Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

Daru's-Sunne Neşidler

27 Kasım 2023 Pazartesi

Adil Hamdan’ın Tahkiklerinde Sünnet Ehline Saldırması – 6-

 Şeyhulislam İbn Teymiyye bu köklü menhece muhalefet edenleri şiddetle tenkid ederek diyor ki: “Abdullah b. Halife’nin Ömer radıyallahu anh’den, onun da Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’den rivayetiyle meşhur olan hadis de böyledir. Nitekim bunu Ebu Abdillah Muhammed b. Abdivahid el-Makdisi Muhtar’ında rivayet etmiştir. Hadis ehlinden bir taife ızdırabından dolayı bu hadisi reddetmişlerdir. Ebu Bekr el-İsmailî, İbnu’l-Cevzî ve başkalarının yaptıkları gibi. Lakin Ehl-i Sünnetin çoğu bunu kabul etmişlerdir.”

Bu söz akışı, Abdullah b. Halife hadisini de öncekilere katmaktadır.

Bu garib hadisin isnadında birçok illetler vardır. Birincisi Ebu İshak Amr b. Abdillah es-Sebi’î etrafında dönmesidir. O müdellistir. Abdullah b. Ahmed, Kitabu’l-İlel’de dedi ki: “Bana babam tahdis etti, dedi ki: bize Ebu Usame tahdis etti, o Mufaddal b. Muhelhel’den, o Mugire’den şöyle dediğini rivayet etti: “Kufe’nin hadisini Ebu İshak es-Sebi’i ve Suleyman el-A’meş’ten başka kimse bozmamıştır.” (el-Cami Fi’l-İlel ve Marifetu’r-Rical 1/104-105)

El-Merruzi dedi ki: “İmam Ahmed dedi ki: “Tedlis şaibedendir.”

Ebu İshak el-Cuzecani Ahvalu’r-Rical kitabında (s.79-81) dedi ki: “Kufe ehlinden bir topluluğun mezhebini insanlar övmemişlerdir. Onlar Kufe muhaddislerinin önderleridir. Şunlar gibi: Ebu İshak Amr b. Abdillah, Mansur, el-A’meş, Zubeyd b. el-Haris el-Yâmî ve başka akranları. İnsanlar bunlara hadiste doğru sözlü olmalarıyla beraber mürsel rivayetleri mevkuf yapmaları sebebiyle yüklenmişlerdir. Çünkü sahih olmayan kaynakları gizli kalmıştır. Ebu İshak’a gelince, tanınmayan kimselerden rivayette bulunmuştur.[1] İlim ehli katında bunların yayılması ancak Ebu İshak’ın onlardan rivayette bulunması sebebiyle olmuştur. Bu rivayet ettiği şeyleri ümmet, müslümanların selefi ve batılda ittifak etmeyen imamları tarafından işletilen adalet terazisine arz ettiği zaman isabetli olan ortaya çıkmıştır.[2] Çünkü selef, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sözünü ve onların indinde aslı bulunun hadisinin yorumunu daha iyi bilirler.

Vehb b. Zem’a şöyle demiştir: “Abdullah’ın şöyle dediğini işittim: “Kufe halkının hadisini el-A’meş ve Ebu İshak bozmuştur.”

İbrahim dedi ki: “Bana İshak b. İbrahim tahdis etti, dedi ki: bize Cerir tahdis etti, dedi ki: Mugire’nin birçok defa şöyle dediğini işittim: “Kufe halkını Ebu İshak ve şu A’meşciğiniz helak etti.”

İbrahim dedi ki. “Onlardan sonra bana göre de durum böyledir. Çünkü onlar mertebelerine göre doğru sözlü olup konanmış bir mezhebe (metoda) sahiptiler.” (Tehzibu’t-Tehzib 8/66-67)

Hafız İbn Hacer, Tarifu Ehli’t-Takdis’te (s.101 no:91) tedlisin üçüncü mertebesinde şöyle demiştir:

“Amr b. Abdillah es-Sebi’î el-Kufî: tedlis ile meşhurdur. Kendisi sika bir tabiî’dir. Nesâî ve başkaları onu tedlis ile nitelemişlerdir.”

Hafız İbn Hacer tedlisin mertebelerinden üçüncü mertebe hakkında (s.23) şöyle demiştir:

“Üçüncü mertebe: Çok tedlis yaptıkları için imamların hadisini ancak işittiklerini açıkça belirtmeleri halinde hüccet kabul ettikleri kimselerdir. Onların hadisini mutlak olarak reddeden ve mutlak olarak kabul eden de vardır. Ebu’z-Zubeyr gibi. “

İşte Ebu İshak’ın durumu da böyledir. İlim ehlinin onun hakkında görüşü bu şekildedir. Özellikle tedlisin üçüncü tabakasında bulunan müdellis bir ravi an’ane ile rivayet ettiği zaman rivayeti kabul edilmez. Ebu İshak, neredeyse hiç tanınmayan biri olan, belki de insanların en cahillerinden biri olan Abdullah b. Halife’den an’ane ile rivayet etmiştir!

Adil Hamdan ed-Deşti’nin kitabına haşiyesinde (s.156) diyor ki:

Zehebi el-Arş’ta (2/119) dedi ki: “Bu hadis vaktinde Kufe’lilerin imamı olan ve birçok sahabeden işitmiş olan, hadisleri Sahihayn’da tahric edilmiş olan Ebu İshak es-Sebi’î’nin rivayeti olarak mahfuzdur. O 127 yılında vefat etmiştir. Bu hadiste tabiinin eskilerinden olan Abdullah b. Halife tek kalmıştır. Onun durumu hakkında cerh ve ta’dil bilmiyoruz.[3] Lakin bu hadisi Ebu İshak es-Sebiî, diğer sıfat hadislerinde olduğu gibi onaylarak rivayet etmiştir.[4] Aynı şekilde Sufyan es-Sevrî, Ebu Ahmed ez-Zubeyrî, Yahya b. Ebi Bukeyr ve Vekî de İsrail’den rivayet etmişlerdir. Ebu Abdirrahman Abdullah b. Ahmed b. Hanbel de Kitabu’s-Sunne ve’r-Reddu Ale’l-Cehmiyye’de babasından, Abdurrahman b Mehdi’den, Sufyan’dan rivayet etmiş, sonra babasından, Veki yoluyla İsrail’in hadisini rivayet etmiştir.”

Ebu Abdirrahman Abdullah b. Ahmed b. Hanbel de Kitabu’s-Sunne ve’r-Reddu Ale’l-Cehmiyye’de babasından, Abdurrahman b Mehdi’den, Sufyan’dan rivayet etmiş, sonra babasından, Veki yoluyla İsrail’in hadisini rivayet etmiştir

Derim ki: bu sözler şu açılardan çürük sözlerdir:

1- Selefin ve hadis imamlarının hadisleri ve isnadlarını kabul ve red açısından tenkid usulü, bu hadisin hem isnad hem de metin olarak reddedilmesini gerektirir.

Bu hadisi kabul edenler ve buna iman edenler, zikrettiğim bu usulü kabul eden kimselerdir. Lakin uygulamada gevşeklik göstermişlerdir. Zehebi’nin kendisi İbn İshak’ın Cubeyr b. Muhammed b. Cubeyr’den yaptığı rivayeti açıkça tenkid etmiş, bu gibi rivayetlerin reddinin gerektiğini belirtmiştir. Halbuki Cubeyr b. Muhammed’in hadisindeki zayıflık ve nekaret, Ebu İshak’ın Abdullah b. Halife’den yaptığı rivayettekinden çok daha azdır.

2- Ebu İshak dürüst ve sika olmakla birlikte çokça tedlis yapanlardandır. Hafız İbn Hacer onu müdellislerin üçüncü mertebesinde zikretmiştir.  Bu mertebedekilerin hadisi işitme lafzını açıkça belirtmedikleri sürece kabul edilmez. Ebu İshak, çok tedlis yapanlardandır ve işitme lafzını tasrih etmemiştir. Bu hadisi zayıftır. Hatta münkerdir, kabul edilemez.

3- Hafız Zehebi, Ebu İshak’ın, Abdullah b. Halife’den bu hadisi rivayette tek kaldığını kendisi açıkça belirtmiştir. Bu da birkaç açıdan hadisin zayıf olduğunu pekiştirir:

a- Ebu İshak’ın tedlisi.

b- Abdullah b. Halife’nin halinin bilinmiyor olması. Nitekim Zehebinin kendisi de bunu açıkça belirtmiştir.

c- Rivayetlerindeki ızdırap (çelişkiler) de meçhul olan bu ravinin şiddetli zayıf olduğunu göstermektedir. Çünkü sadece bu hadisle bilinmektedir ve bunu rivayette de birçok çelişkilere düşmüştür.

d- Bilinmesi gerekir ki Zehebi, el-Uluv kitabını ilimde kökleşmesi ve selefin menhecini tam olarak öğrenmesinden sonra yazmıştır. Ama el-Arş kitabını 25 yaşlarındayken, ilmde kökleşmeden ve selefin menhecini tam olarak idrak etmeden önce yazmıştır.

Bu sözlerimi el-Uluv kitabının mukaddimesinde Zehebi’nin şu sözleri doğrular: “Emma ba’d: Ben 698 yılında Uluv meselesi hakkındaki hadisleri ve eserleri derledim. Bazı sözleri dikkatten kaçırdım ve bu konuda gelenleri tam toplayamamıştım… Şimdi ise derlemeyi tertip ettim ve burada açıklığa kavuşturdum.” (el-Uluv 1/245)

Zehebî 673 yılında doğmuş, 748 yılında vefat etmiştir. Yani el-Arş kitabını te’lif ettikten sonra elli yıl yaşamıştır. Allah ona el-Arş kitabını telif etmesinden sonra uzun yıllar yaşamayı nasip etmiş, bu sayede el-Uluv kitabında düzeltmeler yapmıştır. Nitekim bu kitabında (1/404-413): “Cubeyr b. Mut’im hadisini zikretmiştir. Bu rivayet siyer ve megazi sahibi Muhammed b. İshak etrafında dönmektedir. O Ya’kub b. Utbe’den, o Cubeyr b. Muhammed b. Cubeyr’den, o babasından, o da dedesinden rivayet etmiştir. Rivayeti zikrettikten sonra Zehebi dedi ki:

“Bu hadis cidden garib ve ferddir. İbn İshak megazide isnad verdiği zaman hüccettir. Onun münker ve acaib rivayetleri vardır. Allah en iyi bilendir. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem bunu söylemiş midir, söylememiş midir? Allah’ın misli gibi bir şey yoktur. Arşta meydana gelen gıcırdama, semerde meydana gelen gıcırdama cinsindendir. Bunu Allah Azze ve Celle için sıfat olarak saymaktan Allah’a sığınırız. Sonra, gıcırdama lafzı sabit bir nas ile gelmemiştir.” (el-Uluv 1/413-416)

  Zehebi’nin: “Bu hadis cidden garibdir” sözüne dikkat et! Yani bu hadis münkerdir.

Yine İbn İshak hakkındaki sözüne de dikkat et: “Megazide isnadı verirse hüccettir”. Yani işitmeyi tasrih ederse. Ama megazi dışında hüccet değildir. Özellikle de Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in hadisi konusunda! Nitekim Zehebi: “Onun münker ve acaib rivayetleri vardır” demiştir.

Derim ki: Zehebi’nin burada zikrettiği hadis, Abdullah b. Halife hadisi gibi, “Etît/gıcırdama” lafzını içermektedir ve Zehebi önceden yazmış olduğu el-Arş kitabında Adil Hamdan’ın naklettiği sözleri söylemişken, ilimde olgunlaştıktan sonra yazdığı el-Uluv kitabında: “Arşta meydana gelen gıcırdama, semerde meydana gelen gıcırdama cinsindendir. Bunu Allah Azze ve Celle için sıfat olarak saymaktan Allah’a sığınırız. Sonra, gıcırdama lafzı sabit bir nas ile gelmemiştir” demektedir!

Bu da Kitabu’l-Arş’ta söylemiş olduğu sözleri iptal etmektedir! Adil Hamdan ise Zehebi’nin bizzat kendisinin iptal ettiği sözü delil getiriyor!

Zehebi’nin “Gıcırdama lafzı hakkında bir nas sabit olmamıştır” sözü, kendisinin sıfat hadisleri hakkındaki doğru menhece dönerek Ebu İshak’ın Abdullah b. Halife’den yaptığı rivayetin sahih olmadığına karar verdiğini göstermektedir.

Hatta el-Uluv’da (1/416) der ki: “Bu hadisler hakkında görüşümüz şudur: Bunlardan selefin ikrar etmekte ittifak etmiş oldukları, sahih olanlarına iman ederiz. İsnadı hakkında eleştiri olanlara veya âlimlerin kabulünde yahut yorumunda ihtilaf ettiklerine gelince, takrir ederek muarız olmayız, bilakis durumunu beyan ederek rivayet ederiz. Naklettiğimiz bu hadiste de Allah’ın arşı üzerinde uluvvu hakkındaki mütevatir rivayetlere ve kitabın ayetlerine uygunluk vardır.”

Böylece bu babda yalnızca Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’den adil ve zabit ravilerin birbirlerinden işiterek rivayetleriyle sabit olan sahih hadislerini kabul ve iman edilmesi gerektiğini, garip, zayıf ve şaz rivayetlerin, işitmeyi tasrih etmeyen müdellislerin rivayetlerinin kabul edilmeyeceğini belirtmiştir. Nitekim Abdullah b. Halife’nin rivayeti ile Cubeyr b. Muhammed’in rivayetleri bu tür kabul edilmeyecek rivayetlerdendir. Dolayısıyla selefin ikrar etmede ittifak etmedikleri rivayete de iman edilmez.

Allah Azze ve Celle’nin sabit olan yüce sıfatlarına da layık olduğu vechiyle, keyfiyet belirlemeden, mahlûka benzetmeden, lafzını yahut manası bozmadan ve iptal etmeden iman etmek gerekir. Salih seleften sabit olan budur. Nitekim sünnet kitaplarında bunlar kayıtlıdır.

Zehebi’nin: “İsnadı hakkında eleştiri olanlara veya âlimlerin kabulünde yahut yorumunda ihtilaf ettiklerine gelince, takrir ederek muarız olmayız” sözünde kastettiği şey – Allahu a’lem – âlimlerin sahih ya da zayıf oluşu konusunda ihtilaf ettikleri ve sıhhati ya da zaafı hakkında tercih yapılamayan hadislerdir.

Zehebi’nin: “Naklettiğimiz bu hadiste de Allah’ın arşı üzerinde uluvvu hakkındaki mütevatir rivayetlere ve kitabın ayetlerine uygunluk vardır” sözüne gelince, zayıf gördüğü ve “Cidden garib ve ferddir” dediği Cubeyr b. Mut’im hadisini kastediyor. Bununla beraber hadisin bir kısmı Allah’ın uluvvunu ispat ediyor, bu da mütevatir rivayetlere uygun kısmıdır. Bundan dolayı nakletmiştir. İkinci kısmı ise zayıf olup onun şiddetli garabetini beyan etmiştir.

Münasebeti sebebiyle burada İmam Buhârî’nin Halku Ef’ali’l-İbad kitabında (s.133-134) Cubeyr b. Muhammed’in babası ve dedesi yoluyla yaptığı rivayetteki tasarrufunu da zikredelim:

وقال جبير بن مطعم عن النبي إن الله على عرشه وعرشه فوق سماواته وسماواته فوق أراضيه

“Cubeyr b. Mut’im rahimehullah, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu söyledi: “Muhakkak ki Allah arşı üzerindedir. Arşı da semalarının üzerindedir. Semaları ise yerlerinin üzerindedir.”

İmam Buhârî aslı olmayan ve hiçbir şekilde sabit olmayan “etît/gıcırdama” kısmını zikretmemiş, sadece sahih naslara ve Kur’ân’a uygun olan kısmıyla zikretmiştir.

İmam el-Lâlekâi de Şerhu Usuli İtikadi Ehli’s-Sunne kitabında (656) bu hadisi “Etît/gıcırdama” lafzını çıkarak zikretmiştir.

Şeyhu’l-İslam İbn Teymiyye de Cubeyr radıyallahu anh’ın rivayetin Şerhu Hadisi’n-Nuzul’de (s.461-462) “Etit/gıcırdama” lafzını hazfederek zikretmiştir.

Bu imamların bunu yapmalarının sebebi, bu kısmın aslı olmadığını, sahih sünnette buna şahit bulunmadığını görmüş olmalarıdır.

Bu hadisteki etît/arşın gıcırdaması lafzı da İbn İshak yoluyla gelmiştir. Muhammed b. İshak’ın lehinde ve aleyhinde çok şey söylenmiştir. Lakin lehinde söylenenler hüsnü zanna dayalıdır. Aleyhinde konuşanlar ise illetlere vakıf olmuşlardır. Mesela Ahmed b. Hanbel rahimehullah şöyle demiştir: “İbn İshak Bağdad’a geldi. Kimsen rivayet ettiğine aldırmıyordu, el-Kelbî ve başkalarından da rivayet ediyordu. O hüccet değildir.” (Siyeru A’lam (7/46)

Eyyub b. İshak b. Safirî dedi ki: “Ahmed b. Hanbel’e dedim ki: “İbn İshak bir hadisi rivayette tek kalırsa kabul eder misin?” Dedi ki: “Hayır vallahi!’ Ben onun tek bir hadisi bir cemaatten rivayet ettiği halde şunun lafzıyla diğerinin lafzını ayırmadan rivayet ederken gördüm.” Ali b. el-Medini ise İbn İshak’ı över ve öne geçirirdi.” (Siyeru A’lam 7/46, 47)

Burada İmam Ahmed isabetlidir. Çünkü İbn İshak kendisi sika olsa da, zayıf ve meçhul ravilerden tedlis yaparak rivayet ederdi.

Rivayetlerinde tedlisi kabul edilmeyen saduk ve sika raviler, güvenilir ravilerden işittiklerini tasrih ederlerse rivayeti kabul edilir. İbn İshak da bu tür ravilerdendir. İbn Hacer onu müdellislerin dördüncü mertebesinden saymıştır ki, bu tabakadaki raviler ancak işitmeyi tasrih ederse rivayeti kabul edilir. Bu tabakadaki bazıları işitmeyi tasrih etse dahi rivayeti kabul edilmez. Bkz.: İbn Hacer Tarifu Ehli’t-Takdis (s.132) Burada İbn Hacer şöyle der:

“Muhamed b. İshak b. Yesar el-Muttalibî el-Medenî, sahibu’l-Megazi: saduktur. Zayıf ravilerden ve meçhul kimselerden ve daha şerlilerden tedlis yapmakla meşhurdur. Ahmed, Darekutni ve başkaları onu bununla nitelemişlerdir.”

Ya’kun b. Sufyan el-Fesevi’nin şeyi ve sika bir ravi olan Ahmed b. el-Halil dedi ki: “Mekki b. İbrahim’i şöyle derken işittim: “Muhammed b. İshak’ın meclisine oturdum. O siyah boyayla boyanırdı. Sıfat hadisleri zikretti. Bu yüzden ondan soğudum ve bir daha meclisine gitmedim.” (Fesevi, Marife 1/137)

Hafız Zehebi bu kıssayı el-Mizan’da (3/474) İbn İshak’ın hal tercemesinde şöyle zikreder: “Abdussamed b. el-Fadl el-Mekkî dedi ki: “O (İbn İshak) Allah’ın sıfatı hakkında hadisler riayet ettiği zaman kalbim tahammül edemedi.”

Derim ki: Belki de Mekki’nin İbn İshak’tan dinlediği bu hadisler, meçhul kimselerin veya israiliyyat kaynaklı rivayetlerdi. Belki de Cubeyr b. Mut’im radıyallahu anh’den rivayet ettiği hadis de bunlardandır. Çünkü bu hadisi onun torunu Cubeyr b. Muhammed’den rivayet etmiştir. Cubeyr b. Muhammed meçhulu’l-hâldir. Ondan sadece iki kişi rivayette bulunmuştur ve sadece bu etît/gıcırdama hadisini rivayet etmiştir.



[1] Bunlardan birisi de bu münker hadisin ravisi olan Abdullah b. Halife’den rivayetidir.

[2] Keşke Adil Hamdan ve benzerleri de selefin ve imamların işlettikleri bu teraziyi bilselerdi de üzerine dayanılması caiz olmayan zayıf ve münker hadislerle kendilerini de, müslümanları da saptırmasalardı! Bunlar sebebiyle nica fitneler ve kinleşmeler meydana gelmiştir!

[3] Mudellis bir kimse hali bilinmeyen bir şahıstan an’ane ile rivayet ettiğinde önceki ve sonraki hadis imamlarına göre böyle bir hadisin hükmü nedir?

[4] Nebî sallallahu aleyhi ve sellem ancak hak olan bir şeyi ikrar eder ve onun onayladığı dindendir. Çünkü o bâtıl bir şeyi onaylamayacak olan Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’dir. Ama Ebu İshak ve benzerleri gibi masum olmayanların onaylamaları dini bir hüccet olamaz!

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)