Yenilip içilmesi haram veya necis olan bir madde az miktarda
olup, çok miktardaki temiz ve helal bir madde ile karışarak, koku, tat ve renk
gibi özellikleri onun içinde kaybolursa dinen onun necislik ve haramlık sıfatı
ortadan kalkar.[1]
Beklemekten
dolayı tadı ve rengi değişmiş olan suyun temiz oluşu hakkında âlimlerin
ittifakı vardır. Deri ve bakır kaplarda değişen sular ile balık gibi deniz hayvanları
sebebiyle değişikliğe uğrayan sular da böyledir.[2]
Bunun delillerine gelince şöyledir:
Umm Atîyye
el-Ensârîye radiyallahu anha anlatıyor: “Rasûlüllâh sallallahu aleyhi ve sellem,
kızı Zeyneb radiyallahu anha vefat ettiği zaman yanımıza girdi ve:
غْسِلْنَهَا ثَلاَثًا أَوْ خَمْسًا أَوْ أَكْثَرَ
مِنْ ذَلِكَ إِنْ رَأَيْتُنَّ ذَلِكَ بِمَاءٍ وَسِدْرٍ وَاجْعَلْنَ فِي الآخِرَةِ كَافُورًا
أَوْ شَيْئًا مِنْ كَافُورٍ فَإِذَا فَرَغْتُنَّ فَآذِنَّنِي فَلَمَّا فَرَغْنَا آذَنَّاهُ
فَأَعْطَانَا حِقْوَهُ فَقَالَ أَشْعِرْنَهَا إِيَّاهُ تَعْنِي إِزَارَهُ
“Onu sidrli
su ile üç veya beş veya -gerek görürseniz- daha fazla yıkayın. Sonuncu yıkamaya
kâfûr koyun. Yıkama işini bitirdiniz mi bana haber verin!” buyurdu. İşimiz
bitince Rasûlullâh sallallahu aleyhi ve sellem‘i çağırdık. Bize kendi izârını
verdi ve:
Ebû Sa’îd el-Hudrî
radiyallahu anh’den: “Rasûlullâh sallallahu aleyhi ve sellem‘e:
“Ey Allah’ın Rasûlu!
Biz senin için Budâ’a kuyusundan su alıyoruz. Hâlbuki onun içerisine (ölmüş)
köpeklerin leşleri, kadınların hayız bezleri ve insan pislikleri atılıyor, (ne
yapalım, su almaya devam edelim mi?)” diye sordular. Rasûlullâh sallallahu
aleyhi ve sellem şu cevabı verdi:
الْمَاءُ طَهُورٌ لَا يُنَجِّسُهُ شَيْءٌ
“Su temizdir. Onu hiçbir şey
kirletmez.”[3]
İbn Ömer radiyallahu
anhuma’dan: “Rasûlullâh sallallahu aleyhi ve sellem‘e çöl bir arazide bulunan
bir sudan ve ona uğrayan hayvan ve vahşilerden soruldu. Şöyle cevap verdi:
إِذَا كَانَ الْمَاءُ قُلَّتَيْنِ لَمْ يَحْمِلِ
الْخَبَثَ
“Eğer su iki kulle (iki varil)
miktarında olursa pislik taşımaz!”[4]
Yani bu
miktardaki su, pisliği barındırmaz, atar. Ancak suyun vasfı değişirse bu başkadır.
İki kulleden az miktardaki su hakkında mutlak olarak pisliği barındıracağı da
söylenmemiştir. Suyun vasfının değişmesi dikkate alınır.
Ebu Umame
radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:
إِنَّ الْمَاءَ طَاهِرٌ إِلَّا أَنْ تُغَيَّرَ رِيحُهُ
أَوْ طَعْمُهُ أَوْ لَوْنُهُ بِنَجَاسَةٍ تَحْدُثُ فِيهَا
“Şüphesiz
su temizdir. Ancak içine düşen necaset sebebiyle kokusu, tadı veya rengi değişirse
başka.”[5]
Zuhrî rahimehullah
dedi ki: “Tadı, kokusu veya rengi bozulmamış olan suda sakınca yoktur.”[6] Bu konuda icmâ olduğunu İbnu’l-Munzîr
ve İbnu’l-Mulakkîn nakletmişlerdir.[7]
Necis veya haram bir madde çok miktardaki su veya temiz bir
sıvıya karışıp onun içinde yok olursa, yani tadı, kokusu ve renginden eser
kalmazsa bu su veya temiz sıvı temiz olarak kalmaya devam eder.[8]
İstihlâk denilen bu meselede ilim ehli arasında, farklı
lafızlarla ifade etmiş olsalar da, hüküm olarak bir ihtilaf yoktur.[9]
İbn Hazm şöyle demiştir: “Muhakkak ki haramın haram
kılınmasına sebep olan ismi ve özelliği iptal olduğunda haramlık düşer. Zira o
şey ancak bu ismi ve özelliğinden dolayı haram kılınmıştır.”[10]
Yine dedi ki: “Sarhoş edici içkiden bir damla suya düşse,
ondan (içkiden) bir eser ortada yoktur. Her şeyde durum böyledir. Hükümler,
isimlere tabidir. İsimler de diğer çeşitlerinden ayrıldığı mahiyetlerinin
sınırları olan özelliklere tabidir.”[11]
İbn Teymiyye
şöyle demiştir: “Muhakkak ki Allah habis şeyler olan kan, leş, domuz eti ve
benzerlerini haram kılmıştır. Bu maddeler suya veya başka bir şeyin içine düşüp
yok olursa, aslen kan, leş ve domuz eti kalmamış olur. Aynı şekilde sarhoş
edici içki, bir sıvının içinde kaybolursa, o sıvıyı içen sarhoş edici bir içki
içmiş olmaz.”[12]
Yine dedi ki:
“Şayet kadın sütünü suya dökse, sonra o süt suda kaybolup bir eseri kalmasa, bu
sudan içen çocuk, o kadının süt oğlu olmaz.”[13]
[1]
Bkz.: İbn Teymiyye Mecmuu’l-Fetava (21/508) Fetava’l-Kubra (1/256)
[2]
Bkz. İbn Teymiye, Fetavâ (21/36).
[3]
Buhârî ve Muslim'in şartlarına göre sahih. Beyhaki el-Hilafiyyat (935) Nesâî (52, 328)
Darekutni (1/15, 16, 21) Hâkim (1/225, 226) İbn Huzeyme (92) İbn Hibbân (4/64)
İbnu’l-Carud el-Munteka (44) Ahmed (2/12, 23, 27) İbn Ebî Şeybe (1/133) Dârimî
(759) İbn Mâce (517-18) Tirmizî (67) Ebû Dâvûd (63-65) Ebû Ya'lâ (9/441) Taberî
Tehzibu’l-Asar (2299-2303) Tahavi Şerhu Muşkili’l-Asar (2645) Beyhaki (1/260)
el-Elbani İrvau’l-Galil (23)
[4]
Sahih. Ahmed (2/12, 23, 26, 27, 38)
Darimî (1/186) Ebû Dâvud (63-65) Tirmizî (67) Nesâî (1/175) İbn Mâce (517-518)
Hâkim (1/133) İbn Hibbân (2/274) İbn Huzeyme (92) Beyhakî (1/263)
[5]
Hasen, sahih. Beyhaki (1/259) Beyhakî
el-Hilafiyyat (935) isnadında Bakiyye b. el-Velid an’ane ile rivayet etmiştir. Yine
Beyhaki’nin (1/260) rivayetinde Hafs b. Ömer, Bakiyye’ye mutabaat etmiştir.
Hafs b. Ömer er-Razi zayıftır. Rivayetin şahidleri de vardır:
* Ebu Umame radiyallahu anh’den Rişdeyn b. Sa’d
yoluyla: İbn Mâce
(521) Ahmed (1/235) Beyhakî (1/238) Rişdeyn b. Sad zayıftır.
*
Sevban radıyallahu anh’den:
Darekutni (1/30) bunun da isnadında Rişdeyn vardır.
*
Raşid b. Sa’d rahimehullah’tan sahih isnadla mürsel
olarak:
Darekutni (1/29) Ebû Hatim bu rivayet hakkında mürsel sahih demiştir. Bkz. Ta‘liku’l-Mugnî
Ale’d-Darekutnî (1/28) Rivayet yollarının birbirini takviyesi ile hadis sahih
derecesine çıkmaktadır.
[6]
Sahih maktu. Buhârî (1/64) Bunu
Buhârî, muallâk olarak nakletmiştir. İbn Vehb el-Cami’de sahih isnad ile mevsul olarak rivayet
etmiştir. Bkz. El-Elbânî Muhtasaru’l-Buhârî (59) İbn Hacer Fethu’l-Bârî (1/342)
[7]
Bkz. Sıddık Hasen Han Kannucî, Ravdâtu’n-Nediyye (s.11)
[8]
Bkz.: İbn Teymiyye Muhtasaru’l-Fetava’l-Mısriyye (s.20)
[9]
Bkz.: İbn Receb Kavaid (s.29) Şankitî el-Malikî İ’dadu’l-Mehec (s.35) Hattab
el-Maliki Mevahibu’l-Celil (1/24) İbn Ruşd Bidayetu’l-Muctehid (1/24) Suyuti
el-Eşbah (s.107) Zerkeşi el-Mensur (1/125-127) Serahsi el-Mebsut (23/14, 24/19)
Mugni’l-Muhtac (4/188)
[10]
El-Muhalla (7/422)
[11]
El-Muhalla (1/138)
[12]
İbn Teymiyye Mecmuu’l-Fetava (21/502) Fetava’l-Kubra (1/252)
[13]
Mecmuu’l-Fetava (21/33) Fetava’l-Kubra (1/423)