Soru: Siyasi partilere üye olmak caiz midir?
Cevap: Siyasi partiler laikliğin gruplarıdır. Laiklik;
dinsizliktir. Yani Allah’ın hak dinini din edinmemektir. Hatta laiklik, Allah
katından indirilmiş ve değişikliğe uğramamış dini dahi kabul etmez. Laiklik,
mesela batıda tahrif edilmiş ve değiştirilmiş Tevrat ve İncil’i de kabul etmez.
Kendi iddialarına göre Musa ve İsa aleyhime's-selâmdan kaldığını ileri
sürdükleri Yahudilik ve Hristiyanlığı da kabul etmez. Bu, Allah Azze ve
Celle’nin katından bir din indiğine iman etmemektir.
Sonra Müslümanlar arasında laiklik yayıldı. Şu kaidelerini
ortaya koydular: Din Allah içindir, vatan herkes içindir. Yine: Din kul ile
rabbi arasındadır kaidesini yaydılar. Yani namaz, oruç ibadet edenin
ibadetidir. Ama hükümler, ahlak, muameleler, siyasi ve iktisadi meselelere
gelince bunlarda insanların hükmüne müracaat edilmesi ve insanların kanun
koyması görüşündedirler! Bu konularda İslam dininin hükmünü kabul
etmezler. Müslümanların arasında bu
laiklik/dinsizlik çoğaldı. Bu, batılı devletlerin laikler için seçtiği laiklik
olup Müslümanlar arasında da bulunmaktadır.
Bütün bunlara göre; partiler, laik partiler ile bidat ve
sapıklık içeren partiler arasındadır. Bu partilere girmek dinen caiz değildir.
Bilakis bu haram, hatta haramların en büyüklerindendir. Zira bunda günahta
yardımlaşmak, sapıklık üzere düşmanlık ve haddi aşma vardır. Özellikle siyasi
partiler, ister seçim yoluyla gelip barış devrimi denilen, demokrasi
kanunlarıyla amel eden demokratik devrim partileri olsun, isterse askeri
devrimle gelenler olsun fark etmez.
Yine bu partiler iki şeyi bir arada barındırır. Siyasi
partiler fitnelerin ve sapıklıkların kaynağıdır. Müslümanları fazlasıyla
parçalamakta ve zayıflatmaktadır. Düşmanlar için Müslümanlara karşı gedikler
açmaktadır. Daha bunun gibi Müslümanlara zararlı olan birçok meseleleri vardır.
Hareket ve kuvvet ancak Allah’tandır. Allah’a ve ahiret gününe iman eden için
partilere girmek caiz değildir. Bilakis Müslümanlara farz olan, tek grup olan
Allah’ın seçtiği Allah’ın grubu olmaları, tek ümmet olmalarıdır ki, o da salih
selefin ve onlara güzellikle uyanların üzerinde bulundukları nübüvvet menhecine
tabi olan İslam ümmetidir. Allah en iyi
bilendir.[1]
Şeyh Muhammed el-İmam şöyle demiştir: “Seçimler, Allah’a
ortak koşma kapsamındadır. Bu itaatte şirktir. Zira seçimler demokrasi
nizamının bir parçasıdır ki, bunu İslam düşmanları, Müslümanları dinlerinden
uzaklaştırmak için koymuşlardır. Kim onu razı olarak, istekle, sahih olduğuna
inanarak kabul ederse, Allah Azze ve Celle’nin emrine muhalefet hususunda İslam
düşmanlarına itaat etmiş olur. Bu ise itaatte şirkin ta kendisidir. Allah Teâlâ
şöyle buyurmuştur: “Yoksa onların, Allah'ın izin vermediği şeyi kendileri
için dinden bir şeriat koyan ortakları mı var? Eğer önceden verilmiş bir hüküm
olmasaydı, muhakkak aralarında hükmolunurdu. Şüphesiz zâlimler için acı bir
azâb vardır. Zâlimleri, işledikleri şeylerin azabından korkan kimseler olarak
görürsün ki, bu, mutlaka onların başına gelecektir” (Şura 21-22)
“Kendileri için hidayet apaçık belli olduktan sonra
arkalarını dönüp tekrar küfre yönelenlere şeytan işlerini kolaylaştırmış,
ümidlerini artırmıştır. Bu da, onların, Allah'ın indirdiklerinden hoşnud
olmayanlara, “biz, bazı hususlarda size itaat edeceğiz” demiş olmalarındandır.”
(Muhammed 25-26)
“Onlara itaat ettiğiniz takdirde, şüphe yoktur ki, siz de
müşriklerden olursunuz” (En’âm 121)
Bu seçimler Allah’ın kanunlarından mıdır, yoksa beşerin
kanunlarından mıdır? Eğer Allah’ın kanunlarındandır derlerse bu Allah’a karşı
büyük bir iftiradır. Laik anayasalar Müslümanların ülkelerinde mevcuttur. Bu,
seçimlerin laik düzenlerin uygulaması olduğunun en büyük şahididir. Eğer:
“Beşerin kanunlarındandır” derlerse, beşerin kanunlarını nasıl kabul
edebilirsiniz? Böyle bir kanun koymanın hükmü nedir? Ayet, seçimleri düzenleyen
demokrasi kurucularının, insanlar için şeriat koyma hususunda Allah’a ortak
koşmakta olduklarını açıklamıyor mu? Seçimleri kabul eden kimse, yaratılmışları
şeriat koyucu olarak görmüyorsa, yaratılmışlar nasıl şeriat koyucu olurlar?
Geçen ayeti nasıl anlamamız gerekir o halde? “Seçimlere katılmak caizdir” diyen
kimse bununla yetinmiyor, daha da çamura batarak: “Oy kullanmak vaciptir, bunu
terk eden günahkârdır, emaneti eda etmemiştir…” vs. diyor!”[2]
Şeyh Muhammed el-İmam, Mefasidu’l-İntihabat kitabında
demokrasinin birçok pisliklerini anlatmış, demokratik seçimlerde oy kullanmanın
caiz olmadığına dair doyurucu açıklamalar yapmış ve “iki zarardan hafif olanına
katlanmak” kaidesiyle oy kullananların şüphelerini çürütmüştür.