Şeyh Muhammed Nasiruddin el-Elbanî rahimehullah’a şöyle soruldu: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in: “Namazı ikame ettikleri sürece” hadisinde geçen namazı ikamenin manası nedir?
El-Elbani rahimehullah dedi ki: “Yani namazın ikamesini
emretmeleri ve ikamesine mani olmamaları demektir. Hadisten benim anladığım
budur. Namaza izin vermelerinde bu cevaba aykırı bir durum var mı?
Soru sahibi dedi ki: “Yani bize göre de böyledir. Hamd Allah’adır.
İnşaallah namazı kılıyorlar. Birisi kendisine sorduğumuz veya Rasûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem’in: “Namazı ikame ettikleri sürece…”
hadisini yöneticilere karşı ayaklanmanın caiz olmayışına delil getirdiğimiz
zaman, diyor ki: “Kendileri bizzat namaz kılıyorlar mı ki?” Sonra sükut edip
duraklıyor. Zannediyorum ki maksat başkadır.
El-Elbani rahimehullah dedi ki: “Allah sana bereket versin. Öncelikle
maksat (yöneticiler) namaz kılmadıkları için ayaklanmak olursa bir bu yığının
arkasından başka bir şey anlarız. “Namazı ikame ettikleri sürece…” sözü sarih küfrün
zıddıdır. Namazı ikame etmelerinin manası şayet az önce anlattığım şekilde
olurda, bu mana, onlardan sarih küfrü nefyetmiş olur. O zaman da hadisler birbirini açıklamış olur.
Zira Sahihu Muslim’deki hadislerden birinde: “Onlarla savaşmayalım mı?” diye
sorulunca: “Namazı ikame ettikleri sürece hayır” buyrulmuştur. Diğer rivayette
ise: “Küfrü bevah (apaçık küfür)lerini görmedikçe” şeklindedir. O halde bevah (apaçık)
küfür, namazı ikame etmekle bir araya gelmez. Mescidler ve cemaat ve daha başka
şeyler alenidir. Sonra ben senin söylediğin şeyden hareketle bir şey diyeceğim.
Eğer “namazı ikame etmeleri” ifadesini bu yöneticilerin kendilerinin namaz
kılmaları olarak yorumlarlarsa bu durumda onların, yöneticilere karşı
ayaklanmayı caiz görmek için, onlardan sarih küfür görülmesini şart koşmaları
gerekir. O zaman meselenin sonucuna gelebiliriz. Biz sarih küfrü, şu an birçok
beldelerde meydana geldiği gibi yöneticilerin namazı yasaklamaları olarak
görüyoruz. Birçok defa Cezayir’den bana soruldu. Cuma günü namazdan sonra,
Cezayir’deki Müslümanların yöneticilerinden sonra Gazzetu’l-Yehud’dan da bana
soru geldi. Onlar Müslümanlarla beraber Müslümanların yöneticilerine karşı
yürüyüş yaptılar. Cezayir’de aylardır gece sabah beşe kadar dışarı çıkmaktan
yasaklayan kararın uygulandığını söylüyorlar. Bana birçok kimse telefon ederek:
“Ey şeyh! – onlar bu kelimeyi çok kullanıyorlar - ey şeyh, ey şeyh! Mutlaka sen
de işitmişsindir ki sabah beşe kadar çıkmak yasak. Lakin bizim şu anki
durumumuzda bir problem var. Güneşin doğuşu ile saat 5 arasında çeyrek saat
var. Yani güneş 5’i çeyrek geçe doğuyor. Biz şunu soruyoruz: Sabah namazını
evlerimizde alaca karanlıkta mı kılalım yoksa gün aydınlanınca o on beş
dakikalık vakitte mescidlerde mi kılalım?” ben de şöyle cevap verdim:
“Sizler ortalık aydınlanınca müslümanların cemaatiyle mescidde kılın. Cemaatle isfirar vaktinde (gün aydınlanınca) kılmanız, alaca karanlıkta evlerinizde ferdi kılmanızdan hayırlıdır.” Aynı problem Gazzetu’l-Yehud’daki müslümanların da başına gelmiştir. Lakin onlarınki akşam ve yatsı vakti hakkındadır. Diyorlar ki:
“Akşam dokuzdan sonra çıkmak yasak. Yatsı vakti ise saat dokuzdan sonra giriyor. Akşam ile yatsıyı cem edip kılmamız mı yoksa akşamı cemaatle kılıp yatsıyı evlerimizde ferdi olarak kılmamız mı dahai iydir?” Ben namazı cem edip Allah Azze ve Celle’nin evinde cemaatle kılmalarının yatsıyı evlerde ferdi olarak kılmalarından daha hayırlı olduğu görüşündeyim. Allah, mescidlerde namaza mani olan Cezayir’deki yöneticilerin ve diğerlerinin bu tuğyanına musamaha göstermesin! Meselemize gelirsek, eğer burada o yöneticilerin namazı kıldıklarını tereddütsüz ve şüphesiz kesin olarak bilsek, bizim onlarda sarih bir küfür görmemiz gerekecekti. Bu durumda cevap ortaya çıktı mı? Sizler ayaklanmak için ruhî ve manevî olarak hazırlıklı mısınız? Ben diyorum ki: Bu iki sebep yerine gelmediğinde kâfir yöneticiye karşı ayaklanmak isteyenlerin ayaklanmaları ve kan dökmeleri caiz değildir. Müslümanların arasında kan dökülmesinden sakınmak gerekir.Şayet yöneticilerde sarih ve bevah (apaçık) küfür görsek onların emri altında olanlar ile aramızda kıtal meydana gelir. sonra galip zannımıza göre ancak davetimiz hususunda geriye döneriz!
Başkalarından ibret alacak olan Cuheyman’ın Mescidu’l-Haram’daki ayaklanmasından ibret alsın! Bizler içerisinde davetin Allah’ın dilediği şekilde devam ettiği ülkenizde böyle bir ayaklanmayı daha zararlı görüyoruz. Yaya olarak adım adım gelişen ilerleme bir çok seneler miktarınca geriler. Allah Azze ve Celle’den suları yataklarına döndürmesini, durumları öncekinden daha güzel hale çevirmesini dileriz. Hamd alemlerin rabbi Allah’adır.
Gayesini gerçekleştirememiş olan cemaatin ayaklanmaması gerektiği anlaşıldığına göre, fertlerin de ayaklanmaması gerektiği anlaşılmıştır. Bu ancak kendi canını tehlikeye atmaktır ki caiz değildir.
Allah’ım! Seni tesbih eder ve sana hamd
ederim. Şehadet ederim ki Senden başka ibadete layık hak ilah yoktur. Senden
bağışlanma diler ve sana tevbe ederim.”
Kaynak: Silsiletu'l-Hedyi ve'n-Nur kaseti no 782