Hadis Ehlinin, Bid’at ve Hevâ Ehlinden
Sakındırmaları
Bismillahirrahmanirrahim
Hamd Allah içindir. Salat
ve selam Allah’ın rasulü, âli, ashabı ve onun hidayetine tabi olanların üzerine
olsun. Bundan sonra :
Şüphesiz yolların en
hayırlısı Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in yoludur. İşlerin en kötüsü
dinde sonradan çıkarılanlardır. Dinde her sonradan çıkarılan bidattir, her
bidat de sapıklıktır.
Her müslümanın kitap ve
sünnete tutunması, o ikisine azı dişleriyle sarılması, bid’atlerden ve bid’at
ehliyle karışmak, onlarla beraber oturmak ve onlara sevgi beslemek gibi bidate
düşüren şeylerden sakınması vaciptir.
Allah Teâlâ şöyle
buyurmuştur:
لَا تَجِدُ قَوْمًا يُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ
وَالْيَوْمِ الْآخِرِ يُوَادُّونَ مَنْ حَادَّ اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَلَوْ كَانُوا
آبَاءَهُمْ أَوْ أَبْنَاءَهُمْ أَوْ إِخْوَانَهُمْ أَوْ عَشِيرَتَهُمْ أُولَئِكَ
كَتَبَ فِي قُلُوبِهِمُ الْإِيمَانَ وَأَيَّدَهُمْ بِرُوحٍ مِنْهُ وَيُدْخِلُهُمْ
جَنَّاتٍ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا رَضِيَ اللَّهُ
عَنْهُمْ وَرَضُوا عَنْهُ أُولَئِكَ حِزْبُ اللَّهِ أَلَا إِنَّ حِزْبَ اللَّهِ
هُمُ الْمُفْلِحُونَ
“Allah’a ve ahiret gününe
iman eden hiç bir kavmin, Allah’a ve rasulü’ne muhalefet eden kimselere,
babaları, oğulları, kardeşleri veya aşiretleri olsa bile sevgi beslediklerini
göremezsin. Kalplerine imanı yazmış ve kendisinden bir ruh ile onları
desteklemiştir. Onları, altından nehirler akan cennetlere sokacaktır; orada
süreklidirler. Allah, onlardan razı olmuş, onlar da O’ndan razı olmuşlardır.
İşte bunlar Allah’ın fırkasıdır. Dikkat edin şüphesiz Allah’ın fırkası
kurtuluşa erenlerin kendileridir.” (Mucadele 22)
وَلَا تَرْكَنُوا إِلَى الَّذِينَ ظَلَمُوا
فَتَمَسَّكُمُ النَّارُ وَمَا لَكُمْ مِنْ دُونِ اللَّهِ مِنْ أَوْلِيَاءَ ثُمَّ
لَا تُنْصَرُونَ
“Bir de zulmedenlere
meyletmeyin, yoksa size ateş dokunur. Sizin Allah’tan başka velileriniz yoktur,
sonra yardım göremezsiniz” (Hud 113)
Enes radiyallahu anh’den: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle
buyurmuştur:
المرء مع من أحب
“Kişi sevdiğiyle beraberdir.”[1]
Ebû Hureyre radıyallahu anh’den: Nebî sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
الْمَرْءُ عَلَى دِينِ خَلِيلِهِ فَلْيَنْظُرْ
أَحَدُكُمْ مَنْ يُخَالِلُ
“Kişi dostunun dini üzeredir. Her biriniz kiminle dostluk ettiğine
baksın.”[2]
الأرواح جنود مجندة، فما تعارف منها ائتلف، وما تناكر
منها اختلف
“Ruhlar
derli toplu askerler gibidir. Tanışan ruhlar anlaşır, tanışmayan ruhlar ise
ihtilaf ederler.”[3]
مثل الجليس الصالح والجليس السوء، كحامل المسك ونافخ
الكير، فحامل المسك: إما أن يحذيك، وإما أن تبتاع منه، وإما أن تجد منه ريحا طيبة،
ونافخ الكير: إما أن يحرق ثيابك، وإما أن تجد ريحا خبيثة
“Salih arkadaş ile
kötü arkadaşın misali; misk taşıyan kimse ile ateş körükleyen kimsenin misali
gibidir. Misk taşıyana gelince; ya o sana uğrar ondan misk kokusu satın alırsın
yahut ondan güzel koku bulursun. Ateş körükleyene gelince ya elbiseni yakar ya
da ondan pis koku bulursun.”[4]
İmam Begavi rahimehullah
Ka’b b. Malik, Murare b. er-Rebi ve Hilal b. Umeyye radiyallahu anhum’un Tebuk
savaşından geri kalmaları ile ilgili kıssasına not olarak şu açıklamayı
yapmıştır: “Sahabe, Tabiun, etbâu’t-Tabiun ve sünnet âlimleri bu şekilde;
bid’at ehline düşmanlık etmek ve onları terk etmek hususunda icma ile ittifak
ederek devam edegelmişlerdir.”[5]
Ebu Hatim b. Hibban
rahimehullah “Hayırlı kimselerle arkadaşlık etmeye teşvik ve şerli kimselerle
beraber olmaktan sakındırma” diye başlık açmış, salih arkadaş ile kötü
arkadaşın misalini anlatan hadisi zikrettikten sonra şöyle demiştir:
“Akıl sahibi olan kişi hayırlı kimselerle
arkadaşlık eder ve şerli kimselerden ayrılır. Çünkü hayırlı kimselere sevgi
beslemek ulaşmayı hızlandırır, geri kalmayı önler. Şerli kimselere sevgi
beslemek ise ulaşmaktan engeller ve geri bırakır. Kötü kimselerle arkadaşlık;
hayırlı kimselere kötü zan beslemeye sebebiyet verir. Şerlilerin sırdaşı
onların kapsamına girmekten kurtulamaz. Akıl sahibinin şüphe ehlinden
uzaklaşması gerekir ki, kendisi de şüphecilerden olmasın. Hayırlı kimselerle
arkadaşlık hayır getirdiği gibi, şerli kimselerle arkadaşlık da şey getirir.”
Yine şöyle demiştir: “Akıl
sahibi olan ırzını kirletmez ve şerli kimselerle arkadaşlık etmek suretiyle
nefsini şerre sebep olan şeylere arz etmez. Irzını korumaktan geri durmaz ve
hayırlı kimselerle arkadaşlık etmek suretiytle nefsini koorur. İmtihan anında
insanlardan zahirlerinde olanın zıddı ortaya çıkar.”
Yine şöyle demiştir: “Akıllı
kişi şerlilerle arkadaşlık etmez. Çünkü kötü arkadaş ateşten bir parçadır. Geri
çevrilip düzeltilmesi mümkün olmayan kinlere sebep olur. Şüphesiz şu dört şey,
kişinin saadetindendir: Eşinin uyumlu olması, çocuklarının itaatkâr olmaları,
kardeşlerinin salihler olmaları ve rızkının da memleketinde olması. Köpekle
arkadaş olmak, kişinin kendisinden hayırla faydalanmadığı kimseyle arkadaşlık
etmesinden iyidir. Kötü kimseyle arkadaşlık eden kimse kötülükle itham
edilmekten selamette kalamaz.”[6]
İmam Hafız Ebu Abdillah
Ubeydullah b. Muhammed b. Muhammed b. Hamdan b. Batta (v.387 h.) el-İbane An
Şeriati’l-Firkati’n-Naciye ve Mucanebeti’l-Firaki’l-Mezmume’de, “Kalpleri
hastalandıran ve imanı bozan kimselerle arkadaşlıktan sakındırma” başlığında,
no: 359 ile 524 arasında birçok naslar zikretmiştir:
Ebu Kılabe rahimehullah
dedi ki:
لَا تُجَالِسُوا أَصْحَابَ الْأَهْوَاءِ , فَإِنِّي
لَا آمَنُ أَنْ يَغْمِسُوكُمْ فِي ضَلَالَتِهِمْ أَوْ يَلْبِسُوا عَلَيْكُمْ
بَعْضَ مَا تَعْرِفُونَ
“Heva sahipleri ile
oturmayın. Zira ben sizi sapıklıklarına daldırmalarından veya bildiğiniz bazı
hususları size karışık göstermelerinden emin olamam.”[7]
Amr b. Kays el-Mulâî
rahimehullah dedi ki:
كَانَ يُقَالُ: لَا تُجَالِسْ صَاحِبَ زَيْغٍ فَيُزِيغَ
قَلْبَكَ
“Şöyle denilirdi: “Sapmış
kimseyle oturma ki kalbini kaydırmasın.”[8]
İbn Abbas radiyallahu
anhuma dedi ki:
لَا تُجَالِسْ أَهْلَ الْأَهْوَاءِ فَإِنَّ
مُجَالَسَتَهُمْ مُمْرِضَةٌ لِلْقُلُوبِ
“Heva sahipleri ile oturma.
Zira onların meclisleri kalpleri hastalandırır.”[9]
Hasen el-Basrî
rahimehullah dedi ki:
لَا تُجَالِسُوا أَهْلَ الْأَهْوَاءِ فَإِنَّ
مُجَالَسَتَهُمْ مُمْرِضَةٌ لِلْقُلُوبِ
“Heva ehliyle oturmayın.
Zira onların meclisleri kalpleri hastalandırır.”[10]
Hasen el-Basri ve
Muhammed b. Sirin rahimehumallah dediler ki:
لَا تُجَالِسُوا أَصْحَابَ الْأَهْوَاءِ , وَلَا
تُجَادِلُوهُمْ , وَلَا تَسْمَعُوا مِنْهُمْ
“Heva sahipleri ile
oturmayın, onlarla tartışmayın, onları dinlemeyin.”[11]
Said b. Amir rahimehullah
dedi ki: “Ninem Esma dedi ki:
دَخَلَ رَجُلَانِ عَلَى مُحَمَّدِ بْنِ سِيرِينَ مِن
أَهْلِ الْأَهْوَاءِ فَقَالَا: يَا أَبَا بَكْرٍ نُحَدِّثُكَ بِحَدِيثٍ قَالَ:
لَا, قَالَا: فَنَقْرَأُ عَلَيْكَ آيَةً مِنْ كِتَابِ اللَّهِ قَالَ: لَا ,
لِتَقُومَانِ عَنِّي, أَوْ لَأَقُومَنَّ
“Heva ehlinden iki kişi
Muhammed b. Sirin rahimehullah’ın yanına girdiler ve dediler ki:
“Ey Ebu Bekr! Sana bir
hadis söyleyebilir miyiz?” İbn Sirin rahimehullah:
“Hayır” dedi. Onlar:
“Sana Allah’ın kitabından
bir ayet söyleyeceğiz” dediler. İbn Sirin rahimehullah dedi ki:
“Hayır, ya siz yanımdan
kalkıp gidin ya da ben kalkıp gideyim.”[12]
Sellâm b. Mutî’
rahimehullah dedi ki:
أَنَّ رَجُلًا مِنْ أَصْحَابِ الْأَهْوَاءِ قَالَ
لِأَيُّوبَ السَّخْتِيَانِيِّ: يَا أَبَا بَكْرٍ أَسْأَلُكَ عَنْ كَلِمَةٍ، قَالَ
أَيُّوبُ وَجَعَلَ يُشِيرُ بِإِصْبَعَيْهِ: وَلَا نِصْفَ كَلِمَةٍ , وَلَا نِصْفَ
كَلِمَةٍ
“Heva sahiplerinden bir
kimse Eyyub es-Sahtiyani rahimehullah’a dedi ki:
“Ey Ebu Bekr! Sana bir
kelime soracağım.” Eyyub rahimehullah iki parmağı ile işaret ederek dediki:
“Yarım kelime bile olmaz!
Yarım kelime bile olmaz!”[13]
Yahya b. Said el-Kattan
rahimehullah dedi ki:
يَقُولُ لَمَّا قَدِمَ سُفْيَانُ الثَّوْرِيُّ
الْبَصْرَةَ: جَعَلَ يَنْظُرُ إِلَى أَمْرِ الرَّبِيعِ يَعْنِي ابْنَ صُبَيْحٍ ,
وَقَدْرَهُ عِنْدَ النَّاسِ سَأَلَ: أَيُّ شَيْءٍ مَذْهَبُهُ؟ قَالُوا: مَا
مَذْهَبُهُ إِلَّا السُّنَّةُ قَالَ: مَنْ بِطَانَتُهُ؟ قَالُوا: أَهْلُ الْقَدَرِ
قَالَ: هُوَ قَدَرِيٌّ.
“Sufyan es-Sevrî
rahimehullah Basra’ya geldiği zaman Rebî b. Subayh’ın durumunu ve insanların
katında onun mertebesini araştırdı. Onun mezhebinin ne olduğunu sordu. Dediler
ki:
“Onun sünnetten başka
mezhebi yoktur.” Sufyan rahimehullah:
“Onun yakın dostları
kimlerdir?” dedi. Dediler ki:
“Kaderîlerdir.” Sufyan
rahimehullah dedi ki:
“O halde o da bir
Kaderî’dir.”[14]
İbn Batta rahimehullah bu
rivayetin ardından şu açıklamayı yaptı:
“Allah Sufyan es-Sevri’ye
rahmet etsin. Hikmetle konuşmuştur, haklıdır, ilimle bunu söylemiştir. Kitap ve
sünnete uygun düşmüş, hikmetin gereğini yapmış, ilim ve basiret ehlinin
yakalayabilecekleri gerçeği açıklamıştır. Allah Azze ve Celle şöyle
buyurmuştur:
{يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا
تَتَّخِذُوا بِطَانَةً مِنْ دُونِكُمْ لَا يَأْلُونَكُمْ خَبَالًا وَدُّوا مَا
عَنِتُّمْ}
“Ey iman edenler! Sizden
olmayanları sırdaş edinmeyin ki, sizi ifsat etmekten geri durmazlar ve sizin
sıkıntıda olmanızı arzu ederler.” (Al-i İmran 118)
Fudayl b. Iyad rahimehullah dedi ki:
الْأَرْوَاحُ جُنُودٌ مُجَنَّدَةٌ, فَمَا تَعَارَفَ
مِنْهَا ائْتَلَفَ وَمَا تَنَاكَرَ
مِنْهَا اخْتَلَفَ, وَلَا يُمْكِنُ أَنْ يَكُونَ صَاحِبُ سُنَّةٍ يُمَالِي صَاحِبَ
بِدْعَةٍ إِلَّا مِنَ النِّفَاقِ
“Ruhlar derli toplu askerler gibidir. Tanışan ruhlar kaynaşır, tanışmayan
ruhlar ihtilaf ederler. Sünnet ehli birinin bid’at ehlinden birine meyletmesi
ancak nifak sebebiyledir.”[15]
İbn Batta rahimehullah dedi ki: “Fudayl rahimehullah doğru söylemiştir. Biz
bu durumu gözlerimizle gördük.”
Mubeşşir b. İsmail el-Hubulî rahimehullah dedi ki:
قِيلَ لِلْأَوْزَاعِيِّ: إِنَّ رَجُلًا يَقُولُ: أَنَا أُجَالِسُ أَهْلَ السُّنَّةِ
, وَأُجَالِسُ أَهْلَ الْبِدَعِ , فَقَالَ
الْأَوْزَاعِيُّ: هَذَا رَجُلٌ يُرِيدُ أَنْ يُسَاوِيَ بَيْنَ الْحَقِّ
وَالْبَاطِلِ
“el-Evzâî’ye: “Bir adam: “Ben sünnet ehliyle de, bid’at ehliyle de
otururum” diyor” denildi. El-Evzâî rahimehullah dedi ki:
“Bu adam hak ile bâtılı eşitlemek istiyor!”[16]
İbn
Batta rahimehullah dedi ki: “el-Evzaî doğru söylemiştir. Ben derim ki; bu adam
hakkı batıldan, küfrü imandan ayıramaz. Bunun gibiler hakkında ayet inmiş ve
el-Mustafa sallallahu aleyhi ve sellem’den sünnet gelmiştir. Allah Teâlâ şöyle
buyurmuştur:
وَإِذَا لَقُوا الَّذِينَ آمَنُوا قَالُوا آمَنَّا
وَإِذَا خَلَوْا إِلَى شَيَاطِينِهِمْ قَالُوا إِنَّا مَعَكُمْ
“İman
edenlerle karşılaştıkları zaman “iman ettik” derler. Şeytanlarıyla başbaşa
kaldıklarında ise “Biz sizinle beraberiz” derler.” (Bakara 14)”
Muslim b. Yesar
rahimehullah dedi ki:
لَا تُمَكِّنُ صَاحِبَ بِدْعَةٍ
مِنْ سَمْعِكَ فَيَصُبُّ , فِيهَا مَا لَا تَقْدِرُ أَنْ تُخْرِجَهُ مِنْ قَلْبِكَ
“Bid’at sahibinin sana
bir şey işittirmesine imkân verme. Aksi halde kalbinden çıkarmaya güç
yetiremediğin şey sana isabet eder.”[17]
İsmail et-Tûsî
rahimehullah dedi ki: “İbnu’l-Mubarek bana şöyle söyledi:
يَكُونُ مَجْلِسُكَ مَعَ
الْمَسَاكِينِ , وَإِيَّاكَ أَنْ تَجْلِسَ مَعَ صَاحِبِ بِدْعَةٍ
“Meclisin yoksul
kimselerle beraber olsun. Seni bid’at sahibi bir kimseyle oturmaktan
sakındırırım.”[18]
Kendilerinden bu
rivayetlerin aktarıldığı bu âlimlerin hepsi de; bid’at ve heva ehliyle beraber
olup onlara sevgi göstermekten yasaklayan nebevî naslara dayanarak; bid’at
ehliyle oturup onların arasına karışmaktan sakındıran diğer sünnet imamları ile
ittifak halindedirler.
Çünkü onlar bid’at
ehlinin kendileriyle oturanlara nasıl tesir ettiklerini tecrübe etmişlerdir ve
bu durumu iyi bilmektedirler.
El-Hattabî rahimehullah
Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in:
لا تصاحب إلا مؤمناً ولا يأكل
طعامك إلا تقي
“Ancak mü’min ile
arkadaşlık et, yemeğini de ancak takva sahibi bir kimse yesin”[19]
hadisinin şerhinde şöyle demiştir:
“Burada ancak takva
sahibi olmayan kimseyle arkadaşlıktan sakındırılmakta, onunla beraber bulunup
birlikte yemek yemek yasaklanmaktadır. Zira yemek yeme kalplerde ülfet ve sevgi
meydana getirir. Yani buyruluyor ki: Takva ve vera sahibi olmayana ülfet etme,
onu yemek arkadaşı edinme, sonra pişman olursun!”[20]
Yine Hattabi
rahimehullah, “Ruhlar derli toplu askerler gibidir…” hadisinin şerhinde şöyle
demiştir:
“Rasûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem içinde ruhların bulunduğu bedenlerin dünyada karşılaştıkları
zaman üzerinde oldukları durumlarına göre tabiaten ülfet edeceklerini veya
birbirlerinden uzaklaşacaklarını bildiriyor. Bu yüzden iyi ve hayırlı olan
kimselerin kendileri gibi olanları sevip yakınlaştıklarını, zıdlarından ise
uzaklaştıklarını görürsün. Yine facir ve kötü kimseler de kendileri gibi
olanların yaptıklarını güzel bulup zıdlarından uzaklaşırlar.”[21]
İmam Ebu’l-Kasım
Hibetullah b. el-Hasen b. Mansur el-Lâlekâî rahimehullah, Şerhu Usuli İtikadi
Ehli’s-Sunneti ve’l-Cemaa kitabında bir çok sünnet âlimlerinden bu konuya dair
naslar (no:23-313 arasında) zikretmiştir:
Ebu’l-Cevzâ’ rahimehullah
şöyle demiştir:
لَأَنْ يُجَاوِرَنِي قِرَدَةٌ
وَخَنَازِيرُ أَحَبُّ إِلَيَّ مِنْ أَنْ يُجَاوِرَنِي أَحَدٌ مِنْهُمْ -يَعْنِي
أَصْحَابَ الْأَهْوَاءِ
“Muhakkak ki benim için
maymunlarla ve domuzlarla komşuluk etmek, heva ehlinden biriyle komşuluk
etmemden daha sevimlidir.”[22]
Bakiyye b. el-Velid
rahimehullah’tan: “Sabit b. Aclan rahimehullah dedi ki:
أَدْرَكْتُ أَنَسَ بْنَ مَالِكٍ
وَابْنَ الْمُسَيِّبِ وَالْحَسَنَ الْبَصْرِيَّ وَسَعِيدَ بْنَ جُبَيْرٍ
وَالشَّعْبِيَّ وَإِبْرَاهِيمَ النَّخَعِيَّ وَعَطَاءَ بْنَ أَبِي رَبَاحٍ
وَطَاوُسًا وَمُجَاهِدًا وَعَبْدَ اللَّهِ بْنَ أَبِي مُلَيْكَةَ
وَالزُّهْرِيَّ وَمَكْحُولًا وَالْقَاسِمَ أَبَا عَبْدِ الرَّحْمَنِ
وَعَطَاءً الْخُرَاسَانِيَّ وَثَابِتًا الْبُنَانِيَّ وَالْحَكَمَ بْنَ عُتْبَةَ وَأَيُّوبَ السِّخْتِيَانِيَّ وَحَمَّادًا وَمُحَمَّدَ بْنَ
سِيرِينَ وَأَبَا عَامِرٍ وَكَانَ قَدْ أَدْرَكَ أَبَا بَكْرٍ الصِّدِّيقَ, وَيَزِيدَ الرَّقَاشِيَّ
وَسُلَيْمَانَ بْنَ مُوسَى كُلُّهُمْ يَأْمُرُونَنِي فِي الْجَمَاعَةِ
وَيَنْهَوْنَنِي عَنْ أَصْحَابِ الْأَهْوَاءِ قَالَ بَقِيَّةُ: ثُمَّ بَكَى
وَقَالَ: يَا ابْنَ أَخِي مَا مِنْ عَمَلٍ أَرْجَى وَلَا أَوْثَقُ مِنْ مَشْيٍ إِلَى
هَذَا الْمَسْجِدِ. يَعْنِي مَسْجِدَ الْبَابِ
“Enes b. Mâlik’e, İbnu’l-Museyyeb’e, el-Hasen el-Basrî’ye, Saîd b. Cubeyr’e,
eş-Şa’bî’ye, İbrahim en-Nehâî’ye, Atâ b. Ebî Rabâh’a, Tâvus’a, Mucâhid’e,
Abdullah b. Ebî Muleyke’ye, ez-Zuhrî’ye, Mekhûl’e, el-Kâsım b. Abdirrahman’a,
Atâ el-Horâsânî’ye, Sâbit el-Bunânî’ye, el-Hakem b. Uteybe’ye, Eyyûb
es-Sahtiyânî’ye, Hammâd’a, Muhammed b. Sîrîn’e, Ebû Âmir’e – ki o Ebû Bekr
es-Sıddîk’a yetişmişti – Yezîd er-Rakkâşî’ye ve Suleymân b. Mûsâ’ya yetiştim.
Hepsi de bana cemaatte bulunmamı emrediyor ve hevâ sahiplerinden beni
yasaklıyorlardı.” Bakiyye b. el-Velid rahimehullah dedi ki:
“Sonra Sabit ağladı ve dedi ki:
“Ey kardeşimin oğlu! Şu mescide yürümekten daha
fazla umut beslediğim ve güvendiğim bir amel yoktur.”[23]
İmam el-Lalekâi
rahimehullah bu şekilde selefin bid’at ve heva ehlinden uzaklaşmaya dair
menheclerini ortaya koyan nakiller yapmıştır.
İmam Nevevî rahimehullah
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in salih arkadaşın misaline dair
hadisine şu açıklamayı yapmıştır:
“Burada salihlerin,
hayır, muruvvet, üstün ahlak, verâ, ilim ve edep sahibi kimselerin
meclislerinin fazileti söz konusu edilmekte, şer ehlinin, bid’at ehlinin ve
insanların gıybetlerini yapanların yahut günahkârlığı ve tembelliği
artıranların meclisleri gibi mezmum ortamlardan yasaklanmaktadır.”[24]
Şeyhulislam İbn Teymiyye
rahimehullah şöyle demiştir: “Rafizilere gelince, onunla ancak beraberce nifak
üzere çalışmak isteyen kimse beraber olur. Şüphesiz onun kalbindeki din bozuk
bir dindir. Kendisini ancak yalan ve hıyanete, insanları aldatmaya, onlara
kötülük etmeyi kastetmeye sürükler. Onlara yapabileceği her kötülüğü yapar.
Kendisini tanımayan kimseye öfke besler. O kendisini tanımasa da rafizi ona
nifak sureti gösterir ve sözlerini süsler. Bu yüzden insanların zayıf
olanlarına ve kendisine ihtiyacı olmayan kimselere karşı münafıklık ettiğini
görürsün. Çünkü kalbinde, kalbi zayıflatan nifak vardır.
Müminde ise imanın izzeti
vardır. Şüphesiz izzet; Allah’a, rasulüne ve müminlere aittir. Sonra onlar yani
rafiziler imanın başkalarında değil, kendilerinde olduğunu iddia ederler.
Müslümanların grupları arasında en fazla zillet onlardadır. Nitekim Allah Teâlâ
şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz rasullerimize ve iman edenlere, hem dünya hayatında, hem
şahitlerin şahitlik edecekleri günde yardım ederiz.” (Mu’min/Gafir 51) Onlar (Rafiziler) İslam fırkaları içinde yardım
edilmekten en uzak olanlardır. Yardımsız bırakılmaya en layık olanlardır. İslam
grupları içinde nifaka en yakın ve imandan en uzak olanlardır.
Onların hakiki münafıklar olduklarının göstergesi,
iman etmemiş olan mülhitlerin diğer fırkalardan daha çok Rafizilere,
Rafizilerin de onlara meyletmeleridir. Nitekim Rasûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyumuştur: “Ruhlar, derli toplu askerler gibidir. Tanışan
ruhlar anlaşır, tanışmayanlar ihtilaf ederler.” İbn Mes’ud radiyallahu anh
de: “İnsanları sırdaşlarıyla değerlendirin” demiştir.
Böylece anlaşılıyor ki, rafizilerin ruhları ile
münafıkların ruhları tam bir ittifak içindedir. Ortak yönleri ve benzerlikleri
vardır. Çünkü rafizilikte nifak vardır ve nifak şubeler halindedir. Sahihayn’de
Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in şu hadisi geçer: “Dört şey kimse
bulunuyorsa katışıksız bir münafıktır. Kimde de bu hasletlerden bazısı varsa
onu terkedinceye kadar onda nifaktan bir şube var demektir: Konuştuğunda yalan
söylemesi, kendisine güvenildiğinde ihanet etmesi, söz verdiğinde sözünde
durmaması, tartıştığında haddi aşması.”[25]
Yine şöyle demiştir: “Arkadaşlık, akrabalık ve
kardeşlik ancak Allah Teâlâ’ya, Allah’ın dilediği şekilde itaat edenler için
söz konusudur. Bunun delili Sünen’deki şu hadistir: “Ancak mümin ile
arkadaşlık et ve yemeğini ancak takva sahibi yesin.” Yine orada şu hadis
geçer: “Kişi dostunun dini üzeredir. Biriniz kiminle dostluk ettiğine dikkat
etsin.”[26]
İmam Şatıbî rahimehullah bid’at ehlinden sakındırma
hususunda bir çok naslar zikretmiştir:
Yahya b. Ebi Kesir rahimehullah dedi ki:
إِذَا لَقِيتَ صَاحِبَ بِدْعَةٍ
فِي طَرِيقٍ; فَخُذْ فِي طَرِيقٍ آخَرَ "
“Bid’at sahibiyle yolda karşılaşırsan, yolunu
değiştir.”
Ebu Kılabe rahimehullah dedi ki:
لَا تُجَالِسُوا أَهْلَ
الْأَهْوَاءِ، وَلَا تُجَادِلُوهُمْ; فَإِنِّي لَا آمَنُ أَنْ يَغْمُرُوكُمْ فِي ضَلَالَتِهِمْ،
وَيُلَبِّسُوا عَلَيْكُمْ مَا كُنْتُمْ تَعْرِفُونَ
“Heva ehliyle oturmayın, onlarla tartışmayın. Zira
ben sizi sapıklıklarına daldırmalarından ve bildiğiniz şeyler hususunda sizi
şüpheye düşürmelerinden emin olamam.”
İbrahim en-Nehai rahimehullah dedi ki:
لَا تُجَالِسُوا أَصْحَابَ
الْأَهْوَاءِ، وَلَا تُكَلِّمُوهُمْ; فَإِنِّي أَخَافُ أَنْ تَرْتَدَّ قُلُوبُكُمْ
“Heva ehliyle oturmayın ve onlarla konuşmayın. Zira
ben kalplerinizi geri döndürmelerinden korkuyorum.”
Bu konuda rivayetler çoktur. Bunu Nebî sallallahu
aleyhi ve sellem’den rivayet edilmiş olan şu hadis pekiştirmektedir: “Kişi
dostunun dini üzeredir. Biriniz kiminle dostluk ettiğine dikkat etsin.” Ebu
Kılabe rahimehullah’ın sözündeki uyarı bu hadiste ortaya çıkmaktadır. Zira kişi
sünnetin esaslarından bir mesele üzerinde yakin üzere iken, heva sahibi olan
bir kimse, lafzen ihtimali olmayan veya kendişinin görüşünü destekleyen bir
şüphe atabilir, kişinin kalbi de bunu kabul eder. Bildiği şeylere döndüğünde
onu karanlık olarak bulur, ya onu fark edip ilimle reddetmeye güç yetiremez ya
da onu fark edemez ve helak olur gider.”[27]
Hafız İbn Hacer rahimehullah, Ebu Musa radiyallahu
anh’ın rivayet ettiği, salih arkadaşın misali ile ilgili hadisin şerhinde şöyle
demiştir:
“Hadiste sohbeti din ve dünya konusunda eziyet
veren kimselerle oturmaktan yasaklama ve sohbeti din ve dünya hususunda fayda
veren kimselerle oturmaya teşvik söz konusudur.”[28]
Es-San’ânî rahimehullah, aynı hadisin şerhinde şöyle
demiştir: “Veya ondan kötü bir koku hissedersin” kavline gelince; kötü arkadaş
böyledir. Ya dinine isabet eder ve ateşiyle seni yakar veya seni sıkıntıya
sokar. Bu hadiste kötü arkadaştan uzaklaşmaya ve salih kimselere yakınlaşmaya
teşvik vardır. Ali aleyhi's-selâm dedi ki (O böyle diyor lakin uygun olanı ona radiyallahu
anh (Allah ondan razı olsun) demektir.)
“Facir (günahkâr) kimseyle arkadaşlık etme! Zira
yaptığı şeyleri sana süslü gösterir, senin de kendisi gibi olmanı sağlar.” Denilmiştir
ki: “Seni şerli kimselerin arkadaşlığından sakındırırım. Zira sen farkında
olmadan senin tabiatini çalarlar.”[29]
El-Azimabadî rahimehullah aynı hadisin şerhinde dedi
ki: “Hadiste salihlerin ve âlimlerin sohbetine, meslislerine katılmaya teşvik
vardır. Zira bu dünya ve ahirete fayda verir. Şerli kimselerin ve fasıkların
sohbetlerinden ise uzaklaşmaya yönlendirme vardır. Zira bu din ve dünyaya zarar
verir.”[30]
El-Azimabadî rahimehullah diğer hadisin şerhinde de
şöyle diyor: “Ruhlar yani insanların ruhları, derli toplu asklerler gibidir. Bu,
karşı karşıya gelen, Allah’ın hizbi ile şeytanın hizbi olmak üzere iki orduyu
ifade etmektedir. Bunlardan tanışanlar yani, tanışma iki veya daha fazla kimse
arasında olur. Bunun zıddı olan tanışmama da böyledir. Yani ruhlar bedenlere
girmeden önce birbirlerini tanımışlarsa anlaşırlar. Bedenler dünyada bir araya
geldiğinde aralarında ülfet ve şefkat oluşur. Ruhlar aleminde tanışmayanlar ise
ihtilaf ederler. Nevevi dedi ki: “Ruhlar derli toplu askerler gibidir” kavlinin
manası; farklı türlerden bir araya gelmiş topluluk demektir. Tanışmaları ile
kastedilen; Allah’ın onları birarada kılmasıdır. Denildi ki: Allah’ın
kendilerini yarattığı özelliğe göre uyumlu olmaları kastedilmiştir. Yine denildi
ki: Yaratılıp bir araya getirildiler, sonra bedenlere ayrıldılar. Kimin tabiati
birbirine uygunsa anlaşır, uygun değilse uzaklaşıp muhalefet ederler.” El-Hattabi
ve başkaları dediler ki: “Allah onları başlangıçta cennetlikler ve
cehennemlikler olarak yaratmıştır. Ruhlar karşılıklı iki sınıf idi. Dünyada da
bendenler karşılaştığı zaman yaratıldıkları asla göre ülfet eder veya ihtilaf
ederler. Hayırlı kimseler hayırlılara, şerli kimseler de şerlilere meyleder.” El-Munzirî
dedi ki: “Bunu Muslim de Suheyl b. Ebi Salih – Ebu Hureyre radiyallahu anh
yoluyla rivayet etmiştir.”[31]
Bizler de bu âlimlere uyarak, onların delillerine
dayanarak selefî gençleri, heva ehliyle beraber olmaktan sakındırırız. Nefsine
güverek sapıklık ehlinin yolunu tutan, onların sapıklıklarını reddederken
birden kendilerini bid’at ehlinin kucaklarında bulan geçmişlerden ibret
alsınlar!
İslam tarihindeki tecrübeler göstermiştir ki,
sahabelerin çocuklarından olan bazı insanlar İbn Sebe’ye meyletmişler ve
sapıklığa düşmüşlerdir.
Sahabe ve tabiinin çocuklarından olan bazı insanlar
Muhtar b. Ebi Ubeyd’e meyletmişler ve sapıklığa düşmüşlerdir.
Bu asırda bazı insanlar sapık siyasetçilere ve bid’at
önderlerine meyletmişler ve sapıklığın ağlarına düşmüşlerdir.
Bunların örnekleri sayılamayacak kadar çoktur!
Lakin İmran b. Hittan’ın kıssasını zikretmekle yetineceğiz. Bu zat sünnet
ehlinden idi. Haricilerden bir kadına aşık oldu. Onunla evlenip, onu sünnete
hidayet etmek istedi. Fakat kadın onu kendisinin bid’atine düşürdü.
Selefî menhece kendisini nispet eden ve: “Ben heva
ehlinin yanına gidip onları doğru yola çağıracağım” diyerek onların tuzağına
düşen çoktur. Abdurrahman b. Mulcem ve İmran b. Hittan, bunların ikisi de
kendilerini sünnete nispet ederlerdi. Sonra sapıklığa düştüler. Abdurrahman b.
Mulcem’in sapması, kendisini Ali radiyallahu anh’ı katletmeye kadar götürdü.
İmran b. Hittan’ın sapması ise, Ali radiyallahu anh’ı katleden İbn Mulcem’i şu
sözlerle övmeye kadar götürdü:
“Ey takva sahibinin darbesi! Bununla ancak Arş’ın
sahibinin rızasına ulaşmayı diledin!
Ben ise bunu zikrettiğim zaman Allah katında,
mizanda iyilik olmasını umuyorum…”
O mücrimi meth ettiği beyitleri böylece devam
etmektedir. Allah’tan afiyet dileriz.
Hadis imamlarından Abdurrazzak b. Hemmam, Cafer b.
Suleyman ed-Dabaî’nin ibadet ve zühdüne aldandı, ona ülfet etti ve şiilik
tuzaklarına düştü.
Ebu Zerr el-Herevî sahih hadislerin ravilerinden,
hadis âlimlerinden biri idi. Darekutni’nin Bakillani’yi öven bir sözüne
aldandı, Bakillani’yi öven bu söz kendisini Eşari’lik bid’atine düşmeye götürdü
ve Eş’ârilik davetçilerinden biri haline geldi. Onun vesilesiyle Magrib’de Eşari
mezhebi yayıldı. Magrib’liler ona ünsiyet ettiler, ona gelip ziyaret ettiler, o
da onlara eşari menhecini ekti. Hâlbuki onlar daha önce selefilikten başka bir
menhec bilmezlerdi. Herevi kötü bir yol başlattı. Allah’tan afiyet dileriz.
Nitekim Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle
buyurmuştur: “Kim bir hidayete davet ederse ona, kendisine tabi olanların
kadar ecir vardır ve onların ecirlerinden eksilme olmaz. Kim de bir sapıklığa
davet ederse ona kendisine tabi olanların vebali kadar vebal vardır ve onların
veballerinden bir eksilme olmaz.” Allah’tan afiyet dileriz.
Beyhaki, İbn Furek ve benzerleri gibi bazı sapıklık
ehline aldandı. Kendisi hadis imamlarından biri iken Eşariliğe düştü.
Burada ise bir cahil nefsine güvenip aldanabilir ve
kendisini koruyacak bir ilmi de yoktur. Böyle birinin o kimselerin bidatlerine
düşmesi yüz kat daha müsaittir.
Bu asırda
selefî menhec üzere olduklarını bildiğimiz, fakat bid’at ehliyle beraber
olmaları sebebiyle sapıtan birçok tanıdığımız kimseler olmuştur. Çünkü bu
asırda bid’at ehlinin değişik üslupları vardır, aktiftirler. Onların geçmiş
zamanda şeytanın öğretmiş olduğu yolları vardır. Şu an bu üslupları ve yolları
kullanarak insanları kandırmaktadırlar. Muasır heva ehlinin üsluplarından
birisi: “Sen hepsini oku, dinle, hakkı al, bâtıl olanı terk et” demeleridir.
Gençlerin çoğu ise hakkı ve bâtılı bilmemektedir. İşler ters yüz edilip
sunulmaktadır. Hak, bâtıldan ayırt edilemez olmuştur. Bu sebeple bu genç hak
zannederek bâtıla düşer. Batıl zannettiği için hakkı terk eder. Huzeyfe radiyallahu
anh’ın dediği gibi: “Bütün sapıklıkların başı, daha önce iyi bildiğin şeye
karşı çıkmaya ve daha önce karşı çıktığın şeyi kabul etmeye başlamandır.”
Kişinin Selefîlik iddiası altında sünnet ehline harp ettiğini görürsün. Ona göre
daha önce iyi bildiği şeylere artık karşı çıkmakta ve daha önce çirkin gördüğü
şeyleri kabul etmektedir. İşte bu her sapanın sapıklığıdır!
Selefî gençleri bid’at ehline aldanmaktan ve onlara
meyletmekten sakındırırız.
[1] Sahih. Buhari (6169) Muslim (2640)
[2] Hasen. Ahmed (2/303, 334); Ebû
Dâvûd (4833); Tirmizî (2378) Hakim (4/188) el-Elbani, es-Sahiha (927)
[3] Sahih. Buhârî (3336) Muslim (2638)
[4] Sahih. Buhârî (5534) Muslim (2628)
[5] Şerhu’s-Sunne (1/227)
[6] Ravzatu’l-Ukala (s.99-103)
[7] El-İbane (369)
[8] El-İbane (371, 395)
[9] El-İbane (376)
[10] El-İbane (378)
[11] El-İbane (400)
[12] El-İbane (403)
[13] El-İbane (407)
[14] El-İbane (426)
[15] El-İbane (434)
[16] El-İbane (435)
[17] El-İbane (441)
[18] El-İbane (457)
[19] Tirmizî (2395) Ebû Dâvûd
(4832) İbn Hibbân (554, 560) Ebu Said el-Hudri radiyallahu anh’den. Bkz.:
el-Elbani, Sahihu’l-Cami (7341)
[20] Hattabi, Mealimu’s-Sunen
(4/115)
[21] Meâlimu’s-Sunen (4/115)
[22] El-Lalekai İtikad (231)
[23] el-Lâlekâî (239) Taberânî, Musnedu’ş-Şâmiyyîn (3/279); İbn Asâkir,
Tarih (11/134); Fesevî, el-Ma’rife (3/375)
[24] Nevevi, Şerhu Sahihi Muslim
(16/178)
[25] İbn Teymiyye Minhacu’s-Sunne
(6/425-427)
[26] İbn Teymiyye Mecmuu’l-Fetava
(15/327)
[27] Şatibi el-İ’tisam
(1/172-173)
[28] Fethu’l-Bari (4/324)
[29] Et-Tenvir Şerhu’l-Camii’s-Sagir
(9/521)
[30] Avnu’l-Ma’bud (13/178)
[31] Avnu’l-Ma’bud (9/211)