Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

Daru's-Sunne Neşidler

12 Eylül 2013 Perşembe

Mutezile Ebu Said Yarbuzi Taifesinin Şüphelerine Cevaplar


Bismillah.

Şüphesiz bid’at ehlinin özelliklerinden birisi de; önce bir şeye itikad edip veya amelde bulunup, daha sonra buna delil aramaya kalkışmaları ve delilleri hevâlarına göre yontmaya girişmeleridir.

Yine bir diğer özellikleri; meşru olanı yasaklayıp meşru olmayanı uygun görmeleridir.

Son günlerde bid’at metotlarla tevhidi anlatmaya çalışan bazı göz boyacılarının:

* kadınların huzuruna arada perde olmaksızın çıkarak ders yapmaları,

* mescid dışında şer’i ilim tahsili için tahsis edilen ve mescid olarak bilinmeyen derneklerde kadınların veya erkeklerin toplanmaları,

* seminer ve konferanslarda hristiyan papazlarının kiliselerde yaptıkları gibi kürsüden, sandalye/koltuk üzerinde oturanlara hitap etmeleri vb. bidatlere karşı çıkılması üzerine itirazlar yükseldi.

Selefilik iddia eden Mu'tezile bir kelâmcının “hatta kadınlar da örtülü oldukları takdirde arada perde olmaksızın erkeklere ders verebilir” şeklindeki, müslümanların icmaına aykırı iddiaları işitenler üsluplu(!) tepki vermedikleri için bir şeyler yazmak maalesef benim gibi bir üslupsuza düştü. 

Bir de savunmaya geçerek: “yasaklanan şey; kadının çarşı pazarlarda dolaşmasıdır, mescide gitmesi değil” diye bâtılı tevil ettiler. 

Kadınları mescidlerden veya ilim öğrenmekten engellemek istiyormuşuz gibi îmâlar yapıldı. İçinde namaz kılınmasına karşı çıkılan derneklerden mescidmiş gibi bahsedildi.

Mescid davetinin ise arkasındayım:

* Sünnetlerin ihya edildiği, bid’atlerin öldürüldüğü mescide!

* Tıpkı Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetinde olduğu gibi; erkek, kadın, büyük, küçük herkesin ilim tahsil etmesi gereken yer olan mescide!

* Hatibinin erkek olduğu, erkeğin kadını, kadının erkeği görmeyeceği saflarda nazar disiplininin muhafaza edildiği, namaz esnasında bile erkeğin “subhanallah” diyerek, kadının ise “el çırparak” uyardığı, ses disiplininin de muhafaza edildiği mescidlere!

* Yine de kadınlar için evlerinin daha hayırlı olduğu mescidlere!

Dinde malum bir kaide vardır: “Aksine bir delil gelmediği sürece ibadette asıl olan haramlıktır, eşyada (ibadet ve dinle doğrudan ilgili olmayan konularda) ise asıl olan mubahlıktır.”

Şer’î ilmin tahsili için toplanmak şüphesiz bir ibadettir. İlim tahsili ibadetinin icra edileceği yer ise sünnette mescid olarak varid olmuştur. Bunun fazileti hakkında da “Bir topluluk Allah’ın evlerinden bir evde (yani mescidlerden birinde) toplanır ve Allah’ın kitabından ders yaparlarsa….” buyrulmuştur.

Mescidlerin sünnetteki fonksiyonunu gerçekleştirmemizin önüne; kaldırmaya güç yetiremediğimiz engeller girmiştir, Itban b. Malik radıyallahu anh’ın rivayet ettiği kıssada olduğu gibi bir yeri mescid edinebiliriz!  “Ama mescidler bidatlerin kahr-ı sultasında kalsın, namazlarımız sünnete uymasa da olur, dernek kurarız ilim tahsili için” diyorsanız, sünnete uyan neyimiz kalır?

Allah Azze ve Celle münafıkların özelliklerinden birini şöyle açıklar:

"Bu da, onların, Allah'ın indirdiklerinden hoşnud olmayanlara, "biz, bazı hususlarda size itaat edeceğiz" demiş olmalarındandır. Oysa Allah, onların bütün sırlarını bilir." (Muhammed 26)

Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellemin sünnetinden hoşlanmayanlara "Biz bazı bidatler hususunda size itaat edeceğiz" demek gibi değil midir bu?

Diyanet camilerinde bilmeyenlere hakkı tebliğ ederiz iddiasıyla kendilerini fitneye arz eden ve bu konuda başarılı olduklarını zanneden hayalperestler, mesela secdelerde el kaldırma farzını terk ettiler, tadili erkan olmaksızın kıldıkları namazları ifsad ettiler, Allah rasulünün mihraplardan sakının ikazına kulak tıkadılar, âmin derken sesleri kısmayı emrettiler, bidat ehlini taltif edip batılın kalabalığını artırdılar, hoş görünmek için el-fatiha dediler, başkalarını kazanalım derken farkında olmadan kendilerini kaybettiler! Tabii ki muvazenesini bozanlar sünnete uymakta direnip kendileri gibi sapmayanı itham ederler. Müminler için gösterilmesi gereken yumuşaklığı bid’at ehline sunarken, bidat ehli ve münafıklar için göstermeleri gereken sertliği sünnet ehline uygularlar!
Bu işin diğer bir sakıncası da şudur ki; dini hakkında yeni şuurlanmaya başlayan insanlar, hatta eskiler bile, bilgisiz kimselerden gördükleri tepkilerden dolayı kavga ortamı oluşmakta, avam tekfire dahi kalkışılmaktadır. Zira camilerdeki saflar adeta harp alanı gibidir; ilerili gerili ve boşlukludur. Dolayısıyla kalplere sürekli ihtilaf atılmakta, hakkı anlatma niyetindeki insan samimiyetinden sapmaktadır. Şüphesiz yolların en hayırlısı Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem'in ve sahabenin yoludur. Cemaat kavramını da cahil toplumdan değil, ancak salih seleften öğrenmemiz gerekir. Cemaatten kastedilen rahmeti önce bilenler uygulayarak tatmalıdır. Bilinçli ya da bilinçsiz olarak bid'at işleyenlerin kalabalığı ise asla dindeki cemaat kavramı ile örtüşmez!

Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Müslümanın kendisini küçük düşürmesi yaraşmaz" buyurunca sahabeler: bu nasıl olur? diye sorarlar. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle açıklar: "Altından kalkamayacağı işe girişir. Bu onun kendisini küçük düşürmesidir. Diyanet mescidlerindeki münkerleri değiştirmek garip kalmış sünnet ehlinin güçlerinin yetmeyeceği bir iştir. Ancak sünnetin ihya edildiği mescidler kurmaya güç yeter. Eğer güç yeten vakit bu yerine getirilmezse, Allah bu imkanı da elimizden alır.

Mescid yapılarak Allah’a ait kılınamayan, “dernek” adı verilen evlerden bir evde, “bir ibadet” olan şer’î ilim tahsili için sünnete uygun olmayan toplanmalar bid’attir. Zira bu konuda delil yoktur. Sufiler, mescid fonksiyonlarından bir kısmını ikame etmek üzere önce hıristiyanlardan dergah açmayı, onlara uyarak aleviler de cem evi açmayı öğrendiler. Bu bid’ati ihdas ettikten sonra sufiler bu yaptıklarına delil aradılar, Ashabı suffe'yi batıl işlerine delil getirdiler! Hayır ve yardımlaşma amaçlı bir dernek kurulmasında Hılfu'l-Fudul örneği vardır. Lakin şer’î-ilmî derslere tahsis edilen bir yer olan ve mescidin fonksiyonu olan ilim meclislerine alternatif çıkıp sünneti öldüren bir dernek anlayışı nasıl olur? 

Batıl davaların önderi her kimse ve ne diyorsa çaldık duvara, bizim önderimiz “Her kim emrimiz olmayan bir amelde bulunursa reddolunur” buyurur.

*Kadının dinî olmayan bir ihtiyacı için, hicabına bürünerek, erkek kalabalıkları arasına sıkışmaksızın dışarı çıkmasına gelince; bu eşyadandır ve bunu yasaklamaya delil yoktur!

Hatta deliller bunun aksinedir! Zira İbn Mes’ud radıyallahu anh’ın hanımı gibi, el işleri yapıp bunları satmaya çıkan, Havle radıyallahu anha gibi kadınlara güzel koku satmaya çıkan, Kayle el-Enmariye radıyallahu anha gibi pazarda ticaret eşyası satan sahabiye hanımlar meşhurdur!

Gördünüz mü nasıl da münker emrediliyor ve ma'ruf yasaklanıyor!

Daha önceki yazımda; bina içi gibi kapalı ortamlarda kadınlar ile erkekler arasında, kadının ferdî tesettürüne ek olarak perde hicabının da zorunlu olduğunun delillerini zikretmiştim. Haya sigortası kitabımda bunun mütevatir sünnetle sabit olduğunu açıklamış bulunuyorum. Lütfen "Kadınlar yanında duvar mı taşıyacak" diyerek Allah'ın diniyle dalga geçmeden önce okuma zahmetine katlanın!

Bina içinde; kadınların ferdî tesettürüne ek olarak perde veya duvar hicabının da emredilmesi hakkında Ahzab suresi 53. Ayetinin tefsirlerine de bakabilirsiniz.

Video ve suretlerle islama davet bidatine bulaşanları bile, hiçbir delili olmadığı ve açık naslara aykırı olduğu halde savunanlar; kör bayrak arkasında savaşan taassup ehlidir ve onların: “Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem kadınlara ders vermek için gün ayırmış, bunu yasaklayan delil mi var?” demeleri pek bir samimiyetsizdir!

Bu konuda: "Yoksa onların Allah'ın izin vermediği şeyi kendileri için dinde meşru kılan ortakları mı var?" (Şura 21) ayeti yasaklayıcı delildir. Zira dinle ilgili işlerde bu işin meşru olduğunu gösteren bir delil bulunmadıkça o şey yasaktır.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in hicablarına bürünmüş yabancı kadınlarla arada perde olmaksızın konuşması kendisine özel hallerdendir!
Bir gün Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem yanında bir hanımı ile mescide giderken yoldan geçen iki sahabeyi çevirir ve onlara şöyle buyurur: “Dikkat edin, bu yanımdaki hanımım Safiyye’dir” Sahabeler: “Ey Allah’ın rasulü! Senden şüphelenecek değiliz ya” deyince, “Lakin şeytan hepinizin damarlarında dolaşır…” buyurur. Seninde mi ey Allah’ın rasulü! Deyince; “Evet, benim de, lakin benim şeytanım bana boyun eğdirilmiştir” – ya da bu manada - buyurur.

Bu kıssa şuna delalet eder:

1- Asrı saadette birbirine yabancı kadınlarla erkekler karışmıyorlardı. Böyle bir durum düzgün toplum fıtratına aykırı olduğu için Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem yanındakinin eşi olduğunu açıklama gereği duymuştur. Yine bu temiz toplum fıtratının bir gereğidir ki, küçük yaşta evlenmiş olan Aişe radıyallahu anha’nın henüz kız çocuğu olan arkadaşları, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem girince hayâlarından dolayı hemen kaçıyor, gizleniyorlardı!!  

2- Nebî sallallahu aleyhi ve sellem yalnız kendisinin şeytanının boyun eğdirildiğini bildirmiştir.

Bu yüzdendir ki, Kureyş’ten bazı kadınlar Nebî sallallahu aleyhi ve sellem ile konuşurlarken Ömer radıyallahu anh içeri girince perde arkasına geçerler… (Buhari (3294) Muslim (2396)
Bu kadınların Nebî sallallahu aleyhi ve sellem ile konuşurken gizlenmeyip, şeytanın kendisinden kaçtığı bildirilen Ömer radıyallahu anh’den gizlenmeleri, bu durumun Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e has olduğunun delillerindendir.

Nitekim hiçbir erkek sahabenin – bildiğimiz kadarıyla - mescidlerdeki umumi vaaz dışında kadınlara özel ders yaptığı rivayet edilmemiştir.

Kadının erkeklere hitabına gelince; delilerin kuyuya attıkları taşlarla uğraşacak akıllı kalmadı… Ne diyordu Nebî sallallahu aleyhi ve sellem: “…Siz kadınlar kadar aklı başında olanların aklını çelen yoktur…” Kadınlar akıllı(!)larının etrafından hele bir çekilsinler de belki aklı başına gelir… Gavurlar bile anlamış; kadın tuvaleti ayrı, erkek tuvaleti ayrı!

* Allah rasulünün kullandığı ve açıkladığı; “Deyyus” kelimesi; eşini kıskanmayan veya eşinin yanına erkekleri sokan kimse demektir. Argo çevreleri müslüman örfünü temsil etmez. Bu yüzden argocuların bu kelimeye yüklediği anlam sebebiyle, Allah rasulünün kullandığı kelimeyi kullanmak üslupsuzluk değildir.

* Müslüman bir kadının erkeklerin huzuruna çıkıp ders vermesini teklif etmek veya müslümanların hanımlarını arada iki cinsin birbirlerini görmelerini engelleyen perde olmaksızın – adı dinî ders de olsa - bir erkeğin huzuruna çıkarmalarını teklif etmek, yukarıda açıkladığımız manada deyyusluk davetidir.

* Bu gerçeği söylemek, Allah rasulünün üslubuna aykırı değildir! Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem, kendisinden zina etmek için isteyen gence, “bunun annene, kızına, kız kardeşine yapılmasını ister misin?” buyurmuştur.

* Yumuşak söz söylemenin yeri olduğu gibi, bâtılı reddederken sert sözler söylemek de Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in üslubunda vardır: hariciler cehennem ehlinin köpekleridir sözü gibi.

Şayet masum olmayan, isabet de, hata da edebilen bir zâta olan vefâ anlayışı, Allah’a, rasulüne ve dinine olan vefânın önüne geçirilmeseydi ne demek istediğim gayet açıktı. Masum olmayan birine karşı masum olmayan bir başkasını tercih etmeyi kimse teklif edemez. Lakin sarıldığımız takdirde sapıtmayacağımız iki şey; Allah’ın kitabı ve rasulünün sünnetidir. Ne benim bozuk gördüğünüz üslubum ne de kelamı güzel becerenin anlayışı bu ikisine üçüncü olmaz.


Sinsidir sîneler, hakkı yok tutan,
Hakka kükrer, bâtıla dilsiz şeytan
Sırça köşkte sırıtır şarlatan
“Kardeş” dediler, kalleşe sordular

Hak söylediler bâtılı kast ederek
Edebiyatla hisleri mest ederek
Tahammülleri zorla test ederek
Hakkı bâtıl ile bir yoğurdular


Tatlı dille çıkardılar yılanı
Hak diye tanıttılar yalanı
Kandırdılar “falan” diye “filan”ı
Dağ idiler, fare doğurdular


Zulmü içmişler, adaletten geçtim,
Kitabı yutmuşlar, nasihatten geçtim, 
Belalarını bulmuşlar, âhtan geçtim,
Tehlikeli yerlere oturdular


Susturduk dediler zulme susanı,
Susturdular doğru konuşanı
Koşturdular şerre yanaşanı
Gelen şerri de hayra yordular


Ağzıma gemi dünyada vurdular
Gözleri bağlayıp, dilleri kurdular
Ya Rab! Yoluna böyle durdular
Takatim kalmadı çok yordular


Ebu Muaz el-Çubukâbâdî

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)