Ebu Hureyre radiyallahu anh’den: Rasûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
مَثَلُ الْمُؤْمِنِ كَمَثَلِ الزَّرْعِ
لَا تَزَالُ الرِّيحُ تُمِيلُهُ، وَلَا يَزَالُ الْمُؤْمِنُ يُصِيبُهُ الْبَلَاءُ،
وَمَثَلُ الْمُنَافِقِ كَمَثَلِ شَجَرَةِ الْأَرْزِ، لَا تَهْتَزُّ حَتَّى
تَسْتَحْصِدَ
“Mü'minin misâli ekin gibidir. Ekini rüzgâr sallar durur.
Mü'mine de belâ gelmekte devam eder. Münafığın misâli ise kavak ağacı gibidir.
Kesilmedikçe yıkılmaz.”[1]
Bu hadis iki tür kimseyi anlatmaktadır. Bunlardan birisi
mü’mindir ki, dünyada arzuladığı şeylerden mahrum edilmekle musibete uğrar. Arzusuna
kavuşmayı ümit ettiği anlarda öyle musibetlerle karşılaşır ki onda helak
olacağını zannetmeye başlar. Fakat helakin eşiğine yaklaştığı anlarda bile eğer
hain nefsine arka çıkıp rabbine karşı gelmezse, ummadığı rızıklar görür ve
beklemediği kapılar ona açılır:
“Kim Allah’tan sakınırsa
ona bir çıkış yolu gösterir. Ve onu hesaba katmadığı bir yönden rızıklandırır.
Kim Allah’a tevekkül ederse O, kendisine yeter. Şüphesiz ki Allah emrini yerine
getirendir. Allah her şey için bir kader tayin etmiştir.” (Talak 2-3)
Diğeri ise iman
ettiğini iddia ederek dünyada müslüman gibi muamele gören kimsedir. Hakikatte
o, nefsiyle rabbi arasında, kendi nefsinden taraf olmuştur ve rabbine karşı
isyan içindedir. Dünyada arzuladığı pekçok şeye kavuşur, helak olunacak
korkulardan kurtulması takdir edilerek, mutlu sona kavuşma ümidi iyice artar.
Lakin kurtuluş ve hakiki saadetin eşiğindeyken helak olur!
el-Berâ radiyallahu anh'den: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
مَنْ قَضَى نَهْمَتَهُ فِي
الدُّنْيَا حِيلَ بَيْنَهُ وَبَيْنَ شَهْوَتِهِ فِي الْآخِرَةِ، وَمَنْ مَدَّ
عَيْنُهُ إِلَى زِينَةِ الْمُتْرَفِينَ كَانَ مُهِينًا فِي مَلَكُوتِ الدُّنْيَا،
وَمَنْ صَبَرَ عَلَى الْقُوتِ الشَّدِيدِ صَبْرًا جَمِيلًا أَسْكَنَهُ اللَّهُ
مِنَ الْفِرْدَوْسِ حَيْثُ شَاءَ
"Kim arzularını dünyada gerçekleştirirse, âhirette arzu ve isteklerine perde
çekilir. Kim gözünü zenginlerin zinetine dikerse, göklerin melekûtûnda
aşağılanır. Kim de kendisine verilen az azığa karşı güzel bir sabır ve metanet
gösterirse, Allah onu Firdevs cennetinde istediği yere yerleştirir."[2]
Dünya imtihanı ancak;
musibetler karşısında, dünyanın, nefsin ve musibetlerin yaratıcısından taraf
olmakla kazanılacak bir yurttur. Dünya musibetlerinde nefsine karşı rabbinden taraf
olanlar, bu musibetlerin acısını hiç yaşamamış gibi olacak, dünyanın rahatı
peşinde olanlar ise yaşayıp kavuştukları bütün mutlulukları unutacaklardır.
Enes b. Malik radıyallahu anh’den: Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve
sellem şöyle buyurdu:
يُؤْتَى
بِأَنْعَمِ أَهْلِ الدُّنْيَا مِنْ أَهْلِ النَّارِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ،
فَيُصْبَغُ فِي النَّارِ صَبْغَةً، ثُمَّ يُقَالُ: يَا ابْنَ آدَمَ هَلْ رَأَيْتَ
خَيْرًا قَطُّ؟ هَلْ مَرَّ بِكَ نَعِيمٌ قَطُّ؟ فَيَقُولُ: لَا، وَاللهِ يَا رَبِّ
وَيُؤْتَى بِأَشَدِّ النَّاسِ بُؤْسًا فِي الدُّنْيَا، مِنْ أَهْلِ الْجَنَّةِ،
فَيُصْبَغُ صَبْغَةً فِي الْجَنَّةِ، فَيُقَالُ لَهُ: يَا ابْنَ آدَمَ هَلْ
رَأَيْتَ بُؤْسًا قَطُّ؟ هَلْ مَرَّ بِكَ شِدَّةٌ قَطُّ؟ فَيَقُولُ: لَا، وَاللهِ
يَا رَبِّ مَا مَرَّ بِي بُؤْسٌ قَطُّ، وَلَا رَأَيْتُ شِدَّةً قَطُّ
“Cehennemliklerden dünyada en çok nimetleneni kıyamet gününde
getirilir ve cehenneme bir kere daldırılır. Sonra:
“Ey Âdemoğlu! Hiç bir
hayır gördün mü? Sana hiç bir nimet uğradı mı?” denilir. O:
“Hayır! Vallahi Ya
rabbi!” der. Bir de cennetliklerden dünyada iken insanların en çok sıkıntıya
uğrayanı getirilir ve cennete bir kere daldırılır. Kendisine:
“Ey Âdemoğlu! Hiç
sıkıntı gördün mü? Başından hiç şiddet geçti mi?” diye sorulur. O da:
“Hayır! Vallahi ya
Rabbi! Başımdan hiç sıkıntı geçmedi. Hiç bir şiddet görmedim” der.”[3]
[1] Sahih. Muslim (2809)
[2] Hasen. Taberani Evsat (8/45) Taberani Sagir
(1071) Beyhaki Şuab (9722) Kıvamu’s-Sunne el-Esbehani et-Tergib ve’t-Terhib (1602)
Ebu Nuaym Tarihu İsbehan (s.343) Deylemi (5703) Taberani’nin isnadında
çoğunluğun zayıf gördüğü İsmail b. Amr el-Becelî vardır. Fakat Kıvamu’s-Sunne rahimehullah
bunun mutabiini; Ebu’l-Heysem Halid b. Abdirrahman – Şu’be – Adiy b. Sabit –
Bera b. Azib radiyallahu anh yoluyla rivayet etmiştir.
[3] Sahih. Muslim (2807) Ahmed (3/203) İbn Mace (4321)