Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

5 Şubat 2017 Pazar

Mescid ve Musalla Arasındaki Farklara Dair Yazı Hakkında Uyarılar

26 Şubat 2015 tarihinde bu sitede yayınladığım Mescid ile Musalla arasındaki farklara dair yazının art niyetli kimseler tarafından gıyabî olarak çeşitli ortamlarda bulandırılması üzerine
Ek Uyarılar!
Allah'ın anlayıştan mahrum ettiği bazı bid'atçiler, mezkur yazıdaki ifadelerden; "Bir mescidde beş vakit namaz düzenli olarak kılınmıyorsa, - mescid niyetliyle yapılmış bile olsa - orası musalladır" diye bir sonuç çıkarıyor ve Müslümanlar arasında fitne yayıyorlar. Üstelik bizatihi bu açıklamaların sahibi olarak böyle bir şart koşucu çıkarımın kel alaka olduğunu defalarca izah etmeme rağmen, arkamdan yaptıkları yaygaraları yüzüme karşı dillendirme cesareti olmayan süprüntü kişilikler  bilmeyenler nezdinde pirim yapma peşindedirler.
1- Öncelikle bilinmesi gerekir ki ne Ebu Muaz'ın ne de başka bir alimin sözü kendi başına hüccet değildir, hüccet ancak Kur'an ve sahih sünnet naslarıdır. İlim ehlinin sözleri ancak sabit nasları anlamada rehberdir. Ebu Muaz'ın sözünü, Ebu Muaz'ın aleyhine - yüzüne karşı da değil, arkadan, indî manâlar yükleyerek hüccet getirmek, bu fiilin sahiplerinin anlayıştan, Müslüman ahlâkından ve müstakim menhecden mahrum edilmiş oluşlarının en açık göstergesidir.
2- Yazıda sonuçlar arasında ifade edilen sözün manası; bayram namazı, yağmur duası namazı, cenaze namazı gibi belirli münasebetlerle namaz kılınan veya bazı işyerlerinde yalnız mesai saatlerinde namaz kılmak için tahsis edilmiş yerlerin musallâ hükmünde olduğu, beş vakit namazın eda edilmesi imkanıyla, mescid niyetiyle yapılmış yerlerin ise mescid hükmünde olduğudur. Yazının hiçbir yerinde de bir yerin mescid adını alabilmesi için; içinde düzenli olarak beş vakit namazın kılınmasının şart olduğu geçmemektedir. Beş vakit namaz kılınmayan güzergah mescidlerinin musalla hükmünde olabileceğine dair varsayım bana aittir ve ihtimalden ibarettir. Yine Şeyh İbn Useymin'den zikrettiğim görüş de kapalı olup, kendisinin mesele ile ilgili re'yidir. Bunlar hüccet niteliği taşıyan yargılar değildir.
3- Hüccet olan ise naslardır. Sahihte sabit hadiste "(Meşru olan) ameller ancak niyetlerledir" buyrulmuştur ve mescid yapmak da, musalla yapmak da meşru birer ameldir. Herhangi bir yer musalla niyetiyle yapılmışsa (yani vakit namazlarının düzenli kılınmasından ziyade, bazı zamanlar ortaya çıkan ihtiyaca binaen namaz kılınması için yapılmışsa) burası musalladır. Her hangi bir yer de mescid niyetiyle yapılmışsa, isterse içinde aylarca beş vakit namaz düzenli kılınmasın, orası mesciddir, orada tahiyyetu'l-mescid namazı kılınması meşrudur. Nitekim daha önce konuyla ilgili başka bir yazıda Mescidu Nebevi'de Harre olayları nedeniyle günlerce beş vakit namaz kılınamamış, ezan okunmamış olduğunu, bu durumun Mescidu Nebevi'yi mescid olma vasfından çıkarmadığını ifade etmiştim.
4- Yazının maksadı; bir yerin; mescid mi, yoksa musalla mı niyetiyle yapıldığı bilinmeyen mekanlarda tahiyyetu'l-mescid namazı meşru mudur, yoksa değil midir, bunu tayin etmeye yöneliktir. Yoksa mescid olduğu, mescid niyetiyle yapıldığı bilinen bir yer için bu ayrıntıları araştırmak aşırıya kaçmak ve gereksiz zorlamalardır. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem "Mutanattiun (yani ince eleyip sık dokuyan, aşırı gidenler) helak oldu" buyurmuştur.
 
Bilmek istemiyorum, iki rekat tahiyyetu'l-mescid namazı mı zor geliyor yoksa gerçekten hakkı mı arıyorlar? Maksat hakkı aramak olsa, cahillerin, dernekçilerin, bid'at ehlinin yanında değil, naslarda ararlardı. Maksat hakkı aramak olsa bunu ilim ehlinin yanında dile getirmekten çekinmemek, hastalıklı, uyuz bulaşığı fikir süprüntüleriyle, arkadan çekiştirme suretiyle, samimi insanların niyetlerini bozmak suretiyle ortaya koymamak gerekirdi.
Bir kimse delillerin ışığında yürüyorsa bunu her ortamda dile getirebilir, arkadan eveleyip geveleyerek, edebiyat parçalayarak saf insanların zihinlerini bulandırmaz, fakat delillerin lehine olduğu zannını verip; karanlıkta ancak şimşek çaktıkça ilerleyen, sonra karanlıkta dona kalan, delillerin aslında aleyhine olduğu gerçeğini; gök gürültüsü gibi işitince de parmaklarını kulaklarına tıkayan nifak ehli gibi hareket eden kimselere hüsnü zan edecek bir kapı kalmıyor!  
Herkes bir yol ayrımıyla imtihan edilmektedir, ve herkes dilediği yolu seçmekte özgürdür, lakin seçtiği yolun dünyadaki ve ahiretteki sonuçlarına katlanmak zorundadır. Mesele basit değil, gayet ciddidir. Allah'tan af, afiyet ve selamet dileriz.   

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)