İbn Teymiyye rahimehullah’a şöyle soruldu: “Din imamları
olan seçkin fakihler şu konuda ne derler; Şam’da ikamet etmek, başka beldelerde
ikamet etmekten daha faziletli midir? Bu konuda Kur’ân ve hadislerde nas gelmiş
midir? Bize cevap verin, Allah size karşılığını versin.”
Şeyhulislam İbn Teymiyye dedi ki: “Hamd Allah’adır. Allah’a
ve rasulüne itaat etme, hayır ve hasenat işleme sebepleri bulunan her yerde, ikamet
edilebilir. Bunların daha iyi bilinebildiği, daha iyi güç yetirilen, daha dinç
olunan yerlerde ikamet etmek, Allah’a ve rasulüne itaatin bundan daha düşük
olduğu yerlerde ikamet etmekten daha faziletlidir. Genel esas budur. Muhakkak
ki insanların Allah katında en üstünü en takvalı olanıdır.
Takvayı Allah Teâlâ, şu kavlinde açıklamıştır: “Lakin asıl
iyilik Allah’a ve ahiret gününe iman edeninkidir… İşte onlar sadık olanlardır
ve onlar muttakiler (sakınanlar)dır.” Bunun özü, Allah’ın ve rasulünün
emrettiklerini yapmak, Allah’ın ve rasulünün yasakladıklarını da terk etmektir.
Esas bu olunca, insanlar, durumlarına göre farklılık gösterir.
Kişinin ikamet ettiği yerde küfür, fısk, türlü bid’atler ve
fücur bulunabilir. Faziletli olanı; eğer Allah yolunda eliyle veya diliyle
cihad edebiliyorsa iyiliği emretmesi, kötülüğü yasaklamasıdır. Şayet oradan
iman ve taat bölgesine intikal etse iyilikleri azalacak ve kalbi rahat olsa da orada
bir mucahid olamayacaktır. Aynı şekilde fücur ve bid’atlerin bulunduğu mekânda işleyebileceği
hayrı orada işleyemeyecektir. Bu yüzden Allah Teâlâ’nın yolunda ribat niyetiyle
sınırlarda ikamet etmek, âlimlerin ittifakıyla, üç mescidin civarında olmaktan
daha faziletlidir. Şüphesiz cihad cinsinden olan amel, hac cinsinden olan
amelden üstündür. Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“Hacıları sulama ve Mescidu’l-Haram’ın tamirini, Allah’a
ve ahiret gününe iman edip Allah’ın yolunda cihad eden gibi mi saydınız? Allah
katında bunlar bir olmazlar. Allah zalimler topluluğunu hidayet etmez.” (Tevbe
19)
“İman edenler, hicret edenler ve Allah’ın yolunda mallarıyla
ve canlarıyla cihad edenler Allah katında daha üstün derecededirler.”
(Tevbe 20)
Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e “Amellerin en üstünü
hangisidir?” diye sorulunca şöyle buyurmuştur:
“Allah’a ve rasulüne iman ve O’nun yolunda cihad etmek.”
Sonra nedir diye sorulunca da:
“Mebrûr hacdır” buyurdu.”
Eğer hicretten ve Allah’a ve rasulüne itaatinin daha kolay
olacağı; daha faziletli olan mekana taşınmaktan aciz ise iki mekan birdir.
Lakin burada kendisine zorluk vardır. iki yerde de işleyeceği taat eşit ise, en
meşakkatli olanı daha faziletlidir. Habeşistan’a hicret ederek kâfirlerin
arasında ikamet edenler, kendilerinin onlardan daha üstün olduğunu iddia
edenlere karşı bununla münazara ettiler ve dediler ki: “Biz buğzedilenlerin
yanındayız ve uzağız. Siz ise Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in
yanındasınız. O, bilmeyenlerinize öğretiyor ve açlarınızı doyuruyor. Bizim
yaptığımız ise Allah’ın zatı içindir.”
Ama orada dini eksiliyor ise oradan taşınması daha
faziletlidir. Halkın genelinin durumu budur. Çünkü çoğunluğunun savunması
yoktur. Hatta onlar çoğunluğun dini üzeredirler. Durum böyle ise, bu vakitlerde
İslam dini Şam’dadır. Orada din kuralları, başka yerlerden daha kuvvetlidir. Bu
his ve akıl ile bilinen bir durumdur. Müslümanlardan kendilerine ilim ve iman
verilmiş olan akıl sahipleri arasında bu hususta ittifak var gibidir. Nitekim naslar
da buna delalet etmektedir. Mesela Ebû Dâvûd, Sunen’inde Abdullah b. Amr radiyallahu
anhuma’dan rivayet ediyor: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle
buyurdu:
“Hicretten sonra bir hicret daha olacak. Yeryüzü halkının en
hayırlıları İbrahim aleyhi's-selâm’ın hicret ettiği yerden ayrılmayanlardır.”
Yine Ebû Dâvûd, Sunen’inde Abdullah b. Havale radiyallahu anh’den: Nebî
sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Muhakkak sizler ordulara bölüneceksiniz. Bir ordu Şam’da,
bir ordu Yemen’de, bir ordu Irak’ta olacaktır.” İbn Havale dedi ki:
“Ey Allah’ın rasulü! Benim için seç!” Rasûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem:
“Sana Şam’ı tavsiye ederim. Zira orası Allah seçtiği
arzıdır. Seçtiği kimseleri oraya yönlendirir. Kim buna katılamazsa Yemen’e
katılsın ve onun gadrinden sakınsın. Muhakkak Allah bana Şam’ı ve halkını
garantilemiştir.” İbn Havale şöyle diyordu: “Allah kim hakkında kefil olmuşsa,
onu zayi etmez.” Bu iki nas, Şam’ın üstünlüğü hakkındadır. Muslim’de Ebu
Hureyre radiyallahu anh’den şöyle gelir: “Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle
buyurmuştur:
“Magrip ehli kıyamete kadar zahir olmaya devam edecek,
muhalefet edenler ve yardımsız bırakanlar onlara zarar veremeyecektir.” İmam
Ahmed dedi ki: “Mağrip ehli; Şam ehlidir.” Dediği gibidir. Zira bu o anda
Medine’de bulunanların lügatiyle söylenmiştir. Onlar Necid ve Irak halkını “Maşrık/doğu
ehli” diye, Şam halkını da “Magrip/batı ehli” diye isimlendiriyorlardı.
Batılılık ve doğululuk görecelidir. Her mekanın doğusu ve batısı vardır. Nebî
sallallahu aleyhi ve sellem de bu sözü, Medine’de iken söylemişti. Onun
batısına düşen batı, doğusuna düşen de doğudur…
Şam dışında ikamet eden insanların çoğu daha faziletli
olabilir… Şam halkından birçok kimse şayet oradan çıkıp Allah’a ve rasulüne
itaat ettikleri bir yere gitseler elbette bu onlar için daha faziletli olur.
Nitekim Ebu’d-Derda radiyallahu anh, Selman el-Farisi radiyallahu anh’e şöyle
mektup yazmıştır:
“Mukaddes topraklara gel!” Mekke’de bulunan Selman radiyallahu
anh de ona şöyle yazdı:
“Arz kimseyi kutsal yapmaz. Kişiyi kutsal yapan ancak
amelidir.” Durum Selman radiyallahu anh’ın dediği gibidir. Zira en şerefli yer
olan Mekke, İslam’ın gariplik zamanında Daru’l-Kufr ve Daru’l-Harp idi, orada
ikamet etmek haram idi. Oradan hicret eden muhacirlerin oraya dönüp ikamet
etmeleri de haram idi. Şam, Musa aleyhi's-selâm’ın zamanında, İsrailoğullarıyla
beraber oradan çıkmasından önce Zorba ve fasık müşriklerin diyarı idi. Allah
Teâlâ orası hakkında “Fasıkların diyarı” (A’raf 145) buyurmuştur. Bir yerin küfr
diyarı, islam ve iman diyarı, barış veya harp diyarı, itaat veya masiyet
diyarı, mü’minlerin diyarı veya fasıkların diyarı olması, göreceli
niteliklerdir. Bunlar ayrılmaz vasıflar değildir. Bir nitelikten diğer bir
niteliğe değişebilir. Tıpkı kişinin küfürden imana ve ilme geçmesi veya bunun
tam aksinin olması gibi.
Üstünlük daima her vakit ve her mekânda; iman ve salih amel
iledir. Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz,
îman edenler, Yahudiler, Hıristiyanlar ve Sâbiiler; bunlardan
kim Allah'a ve âhiret gününe îman eder ve hayırlı iş işlerse, işte onların
mükâfatları Rableri katındadır; onlara hiçbir korku yoktur; mahzun olacaklar da
onlar değildir.” (Bakara 62)
“Yahudi yahut Hıristiyan olanlardan başkası asla cennete
giremez” demişlerdir Bu, onların kuruntularıdır. De ki: "Eğer
sözünüzde sâdık iseniz, delilinizi getirin” Hayır, Kim ihlâs ile yüzünü
Allah'a çevirirse, iste onun bu amelinin rabbi katında sevabı vardır. Onlara
hiçbir korku yoktur; mahzun olacaklar da onlar değildir.” (Bakara 111-112)
“İşlerini en iyi yapan kimse olarak, Allah'a kendisini
teslim eden ve dosdoğru olarak İbrahim'in dînine tabi olan kimseden, dîn
yönünden daha güzel kim utabilir? Zira Allah, İbrahim'i (kendisine) dost
edinmişti.” (Nisa 125)
Yüzünü Allah Teâlâ’ya teslim etmek; maksadın samimi olması,
Allah için amel ve O’na tevekkül etmektir. Nitekim: “Ancak sana ibadet eder
ve ancak senden yardım isteriz”,
“O’na ibadet et ve O’na tevekkül et”, “Tevekkülüm
O’nadır ve O’na yönelirim” buyrulmuştur.
Allah’ın, rasullerinin sonuncusu, kulu ve rasulü Muhammed sallallahu
aleyhi ve sellem ile yeryüzü halkına hücceti ikame etmesinden beri, yeryüzü
halkının O’na iman ve itaat etmeleri, O’nun dinine ve menhecine tabi olmaları
vacip olmuştur. Halkın en üstünü; onların en iyi bilenleri ve O’nunla gelenlere;
ilim, hal, söz ve amel olarak en güzel tabi olanları ve Allah’tan en çok
sakınanlarıdır. Hangi mekan ve amel, şahsın bu konudaki maksadına daha çok
yardımcı ise, onun hakkında faziletli olan odur. Başkası için daha faziletli
olan başka bir mekân yahut başka bir amel olsa da, her kişi kendisi hakkında en
faziletli olanı yapar. Kazanacağı iyilikler ve maslahatlar eşit olursa, ikidi
de eşit olur. Aksi halde bu konuda ağır basan, ikisinden daha faziletli
olandır.”
Mecmuu’l-Fetava, c.27, s.39 vd. özetle.