Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

3 Temmuz 2025 Perşembe

Dünyada Sakala ve İslam Şiarlarına Karşı Yapılan Savaş – 1 -

 El-Elbani rahimehullah, sömürgeci kâfirlerin kendi emellerini uygulamak için önce müslümanlardan kimseleri alet etmelerine işaret ederek şöyle anlatmıştır:

“Büyük mescidde insanlara yakın bir zamana kadar, Fransızlar Suriye’yi sömürge haline getirene kadar Hanefi imam namaz kılıdırıyordu. Suriye’de Osmanlı’dan insanlara miras kalan durum bu idi. Zira Osmanlı’ların tamamı Hanefî mezhebinde idi. Fransa Suriye’yi işgal edip, sonra oraya kendi zamanında Şam diyarının muhaddisi olduğunu söyledikleri Bedruddin el-Huseynî’nin çocuklarından; Tacuddin el-Huseynî adındaki cumhurbaşkanını yerleştirdi. Şu an konumuz bu değildir. Önemli olan şudur: Şeyh Tacuddin b. Bedreddin, başında bir fes üzerinde beyaz bir sarık bulunan bir cumhurbaşkanı idi. Çünkü o böyle yaşıyordu. Bu durum, Fransa’nın siyasetine uymaktaydı. Zira onlar, kendileri tarafından bu ülkelerin sömürgeleştirilmesini kolayca kabullendirdiler. Bunun için müslümanlardan sarıklı bir şeyhi cumhurbaşkanı atamayı uygun gördüler. Bu adam Şafiî idi. Namazın düzenini değiştirdi. Şafiî imam, Hanefî imamdan önce namaz kıldırıyordu. Bu, mezhep taassubunun sonucudur…”

Önce İngilizlerin kurduğu, sonra Amerikalıların devam ettirdiği Suud Devleti ve Arapların körfez ülkelerinde sünnet olan sarığın yerine bid’at olan baş üzerinden atılan atkı taylasanların yaygınlaşmasını ve bunun İslam kıyafeti zannedilir olmasına yahut Yunan fesinin batı hayranı olmuş Osmanlılar eliyle müslüman kıyafetiymiş gibi algılanır olmasına değinmeme gerek yok sanırım.

Kâfirlerin bu gibi hilelerinden sonra diğer müslüman ülkelerinde olduğu gibi Suriye’de de kâfir kılık kıyafetleri yaygınlaştığından el-Elbani (ed-Daife 1/254) şöyle demiştir:

“Müslüman sarığa namaz dışında, namaz içinde olduğundan daha çok ihtiyaç duyar. Çünkü bu müslümanı kâfirden ayıran bir alamettir. Özellikle de müminlerle kâfirlerin görünüşlerinin birbirine karıştığı bu zamanda! Hatta müslümanın, tanıdığı ve tanımadığı müslümana selam vermesi zorlaşmıştır.”

Yine el-Elbani rahimehullah gençlere yaptığı bir nasihatinde şöyle demiştir:

“Müslüman gençlerimizden gerçekten istediğim şey görünüşlerinin kâfirlerin görünüşü gibi olmamasıdır. Başlarına (takke veya sarık gibi) bir şey koymaları mutlaka gerekir. Baş açık gezmenin İslam ile alakası yoktur. Bundan elli sene öncesine kadar mescide başı açık bir kimse girmezdi. Müslümanlar böyle nasıl bir musibete uğradı? Onlara semadan; dindarlık, sıhhat ve felsefe olarak baş açık gezmelerinin daha üstün olduğuna dair yeni bir vahiy mi geldi, ne oldu bilmiyorum!

Suriye’de, Ürdün’de, Mısır’da ve başka yerlerde bu ancak İslam ülkelerinde emperyalizm kuran Avrupalılardan yayılmıştır. O halde İslam’ı bütün olarak benimsememiz gerekir. Önce akide olarak, sonra tam bir şekilde uygulayarak. Ben “tam bir şekilde” dediğimde, inanıyorum ki tam şekliyle uygulamaya güç yetiremeyiz. Lakin hedefimizi önümüze koymamız ve dinimizi eksiksiz bir şekilde

Allah hiçbir nefse gücü yetmeyen şeyi yüklemez” (Bakara 286) ayetinin sınırında uygulamalıyız.

Görüyoum ki müslüman gencin sakal bırakmayı kabul etmesinden hareketle, başına bir şey giymesi daha kolaydır. Çünkü sakal bırakmak cihadı (mücadeleyi) gerektirir. O halde bu mücahid müslüman neden islamı izhar etmeyi tamamlamıyor?

Zira dış görünüş, iç âlemin yansımasıdır. İnanıyorum ki mesele ilim ehli, şuurlu kimseler ve yol göstericiler tarafından bilinçlendirilmeye muhtaçtır.  Sonra da her hallerinde sünnete ittiba etmekle yükümlü olan bu gençlerin gayretlerine muhtaçtır. Allah Azze ve Celle’den bizi ve onları sünnete ittibada muvaffak kılmasını dileriz.”

Sakala ve İslam Şiarı Giyimlere Karşı Savaşın Başlangıcı ve Müslümanların Safları Arasına Bu Savaşın Sokulması

Aralarında el-Elbani rahimehullah’ın da bulunduğu birçok alimler bu savaştan bahsetmişlerdir. Özeti şu şekildedir:

Sakala karşı savaş son asırda İngiliz, Fransız ve diğer Avrupalıların İslam ülkelerini işgal için açtıkları savaşla başlamıştır. Onlar halklara kendi kültürlerini, âdetlerini, taklitlerini, pantolon, kravat, sakal traşı gibi görünüşlerini işgal ettikleri İslam beldelerinde müslümanlara dayatmışlardır. Bilindiği gibi yenik düşen halklar, kendilerine galip gelen milletleri taklit etme kompleksine girerler. Nitekim İbn Haldun Mukaddime’sinde bu durumdan bahsetmiştir.

İngilizler geldiklerinde, onlar sakallarını traş edip bıyıklarını uzatan kimselerdi. Müslümanların ne gençleri ne de yaşlıları asla sakallarını traş etmezlerdi. Lakin galip gelen işgalciler bunları yapınca, halk da onlara benzemeye çalışıp taklid ettiler. Sakallarını traş edip bıyıklarını uzatmaya başladılar. Azar azar bu durum yaygınlaştı ve neticede bu taklide uymayan, onlara benzeşmeyen bir azınlık kaldı.

Sonra Fransızlar geldiler,  onlar da hem sakallarını hem bıyıklarını kesen, böylece erkekle kadın arasında en büyük farklardan birini ortadan kaldıran kimselerdi. Müslümanlar kendilerine galip gelen bu kimseleri görünce onlara da benzeşmeye ve taklid etmeye başladılar. Bu görüntü da onların arasında yaygınlaştı, öyle ki yalnızca bıyık bırakan erkekler dahi dindar olarak görülmeye başlandı!

Günler geçti ve müslümanların haçlılardan aldıkları bu âdetler müslüman toplumlarda yaygınlaştı. Gözlerinde sakal bırakan kimseler garip görünmeye ve yadırganmaya başlandı. Böylece sakal sadece dindarların bir şiarı haline geldi. Bundan dolayı araplar arasında sakallılara “mutavva/itaatkar” diye bir ıstılah kullanmaya başladılar. Çeşitli vesilelerle sakallıları/dindarları çirkin göstermek için harbi başlattılar.

İşgalci Hristiyanların dış görünüşteki âdet ve kültürleri İslamî toplumun şahsiyetini eritti. Bilindiği üzere kâfirlere dış görünüşte benzeşmek, içteki benzeşmeyi mutlaka beraberinde getirir ve onlara sevgi duymaya sebep olur. Dış görünüşlerinde onlara benzeşen birçok kimselerin, toplulukların, hatta milletlerin batılı kâfirlere kalplerinin de benzeştiğine, sakal, sarık, çarşaf gibi İslam şiarlarına karşı harbe katıldıklarına şahit olmaktayız. Özellikle onlardan etkilenmiş olan laikler, dilleriyle, kalemleriyle, yetkileriyle bu İslam şiarlarına karşı öfke kusmaktadırlar!

Batılıların fikrî alanda başlatmış oldukları soğuk savaşı, onların asalak taklitçileri olan laikler ganimet bilerek sürdürmektedirler. Bu yüzden batılı efendilerini överler, onların medeniyetlerini yüceltirler. Kadınıyla erkeğiyle onların hertürlü âdetlerini izhar etme kompleksine girerler, Yahudilerin zünnarını, kepalarını, sakallarını veya Hristiyan papazların görüntülerini garipsemezler.

İslam Şiarlarına ve Sakala Karşı Savaş Vesileleri

Görebilen kimselere gizli kalmadığı üzere sakala ve İslam şiarlarına karşı başlatılan savaş çeşitli vesilelerle sürdürülmektedir. Bazen yazarların kalemleriyle, bazen yayın vasıtalarında dilleriyle, bazen karikatür ve fotoşop yoluyla, bazen dizi filimler ve sinemalarla bu savaşı ilan etmektedirler. Sakallıları çirkin ve rezil işler yapan yahut terör yapan kimseler olarak lanse etmek suretiyle sakaldan ve sakallı müslümanlardan nefret ettirmeye çalışmaktadırlar.

Dinlerinin hükümlerini bilmeyen kadın erkek, büyük küçük milyonlarca kimsenin gözünde sakalı ve sakal bırakanları kötü göstermekte, bazen de filimlerde, programlarda sakal ve sakallılarla dalga geçmektedirler.

Bazen sakala karşı yürütülen bu savaş, sakallılardan oluşan silahlı örgüt kurup çirkin işler yaptırarak ve yeryüzünde fesat çıkararak sergilenmektedir. Sonra da müslümanları terörle itham ederek sözde teröre karşı mücadele maskesi altında müslümanların topraklarını işgal etmekte yahut müslüman toplum içerisinde kendilerine hayran edindikleri cahil müslümanları, İslam şiarlarını ortaya koyan müslümanlara karşı kışkırtarak, ellerini bile sürmeden müslümanları İslam’a düşman etmektedirler! Hizbullah, El-Kaide, Işid, Nusra, Taliban gibi kâfirlerin destekledikleri örgütler bu hain planın en açık göstergesidir!

Sakala karşı sürdürülen savaşın görüntülerinden bir diğeri, devlet dairelerinde, askeriyede vb. resmi görevlerde en düşük mertebedeki bir işte dahi sakalı yasaklamak için kanun yapmalarıdır.

Öyle ki küfür sevgisi kalplerine yer etmiş kimselerin özel şirketlerinde dahi sakallı kimseler işe alınmaz olmuştur!

Batılı Devletlerin İslam Şiarlarına Karşı Savaşı

Batılı devletlerin İslam’a karşı düşmanlıkları eskilere dayanır. Lakin onlar bu düşmanlıklarını “Demokrasi”, “Başkalarıyla barış içinde yaşam” gibi hilelerle gizlerler. Fakat bu düşmanlıkları zaman zaman dillerinden kaçmaktadır. Eski Amerika başkanı oğul Bush, Irak savaşı günlerinde: “Bu bir haçlı savaşıdır” demiştir. Yine o zamanlarda: “İslamî bir devlet kabul etmemiz mümkün değildir” demiştir.

Tarihi bilenlere Haçlı Devletlerin ilk savaşının sakala karşı harp olduğu hususu gizli kalmaz. Onlar sakalı kesmeye çağırmışlar ve bunu teşvik edip sakaldan sakındırmak için müslümanların arasında uygulamışlardır. Bu bilinen bir husustur. Onların sakallıları ve dinlerine sarılanları araştırmak üzere görevli casusları vardır. Onların ülkelerinde yaşayan müslümanlar bunu iyi bilirler. Hatta müslümanların ülkelerinde sakalla ve sakallılarla mücadelenin sebebi de, batılıların kanunlarına ve kuyruklarına tutunup bunları müslümanların safları arasında uygulamak istemeleridir.

Peki müslümanların çoğunun sakala karşı çıkması, sakallarını kısaltıp traş etmeleri ve sakaldan nefret ettirmeleri, kâfirlerin müslüman beldelerini işgal etmiş olmalarının bir göstergesi değil midir?

Batılı devletler sakala ve İslamî görünüşe karşı savaşlarını gizli tuzaklar içeren vesilelerle yürütmektedir. Bu çalışmalar Masonluğun dinlere karşı savaşına benzemektedir. Bunda şaşılacak bir şey yok, çünkü bu devletlerin kanunları, Masonlarla aynı şeyi hedeflemektedir!

Batılıların sakallı olmalarına rağmen Sufilere, Rafizilere, diğer bid’at ehline ve zındıklara karşı savaşmamalarına gelince, bunun sebebi onların Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in getirmiş olduğu Sahih İslam’ı temsil etmiyor oluşlarındandır. Bu bid’atçiler batılı kâfirler için tehlike arz etmiyorlar! Hatta onların Sahih İslam’a karşı sürdürdükleri savaşa da hizmet etmektedirler!

İmam Mukbil el-Vadii rahimehullah, sarıklı olan bu sufi ve rafizi gibi bid’atçiler hakkında “Amaim alâ behâim/hayvanların başındaki sarıklar” tabirini kullanmıştır!

  Tarihten ve şu anki vakıadan bilinmektedir ki bu bid’atçi ve zındık fırkalar, batılıların elinde kılıçlar olup İslam ehline karşı darbe vurmuşlardır!

- Allah nasip ederse devam edecek -

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)