Âlimler Kur’ânu’l-Kerim’de mecaz bulunup bulunmadığı
hususunda ihtilaf etmişlerdir. Ebu Bekr b. Davud: “Mecaz lügattedir, Kur’ân’da
mecaz yoktur” demiştir. Ebu’l-Abbas İbn Sureyc (v.306) onu reddederek Kur’ân’da
da mecaz bulunduğunu söylemiştir. Reddiyesinde Allah Teâlâ’nın şu ayetine
dayanmıştır:
لَهُدِّمَتْ
صَوَامِعُ وَبِيَعٌ وَصَلَوَات
“Manastırlar, kiliseler ve namazlar yıkılıp giderdi.”
(Hac 40)
Delil olma yönü: Namazlar yıkılmaz, ancak burada namaz
kılınan yerler kastedilmiştir. “Salavât” kelimesi burada mecaz yoluyla kullanılmış,
muzaf hazfedilmiş, muzafun ileyh onun yerini tutmuştur. İbn Sureyc’in bu
istidlaline karşı Ebu Bekr b. Davud’un bir cevabı olmamıştır. [1]
İbnu’l-Cevzî, Zadu’l-Mesir’de şöyle demiştir: “Burada
salavat kelimesiyle kastedilen hakkında iki görüş vardır. Bunlardan birincisi;
namazların kılındığı yerlerdir. Sonra bu konuda da iki görüş vardır:
Birincisi; Yahudilerin havralarıdır. Katade ve ed-Dahhak
böyle demişlerdir. Şeyhimiz Ebu Mansur el-Lugavi’den şöyle okudum: Salavat
kelimesi burada Yahudilerin havraları demektir. O İbranîce’de; Salûsâ
şeklindedir.
İkincisi; Sabî’îlerin mescidleri kastedilmiştir. Bunu Ebu’l-Aliye
söylemiştir.
İkinci görüş; kastedilen salavatın hakikatidir. Manası;
şayet Allah’ın cihad edenler sebebiyle müslümanlardan savması olmasaydı
mescidlerdeki namazlar kesintiye uğrardı demektir. İbn Zeyd böyle söylemiştir.”[2]
İbn Zeyd rahimehullah’ın dediği gibi “Salavat” kelimesinin
hakikate yorumlanması bu ayetin mecaza delalet etmesine mani değildir. Zira bu
durumda “hedm/yıkılma” kelimesi hakikate değil, inkıta/kesinti manasına yorumlanmış
olur. Hedm kelimesinin hakikati ise mevcut olan bir şeyin yok olmasıdır.
İnkıtanın hakikati; var olmamaktır. İkisi birbirinden farklı şeylerdir. Allah
en iyi bilendir.
[1] Bkz.:
Ebu İshak eş-Şirazî Şerhu’l-Lum’a (1/170) Ali b. Abdilkafi es-Subkî; el-İbhâc
Şerhu’l-Minhâc (1/297) Bedruddin ez-Zerkeşi Bahru’l-Muhit (3/48)
[2] Zadu’l-Mesir
(5/437) Bkz. Tefsiru’l-Kebir (23/41)