Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

Daru's-Sunne Neşidler

25 Ocak 2013 Cuma

Hazır olun ey hakta sebat edenler! Gariplik daha da artacak!

Bismillah
Yakın tarihte meydana gelen hadiselerden ibret alınmaması, yeni bir takım fitnelerin daha da kuvvetlenerek üzerimize gelmesine sebep olmaktadır. Öyle ki kafirlerin, kitap ve sünnet üzere selefi menhec davetinin kuvvetlendiği her yerde, müslümanların gücünü dağıtmak için ürettiği fitneler, müslümanların hissiyatlarının kamçılanarak sahih tefekkürün ve ilmin yolunun dışına çıkarılmaları suretiyle kuvvetlendirilmektedir.

Daha dün hislerine yenilmeleri sebebiyle Amerika'nın Irak'ta rafizi bir devlet kurma tuzaklarına düşenler, "Arap Baharı" denilen yeni deccalin  kucağına da atlamaktan çekinmemişlerdir.
Müslümanları öncesinden de daha kötü bir duruma düşürmelerinden sonra - bilmiyorum -, bahar zannettikleri şeyin aslında bir serap olduğunu anladılar ve itiraf ediyorlar mı? Birçoğu bunu itiraf etse de, halen demokrasi fitnesinin yeni kurbanı Suriye'ye insanları "farz olan cihad" diyerek yönlendirenler var maalesef! 
Selefin menhecinden sapmış oldukları ve basiretli Ehl-i Sünnet alimleri tarafından reddedilip, hatalarına uyarılarak cerh edildikleri halde, Ebu İshak el-Huveyni, Muhammed el-Arifi, Abdurrahman Abdulhalık, Ebu'l-Hasen es-Suleymani, Yusuf el-Kardavi, Muhammed Hassan, Adnan Ar'ur, Selman el-Avde, Aiz el-Karni gibi menheci bozuk kimseleri selefî olarak tanıtanlar çok! Bu kimseler oy kullanma, parlementoya girme, video kaydı ve benzerleri gibi açık haramlara sıcak bakmalarıyla, akide ve menheclerinde bulunan daha büyük sorunları aşikar etmişlerdi. Gaflet had safhadadır ve hakka uyanların garipliği giderek daha da artacağa benziyor.
Demokrasi, şiddetini ve müslümanlar arasındaki hacmini giderek artıran tehlikeli bir fitnedir. Diyanetin papağanları olan imamlar hutbelerinde ahmakça; islamdaki şura ile demokrasiyi kıyaslayarak sunmaya devam ediyorlar! Lakin bu fasit bir kıyastır. Zira demokraside çoğunluğun sözü geçer. İslam'ın şurasında ise çoğunluğun değil, hakkın ve açık delillerin hükmü geçer. Nitekim Allah Azze ve Celle: 
"Eğer yeryüzündeki insanların çoğuna uyarsan, seni Allah'ın yolundan saptırırlar; zira onlar, zandan başka bir şeye uymuyorlar ve dolayısıyle sadece saçmalıyorlar" (En'am 116) buyurmuştur. 
Evet, demokrasinin öngördüğü yol, Allah'ın kelamında "zanna uymak ve sadece saçmalamak"tır. Mısır'da saçmalayanlar Hizbu'n-Nuri's-Selefi diye bir parti kurmuş, meclise girmişlerdir. Bunlar da selefi zannedilmektedir! Allah'ın kitabında ve rasulünün dilinde; zanna uyan ve saçmalayan, Allah'ın yolundan sapan kimseler olarak nitelenenlere nasıl olur da "selefi" denir? Şeyh Mukbil rahimehullah bu tür kimseler hakkında "Felsefî" yahut "Sulfatî" tabirini kullanmakta, onlara selefi denmesine karşı çıkmaktadır.
Allah'ın kevnî sünneti hakkında basiretsiz kimseler, demokrasiyi muhatap olunan iki şerden hafif olanı zannetmektedirler. Lakin baskıcı diktatör rejimlerin zulmü altında yaşayan müslümanlar, düşmanlarının ve yaptıklarının farkında olarak, dinlerinin değerlerini koruma altına alma mücadelesi verirlerken, Demokrasi rejimlerinde zehirli bir nefes almaktadırlar. Bu, bozuk kanser hücreleri gibidir. Sağlam hücreleri ele geçirerek kendi safına katar. Böylece bozulma oranı artar, sağlam hücreler yok oluncaya kadar azalır. 
Demokrasi ortamlarında da aynı bunun gibi, müslüman, dinini bu ortamda serbest yaşayabileceğini zannederken, bu gevşeklik ve bilinçsizlik içerisinde dininden sıyrılır da farkına varmaz. Böylece dinle alakası olmadığı halde, namaz kılmadığı halde, Allah'ın istediği şekilde kul olmadığı halde, kafirler gibi giyindiği halde, Allah'ın emrettiği şekilde örtünmediği halde, küfür ve şirk eylemlerine buğz bile etmediği halde, müslüman olduğunu iddia ve zanneden yaramaz kalabalıklar oluşur. 
Türkiye'dekilerin; "Suriyedeki durum yanı başımızda iken ne yapılması gerekir?" diye sorması yersiz bir sualdir. İbn Hazm rahimehullah; "Fitnenin çiçekleri bağlanmaz" demiştir. Yapılması gerekenler için geç kalınmıştır. Fitne başladıktan ve bir şekilde onun içine girildikten sonra çözüm aramanın manası yoktur. Irak hadisesinde de söylediğimiz gibi, benzer bir duruma düşmemek için yapılacak olan şeyler, Türkiye'de yapılmalıdır.
Irak ve ondan sonra Suriye'deki mazlumlar için elimizden birşey gelmemesi, bizleri hislerle düşünmeye sevk etmemelidir. Bu tıpkı Nebi sallallahu aleyhi ve sellem'in ve ashabının Mekke'de gözleri önünde Yasir ailesine ve benzer mustazaflara yapılanlara karşı sabretmekle emrolunması gibidir. Müslümanların menhecinde, halk ıslah edilmeden, yöneticileri ıslah etmeye kalkışmak gibi bir metod yoktur. 
Yöneticileri ıslah çabasında; onlara karşı ayaklanmak ile seçimlere katılarak oy kullanmak arasında da fark yoktur. Her ikisi de kafirlerden taklid edilmiştir. İslam'da yöneticilerin ıslah edilmesinin yolu; halkın hakka davet edilmesiyledir. Bu yüzden Allah Azze ve Celle: 
"Bir kavim kendi halini değiştirmedikçe Allah da şüphesiz onun halini değiştirmez. Fakat Allah, bir kavme kötülük murad ettiği zaman, artık onu geri çevirecek bir şey yoktur" (Rad 11) buyurmuştur.
Bu ülkede müslümanlar hiçbir kötülüğe aldırış etmeksizin kendi elleriyle çocuklarını haram ve şirk işlenen okullara ve akidesi bozuk öğretmenlere teslim etmekte, dünya menfaati için iş bahanesiyle kendi elleriyle sakallarını kesmekte, kafir kılıkları giyinmekte, işinden olmamak için şirkî saygı duruşları yapmakta, müşriklerin bayramlarına iştirak etmekte, tesettürlü olduğunu zannederek cariyelerden dahi daha fazla açılıp saçılmaktadır.
Haydi okullarda ve devlet dairelerinde başörtüsünü kanunlar yasakladı, peki ya Nebi sallalllahu aleyhi ve sellem'in lanet ettiği şu kıytırık örtünme şekline kim zorluyor? 
Resmi dairelerde sakalı yönetmelik yasaklıyor, peki hiçbir yasağa muhatap olmayan serbest meslek sahiplerini sakal kesmeye kim zorluyor? Pantolon giymeye kim zorluyor? 
Yahut en büyük günahlardan biri olan fotoğraf ve video suretlerine bulaşmaya kim zorladı? 
Kadın erkek karışık ders ve seminerler yapmaya, kadının ihtiyacı olmaksızın dışarı çıkmasına, yanında mahremi bir erkek olmadan şehir dışına çıkmasına, mahremsiz hacca gitmesine, Mezhep taklidi sapıklığına kim zorluyor? 
Kadın erkek karışık, çalgılı düğünlere kim zorluyor? 
Sünneti, kaderi, kabir azabını, deccalin çıkışını, İsa aleyhisselamın nuzulünü inkara ve bu inkarcıları dinlemeye, bilmeyenleri tekfir etmeye, Rafizileri müslüman saymaya, namazı sünnete göre kılmayı terk etmeye, namazları diyanet takviminde çarpıtılmış vakitlerde kılmaya, orucu batıl vakitler arasında tutmaya kim zorluyor? 
Kitap ve sünnete uymaya kalktığınızda devlet ve yardakçıları mı karşınıza dikiliyor yoksa onlardan önce kendisine müslüman ve hatta selefi diyenler "fitne çıkarmayın" mı diyorlar?
Şunu demeye çalışıyorum: Mevcut durumda tagut denilen idareciler devrilse dahi, bizim sorunlarmızdan hiçbir şey hallolmuş olmayacak, kendimizi kandırmayalım. 
Allah'ın indirdikleriyle hükmetmemiz, yöneticilerin salih kimseler olmalarına bağlı değildir. Bilakis şayet bizler gerçekten Allah'ın indirdikleriyle hükmetmek isteyen kimseler olsaydık, devlet değil, devletler karşımızda duramazdı.
O halde şunu itiraf etmek gerekir: Nebi sallallahu aleyhi aleyhi ve sellem'in zalim yöneticilerin zulmüne sabretme tavsiyesine rağmen, kendimizde olanı değiştirmeden başkasını - ve yöneticileri - değiştirmeye kalkışmamız ahireti isteyenlerin işi değildir. Bu ancak acele edenlerin; dünyada - mal, makam, rahatlık vs - bir şeyler isteyenin işidir. Yoksa Allah ve rasulünün emrine aykırı isteklerle yaptığımız eylemlerin cihad olacağını mı zannediyoruz? 
Mısır'da selefi olduğu iddia ve zan edilen parti hakkında Şeyh Muhammed el-İmam'ın bir fetvasının tercümesini sunuyorum:
Soru: Burada Selefî Nur partisi var, seçimlere ve mitinglere katılıyorlar. Onlara katılmamız caiz midir?
Cevap: Onlara katılmayın. Bu partiyi kuranları, ona giren ve mitinglere katılanları demokrasi fitnesine düşmüş sayarız. Bu büyük bir fitnedir. Bu fitneye düşenlere zararı büyüktür.
Neden? Çünkü demokrasi insanları dinden uzaklaşmaya sürükleyen, batıl, dine aykırı kanunlara muhakeme olmaya ve Allah Azze ve Celle’nin buğzettiği daha başka şeylere götüren kanunlardır. Parti kurmadıkça hiçbir grup ve cemaatin hükme karışması kabul edilmemektedir. Partiler kurmak ise İslam’da haramdır. Zira bu müslümanları böler, müslümanları birbirlerinin zıddına mücadele eden kimseler haline getirir.
 Meydana gelen sonuçlar bu konuda yeterlidir. Bu fitneden meydana gelenler ortadadır. Bu fitne; liderleri ve devletleri düşüren aykırı partiler fitnesidir.
Onlara deriz ki; sizin şu an, şunu ve şunu devirmeye çalıştığınız gibi, düşmanlarınız da size karşı partiler kurup sizi düşürmeye ve size karşı savaşmaya çalışırlar. Amerika ve batılı düşmanlar parti kurmadıkça bir şahsın hükmetme işine katılmasını kabul etmiyorlar. Bu partiler de dine sarılanların istediği gibi değil, batının istediği yolu takip ediyor. Hayır, bu doğru değildir! Bu parti demokrasiye uymak istiyor. Demokrasiye uymak ise İslam dininden adım adım uzaklaşmaktır. Biz “dinden bir anda tamamen çıkar” demiyoruz, lakin yavaş yavaş çıkar.
 Şayet onlar – yani Nur partisi mensupları – ibret alsaydılar, İhvanu’l-Muslimin partisinden ibret alırlardı.
İhvanu’l-Muslimin siyasi partileşmeye girdiler. Onlar daha önce, partilerle yarışa, partileşmeye, siyasi meselelere, hükümete ve koalisyonlara girmelerinden sonra ulaştıkları durumdan çok daha iyi durumda idiler.
Şayet ibret alacaklarsa onlardan ibret alsınlar. Lakin mal, makam ve yönetim ile fitneye düştüler. La havle ve la kuvvete illa billah!
Her halukarda bu partileşme İslam dininde haramdır. Nitekim bundaki zararları işittiniz. Asrımızda musibet daha da artmıştır. Şüphesiz bu partileşme, siyasi ve demokratik bir partileşmedir. Partiler genellikle rakipleriyle muhalefet halinde olurlar. Muhalefet düşmanlarla beraber olur. bu düşmanların elinde bir silah gibi olur.
Kimsenin buna karşı çıkmaya gücü yetmez. Olanlar bunun şahididir. Muhalefet partileri, etkileri son bulmayacak bu fitne üzerine kuruludur. Her kafir devletle, İslam ve müslümanlarla savaşan devlerlerle anlaşmalı hareket ederler.
Nitekim Abdurrahman er-Riyalî şöyle demiştir: “Particilik etkilenmeyle başlar, uşaklıkla sonuçlanır!” Olaylara şahit olanlar, işittiğiniz gibi, partileşenlerin durumlarını bilirler. Nur partisini kuranlara Allah Azze ve Celle için nasihat ederiz ki, bu particilikten, bunları kurmaktan ve miting gibi gösterilerden Allah’a tevbe etsinler…
Allah Azze ve Celle’ye; dinin kurallarına uyarak davet etsinler. Allah o zaman davetlerini faydalı kılacaktır. Allah o zaman insanların kalplerini onlara çevirecektir.
Ama bu partilere girmeye gelince, bunun hükmü açıktır, bu yönetim talebidir! Bu idareye talip olmaktır! Buna giren: “Biz İslamı uygulamak istiyoruz, biz şunu… istiyoruz” derseler biz de onlara deriz ki: “Bu kelamdır! Lakin keşke yönetim, makam ve Allah’ın haram kıldığı gerekçeler olmadan da İslamı uygulamak isteseydiniz! Bu işte birçok kötülükler vardır. Keşke bu partiler sayesinde düşmanların otoritesi, nüfuzu ve tasallutu  altına girmeden istediklerinizi yapsaydınız. Ancak istediklerinize ulaşamayacaksınız. Onlar sizin istediğiniz şeylere müsamaha göstermeyecekler. İhvan partisi kaç kere hükümden geri çevirildi ve ilk kaideye döndürüldü! Ne oldu?
Diyorlar ki: “Dininize karışan mı var? İslam şeriatine karışan mı var? Siz İslam hükümlerini istiyorsunuz!!
İşte onların düşen gölgesi budur. Boyun eğdirinceye kadar onlara darbe indirdiler. Liderleri: “Ne istiyorsunuz?” diyor, onlar da: “Şunu ve şunu istiyoruz. Açık demokrasi istiyoruz” diyorlar! Kızıl demokrasi! Onlar: “Biz sizinleyiz” diyor, diğerleri de “Biz sizinleyiz” diyorlar.
Şu olanlara bakın! Allah’tan açığı ve gizlisiyle bütün fitneleri bizden uzaklaştırmasını dileriz. Bunu hiç kimseye hoş görünmek için değil, nasihat olarak söylüyoruz. Allah’tan hepimize tevbe nasip etmesini dileriz. Hareket ve kuvvet ancak Allah iledir.
Yemen Selefî Davet Alimleri ve Şeyhleri sitesinden tercüme eden: Ebu Muaz

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)