Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

14 Temmuz 2025 Pazartesi

Yahudilerin Hezimeti ve Selefî Davetin Geleceği

 Muaz b. Cebel radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

عُمْرَانُ بَيْتِ الْمَقْدِسِ خَرَابٌ لِيَثْرِبَ وَخَرَابُ يَثْرِبَ خُرُوجُ الْمَلْحَمَةِ وَخُرُوجُ الْمَلْحَمَةِ فَتْحُ الْقُسْطَنْطِينِيَّةِ وَفَتْحُ الْقُسْطَنْطِينِيَّةِ خُرُوجُ الدَّجَّالِ ثُمَّ ضَرَبَ بِيَدِهِ عَلَى فَخِذِ الَّذِي حَدَّثَهُ أَوْ مَنْكِبِهِ ثُمَّ قَالَ إِنَّ هَذَا لَحَقٌّ كَمَا أَنَّكَ هَاهُنَا أَوْ كَمَا أَنَّكَ قَاعِدٌ

Beytu’l-Makdisin mamur olması, Yesrib’in (Medine’nin) harab olması demektir. Yesrib’in harab olması büyük savaşın çıkması demektir. Büyük savaşın çıkması Kostantiniyye’nin fethi demektir. Konstantiniyye’nin fethi deccalin çıkması demektir.” Sonra (Muaz radıyallahu anh) eliyle hadisi rivayet ettiği kimsenin dizine veya omuzuna vurdu ve dedi ki:

“Muhakkak ki bu senin şurada oturduğun gibi gerçektir.”[1]

Kostantiniyye (İstanbul)’un fethi Mehdi’nin zamanında olacaktır. Bu da İsa aleyhi's-selâm’ın zamanıdır.

Denildi ki: “Beytu’l-Makdis’in umranı, hilafetin oraya intikal edeceği zaman olacaktır.” Bu da Kudüs’ün özgürlüğe kavuşmasını gerektirir. Oranın özgürlüğü ise Yahudilere karşı orada İslamî meşrû cihadın meydana gelmesini gerektirir.

Mikdad b. el-Esved radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken işittim:

لَا يَبْقَى عَلَى أَهْلِ الْأَرْضِ بَيْتُ مَدَرٍ وَلَا وَبَرٍ إِلَّا أَدْخَلَ اللَّهُ عَلَيْهِمُ الْإِسْلَامَ بِعِزِّ عَزِيزٍ أَوْ بِذُلِّ ذَلِيلٍ إِمَّا يُعِزَّهُمُ اللَّهُ فَيَجْعَلُهُمُ اللَّهُ مِنْ أَهْلِهَا أَوْ يُذِلُّهُمْ فَيَدِينُونَ لَهَا

Yeryüzünde Allah'ın İslâm kelimesini azizin izzeti veya zelîlin zilleti ile bildirmeyeceği, köyde, kasabada ve şehirde hiç bir ev kalma­yacaktır. Ya Allah onlara izzet verip kendilerini bu din halkından kıla­cak veya onlara zillet verip onlar buna boyun eğeceklerdir.”[2]

Denildi ki: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in “Buna boyun eğecekler” sözü, cizyeye işarettir. Yine bu durumun İsa aleyhi's-selâm’ın nüzulünden önce olacağına işarettir. Çünkü İsa aleyhi's-selâm kimseden cizye kabul etmeyecektir. Zira Ebu Hureyre radıyallahu anh’ın rivayet ettiği hadiste şöyle buyrulmuştur:

Ebu Hureyre radiyallahu anh’den: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

وَالَّذِي نَفْسِي بِيَدِهِ لَيُوشِكَنَّ أَنْ يَنْزِلَ فِيكُمْ ابْنُ مَرْيَمَ حَكَمًا عَدْلًا فَيَكْسِرَ الصَّلِيبَ وَيَقْتُلَ الخِنْزِيرَ وَيَضَعَ الجِزْيَةَ وَيَفِيضَ المَالُ حَتَّى لاَ يَقْبَلَهُ أَحَدٌ حَتَّى تَكُونَ السَّجْدَةُ الوَاحِدَةُ خَيْرًا مِنَ الدُّنْيَا وَمَا فِيهَا

Nefsim elinde olana yemin ederim ki Meryemoğlu’nun adil bir hakem olarak nüzul etmesi yakındır. Haçı kıracak ve domuzu öldürecek, cizyeyi kaldıracaktır. Mal öyle artacak ki onu kimse kabul etmeyecektir. Bir tek secde dünya ve içindekilerden daha hayırlı olacaktır.” Sonra Ebu Hureyre radiyallahu anh dedi ki: “İsterseniz şu âyeti okuyun:

Kitap ehlinden hiçkimse yoktur ki ölümünden önce O’na iman etmesin. Kıyamet gününde de onlara bir şahit olacaktır.” (Nisa 159)”[3]

Haçı kırması; Hristiyanlık dinini iptal etmesi demektir. Domuzu öldürmesi, onu yemenin haramlığındaki mubalağadır. Zira Hristiyanlar domuz yemeyi helal saymışlardır. Cizyeyi kaldırması/bırakması, onu terk etmesidir. Zira İsa aleyhi's-selâm’ın nüzulünden sonra İslam’a girmedil bir kitap ehli kalmayacaktır. Dolayısıyla cizye verecek bir zimmet ehli kalmayacaktır. Hafız İbn Hacer dedi ki: “Bunu İmam Ahmed’in diğer yoldan Ebu Hureyre radıyallahu anh’den bir rivayetinde geçen şu ifade desteklemektedir:

وَتَكُونُ الدَّعْوَى أي الملة وَاحِدَةٌ

Davâ (yani din) tek olacak.”[4]

Derim ki: yukarıdaki hadisin Temim ed-Dari radıyallahu anh’den gelen tarikinde konunun cizye ile alakası açıklanmıştır:‌‌ Temim ed-Dârî radıyallahu anh dedi ki: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken işittim:

لَيَبْلُغَنَّ هَذَا الْأَمْرُ مَا بَلَغَ اللَّيْلُ وَالنَّهَارُ وَلَا يَتْرُكُ اللهُ بَيْتَ مَدَرٍ وَلَا وَبَرٍ إِلَّا أَدْخَلَهُ اللهُ هَذَا الدِّينَ، بِعِزِّ عَزِيزٍ أَوْ بِذُلِّ ذَلِيلٍ عِزًّا يُعِزُّ اللهُ بِهِ الْإِسْلَامَ وَذُلًّا يُذِلُّ اللهُ بِهِ الْكُفْرَ وَكَانَ تَمِيمٌ الدَّارِيُّ يَقُولُ قَدْ عَرَفْتُ ذَلِكَ فِي أَهْلِ بَيْتِي لَقَدْ أَصَابَ مَنْ أَسْلَمَ مِنْهُمُ الْخَيْرُ وَالشَّرَفُ وَالْعِزُّ وَلَقَدْ أَصَابَ مَنْ كَانَ مِنْهُمْ كَافِرًا الذُّلُّ وَالصَّغَارُ وَالْجِزْيَةُ

Elbette bu iş gece ve gündüzün ulaştığı heryere ulaşacak, Allah bu dini azizin izzetiyle ve zelilin zilletiyle sokmadığı çamurdan veya kıldan bir ev bırakmayacaktır. Aziz olan Allah’ın İslam ile aziz kıldığı ve zelil olan da Allah’ın küfürle zelil kıldığıdır.” Temim ed-Dari radıyallahu anh şöyle derdi:

“Ben bunu ev halkımda gördüm. Onlardan müslüman olanlar hayra, şerefe ve izzete kavuştu. Onlardan kâfir olanlar ise zillet, küçüklük ve cizyeye maruz kaldı.”[5]

Bu hadisler İslamî hilafetin döneceğini ve bütün dünyayı kuşatacağını ifade etmektedir! Hilafet müslümanlara semadan inen bir kâğıtla gelecek değil, lakin çeşitli vesileleri olan Allah’ın yardımıyla gelecektir. Nitekim Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem Roma’nın fethini müjdelemiştir:

Ebu Kubeyl  (Hay b. Hani el-Meafiri) rahimehullah dedi ki:

كُنَّا عِنْدَ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عَمْرِو بْنِ الْعَاصِ فَسُئِلَ أَيُّ الْمَدِينَتَيْنِ تُفْتَحُ أَوَّلًا قُسْطَنْطِينِيَّةُ أَوْ رُومِيَّةُ؟ قَالَ فَدَعَا بِصُنْدُوقٍ طُهُمٍ - وَالطُّهُمُ الْخَلْقُ - فَأَخْرَجَ مِنْهَا كِتَابًا فَنَظَرَ فِيهِ ثُمَّ قَالَ كُنَّا عِنْدَ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ نَكْتُبُ مَا قَالَ فَسُئِلَ أَيُّ الْمَدِينَتَيْنِ تُفْتَحُ أَوَّلًا الْقُسْطَنْطِينِيَّةُ أَوِ الرُّومِيَّةِ؟ فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ مَدِينَةُ هِرَقْلَ تُفْتَحُ أَوَّلًا يَعْنِي الْقُسْطَنْطِينِيَّةَ

“Biz Abdullah b. Amr b. el-As radıyallahu anhuma’nın yanında oturuyorduk. Şöyle soruldu: “İki şehirden hangisi önce feth edilecek? Kustantiniye mi yoksa Roma mı?” Abdullah radıyallahu anh halkalı sandığının getirilmesini söyledi. Oradan bir kitap çıkardı, ona baktı ve dedi ki:

“Biz Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’ın etrafında yazıyorduk. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e şöyle soruldu:

“İki şehirden hangisi önce feth edilecek? Kustantiniyye mi Roma mı?” Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:

Hiraklin şehri önce feth edilecek.” Yani Kustantiniyye.”[6]

Bu fetih ancak Allah Azze ve Celle yolunda cihad, bunun için sabır, malların ve canların fedâ edilmesi ile gerçekleşecektir. Bu cihadı da, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’İn haber verdiği gibi nübüvvet minhacı üzere olan bir halifelik gerçekleştirecektir:

Huzeyfe radıyallahu anh şöyle dedi: “Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

إِنَّكُمْ فِي النُّبُوَّةِ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ تَكُونَ ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةٌ عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ فَتَكُونُ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ تَكُونَ ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا ثُمَّ تَكُونُ مُلْكًا عَاضًّا فَيَكُونُ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ يَكُونَ ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا ثُمَّ تَكُونُ جَبْرِيَّةً فَتَكُونُ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ تَكُونَ ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةٌ عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ

Nübüvvet aranızda Allah’ın dilediği kadar kaldıktan sonra yine dilediği zaman onu kaldıracaktır. Ondan sonra nübüvvetin yolunu izleyen hilafet olacaktır. Bu hilafet Allah’ın dilediği kadar kaldıktan sonra yine dilediği zaman onu kaldıracaktır. Sonra zorba bir saltanat olacaktır. Bu saltanat da Allah’ın dilediği kadar kaldıktan sonra yine dilediği zaman onu kaldıracaktır. Ondan sonra diktatörlük olacaktır. Bu diktatörlük de Allah’ın dilediği kadar kaldıktan sonra yine dilediği zaman onu kaldıracaktır. Bunun da ardından nübüvvetin yolunu izleyen hilafet olacaktır.”[7]

Nübüvvet minhacı üzere olan halifeliğin menheci Taifetu’l-Mansura’nın menhecidir ki o da salih selefin menhecidir. Bu menhec sünnete ittiba, bid’atleri terk üzere kuruludur. Çünkü yeryüzünde halifeliğin iadesine güç yetirebilecek yegâne sahih menhec budur. Bununla beraber bu davayı yüklenebilecek azim ve takvâ sahibi kimselere ihtiyaç vardır. Onların eğitimi kitap ve sünnet üzeredir. Müslümanların şu an yaşadıkları acı vakıanın ilacı; Allah’ın tertemiz dinini, ona sonradan dâhil olan görüşlerden, mezheplerden, tarikatlerden, fırkalardan, bid’atlerden temizlemektir.

Ebu Hureyre radiyallahu anh’den: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

لاَ تَقُومُ السَّاعَةُ حَتَّى تُقَاتِلُوا اليَهُودَ حَتَّى يَقُولَ الحَجَرُ وَرَاءَهُ اليَهُودِيُّ يَا مُسْلِمُ هَذَا يَهُودِيٌّ وَرَائِي فَاقْتُلْهُ

Siz Yahudilerle savaşmadıkça kıyamet kopmaz. Hatta taş, arkasındaki Yahudi’yi haber vererek: “Ey Müslüman! İşte arkamda bir Yahudi var, onu öldür” diyecek.”[8]

* Muslim’in bir rivayetinde şu şekildedir:

لَا تَقُومُ السَّاعَةُ حَتَّى يُقَاتِلَ الْمُسْلِمُونَ الْيَهُودَ فَيَقْتُلُهُمُ الْمُسْلِمُونَ حَتَّى يَخْتَبِئَ الْيَهُودِيُّ مِنْ وَرَاءِ الْحَجَرِ وَالشَّجَرِ فَيَقُولُ الْحَجَرُ أَوِ الشَّجَرُ يَا مُسْلِمُ يَا عَبْدَ اللهِ هَذَا يَهُودِيٌّ خَلْفِي فَتَعَالَ فَاقْتُلْهُ إِلَّا الْغَرْقَدَ فَإِنَّهُ مِنْ شَجَرِ الْيَهُودِ

Müslümanlar Yahudilerle savaşmadıkça kıyamet kopmaz. Müslümanlar onları öldürürler, hatta Yahudi taşın veya ağacın arkasına saklanır da taş veya ağaç der ki: “Ey Müslüman! Ey Allah’ın kulu! İşte arkamda bir Yahudi var, gel onu öldür.” Ancak Garkad ağacı hariçtir. Çünkü o Yahudilerin ağacıdır.”[9]  

Abdullah b. Ömer radıyallahu anhuma’dan: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:

تُقَاتِلُكُمُ اليَهُودُ فَتُسَلَّطُونَ عَلَيْهِمْ ثُمَّ يَقُولُ الحَجَرُ يَا مُسْلِمُ هَذَا يَهُودِيٌّ وَرَائِي فَاقْتُلْهُ

Yahudilere karşı savaşırsınız ve onlara musallat olursunuz. Sonra taş der ki: “Ey Müslüman! İşte arkamda bir Yahudi! Onu öldür!”[10]

Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat katında kural; kitap ve sünnetin naslarını zahirleri üzere işletmektir. Yani ilk bakışta zihne gelen mana Allah Teâlâ’nın ve rasulü sallallahu aleyhi ve sellem’in muradına uygun olan anlamdır. Özellikle şahsi görüşlerin müdahale alanı bulunmayan Allah’ın sıfatları, ahiret âlemi ve gayb meseleleri gibi konularda!

İmam Şafii rahimehullah şöyle demiştir:

آمنت بالله وبما جاء عن الله على مراد الله وآمنت برسول الله وما جاء عن رسول الله على مراد رسول الله صلى الله عليه وسلم

“Allah’a ve Allah’tan gelenlere Allah’ın muradına göre iman ettim. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e ve Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’den gelenlere Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in muradı üzere iman ettim.”[11]

Taşların ve ağaçların konuşmaları mecaz değil hakikattir!

İmam Nevevi hadisle ilgili olarak şöyle demiştir: “Garkad ağacı, Beytu’l-Makdis beldelerinde bilinen dikenli bir ağaçtır. Deccal’in ve yahudilerin öldürülmeleri orada olacaktır.”[12] Nitekim bugün İsrail’liler bu ağacı çokça yetiştirmektedirler!

Burada Yahudilerle savaştan kastedilen Deccal’in çıkıp İsa aleyhi's-selâm’ın nüzul ettiği zamandır.[13]

İmam Ahmed, Cabir radıyallahu anh’den Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:

… حتى أن الشجرة والحجر ينادي يا رُوحَ الله هذا يهودي فلا يترك ممن كان يتبعه أحدًا إلا قتله

“… Hatta ağaç ve taş seslenerek der ki: “Ey Ruhullah! İşte bir Yahudi!” Ona (Deccal’e) tabi olanlardan öldürmedik kimse bırakmaz.”[14]

Yine hadisler müslümanların ve onların devletinin Beytu’l-Makdis’te olcağını açıklamaktadır. Deccal ve beraberindekiler – ki onların çoğu Yahudilerdir – dışarıdan Filistine gelecekler, orada bulunamayacaklar, Mehdî ve beraberindekiler onları kuşatacaklar, ta ki İsa aleyhi's-selâm nüzul edecektir. İsa aleyhi's-selâm ve beraberindeki mü’minler Deccal’in ve beraberindekilerin işini bitirecek, İsa aleyhi's-selâm Deccal’i Lud kapısında öldürecektir. Sonra Deccal’in taraftarlarını öldürecek, taşlar ve ağaçlar müslümanlara onların yerini bildirecektir.

Bütün bunlar bize tek bir şeyi gösteriyor: Yahudilerin şuan Filistin’de gaspettikleri topraklarda bulunan devletleri yok olacaktır!

Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem bu hadisteki mücahidleri genel vasıfla müslüman olarak nitelese de, onların daha özel vasıfları Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat ve Taifetu’l-Mansura olmalarıdır:

İmran b. Husayn radiyallahu anh dedi ki: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

لَا تَزَالُ طَائِفَةٌ مِنْ أُمَّتِي يُقَاتِلُونَ عَلَى الْحَقِّ ظَاهِرِينَ عَلَى مِنْ نَاوَأَهُمْ حَتَّى يُقَاتِلَ آخِرُهُمُ الْمَسِيحَ الدَّجَّالَ

Ümmetimde kıyamet gününe kadar hak üzerine savaşıp kendilerine düşmanlık edenlere galip gelen ve sonuncuları mesih Deccal’e karşı savaşacak olan bir taife bulunmaya devam edecektir.”[15]

Bu hadis, Deccal ve taraftarlarına, çoğunluğu Yahudilerden olan yardımcılarına karşı savaşacak kimselerin salih seleflerinin menhecinde olan tevhid ve sünnet ehli müslümanlar olacağına işaret etmektedir. Deccal’e en çok tabi olanların Yahudiler, kadınlar ve bedevîler (sahih sünnet ilimlerinden uzak duranlar) olacakları hadislerde ifade edilmiştir. Bugün de selefî davete en çok muhalefet edenler bu tip kimselerdir!

Murre el-Behzî radıyallahu anh’den: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

لَا تَزَالُ طَائِفَةٌ مِنْ أُمَّتِي عَلَى الْحَقِّ ظَاهِرِينَ عَلَى مَنْ نَاوَأَهُمْ وَهُمْ كَالْإِنَاءِ بَيْنَ الْأَكَلَةِ حَتَّى يَأْتِيَ أَمْرُ اللهِ وَهُمْ كَذَلِكَ قُلْنَا يَا رَسُولَ اللهِ وَأَيْنَ هُمْ؟ قَالَ بِأَكْنَافِ بَيْتِ الْمَقْدِسِ

Ümmetimden bir taife, kendilerine düşmanlık edenlere karşı hak üzere zahir olmaya devam eder, onlar yiyiciler arasında bir kap gibidirler. Taki onlar bu haldeler iken Allah’ın emri (kıyamet) gelir.” Dedik ki: “Ey Allah’ın rasulü! Onlar nerededir?” Şöyle buyurdu:

Beytu’l-Makdis etrafındadırlar.”[16]

Bu hadisler ve daha başka birçokları Deccal’e karşı savacak kimselerin Taifetu’l-Mansura olan Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaatin ta kendisi olduğunu açıkça ifade etmektedir. Ahir zamanda onların bulunacakları mekânlar da belirtilmektedir.

Muslim, Cabir radıyallahu anh’den rivayet ediyor: Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

لَا تَزَالُ طَائِفَةٌ مِنْ أُمَّتِي يُقَاتِلُونَ عَلَى الْحَقِّ ظَاهِرِينَ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ قَالَ فَيَنْزِلُ عِيسَى ابْنُ مَرْيَمَ فَيَقُولُ أَمِيرُهُمْ تَعَالَ صَلِّ بِنَا فَيَقُولُ لَا إِنَّ بَعْضَكُمْ عَلَى بَعْضٍ أُمَرَاءُ تَكْرِمَةَ اللَّهِ هَذِهِ الْأُمَّةَ

Ümmetimden bir taife kıyamet gününe kadar hak üzere zahir olup savaşmaya devam ederler. Îsâ b. Meryem aleyhi's-selâm nüzul eder, emirleri: “Gel bize namazı kıldır” der. O da der ki: “Hayır! Allah’ın bu ümmete bir ikramı olarak siz birbiriniz üzerine emirler kılındınız.”[17]

İstanbul’un Sultan Mehmed tarafından daha önce feth edilmiş olmasının bir önemi yoktur, zira Sultan Mehmed orayı feth ettiğinde İslam halifesi değildi ve orada sahih İslam hüküm sürmemiş, 1. Dünya savaşından sonra ateist kâfir Mustafa Kamal’ın kurduğu T.C. hükümetiyle küfrün idaresine geçmiş, kâfir Türkler Yahudilerle anlaşmalar yapmışlar, ülkeyi Yahudilere açmışlar, ülkede İslam ile alakalı ne varsa kaldırmaya çabalamışlardır. İstanbul, Yahudilerin ve Hristiyan avrupalıların tahakkümü altında kalmaya devam etmektedir.

Nitekim Kudüs de Ömer b. el-Hattab radıyallahu anh zamanında feth edilmişti, lakin sonradan haçlılar orayı işgal etmişler, sonra Salahuddin el-Eyyubî tarafından feth edilmiş, sonra Tatarlar zamanında işgale uğramış, sonra yine feth edilmiş, sonra İngilizler işgal etmiş, sonra Yahudiler işgal etmişlerdir. Sonra Kudus’ün umrânı tamamlanacak, İstanbul’un fethinden önce bir kez daha feth edilecektir!

İstanbul’un fethi, büyük melhamede, savaşsız olarak, tekbir ve tehliller ile gerçekleşecektir.

Ebu Hureyre radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

سَمِعْتُمْ بِمَدِينَةٍ جَانِبٌ مِنْهَا فِي الْبَرِّ وَجَانِبٌ مِنْهَا فِي الْبَحْرِ؟ قَالُوا نَعَمْ يَا رَسُولَ اللهِ قَالَ لَا تَقُومُ السَّاعَةُ حَتَّى يَغْزُوَهَا سَبْعُونَ أَلْفًا مِنْ بَنِي إِسْحَاقَ فَإِذَا جَاءُوهَا نَزَلُوا فَلَمْ يُقَاتِلُوا بِسِلَاحٍ وَلَمْ يَرْمُوا بِسَهْمٍ قَالُوا لَا إِلَهَ إِلَّا اللهُ وَاللهُ أَكْبَرُ فَيَسْقُطُ أَحَدُ جَانِبَيْهَا قَالَ ثَوْرٌ لَا أَعْلَمُهُ إِلَّا قَالَ الَّذِي فِي الْبَحْرِ ثُمَّ يَقُولُوا الثَّانِيَةَ لَا إِلَهَ إِلَّا اللهُ وَاللهُ أَكْبَرُ فَيَسْقُطُ جَانِبُهَا الْآخَرُ ثُمَّ يَقُولُوا الثَّالِثَةَ لَا إِلَهَ إِلَّا اللهُ وَاللهُ أَكْبَرُ فَيُفَرَّجُ لَهُمْ فَيَدْخُلُوهَا فَيَغْنَمُوا فَبَيْنَمَا هُمْ يَقْتَسِمُونَ الْمَغَانِمَ إِذْ جَاءَهُمُ الصَّرِيخُ فَقَالَ إِنَّ الدَّجَّالَ قَدْ خَرَجَ فَيَتْرُكُونَ كُلَّ شَيْءٍ وَيَرْجِعُونَ

Sizler bir yakası karada, bir yakası denizde olan bir şehir işittiniz mi?” Sahabe: “Evet işittik yâ Rasulullah” dediler. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem:

İshak oğullarından (Rumlardan) yetmiş bin kişi o beldeyle savaşmadıkça kıyamet kopmaz. Bu ordu o beldeye gelip konakladıkları zaman silah ile savaş yapmazlar, ok da atmazlar. Lailahe illallahu vallahu ekber: Allah’tan başka ilah yoktur ve Allah en büyüktür derler. Bunun üzerine o şehrin iki yakasından biri düşer.” Ravi Sevr şöyle demiştir: “Onun ancak şöyle dediğini biliyorum: “Deniz tarafındaki kısmı düşerSonra ikinci defa Lailahe illallahu vallahu ekber diyecekler ve şehrin diğer yakası da düşecektir. Sonra üçüncü defa Lailahe illallahu vallahu ekber dediklerinde kendileri için gedik açılacak ve buradan şehre girerek ganimetleri elde edeceklerdir. Ordu ganimetleri taksim etmekle meşgul oldukları sırada bir bağıran:

“Muhakkak Deccal çıkmıştır” der. Bunun üzerine ordu her şeyi terk ederek geri döner.”[18]

Ahmed Şakir rahimehullah şöyle demiştir: “Hadiste müjdesi geçen İstanbul’un fethi yakın gelecekte veya uzak zamanda olacak, bunu Allah bilir. Oranın gerçek fethi, müslümanların şu an uzaklaştıkları dinlerine tekrar döndüklerinde olacaktır. Bizim asrımızdan önce Türklerin orayı fethetmiş olmasına gelince, bu ileride olacak olan büyük fethe zemin hazırlamıştır. Sonra orası şu an müslümanların elinden çıkmıştır. Nedeni Türkler orada yeni devlet kurup onun İslami bir devlet değil de lâik bir devlet olduğunu açıklamışlar, İslam düşmanı kâfir devletlerle sözleşmeler imzalamışlar ve kendi çıkardıkları küfür kanunlarıyla hükmetmişlerdir. İnşallah, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in müjdelediği islami fetih orada gerçekleşecektir.”[19]

Bütün bunlar gelecekte Allah’ın dininin tam anlamıyla yeryüzüne galip geleceğini göstermektedir.

Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

يُرِيدُونَ أَنْ يُطْفِئُوا نُورَ اللَّهِ بِأَفْوَاهِهِمْ وَيَأْبَى اللَّهُ إِلَّا أَنْ يُتِمَّ نُورَهُ وَلَوْ كَرِهَ الْكَافِرُونَ * هُوَ الَّذِي أَرْسَلَ رَسُولَهُ بِالْهُدَى وَدِينِ الْحَقِّ لِيُظْهِرَهُ عَلَى الدِّينِ كُلِّهِ وَلَوْ كَرِهَ الْمُشْرِكُونَ

Allah’ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar. Oysa kâfirler istemese de Allah, kendi nurunu tamamlamaktan başkasını istemiyor. Müşrikler istemese de o dini bütün dinlere üstün kılmak için rasûlünü hidayetle ve hak din ile gönderen O’dur.” (Tevbe 32-33)

هُوَ الَّذِي أَرْسَلَ رَسُولَهُ بِالْهُدَى وَدِينِ الْحَقِّ لِيُظْهِرَهُ عَلَى الدِّينِ كُلِّهِ وَكَفَى بِاللَّهِ شَهِيدًا

Ki O, rasûlü’nü hidayetle ve hak din ile, diğer bütün dinlere karşı üstün kılmak için gönderdi. Şahid olarak Allah yeter.” (Fetih 28)

يُرِيدُونَ لِيُطْفِئُوا نُورَ اللَّهِ بِأَفْوَاهِهِمْ وَاللَّهُ مُتِمُّ نُورِهِ وَلَوْ كَرِهَ الْكَافِرُونَ * هُوَ الَّذِي أَرْسَلَ رَسُولَهُ بِالْهُدَى وَدِينِ الْحَقِّ لِيُظْهِرَهُ عَلَى الدِّينِ كُلِّهِ وَلَوْ كَرِهَ الْمُشْرِكُونَ

Ağızlarıyla Allah’ın nurunu söndürmek istiyorlar. Oysa Allah, kâfirler hoş görmese bile nurunu tamamlayacaktır. Müşrikler istemese de o dini bütün dinlere üstün kılmak için rasûlünü hidayetle ve hak dinle gönderen O’dur.” (Saf 8-9)

Bu konuda gelen âyetler ve hadisler geleceğin İslam’a ait olacağını gösteriyor. Kur’ân ayetleri İslam’ın diğer dinler üzerine galip geleceğini ifade etmektedir.

Yine Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in mutevatir hadisleri de bunu ifade etmektedir:

1- - Sevbân radiyallahu anh’den: Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

إِنَّ اللهَ زَوَى لِي الْأَرْضَ فَرَأَيْتُ مَشَارِقَهَا وَمَغَارِبَهَا وَإِنَّ أُمَّتِي سَيَبْلُغُ مُلْكُهَا مَا زُوِيَ لِي مِنْهَا وَأُعْطِيتُ الْكَنْزَيْنِ الْأَحْمَرَ وَالْأَبْيَضَ

 Muhakkak ki Allah bana yeri dürdü, onun doğusunu batısını gördüm. Şüphesiz ki, ümmetim bana dürülen yerlerin mülküne ulaşacaktır. Bana kırmızı ve beyaz iki define de verildi...[20]

2- Aişe radıyallahu anha’dan: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

لَا يَذْهَبُ اللَّيْلُ وَالنَّهَارُ حَتَّى تُعْبَدَ اللَّاتُ وَالْعُزَّى فَقُلْتُ يَا رَسُولَ اللهِ إِنْ كُنْتُ لَأَظُنُّ حِينَ أَنْزَلَ اللهُ {هُوَ الَّذِي أَرْسَلَ رَسُولَهُ بِالْهُدَى وَدِينِ الْحَقِّ لِيُظْهِرَهُ عَلَى الدِّينِ كُلِّهِ وَلَوْ كَرِهَ الْمُشْرِكُونَ} أَنَّ ذَلِكَ تَامًّا قَالَ إِنَّهُ سَيَكُونُ مِنْ ذَلِكَ مَا شَاءَ اللهُ ثُمَّ يَبْعَثُ اللهُ رِيحًا طَيِّبَةً فَتَوَفَّى كُلَّ مَنْ فِي قَلْبِهِ مِثْقَالُ حَبَّةِ خَرْدَلٍ مِنْ إِيمَانٍ فَيَبْقَى مَنْ لَا خَيْرَ فِيهِ فَيَرْجِعُونَ إِلَى دِينِ آبَائِهِمْ

Lat ve Uzza’ya ibadet edilmeden gece ve gündüz bitmez.” Kendisine: “Ey Allah’ın rasulü! Allah Teâlâ: “Müşrikler istemese de o dini bütün dinlere üstün kılmak için rasulünü hidayetle ve hak dinle gönderen O’dur” (Tevbe 33) ayetini indirince İslam dininin tamamen hâkim olacağını düşünmüştüm” dediğimde şu karşılığı verdi:

Bir süre dediğin şekilde olacaktır. Ancak daha sonra Allah Teâlâ hoş kokulu bir esinti yollayacak ve kalbinde hardal tanesi kadar dahi hayır bulunanların ruhunu alacaktır. Sonrasında geriye hayırsız kişiler kalacak ve tekrar atalarının dinine döneceklerdir.”[21]

Bu hadisler ve daha önce geçen hadisler, yukarıda geçen ayetleri açıklamaktadır. Ayetin geniş kapsamlı anlamına göre Allah Subhanehu’nun kelamından İslam’ın bütün yeryüzünü kuşatacağı, şehirli olsun, köylü olsun bütün insanlara bu davetin ulaşacağı anlaşılmaktadır.

Hiç kimse bu durumun Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in zamanında, raşid halifeler zamanında veya müslümanların salih hükümdarları zamanında gerçekleşmiş olduğunu sanmasın!

Şüphe yok ki dinin galip gelmesi ve yayılması onların zamanında genişlemiştir. Ancak hadiste tamamına ulaşması söz konusu edilmektedir. Haber verildiği gibi yeryüzünün doğusuna batısına ulaşacak ve bu mutlaka olacaktır. Bunun geleceğinde bir şüphe yoktur.

Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in haber verdiği gibi Kustantiniyye (İstanbul) mutlaka (Mehdi tarafından) feth edilecektir.

Mehdî’den Önce Raşid Hilafet Olacağına Delil Getirilen Hadisin Durumu

Abdullah b. Havale el-Ezdî radıyallahu anh’den:

بَعَثَنا رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ حَوْلَ الْمَدِينَةِ على أقدامنا لِنَغْنَمَ فرجَعنا ولم نغنم شيئًا، وعَرَفَ الجَهْدَ في وجوهنا فقام فينا فقال اللَّهُمَّ لَا تَكِلْهُمْ إِلَيَّ فَأَضْعُفَ وَلا تَكِلْهُمْ إِلَى أَنْفُسِهِمْ فَيَعْجَزُوا عَنْهَا وَلا تَكِلْهُمْ إِلَى النَّاسِ فيستأثِروا عَلَيْهِمْ ثمَّ قَال لَيُفْتَحَنَّ لكم الشَّامُ والرُّوم وفارس -أو الروم وفارس- حتى يكون لأَحَدِكُمْ مِنَ الإبل كَذَا وَكَذَا ومن البقر كَذَا وَكَذَا ومن الغنم حتى يُعْطى أَحَدُهُم مئةَ دِينَارٍ فَيَسْخَطُهَا ثمَّ وضع يَده على رَأْسِي -أو هامتي- فَقَالَ يَا بْنَ حَوَالَةَ إِذَا رَأَيْتَ الْخِلَافَةَ قَدْ نَزَلَت الأَرْضَ الْمُقَدَّسَةَ فَقَدْ دَنَتِ الزَّلَازِلُ وَالْبَلَايَا وَالْأمُورُ الْعِظَامُ وَالسَّاعَةُ يَوْمَئِذٍ أَقْرَبُ إلى النَّاسِ مِنْ يَدِي هَذِهِ مِنْ رَأْسِكَ

“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem bizi ganimet almamız için Medine etrafına yaya olarak gönderdi. Bir ganimet alamadan döndük. Yüzlerimizden yorgunluğumuzu anladı ve aramızda kalkıp şöyle buyurdu:

Allah’ım! Onların işini bana bırakma. Çünkü ben onlara yardımdan âcizim. Onların işini kendilerine de bırakma. Çünkü kendi nefislerinin ihtiyaçlarını teminden kendileri de âciz­lerdir. Onları insanlara da bırakma. Çünkü insanlar kendilerini onlara tercih ederler.” Sonra bu­yurdu ki:

Muhakkak ki size Şam, Rum ve Faris (veya Faris ve Rum dedi) feth edilecektir. Hatta birinizin şöyle ve şöyle develeri, şöyle ve şöyle inekleri ve koyunları olacak. Onlardan birine yüz dinar verilse buna kızacak.” Sonra elini başımın üzerine koydu ve buyurdu ki:

Ey İbn Havale! Halifeliğin Arzu’l-mukaddeseye (Şam'a) intikal ettiğini gördüğün vakit sar­sıntılar, bunalımlar ve önemli hadiseler yaklaşmış olacaktır. İşte o gün kıyamet (alâmetlerinin ortaya çıkması), insanlara, elimin se­nin başına olan yakınlığından daha yakındır.[22]

Bu hadiste ahir zamanda hilafetin Kudus’te olacağı, bundan sonra kıyametin büyük alametlerinin zuhur edeceği bildirilmektedir.  Said Havva “Hilafetin arzu’l-mukaddeseye intikal ettiğini görüğün zaman” kavli hakkında şu notu düşmüştür:

“Hadisin zahiri, hilafette Kudus’ün başkent olacağını göstermektedir. İsa aleyhi's-selâm Dımeşk’e nüzul ettikten sonra Kudus’e gidecektir.  Bu da o zaman Filistin’in müslümanların elinde olacağını Yahudi devletinin yok olup gideceğine işaret etmektedir.”[23]

El-Elbani hadisin sahih olduğunu söylemiştir.

Derimki: İsnadında (Abdullah) b. Zugb el-Eyadî’nin sahabi oluşunda ihtilaf edilmiştir. Ondan sadece Damra b. Rebia rivayette bulunmuştur. Dolayısıyla İbn Zugb meçhuldür. Nitekim hadis sahih bir tarikten; Cubeyr b. Nufeyr – Abdullah b. Havale radıyallahu anh yoluyla rivayet edilmiş olup, son cümledeki ziyade bu sahih tarikte geçmemektedir. O rivayetin metni şöyledir:

Abdullah b. Havâle el-Ezdî radıyallahu anh’den: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

سَيَصِيرُ الأَمْرُ إِلَى أَنْ تَكُونُوا جُنُودًا مُجَنَّدَةً فَجُنْدٌ بِالشَّامِ وجُنْدٌ بِالْيَمَنِ وجُنْدٌ بِالْعِرَاقِ قَالَ ابْنُ حَوَالَةَ خِرْ لِي يَا رَسُولَ اللَّهِ إِنْ أَدْرَكْتُ ذَلِكَ قَالَ عليك بالشام فَإِنَّهَا خِيْرَةُ اللَّهِ مِنْ أَرْضِهِ يَجْتَبِي إِلَيْهَا خِيْرَتَهُ مِنْ عِبَادِهِ فَإِنْ أَبَيْتُمْ فَعَلَيْكُمْ بِيَمِنِكُمْ وأَسْقُوا مِنْ غُدُرِكُمْ فَإِنَّ اللَّهَ قَدْ تَكَفَّلَ لِي بِالشَّامِ وأَهْلِهِ

Şam’da bir tane, Irak’ta bir tane ve Yemen’de bir tane olmak üzere ordular hazırlayacaksınız.” Ben: “Bu zamana yetişecek olursam hangisine katılayım? Benim için tercih et” dedim. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

Sana Şam’ı tavsiye ederim. Zira orası Allah’ın seçtiği yerdir ve orası için kullarını seçer. Şam’a gitmek istemezseniz Yemen’inize gidin ve oradaki havuzlardan için. Allah bana Şam ve Şam halkı hakkında teminat verdi.”[24]

Bundan dolayı İbn Zugb yoluyla gelen rivayetteki son cümlede (Hilafetin Kudus’e intikal etmesi kısmında) münkerlik vardır. Allah en iyi bilendir.

Hulasa: Mehdî’den önce raşid hilafetin gerçekleşeceğine dair sahih ve sarih bir nas sabit olmamıştır. Ancak buna işaret olabilecek bazı rivayetler bu yazıda geçmiştir. Bu raşid hilafet ancak Mehdî ile gerçekleşecektir ve Mehdi’nin, sonra İsa aleyhi's-selâm’ın taraftarları yalnızca salih selefin menhecinde olan, mezhep ve tarikat gibi fırkalara ayrılmayıp Kur’ân ve sahih sünnetten ibaret vahye tabi olan Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat müslümanlar olacaktır.



[1] Hasen. Buhari Tarihu’l-Kebir (5/193) İbn Ebî Şeybe (7/458, 490) Hâkim (4/467) Ahmed (5/232, 245) Ebû Dâvûd (4294) İbnu’l-Ca’d Musned (3405) Hanbel b. İshak el-Fiten (25) Taberânî Mu'cemu'l-Kebîr (20/108) Taberânî Musnedu'ş-Şamiyyîn (190, 3520) Tahavi Şerhu Muşkili’l-Asar (519) Hatib Tarih (10/223) Ziyau’l-Makdisi Fedailu Beyti’l-Makdis (s.71) İbn Asakir Tarih (56/520) Elbani Sahihu’l-Cami (4096)

[2] Muslim'in şartına göre sahih. İbn Mende el-İman (1084) Buhârî Tarih (2/150) Ahmed (6/4) İbn Hibbân (15/93) Hâkim (4/476) İbn Mende et-Tevhid (319) Taberânî (10/255) Taberânî Musnedu’ş-Şamiyyin (572) Yahya b. Sellam Tefsir (1/458) İsmail el-Esbehanî Delailu’n-Nubuvve (303) Ebu’l-Abbas el-Asam Musannefat (134) Beyhakî (9/181) İbn Asakir Mu’cem (501, 1012) Mukbil b. Hadi Sahihu’l-Musned (1142)

[3] Sahih. Buhârî (3448) Muslim (155)

[4] Hasen. Ahmed (2/394) Ma’mer Cami (1467) Bezzar (14/385) Fethu’l-Bari (6/492)

[5] Muslim'in şartına göre sahih. Ahmed (4/103) Hakim (4/477) İbn Mende el-İman (1085) Taberânî Mu'cemu'l-Kebîr (2/58) Taberânî Musnedu'ş-Şamiyyîn (951) Beyhakî (9/181)

[6] Sahih. Ahmed (2/176) Dârimî (486) Hâkim (4/468, 554, 598) İbn Ebî Şeybe (4/219) ed-Dani Fiten (607) el-Elbani es-Sahiha (4)

[7] Hasen. Ahmed (4/273) Tayalisi (439) Bezzar (7/223) Beyhakî Delailu’n-Nubuvve (6/491) el-Mustagfiri Delailu’n-Nubuvve (48) el-Elbani es-Sahiha (5)

[8] Sahih. Buhârî (2926) Muslim (2922)

[9] Sahih. Muslim (2922)

[10] Sahih. Buhârî (3593) Muslim (2921)

[11] İbn Teymiyye Mecmuu’l-Fetava (6/354)

[12] Şerhu Sahihi Muslim (18/44)

[13] Bkz.: Fethu’l-Bari (6/610)

[14] Muslim'in şartına göre sahih. Ahmed (3/367) Hâkim (4/575) İbn Huzeyme et-Tevhid (1/102) Tahavi Şerhu Muşkili’l-Asar (5694) Ebu’l-Mehasin el-Baci Mu'tasaru’l-Muhtasar (2/219) İbn Abdilberr et-Temhid (16/180)

[15] Muslim'in şartına göre sahih. Hanbel b. İshak el-Fiten (11) Ebû Dâvûd (2484) Hâkim (2/81, 4/497) Ahmed (4/434, 437) Taberânî (18/116) Taberî Tehzibu’l-Asar (933) el-Elbani es-Sahiha (1959) Mukbil b. Hadi Camiu’s-Sahih (4, 528)

[16] Sahih. Buhârî el-Kuna (no:752) Taberânî Mu’cemu’l-Kebir (20/317) Fesevî el-Marife ve’t-Tarih (2/171) İbn Asakir Tarihu Dımeşk (1/209-210)

* Ebu Umame radıyallahu anh’den: Abdullah b. Ahmed Zevaidu’l-Musned (5/269)

[17] Sahih. Muslim (156) İbn Carud el-Munteka (1/257) İbn Hibban (15/231) Ahmed (3/345, 384) Ebu Avane (1/99) Beyhaki (9/180) Deylemi (7603) İbn Mende el-İman (1/517) İbn Hazm el-Muhalla (1/9, 7/391)

[18] Sahih. Muslim, (2920)

[19] Ahmed Şakir, Umdetu’t-Tefsir (2/256)

[20] Sahih. Muslim (2889)

[21] Sahih. Muslim (2907) Hâkim (4/446)

[22] Münker. Ahmed (5/288) Buhârî Tarih (8/436) Ebû Dâvûd (2535) Hâkim (4/471) Ziyau'l-Makdisi el-Muhtâre (9/276) Ebu Ya’la (12/281) Taberânî Musnedu'ş-Şamiyyîn (2019) İbn Ebi'd-Dunyâ el-Ukubat (262) Beyhakî (9/169) İbn Asakir Tarih (1/389, 27/436) el-Elbani Sahihu Suneni Ebi Davud (2210)

[23] El-Esas Fi’s-Sunne (2/1025)

[24] Muslim'in şartına göre sahih. Ahmed (4/110, 5/34) Ebû Dâvûd (2483) Ziya el-Muhtare (9/272) İbn Hibbân (16/296) Hâkim (4/555) Taberânî Musnedu’ş-Şamiyyin (292, 2540) Ebu Ahmed el-Hakim el-Esami ve’l-Kuna (4/160) Fesevi Ma’rife (2/288) İbn Ebî Âsım el-Âhâd ve'l-Mesânî (2295) Tahavi Şerhu Muşkili’l-Asar (1114) Ebû Nuaym Hilyetu'l-Evliyâ (2/3-4) Ebu Nuaym Delail (478) Beyhakî Delail (6/327) Ebu Amr ed-Dani el-Fiten (500) İbn Asakir Tarih (1/77) İbnu’l-Adim Bugyetu’t-Taleb (1/337) Mizzi Tehzibu’l-Kemal (27/361) Mukbil b. Hadi Delailu’n-Nubuvve (s.541)

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)