُمُ اللَّهُ فَإِنَّا لَا نَخْلُو مِنْ كَذَّابٍ
يَكْذِبُ عَلَيْنَا كفانا الله مؤنة كل كذَّاب وأذاقهم الله حرَّ الحديد
“Biz Ehl-i Beyt olarak doğru sözlü kimseleriz. Yalancılardan
ve bizim adımıza yalan söyleyenlerden selamette değiliz. Bizim doğruluğumuzu
insanlar katında bizim adımıza söylenen yalanlar düşürmüştür. Rasulullah
sallallahu aleyhi ve sellem insanların en doğru konuşanı idi. Museyleme O’nun
adına yalan söyledi. Mü’minlerin emiri Ali b. Ebi Talib radıyallahu anh Rasulullah
sallallahu aleyhi ve sellem’den sonra en doğru sözlü kişiydi. Abdullah b. Sebe –
Allah ona lanet etsin – onun adına yalan söyledi. Ebu Abdillah el-Huseyn b. Ali
radıyallahu anhuma, el-Muhtar es-Sekafî ile müptela oldu.” Sonra Ali b.
el-Huseyn (Zeynu’l-âbidin) rahimehullah’tan bahsetti ve dedi ki:
“Onun adına da Ebu Abdillah el-Haris eş-Şamî ve Bunân yalan
söyledi.” Sonra el-Mugire b. Said es-Serî ve Ebu’l-Hattab’dan… bahsetti ve dedi
ki:
“Allah onlara lanet etsin! Yalancıların adımıza söyledikleri
yalanlardan kurtulamadık! Allah her yalancıya karşı bize yeter. Allah onları
kızgın demirlerle dağlasın!”[9]
Rafiziler hevâlarına uyan hadisler ve haberler uydurmakta
aşırı gitmişlerdir. Ali radıyallahu anh ve Ehl-i Beyt’in fazileti hakkında
hadisler uydurdukları gibi başta Ebu Bekr ve Ömer radıyallahu anhuma olmak
üzere diğer sahabelerin zemmi hakkında da hadisler uydurmuşlardır. Hatta Şiî
bir Mu’tzezilî edip olan İbn Ebi’l-Hadîd, Ömer radıyallahu anh’ın Fatıma radıyallahu
anha’yı kapının arkasına sıkıştırması gibi Şianın uydurduğu bazı kıssaları
zikrettikten sonra şöyle demiştir:
فَكُلُّ
ذَلِكَ لَا أَصْلَ لَهُ عِنْدَ أَصْحَابِنَا وَلَا يُثْبِتُهُ أَحَدٌ
مِنْهُمْ وَلَا رَوَاهُ أَهْلُ الحَدِيثِ وَلَا يَعْرِفُونَهُ وَإِنَّمَا هُوَ
شَيْءٌ تَنْفَرِدُ الشِّيعَةُ بِنَقْلِهِ
“Bütün bunların ashabımız katında bir aslı yoktur,
ashabımızdan hiçbiri bunları kabul etmez, hadis ehli bunları rivayet
etmemişlerdir ve kabul etmemişlerdir. Bunlar sadece Şia’nın nakletmekte tek
kaldıkları şeylerdir.”[10]
Yine Muaviye radıyallahu anh’ın zemmi hakkında da hadisler
uydurmuşlardır. Bunun örneklerinden biri Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e
şöyle söylediğini nispet etmeleridir:
إِذَا
رَأَيْتُمْ مُعَاوِيَةَ عَلَى مِنْبَرِي فَاقْتُلُوهُ
“Muaviye’yi benim minberim üzerinde görürseniz onu
öldürün!”[11]
Bunun gibi daha nice hadisler uydurmuşlardır. Hafızlardan
birinin tespitine göre Kufe’de Şiaların Ali ve Ehli Beytin fazileti, diğer
sahabelerin zemmi hakkında uydurdukları hadislerin sayısı üç yüz bini bulmuştu!
Hadis ve sünnet ehli ise itikadlarına uygun düşse bile
yalandan razı olmazlar. Nitekim Ebu Bekr, Ömer, Osman ve hatta Muaviye radıyallahu
anhum’un faziletleri hakkında isnadlarıyla nice hadisler en-Nakkaş, el-Katiî,
es-Sa’lebî, el-Ehvazî, Ebu Nuaym, Hatib el-Bağdadî, İbn Asakir gibi kimseler
tarafından rivayet edillmiş, hadis alimleri bunlardan yalan olanları
açıklamadan bırakmamışlardır. Hatta hadisin isnadında cerh ve ta’dil olarak
durumu meçhul olan tek bir ravisi bulunsa o hadisi kabul etmek hususunda
duraklamışlardır. Bid’atçilerin kriteri ise, isnadının durumu ne olursa olsun,
metninin hevalarına uygun düşmesidir![12]
Bu yüzden zamanımızın hevâ ehli, hadislerin isnadlarını inceleyip
sahih olanı ve olmayanı tespit etmemizden son derece rahatsız oluyorlar!
Ebu Nasr b. Selam Buhârî el-Fakih rahimehullah dedi ki:
لَيْسَ شَيْءٌ
أَثْقَلَ عَلَى أَهْلِ الَإِلْحَادِ وَلَا أَبْغَضَ إِلَيْهِمْ مِنْ سَمَاعِ الْحَدِيثِ
وَرِوَايَتِهِ بِإِسْنَادِهِ
“İlhâd ehline hadisi ve isnadıyla rivayetini dinlemekten
daha ağır gelen ve daha çok buğzettikleri bir şey yoktur.”[13]
Evet, eskiden beri sapıklar bundan rahatsız oluyorlardı! Ebu
Nasr el-Fakih böyle demiştir, çünkü o zamanda hadisin sahihi ile sakimi isnad
zinciriyle biliniyordu, hadis ehli katında raviler isimleri ve nispeleriyle bilinmekte,
kimin rivayetine güvenilip kiminkine güvenilmeyeceği isnad zinciri ile
anlaşılıyordu. Bizim zamanımızda ise ravi sayısı çoğaldığı için, hadisle amel
eden herkesin bütün ravileri tanımaları mümkün değildir. Bu yüzden bu ilmin
ehli olan hadis uzmanı dürüst alimlerin, hadisin sıhhati hakkındaki
şahitliğiyle, onların rical ve metin tahkikleriyle ortaya koymuş oldukları
çabaların sonuçlarıyla amel etmek mecburiyeti vardır.
Sözün kısası, dün hadislerin isnadıyla rivayet edilmesine
karşı çıkan zihniyet ile bugün hadislerin sıhhat hükümlerinin belirtilmesine
karşı çıkan zihniyet aynıdır!
Çünkü onlar hadis metinlerinin sahih olup olmadığına
aldırmaksızın, yalnızca hevâlarına uygun olmasını murad ediyorlar! Tıpkı yalanı
din edinen Rafizîler gibi!
[1]
Minhacu’s-Sunne (1/16)
[2]
Hatib el-Kifaye (s.203)
[3]
Hatib el-Cami (162)
[4]
Zehebi Mizanu’l-İ’tidal (1/28)
[5]
Zehebi Mizanu’l-İ’tidal (1/27)
[6]
Zehebi el-Munteka (s.480)
[7]
İbn Ebî Hâtim Adabu’ş-Şafii (s.144) Hatib el-Kifaye (s.202) Ebû Nuaym
Hilyetu'l-Evliyâ (9/114)
[8]
Minhacu’s-Sunne (1/16) Mizanuı’l-İ’tidal (1/28)
[9]
Keşşi er-Rical (s.257)
[10]
Şerhu Nehci’l-Belaga (1/135)
[11]
Bkz.: Suyuti el-Lealiu’l-Masnua (1/323)
[12]
Bkz.. Zehebi el-Munteka (s.480)
[13]
Herevi Zemmu’l-Kelam (239) Hâkim Marife (s.4) Sabuni Akide (s.35) Hatib Şerafu
Ashabi’l-Hadis (157)