Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

3 Şubat 2020 Pazartesi

Beşeri Kanunlar ve Taguta Muhakeme Meselesi

Bütün Beşerî Kanunlar Tek Hükümde midir?

Bütün beşerî kanunlar aynı mertebede değildir. Bazıları idarî kanunlardır, bazıları şer’î (dinî) kanunlardır. Allah’ın dinine aykırı olmayan idari kanunlar; insanların hayatlarındaki dünyevi maslahatlarına düzenlemelerdir. Devlet başkanının veya vekillerinin müslümanların ülkesindeki bazı meselelerde düzenleme yapma salahiyetleri vardır.
İş kanunları, ticaret kanunları, trafik kuralları, şehir sınırları, askerî divan ve benzerleri bu tür idarî meselelerdendir. İdarî meselelerdeki kanunlarda asıl olan, dine aykırı olmadığı veya açık bir günah içermediği sürece bu kanunları koymanın mubah olmasıdır.
 İmam Şankıtî rahimehullah şöyle demiştir: “Bil ki, göklerin ve yerin yaratıcısını inkâr (küfür) gerektiren beşerî yasalar ile küfrü gerektirmeyenlerin arasının ayırt edilmesi gerekir. Yasalar; idarî ve şer’î olmak üzere iki kısımdır. İdarî olanlar ile kastedilen, dine aykırı düşmeden meseleleri kontrol etmeyi ve sağlamca yapmayı sağlayan kanunlardır. Buna bir mani yoktur. Sahabe ve onlardan sonrakiler de bu konuda muhalefet etmemişlerdir. Nitekim Ömer radiyallahu anh, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in zamanında olmayan, bu türden birçok uygulamalarda bulunmuştur. Mesela askerî divanda orduya katılanların isimlerinin kaydını tutmuştur. Hâlbuki Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in böyle bir uygulaması olmamıştı. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem, Ka’b b. Malik radiyallahu anh ve geride kalan diğerlerinin geride kaldıklarını ancak Tebuk’e ulaştıktan sonra öğrenmişti.  Yine Ömer radiyallahu anh, Mekke’de hapishane yapmak için Safvan b. Umeyye’nin evini satın almıştır. Hâlbuki Nebî sallallahu aleyhi ve sellem de, Ebu Bekr radiyallahu anh de hapishane edinmemişlerdi. Bu gibi idarî meseleler, dine aykırı olmadığı sürece, işlerin sağlamca yürütülmesi içindir ve bunlarda sakınca yoktur. Devlet memurları ve işçilerle ile ilgili kanun düzenlemeleri, dine aykırı olmaksızın yapıldığında, bunlar gibi beşerî kanunlarda sakınca yoktur. Bunlar, dinin; genelin maslahatlarını gözetme kaidelerinin dışında kalmaz.” (Advau’l-Beyan 4/82)
Bu yüzden, her kanunun bizzat şirk veya haram olmadığına uyarıda bulunmak gerekir. Lakin Allah’ın dinine aykırı olan; sarhoş edici içkileri mubah kılmak, zinayı helal saymak ve bunlardan razı olmak şirk olan kanunlardır.

Taguta Muhakeme Olmanın Hükmü

Taguta muhakeme olmanın ayrıntıları vardır. Eğer Allah’ın ve rasulünün hükmü reddedilerek veya taguta muhakemeden hoşnut olarak beşeri kanunlara muhakeme olunursa veya muhakeme olmasa bile bu caiz görülürse bu büyük nifaktır.
Ama hakkını talep etmesi ancak beşeri kanunlarla hükmeden mahkemelerle mümkün oluyorsa böyle bir kimse ikrah altında demektir. Hakkının zayi olmaması için, beşeri kanunlara buğzetmekle beraber ve sadece dinen kendisinin hakkı olan bir şeyden fazlasını talep etmemek üzere bu mahkemelere başvurursa bu caizdir. Zira Allah Teâlâ nifak olan taguta muhakemeyi, rıza ile kayıtlamıştır. Hakların sahiplerine iadesi için mecburen mahkemeye başvuran böyle değildir.
Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Sana indirilene ve senden önce indirilenlere iman ettiklerini iddia edenleri görmedin mi? Taguta muhakeme olmak istiyorlar! Halbuki onu inkar etmekle emrolunmuşlardır. Şeytan ise onları uzak bir sapıklığa düşürmek istiyor. Onlara: “Allah’ın indirdiklerine ve rasule gelin” denildiğinde münafıkların senden büsbütün yüz çevirdiklerini görürsün.” (Nisa 60-61)
Taguta muhakeme olmayı istemenin münafıklık olduğu beyan edilmiş ve bu “isteyerek muhakeme olmak”la kayıtlanmıştır.
Tıpkı Osmanlı devletinde mahkemelerde Allah’ın dinine aykırı olan sapık Hanefi ve Maturidi mezhebine göre hükmedildiği gibi, günümüzde de mahkemelerde ağırlıkla dine aykırı olan beşeri kanunlar carî olduğundan, müslümanın nikah, talak, iddet, miras vb. konularda haklarını kitap ve sünnete göre tespit etmeli, hadis ehli âlimlerden kendi haklarını öğrenmelidir. Bu durumda Allah’a ve rasulüne muhakeme olmuş olur. Bu hakların yerine gelmesi için de beşeri mahkemeye başvurma zarureti olduğunda, mahkemeden ancak şer’an kendisinin hakkı olan şeyi talep etmesi halinde taguta muhakeme olma gibi bir durum söz konusu değildir. Çünkü bu kişi Allah’ın ve rasulünün hükmüne başvurmuştur, bu mahkemeden meselenin aslında hüküm vermesini değil, ancak Allah ve rasulü tarafından hükmü belirlenmiş şeyin icrasını talep etmektedir.
İbn Teymiyye rahimehullah Nisa 60. Ayeti hakkında şöyle demiştir: “Allah Subhanehu, rasule itaatten ve onun hükmünden yüz çevirenlerin mü’minlerden değil, münafıklardan olduklarını beyan etmiştir. Mü’minler ise ancak: “İşittik ve itaat ettik” diyenlerdir.” (Sarimu’l-Meslul s.39)
Hafız İbn Kesir rahimehullah şöyle demiştir: “Ayet bu durumda olan herkes hakkında geneldir. Zira kitap ve sünnetten yüz çevirerek bunların dışında bir bâtıla muhakeme olan herkesi kınamaktadır.” (Tefsiru’l-Kur’âni’l-Azim 2/346)
İmam Ebu İshak eş-Şatibî rahimehullah şöyle demiştir: “Sanki onlar hakeme başvurmayı kabul etmiş güründüler. Fakat onlar verilecek hükmün kendi maksatlarına uygun olmasını arzu ettiler. Haktan saptılar ve bütün hükümlerin aynı olduğunu, Ka'b b. el-Eşref’in ve başkalarının verdiği hük­mün, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’în verdiği hüküm gibi olduğunu zannettiler. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in verdiği hükmün Allah'ın hükmü olduğunu, redde­dilemeyeceğini, hâlbuki nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in hükmü varken başkasının vereceği hükmün Allah'ın hükmüne uygun bile olsa reddolunacağını bilemediler.” (el-İ’tisam 1/137)
Bu ayetler (Nisa 60-61), kitap ve sünnet naslarından yüzçevirip mezheplerin re’ylerine başvuranların da münafıklar olduklarını göstermektedir.

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)