El-Elbani rahimehullah, sömürgeci kâfirlerin kendi emellerini uygulamak için önce müslümanlardan kimseleri alet etmelerine işaret ederek şöyle anlatmıştır:
“Büyük mescidde insanlara yakın bir zamana kadar, Fransızlar
Suriye’yi sömürge haline getirene kadar Hanefi imam namaz kılıdırıyordu.
Suriye’de Osmanlı’dan insanlara miras kalan durum bu idi. Zira Osmanlı’ların
tamamı Hanefî mezhebinde idi. Fransa Suriye’yi işgal edip, sonra oraya kendi
zamanında Şam diyarının muhaddisi olduğunu söyledikleri Bedruddin
el-Huseynî’nin çocuklarından; Tacuddin el-Huseynî adındaki cumhurbaşkanını
yerleştirdi. Şu an konumuz bu değildir. Önemli olan şudur: Şeyh Tacuddin b.
Bedreddin, başında bir fes üzerinde beyaz bir sarık bulunan bir cumhurbaşkanı
idi. Çünkü o böyle yaşıyordu. Bu durum, Fransa’nın siyasetine uymaktaydı. Zira
onlar, kendileri tarafından bu ülkelerin sömürgeleştirilmesini kolayca
kabullendirdiler. Bunun için müslümanlardan sarıklı bir şeyhi cumhurbaşkanı
atamayı uygun gördüler. Bu adam Şafiî idi. Namazın düzenini değiştirdi. Şafiî
imam, Hanefî imamdan önce namaz kıldırıyordu. Bu, mezhep taassubunun sonucudur…”
Önce
İngilizlerin kurduğu, sonra Amerikalıların devam ettirdiği Suud Devleti ve
Arapların körfez ülkelerinde sünnet olan sarığın yerine bid’at olan baş
üzerinden atılan atkı taylasanların yaygınlaşmasını ve bunun İslam kıyafeti
zannedilir olmasına yahut Yunan fesinin batı hayranı olmuş Osmanlılar eliyle
müslüman kıyafetiymiş gibi algılanır olmasına değinmeme gerek yok sanırım.
Kâfirlerin bu gibi hilelerinden sonra diğer müslüman
ülkelerinde olduğu gibi Suriye’de de kâfir kılık kıyafetleri yaygınlaştığından
el-Elbani (ed-Daife
1/254) şöyle demiştir:
“Müslüman
sarığa namaz dışında, namaz içinde olduğundan daha çok ihtiyaç duyar. Çünkü bu
müslümanı kâfirden ayıran bir alamettir. Özellikle de müminlerle kâfirlerin
görünüşlerinin birbirine karıştığı bu zamanda! Hatta müslümanın, tanıdığı ve
tanımadığı müslümana selam vermesi zorlaşmıştır.”
Yine el-Elbani rahimehullah
gençlere yaptığı bir nasihatinde şöyle demiştir:
“Müslüman
gençlerimizden gerçekten istediğim şey görünüşlerinin kâfirlerin görünüşü gibi
olmamasıdır. Başlarına (takke veya sarık gibi) bir şey koymaları mutlaka
gerekir. Baş açık gezmenin İslam ile alakası yoktur. Bundan elli sene öncesine
kadar mescide başı açık bir kimse girmezdi. Müslümanlar böyle nasıl bir
musibete uğradı? Onlara semadan; dindarlık, sıhhat ve felsefe olarak baş açık
gezmelerinin daha üstün olduğuna dair yeni bir vahiy mi geldi, ne oldu
bilmiyorum!
Suriye’de,
Ürdün’de, Mısır’da ve başka yerlerde bu ancak İslam ülkelerinde emperyalizm
kuran Avrupalılardan yayılmıştır. O halde İslam’ı bütün olarak benimsememiz
gerekir. Önce akide olarak, sonra tam bir şekilde uygulayarak. Ben “tam bir
şekilde” dediğimde, inanıyorum ki tam şekliyle uygulamaya güç yetiremeyiz.
Lakin hedefimizi önümüze koymamız ve dinimizi eksiksiz bir şekilde
“Allah
hiçbir nefse gücü yetmeyen şeyi yüklemez” (Bakara 286) ayetinin sınırında
uygulamalıyız.
Görüyoum ki
müslüman gencin sakal bırakmayı kabul etmesinden hareketle, başına bir şey
giymesi daha kolaydır. Çünkü sakal bırakmak cihadı (mücadeleyi) gerektirir. O
halde bu mücahid müslüman neden islamı izhar etmeyi tamamlamıyor?
Zira dış
görünüş, iç âlemin yansımasıdır. İnanıyorum ki mesele ilim ehli, şuurlu
kimseler ve yol göstericiler tarafından bilinçlendirilmeye muhtaçtır. Sonra da her hallerinde sünnete ittiba
etmekle yükümlü olan bu gençlerin gayretlerine muhtaçtır. Allah Azze ve
Celle’den bizi ve onları sünnete ittibada muvaffak kılmasını dileriz.”
Sakala ve İslam Şiarı Giyimlere Karşı Savaşın Başlangıcı ve Müslümanların
Safları Arasına Bu Savaşın Sokulması
Aralarında el-Elbani rahimehullah’ın da bulunduğu birçok
alimler bu savaştan bahsetmişlerdir. Özeti şu şekildedir:
Sakala karşı savaş son asırda İngiliz, Fransız ve diğer Avrupalıların
İslam ülkelerini işgal için açtıkları savaşla başlamıştır. Onlar halklara kendi
kültürlerini, âdetlerini, taklitlerini, pantolon, kravat, sakal traşı gibi
görünüşlerini işgal ettikleri İslam beldelerinde müslümanlara dayatmışlardır.
Bilindiği gibi yenik düşen halklar, kendilerine galip gelen milletleri taklit
etme kompleksine girerler. Nitekim İbn Haldun Mukaddime’sinde bu durumdan
bahsetmiştir.
İngilizler geldiklerinde, onlar sakallarını traş edip
bıyıklarını uzatan kimselerdi. Müslümanların ne gençleri ne de yaşlıları asla
sakallarını traş etmezlerdi. Lakin galip gelen işgalciler bunları yapınca, halk
da onlara benzemeye çalışıp taklid ettiler. Sakallarını traş edip bıyıklarını
uzatmaya başladılar. Azar azar bu durum yaygınlaştı ve neticede bu taklide
uymayan, onlara benzeşmeyen bir azınlık kaldı.
Sonra Fransızlar geldiler, onlar da hem sakallarını hem bıyıklarını
kesen, böylece erkekle kadın arasında en büyük farklardan birini ortadan
kaldıran kimselerdi. Müslümanlar kendilerine galip gelen bu kimseleri görünce
onlara da benzeşmeye ve taklid etmeye başladılar. Bu görüntü da onların
arasında yaygınlaştı, öyle ki yalnızca bıyık bırakan erkekler dahi dindar
olarak görülmeye başlandı!
Günler geçti ve müslümanların haçlılardan aldıkları bu
âdetler müslüman toplumlarda yaygınlaştı. Gözlerinde sakal bırakan kimseler
garip görünmeye ve yadırganmaya başlandı. Böylece sakal sadece dindarların bir
şiarı haline geldi. Bundan dolayı araplar arasında sakallılara “mutavva/itaatkar”
diye bir ıstılah kullanmaya başladılar. Çeşitli vesilelerle sakallıları/dindarları
çirkin göstermek için harbi başlattılar.
İşgalci Hristiyanların dış görünüşteki âdet ve kültürleri İslamî
toplumun şahsiyetini eritti. Bilindiği üzere kâfirlere dış görünüşte benzeşmek,
içteki benzeşmeyi mutlaka beraberinde getirir ve onlara sevgi duymaya sebep
olur. Dış görünüşlerinde onlara benzeşen birçok kimselerin, toplulukların,
hatta milletlerin batılı kâfirlere kalplerinin de benzeştiğine, sakal, sarık,
çarşaf gibi İslam şiarlarına karşı harbe katıldıklarına şahit olmaktayız. Özellikle
onlardan etkilenmiş olan laikler, dilleriyle, kalemleriyle, yetkileriyle bu
İslam şiarlarına karşı öfke kusmaktadırlar!
Batılıların fikrî alanda başlatmış oldukları soğuk savaşı,
onların asalak taklitçileri olan laikler ganimet bilerek sürdürmektedirler. Bu
yüzden batılı efendilerini överler, onların medeniyetlerini yüceltirler.
Kadınıyla erkeğiyle onların hertürlü âdetlerini izhar etme kompleksine
girerler, Yahudilerin zünnarını, kepalarını, sakallarını veya Hristiyan
papazların görüntülerini garipsemezler.
İslam Şiarlarına ve Sakala Karşı Savaş Vesileleri
Görebilen kimselere gizli kalmadığı üzere sakala ve İslam
şiarlarına karşı başlatılan savaş çeşitli vesilelerle sürdürülmektedir. Bazen
yazarların kalemleriyle, bazen yayın vasıtalarında dilleriyle, bazen karikatür
ve fotoşop yoluyla, bazen dizi filimler ve sinemalarla bu savaşı ilan etmektedirler.
Sakallıları çirkin ve rezil işler yapan yahut terör yapan kimseler olarak lanse
etmek suretiyle sakaldan ve sakallı müslümanlardan nefret ettirmeye
çalışmaktadırlar.
Dinlerinin hükümlerini bilmeyen kadın erkek, büyük küçük
milyonlarca kimsenin gözünde sakalı ve sakal bırakanları kötü göstermekte, bazen
de filimlerde, programlarda sakal ve sakallılarla dalga geçmektedirler.
Bazen sakala karşı yürütülen bu savaş, sakallılardan oluşan
silahlı örgüt kurup çirkin işler yaptırarak ve yeryüzünde fesat çıkararak sergilenmektedir.
Sonra da müslümanları terörle itham ederek sözde teröre karşı mücadele maskesi
altında müslümanların topraklarını işgal etmekte yahut müslüman toplum
içerisinde kendilerine hayran edindikleri cahil müslümanları, İslam şiarlarını
ortaya koyan müslümanlara karşı kışkırtarak, ellerini bile sürmeden müslümanları
İslam’a düşman etmektedirler! Hizbullah, El-Kaide, Işid, Nusra, Taliban gibi
kâfirlerin destekledikleri örgütler bu hain planın en açık göstergesidir!
Sakala karşı sürdürülen savaşın görüntülerinden bir diğeri,
devlet dairelerinde, askeriyede vb. resmi görevlerde en düşük mertebedeki bir
işte dahi sakalı yasaklamak için kanun yapmalarıdır.
Öyle ki küfür sevgisi kalplerine yer etmiş kimselerin özel
şirketlerinde dahi sakallı kimseler işe alınmaz olmuştur!
Batılı Devletlerin İslam Şiarlarına Karşı Savaşı
Batılı
devletlerin İslam’a karşı düşmanlıkları eskilere dayanır. Lakin onlar bu düşmanlıklarını
“Demokrasi”, “Başkalarıyla barış içinde yaşam” gibi hilelerle gizlerler. Fakat
bu düşmanlıkları zaman zaman dillerinden kaçmaktadır. Eski Amerika başkanı oğul
Bush, Irak savaşı günlerinde: “Bu bir haçlı savaşıdır” demiştir. Yine o
zamanlarda: “İslamî bir devlet kabul etmemiz mümkün değildir” demiştir.
Tarihi bilenlere
Haçlı Devletlerin ilk savaşının sakala karşı harp olduğu hususu gizli kalmaz.
Onlar sakalı kesmeye çağırmışlar ve bunu teşvik edip sakaldan sakındırmak için
müslümanların arasında uygulamışlardır. Bu bilinen bir husustur. Onların
sakallıları ve dinlerine sarılanları araştırmak üzere görevli casusları vardır.
Onların ülkelerinde yaşayan müslümanlar bunu iyi bilirler. Hatta müslümanların
ülkelerinde sakalla ve sakallılarla mücadelenin sebebi de, batılıların
kanunlarına ve kuyruklarına tutunup bunları müslümanların safları arasında
uygulamak istemeleridir.
Peki
müslümanların çoğunun sakala karşı çıkması, sakallarını kısaltıp traş etmeleri
ve sakaldan nefret ettirmeleri, kâfirlerin müslüman beldelerini işgal etmiş
olmalarının bir göstergesi değil midir?
Batılı
devletler sakala ve İslamî görünüşe karşı savaşlarını gizli tuzaklar içeren
vesilelerle yürütmektedir. Bu çalışmalar Masonluğun dinlere karşı savaşına
benzemektedir. Bunda şaşılacak bir şey yok, çünkü bu devletlerin kanunları,
Masonlarla aynı şeyi hedeflemektedir!
Batılıların sakallı
olmalarına rağmen Sufilere, Rafizilere, diğer bid’at ehline ve zındıklara karşı
savaşmamalarına gelince, bunun sebebi onların Muhammed sallallahu aleyhi ve
sellem’in getirmiş olduğu Sahih İslam’ı temsil etmiyor oluşlarındandır. Bu bid’atçiler
batılı kâfirler için tehlike arz etmiyorlar! Hatta onların Sahih İslam’a karşı
sürdürdükleri savaşa da hizmet etmektedirler!
İmam Mukbil
el-Vadii rahimehullah, sarıklı olan bu sufi ve rafizi gibi bid’atçiler hakkında
“Amaim alâ behâim/hayvanların başındaki sarıklar” tabirini kullanmıştır!
Tarihten
ve şu anki vakıadan bilinmektedir ki bu bid’atçi ve zındık fırkalar,
batılıların elinde kılıçlar olup İslam ehline karşı darbe vurmuşlardır!
- Allah nasip
ederse devam edecek -