Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

Daru's-Sunne Neşidler

27 Kasım 2023 Pazartesi

Adil Hamdan’ın Tahkiklerinde Sünnet Ehline Saldırması -5 -

 Ebu Muhammed ed-Deştî, İsbatu’l-Haddi Lillah kitabında (s.145-150) Muhammed b. Ahmed b. Halid el-Kadî – Said b. Muhammed – Silm b. Kuteybe – Şu’be – Ebu İshak - Abdullah b. Halife – Ömer b. el-Hattab radıyallahu anh yoluyla Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in: “Rahman arş üzerine istiva etti” (Taha 5) ayeti hakkında şöyle buyurduğunu rivayet etti:

حتى يسمع أطيط كأطيط الرحل

Hatta semerin gıcırdaması gibi bir gıcırdama işitilir

Sonra ed-Deştî dedi ki: “Hadis sahihtir. Ravileri Buhârî ve Muslim şartına göredir.

Derim ki: Ebu Muhammed ed-Deştî’nin bu sözleri doğru değildir!

İsnadında Abdullah b. Halife vardır, o meçhul bir ravi olup ne Buhârî ne de Muslim ondan rivayette bulunmuştur! Hatta İbn Mace dışında Kütüb-ü Sitte sahipleri de ondan rivayette bulunmamışlardır. İbn Mace de Sünen’de değil, Tefsir’de rivayette bulunmuştur. Belki de Abdullah b. Halife’den bu hadisten başka bir şey rivayet eden kimse olmamıştır.

Yine Silm b. Kuteybe’den Muslim rivayette bulunmamıştır. Buhârî ondan mutabaat yoluyla üç hadis rivayet etmiştir. Dört Sünen sahipleri ondan rivayette bulunmuşlardır.

İşte bu türden bâtıllar içeren bu kitabı Neda yayınları, Adil b. Abdillah Al-u Hamdan’ın tahkikiyle tercüme ettirerek yayınlamıştır!

Adil el-Hamdan bu hadis hakkında şu dipnotu (s.146) düşmüştür: “Bunu Ziya el-Muhtare’de (154), Hatib (1/295) her ikisi de Muhammed b. Muzaffer’in Garaibu Şu’be’deki rivayet yoluyla rivayet ettiler. Tehzibu’l-Kemal’de (14/456) zikredildiği üzere İbn Mace Tefsir’de Şu’be yoluyla mevkuf olarak rivayet etmiştir. Zikredilen tashih (sıhhat hükmü) Ziya’ya aittir, el-Muhtare neşrinde bu hüküm yer almamaktadır. Abdullah (b. Halife)’den Buhârî ve Muslim rivayette bulunmamıştır. Silm’den de Muslim rivayette bulunmamıştır. El-Hatib, el-Burkani’den, o da Darekutni’den: “el-Kadî bu rivayette tek kaldı” dediğini rivayet etti. El-Burkanî dedi ki: “el-Kâdî vehmetmiştir. Silm’in rivayeti Şu’be’den değil, İsrail’dendir. Şu’be’nin rivayeti ise mevkuftur. İsnadda merfu mu, mevkuf mu, yoksa mürsel mi olduğu hususunda ve Tabiinden ravisi hakkında çokça ihtilaf vardır. Doğrusu bu hadis her halukarda hüccettir. Nitekim bunu Şu’be ve Abdurrahman b. Mehdî rivayet etmişlerdir.”

 Derim ki: Adil Hamdan’ın isnadı hakkında çokça ihtilaf bulunduğunu itiraf ettiği bu hadis hakkında: “Her halukarda hüccettir” sözü nasıl kabul edilebilir? Şayet böyle bir ihtilaf sika ravilerden biri hakkında söz konusu olsaydı onun rivayetinin ızdırabına ve şiddetli zayıf olduğuna hükmedilirdi. Peki ya meçhul bir ravi olan Abdullah b. Halife etrafında dönen bu hadis hakkkında nasıl sıhhatine hükmedilebilir? Abdullah b. Halife’yi İbn Hibban’dan başkası tevsik etmemiştir ve imamlar İbn Hibban’ın tevsikine itibar etmezler. Çünkü onun âdeti meçhul ravileri tevsik etmektir.

Zehebi, Abdullah b. Halife hakkında: “Neredeyse hiç bilinmiyor” demiştir. İbn Kesir dedi ki: “Bu şahıs meşhur değildir. Ömer radıyallahu anh’den işittiğinde de şüphe vardır.” Bkz.: İbn Hibban es-Sikat (5/28) Zehebi el-Mizan (2/414) İbn Kesir el-Bidaye (1/11)

Abdullah b. Halife bunu bazen Ömer radıyallahu anh’ı zikretmeden mürsel olarak rivayet etmiş, bazen de Ömer radıyallahu anh’ın kendi sözü olarak rivayet etmiştir. İbn Huzeyme: “Bunun Ömer radıyallahu anh’den rivayetinde şüphe var” demiştir.

Yine isnadında Ebu İshak es-Sebiî mudellis olup an’ane ile rivayet etmiştir.

Bezzar el-Bahru’z-Zehhar’da (1/458) zayıf olduğunu söylemiştir.

İbnu’l-Cevzi el-İlelu’l-Mutenahiye’de (1/5) bu hadisi iki tarikten rivayet ettikten sonra dedi ki: “Bu hadis Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’den sahih değildir. İsnadında cidden ızdırap vardır. Abdullah b. Halife sahabeden değildir. Önceki rivayet mürseldir. İbnu’l-Hakem ve Osman bilinmeyen ravilerdir. Bazen İbn Halife – Ömer – Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem yoluyla, bazen İbn Halife’den mevkuf, bazen: “Ondan dört parmaklık yer kalır” lafzıyla, bazen “Ondan dört parmaklık yer kalmaz” lafzıyla rivayet edilmiştir. Bütün bu karıştırmalar ravilerdendir.”

İbn Kesir Tefsir’inde (1/310): “Gıcırdama lafzı hakkında sabit bir nas gelmemiştir” dedi. Bkz.: Zehebi el-Uluv (1/415, 2/1034)

İsnaddaki bütün bu zayıflığa rağmen metninde Allah’ın arşa culusu veya kuûdu (oturması) geçmemektedir! Böylece bu rivayeti Culus ve Kuuda delil getirmek isteyen Adil Hamdan’ın iddasına bir delil yoktur.

Ed-Deştî bütün bu ihtlilaflı rivayetleri toplamıştır:

Ed-Deşti, İsbatu’l-Had’de (s.146-150) dedi ki:

33- Bize Ebu Abdillah el-Makdisi haber verdi, dedi ki: bize Ebu Ca’fer Muhammed b. Ahmed b. Nasr b. Ebi’l-Feth Esbehan’da bildirdi, yine bize Yusuf b. Halil ed-Dımeşkî haber verdi, dedi ki: bize Ebu Abdillah b. Ebi Zeyd el-Kuranî Esbehan’da bildirdi, ikisi dediler ki: Ebu Mansur Mahmud b. İsmail es-Sayrafî onlara haber verdi, dedi ki: Ebu Ca’fer’e okundu, o da orada idi, dedi ki Ebu’l-Hasen Ahmed b. Muhammed b. Fâzşâh bildirdi, dedi ki: bize Ebu’l-Kasım et-Taberani tahdis etti, dedi ki: bize Muhammed b. Abdillah el-Hadramî tahdis etti, dedi ki: bize Abdullah b. Ebi Ziyad el-Katavanî tahdis etti, dedi ki: bize Yahya b. Ebi Bukeyr tahdis etti, dedi ki: bize İsrail tahdis etti, o Ebu İshak’tan, o Abdullah b. Halife’den, o Ömer radıyallahu anh’den şöyle dediğini rivayet etti:

أتت امرأةٌ النبيَّ فقالت ادعُ الله أن يدخلني الجنة فَعَظَّمَ الرَّبَّ -عَزَّ وَجَلَّ- ثم قال إنَّ كُرْسِيَّهُ وَسِعَ السَّمَوَاتِ وَالأرْضِ وإنه يَقْعُدُ عليه ما يفضل منه مقدار أربع أصابع ثم قال بأصابعه فجمعها وإن له أطيطاً كأطيط الرَّحْلِ الجديد إذا رُكِبَ من ثقله

“Bir kadın Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e geldi ve dedi ki: “Allah’a beni cennete koyması için dua et.” Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem Rab Azze ve Celle’yi yüceltti, sonra şöyle buyurdu:

Muhakkak ki O’nun kürsisi gökleri ve yeri kaplamıştır. Allah onun üzerine oturur, ondan dört parmaklık yer kalır.” Sonra parmaklarını birleştirerek buyurdu ki:

Şüphesiz onun yeni bir semerin üzerine binildiğinde ağırlıktan dolayı gıcırdaması gibi gıcırdaması vardır.”

(ed-Deştî dedi ki:) Bu hadis sahihtir. Ravileri Buhârî ve Muslim şartına göredir.

Derim ki: Önceki rivayet hakkında söylenenler burada da geçerlidir. Abdullah b. Halife zayıftır.

Ed-Deştî dedi ki:

34- Bize Ebu Abdillah haber verdi, dedi ki: Ebu Muslim el-Mueyyed b. el-İhve Esbehan’da bildirdi, dedi ki: el-Huseyn b. Abdilmelik el-Hallal bildirdi, dedi ki: İbrahim b. Mansur bildirdi, dedi ki: Muhammed b. İbrahim b. Ali bildirdi, dedi ki: Ahmed b. Ali b. el-Musenna bildirdi, dedi ki: bize Zuheyr tahdis etti, dedi ki: bize Yahya b. Ebi Bukeyr tahdis etti, dedi ki: bize İsrail tahdis etti, o Ebu İshak’tan, o Abdullah b. Halife’den, o Ömer b. el-Hattab’dan rivayet etti, dedi ki:

أتت امرأة إلي النبي فقالت ادع الله أن يدخلني الجنة قال فعظّم الرب -تبارك وتعالى- وقال إن كرسيه وسع السموات والأرض وإن له أطيطاً كأطيط الرحل الجديد إذا ركب من ثقله

“Bir kadın Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e geldi ve dedi ki: “Allah’a beni cennete koyması için dua et.” Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem Rab Azze ve Celle’yi yüceltti ve şöyle buyurdu:

O’nun kürsîsi gökleri ve yeri kuşatmıştır. Muhakkak ki onun yeni bir semerin üzerine binildiği zaman ağırlıktan dolayı gıcırdaması gibi bir gıcırdaması vardır.

Sonra ed-Deştî 35 no’lu rivayeti isnadıyla, İsrail – Ebu İshak – Abdullah b. Halife – Ömer radıyallahu anh yoluyla, şu lafızla rivayet etti:

أن امرأة أتت النبي فقالت ادع الله أن يدخلني الجنة فعظّم الرب -سبحانه وتعالى- وقال إن عرشه فوق سبع سموات وإن له أطيطًا كأطيط الرحل الجديد إذا رُكِبَ من ثقله

“Bir kadın Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e geldi ve dedi ki: “Allah’a beni cennete koyması için dua et.” Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem Rab Azze ve Celle’yi yüceltti ve şöyle buyurdu:

Muhakkak ki O’nun arşı yedi kat semaların üzerindedir. Şüpheis onun yeni bir semere binildiği zaman ağırlıktan dolayı gıcırdaması gibi gıcırdaması vardır.”

Sonra ed-Deştî, 36 no’lu rivayeti İsrail – Ebu İshak – Abdullah b. Halife – Ömer radıyallahu anh yoluyla şu lafızla rivayet etti:

أتت امرأة النبي فقالت ادع الله أن يدخلني الجنة فعظّم الرب وقال إن كرسيه فوق السموات والأرض وإنَّهُ يقعد عليه فما يفضل منه مقدار أربع أصابع ثم قال بأصابعه يجمعها- وإن له أطيطاً كأطيط الرحل الجديد إذا رُكِبَ

“Bir kadın Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e geldi ve dedi ki: “Allah’a beni cennete koyması için dua et.” Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem Rab Azze ve Celle’yi yüceltti, sonra şöyle buyurdu:

Muhakkak ki O’nun kürsisi göklerin ve yerin üzerindedir. Allah onun üzerine oturur, ondan dört parmaklık yer kalır.” Sonra parmaklarını birleştirerek buyurdu ki:

Şüphesiz onun yeni bir semerin üzerine binildiğinde gıcırdaması gibi gıcırdaması vardır.”

Ed-Deşti dedi ki: ”Bu hadis sahihtir. Ravileri Buhârî ve Muslim’in şartına göredir. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in dediği gibidir. Manası Allah’a yakışır şekildedir. Bu konuda tevil yapanları görüşümüze ve kuruntu sahiplerini hevâlarımıza müdahale ettirmeyiz. Nitekim bu hadisi müslümanların imamlarından sahih haberleri nakletmeyi amaçlayan birçok âlim kitaplaında rivayet etmişlerdir. Ricalinin tevsiki hakkında konuşmuşlar, rivayet yollarını sahihlemişlerdir. Rivayet edenler arasında: İmam Ahmed b. Hanbel, Ebu Bekr el-Hallal, onun arkadaşı Ebu Bekr Abdulaziz, Ebu Abdillah b. Batta da vardır. Ebu Muhammed el-Hallal, Kitabu’s-Sıfat’ta rivayet etmiştir. Ebu’l-Hasen ed-Darekutni derlediği ve rivayet yollarını kaydettiği, ravilerinin adaletini hıfzetiği  Kitabu’s-Sifat’ta rivayet etmiştir. Darekutni Hadis ashabından ve Şafii’nin ashabındandır. Yine Ebu’l-Hasen b. ez-Zagunî kitabında rivayet etmiştir.

37- Tasnif ettiği kitaplardan birinde şöyle demiştir: “Bunu bu kitap dışında inat edenden başkasının reddedemeyeceği bir yoldan rivayet ettim. Bunun sıhhatine ancak büyüklenme yoluyla itiraz edilir. Nitekim şeyhimiz Ebu Abdillah el-Makdisi el-Musnedu’s-Sahih kitabında bunu tahric etmiştir.”

Derim ki: Darekutni, es-Sıfat kitabında zikretmiştir lakin arş veya kürsi üzerine Allah’ın culus veya kuûd ettiği lafzını zikretmemiştir. Nitekim ed-Deştî bu hadisi dört yoldan rivayet etmiş, ikisinde “kuud/oturma” lafzı vardır. Diğer iki rivayette kuud lafzı yoktur. Bu Abdullah b. Halife’nin ızdırabındandır.

Adil Hamdan (s.151-152) bu hadisin merfu, mevkuf ve mürsel olarak rivayetinde çokça ihtilaf bulunması hakkında bunun bir şey ifade etmediğini söylüyor! Hadis ilminin uzmanları katında bu şekildeki ihtilafların çokluğu o hadisin şiddetli zayıflığına en kuvvetli delillerdendir. Ravisi sika olan hadis hakkında dahi durum böyledir. Peki ya bütün tariklerinde meçhulu’l-hâl bir ravi olan Abdullah b. Halife’nin ve mudellis bir ravi olan Ebu İshak’ın an’aneli rivayetiyle tek kaldıkları hadis hakkında ne söylenebilir?!

Durumu bu şekilde zayıflık ve münkerlik üzere böyle bir hadisi onlarca âlim rivayet etmiş olsa ne değişir?

 

Adil Hamdan (s.153)’te hadisin “Gıcırdama”, “kuûd/oturma” gibi lafızları hakkında konuşarak diyor ki: “Bunu ispat eden birçok kimse zikretmiştir”

Bu yanlış bir ifadedir. Şayet “ispat eden” yerine “rivayet eden” deseydi doğruya daha yakın olurdu. Hakikatte ise bunu onlarca âlim rivayet etmiş olsa da meçhulu’l-hâl ve mudellis raviler etrafında dönen bir rivayeti onların bu hadisi tahriç etmiş olmaları zayıflıktan ve münkerlikten çıkarmaz!

Bunları bu hadisi rivayet eden âlimlerin kabul ettikleri; zayıflığı açıklayarak tenkid etme metodu üzerine kurulu olan selefin menhecine dayanarak söylüyorum.

Adil Hamdan’ın metodu ise, selefin kaide ve usullerini ihmal etmek üzerine dayalıdır. Bu kaide ve usuller Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in hadisinlerinin koruyucuları olan hafızlar tarafından konulmuştur. Onlar hadisleri yalancıların, metruk ravilerin, zayıf ve meçhul ravilerin rivayetlerinden koruyup, güvenilir ve sadık ravilerin rivayetlerini ayırt etmeyi gözetmişlerdir.

Adil Hamdan’ın metodu, selefin zayıf ve illetli hadisleri açıklamak üzere gösterdikleri çabaları ve bu açıklamalar için yaptıkları te’lifleri hiçe saymayı gerektirir!

İmamların cerh edilen ravilerin sınıflarını açıklamak için gösterdikleri gayretleri ve bu konudaki teliflerine aldırmamayı gerektirir!

Şurası bilinmelidir ki; seleften bazısı ahkâm ve züh konularında zayıf hadizleri rivayet etme konusunda gevşek davranmışlardır. Nitekim İmam Ahmed ve başkaları gevşek davranan bu kimselere karşı çıkmışlardır. İlim ehlinin bu teliflerini birçok ilim ehli ve başkaları okumuşlardır. Onların okuması sahih görmeleri anlamına gelmez. Çünkü bu teliflerin içinde zayıf hadisler de bulunmaktadır.

Diğer birtakım âlimler hüccet ve delillerle bunların zayıf oluşunu açıklamaya girişmişler, onlara ancak cahil kimseler ve aşırı sufiler itiraz etmişlerdir.

Abdullah b. Ahmed b. Hanbel rahimehullah es-Sunne’de (Adil Alu Hamdan’ın tahkikiyle: s.258-262) dedi ki:

569- Kursî ve Rabb Azze ve Celle’nin culusu (oturması) hakkında rivayet edilen hakkında soruldu. Babam rahimehullah’ı Rü’yet hadislerini sahihleyip benimserken gördüm. Bunları bir kitapta cem etti ve bize bunları tahdis etti.”

* İmam Ahmed’in sahihlediği hadisler mü’minlerin ahirette Allah Azze ve Celle’yi görmeleri hakkındaki hadislerdir. Gıcırdama ve culus hadisleri değildir! Buna dikkat edilsin!

570- Bana babam (Ahmed b. Hanbel) rahimehullah tahdis etti, dedi ki: bize Abdurrahman tahdis etti, o Sufyan’dan, o Ebu İshak’tan, o Abdullah b. Halife’den, o Ömer radıyallahu anh’den şöyle dediğini rivayet etti:

إذا جلس تبارك وتعالى على الكرسي، سُمع له أطيط كأطيط الرحل الجديد

“Allah Tebarek ve Teâlâ kürsiye oturduğu zaman ondan yeni bir semerin gıcırdaması gibi gıcırdama işitilir.”

571- Bana babam tahdis etti, dedi ki: bize Vekî, İsrail’in Ebu İshak’tan, onun Abdullah b. Halife’den rivayet ettiği hadisi tahdis etti: Ömer radıyallahu anh dedi ki:

إذا جلس الرب -عز وجل- على الكرسي. فاقشعر رجل سماه أبي عند وكيع، فغضب وكيع وقال: أدركنا الأعمش وسفيان يحدثون بهذه الأحاديث لا ينكرونها.

“Rab Azze ve Celle kürsiye oturduğu zaman…” Babamın ismini verdiği bir adam Veki’nin yanında bundan ürperdi. Veki öfkelendi ve dedi ki: “el-Ameş ve Sufyan’a yetiştik. Bu hadisleri rivayet ederler ve inkar etmezlerdi.”

572- Bana babam (İmam Ahmed) tahdis etti, dedi ki: bize Veki tahdis etti, o Sufyan’dan, o Ammar ed-Duhenî’den, o Muslim el-Batin’den, o Said b. Cubeyr’den, o İbn Abbas radıyallahu anhuma’dan şöyle dediğini rivayet etti:

الكرسي موضع القدمين والعرش لا يقدر أحدٌ قدره

“Kursi iki ayağın konduğu yerdir. Arşı kimse takdir edemez.”

573- Bana babam tahdis etti, dedi ki: bize Abdussamed tahdis etti, dedi ki: bize babam tahdis etti, dedi ki: bize Muhammed b. Cuhade tahdis etti, o Seleme b. Kuheyl’den, o Umare b. Umeyr’den, o Ebu Musa radıyallahu anh’den şöyle dediğini rivayet etti:

الكرسي موضع القدمين، وله أطيط كأطيط الرحل

“Kursi iki ayağın konduğu yerdir. Onun semerin gıcırdaması gibi gıcırdaması vardır.”

574- Bana babam tahdis etti, dedi ki: bize bir adam tahdis etti, dedi ki: bize İsrail tahdis etti, o es-Suddî’den, o Ebu Malik’ten rivayet etti: “Allah Azze ve Celle’nin: “Kürsî’si gökleri ve yeri kuşatmıştır” (Bakara 255) ayeti hakkında dedi ki:

إن الصخرة التي تحت الأرض السابعة ومنتهى الخلق على أرجائها أربعة من الملائكة لكل ملك منهم أربعة وجوه وجه إنسان ووجه أسد ووجه نسر ووجه ثور فهم قيام عليها قد أحاطوا بالأرض والسموات ورؤوسهم تحت الكرسي والكرسي عند العرش قال وهو واضع رجليه تبارك وتعالى على الكرسي

“Muhakkak ki kaya yedinci kat yerin altında ve mahlûkatın sonundadır. Kayanın her tarafında dört melek vardır. O meleklerden her birinin dört yüzü vardır: bir yüzü insan, bir yüzü aslan, bir yüzü kartal, bir yüzü öküz suretindedir. Onlar o kayanın üzerinde kıyam halindedirler, yeri ve gökleri kuşatmışlardır. Başları kursinin altındadır. Kursî, arşın yanındadır. Allah Tebarek ve Teâlâ iki ayağını kursî üzerine koymuştur.”

575- Bana el-Abbâs b. Abdilazîm el-Anberî yazdı, dedi ki: “Sana kendi el yazımla yazdım, bize İshâk b. Mansûr Ebû Osmân tahdis etti, dedi ki: bize İbrâhîm b. Yûsuf b. Ebî İshâk tahdis etti, o babasından, o Ammâr ed-Duhenî'den, o Muslim el-Batîn'den, o Saîd b. Cubeyr'den, o da İbn Abbâs radiyallahu anhuma'dan şöyle dediğini rivayet etti:

إن الكرسي الذي وسع السموات والأرض لموضع قدميه وما يقدر قدر العرش إلا الذي خلقه وإن السموات في خلق الرحمن -جل وعز- مثل قبة في صحراء

“Gökleri ve yeri kaplayan Kürsî, O’nun iki ayağını koyma yeridir. Arş'ın ne kadar büyük olduğunu ise onu yaratandan başka kimse bilemez. Muhakkak ki gökler, Rahmân Azze ve Celle'nin mahlûkatı yanında çöldeki bir kubbe gibidir.”

576- Bana babam tahdis etti, dedi ki: bize İbn Mehdî ve Ebû Sufyân el-Ma’merî tahdis ettiler, onlar Sufyân'dan, o Leys'ten, o Mucâhid rahimehullah’tan şöyle dediğini rivayet etti:

ما السموات والأرض في الكرسي إلا كحلقة في أرض فلاة

“Gökler ve yerin, Kürsî yanındaki büyüklükleri bir çöle atılmış bir halka gibidir.”

577- Bana babam tahdis etti, dedi ki: bize Nûh b. Meymûn tahdis etti, dedi ki: Nîsâbûr kadısı Bukeyr b. Ma'rûf Ebu Muâz'dan işittim, o Mukâtil b. Hayyân'dan, o ed-Dahhâk rahimehullah’tan, Allah Azze ve Celle’nin: “Üç kişinin gizli bulunduğu yerde dördüncü mutlaka O'dur, beş kişinin gizli bulunduğu yerde altıncı mutlaka O'dur.” (Mucadele 7) ayeti hakkında şöyle dediğini rivayet etti:

هو على العرش وعلمه معهم

“O Arş'ın üzerindedir. İlmi ise onlarla beraberdir.”

578- Bana Abbâs b. Abdilzzîm el-Anberî yazdı, dedi ki: bize Ebû Ahmed ez-Zubeyrî tahdis etti, dedi ki: bize İsrâîl tahdis etti, o Ebu İshâk'tan, o Abdullah b. Halîfe'den şöyle dediğini rivayet etti:

جاءت امرأة إلى النبي ، فقالت ادع الله أن يدخلني الجنة قال فعظم الرب -عز وجل- وقال ﴿وسع كرسيه السموات والأرض﴾، إنه ليقعد عليه -جل وعز- فما يفضل منه إلا قيد أربع أصابع وإن له لأطيطاً كأطيط الرحل إذا رُكِب

“Bir kadın, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e geldi ve şöyle dedi: “Allah'a beni Cennete sokması için dua et.” Bunun üzerine Nebi sallallahu aleyhi ve sellem Rabb Azze ve Celle'yi ta’zim etti ve sonra şöyle buyurdu:

O’nun Kürsîsi gökleri ve yeri kaplamıştır.”  Allah Azze ve Celle onun üzerine oturur. Öyle ki ondan sadece dört parmaklık bir yer fazlalık kalır. Onun deve semerine binildiği zaman çıkardığı gıcırtı gibi bir gıcırtısı vardır.”

Derim ki:

1- Ömer radıyallahu anh’den bu rivayet zayıftır:

a- Çünkü rivayet Abdullah b. Halife etrafında dönmektedir.

Zehebi el-Mizan’da (2/414) dedi ki: “Abdullah b. Halife el-Hemedanî: muhadram tabiîdir. Ömer radıyallahu anh’den rivayeti vardır. Kendisinden de Ebu İshak ve Yunus b. Ebi İshak rivayette bulunmuşlardır. İbn Hibban es-Sikat’ta zikretmiştir. İbn Mace “Rahman arşın üzerine istiva etti” (Taha 5) ayetinin tefsirinde ondan rivayet zikretti. Neredeyse tanınmayan biridir.”

Hafız İbn Hacer, İbn Halife hakkında: “İkinci tabakadan makbul” dedi. İbn Ebî Hâtim el-Cerh ve’t-Ta’dil’de (5/45) hakkında cerh ve ta’dilde bulunmaksızın zikretti. Ona göre bu ravi meçhuldür.

b- Abdullah b. Halife’nin bu sözü İsrailiyyat’tan almış olması ihtimali vardır.

c- İlimle veya başka bir vasıfla tanınmayan Abdullah b. Halife, Ömer b. el-Hattab radıyallahu anh ile çokça birarada bulunmuş olan Abdullah b. Ömer, İbn Abbas radıyallahu anhum gibi sahabelerin ve başka tabiîlerin rivayet etmedikleri bir şeyi nakletmekte nasıl tek kalabilir?

d- Vekî b. el-Cerrah rahimehullah’ın öfkelenmesine sebep olan şey, o adamın Allah Azze ve Celle’nin uluv gibi bir sıfatını inkar etmesi olabilir. Sonra el-A’meş ve Sufyan’ın bu hadisleri rivayet ediyor olmaları Ehl-i Sünnet katında bir hüccet değildir. O ikisi ve başkaları sahih isnadlar getirirlerse kabul edilir, zayıf isnadlar getirirlerse Ehl-i Sünnet menhecine göre kabul edilmez! İmam Ahmed, Sufyan, el-A’meş ve Veki de Ehl-i Sünnet’tendir. Şeyhulislam İbn Teymiyye ve başkalarının dedikleri gibi; ricale delil getirilir, kendileri delil olmazlar.

2- İbn Abbas radıyallahu anhumanın ilk rivayeti hasendir. Çünkü isnadında Ammar ed-Duhenî vardır. Onun hakkında İbn Hacer: “Saduk, şiaya meyilli” demiştir. Diğer ravileri sikadır. Zehebi, el-Kaşif’te: “Tevsik edilmiştir” dedi.

3- Ebu Musa radıyallahu anh rivayetinin Umare dışındaki ravileri güvenilirdir. Ancak isnadında inkıta (kopukluk) vardır. İbn Abbas radıyallahu anhuma rivayeti buna kısmen şahit olmaktadır. Bu da “Kursi iki ayağın konduğu yerdir” lafzıdır. “Gıcırdama” lafzına ise şahit olmaz.

4- Ebu Malik Gazvan el-Gıfarî rivayeti zayıftır. Çünkü isnadında meçhul bir adam vardır. İsmail b. Abdirrahman es-Suddî’yi tevsik eden ve zayıf gören imamlar vardır. O şiidir. Ebu Bekr ve Ömer radıyallahu anhuma’ya dil uzatan biridir. El-Mizan’da hal tercemesine bakılabilir.

5- İbn Abbas radıyallahu anhuma’nın ikinci rivayetinin isnadında İbrahim b. Yusuf b. Ebi İshak vardır. Hafız ez-Zehebî dedi ki: “Onda gevşeklik (liyn) vardır.” Hafız İbn Hacer de: “Saduktur, yanılır” dedi. Yine bunun isnadında İshak b. Mansur Ebu Osman es-Seluli vardır. O saduk olup şiiliğe meyil sebebiyle eleştirilmiştir. Diğer ravileri sikadır. Lakin bu rivayet, İbn Abbas radıyallahu anhuma’dan gelen önceki rivayetle birlikte kuvvetlenir.

6- Mucahid rahimehullah rivayetinin isnadında Leys b. Ebi Suleym vardır. Hafız İbn Hacer dedi ki: “Saduktur, son zamanlarında hafıza karışıklığına uğradı, hadisi ayırt edilemez oldu ve terk edildi.” Hafız Zehebi dedi ki: “Onda biraz zayıflık vardır. Namaz ve oruç ehli idi, çok ilmi vardı. Bazısı onunla makrunen (başkasının rivayetiyle destleniyorsa) hüccet getirdi.”

7- ed-Dahhak’ın rivayetinde Bukeyr b. Maruf vardır. Onun hakkında İbn Hacer: “Saduk, onda gevşeklik (liyn) var” dedi. Lakin Dahhak’ın bu tefsiri üzerinde Ehl-i Sünnet icma etmişlerdir. Allah arşının üzerine istiva etmiştir ve ilmi her mekandadır.”

İbn Abbas, Ebu Musa ve Mucahid radıyallahu anhum’den bu rivayetlerde Rahman Azze ve Celle’nin kürsi üzerine culusu veya kuudu (oturması) zikredilmemektedir.

8- Abdullah b. Halife’nin Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e nispet ettiği bu hadiste illetler vardır:

a- Mürseldir.

b- Abdullah b. Halife neredeyse hiç tanınmamaktadır.

c- Abdullah b. Halife bunu İsrailiyyat’tan almış olabilir.

d- Rivayetin metninde ve isnadında daha önce açıkladığım gibi Abdullah b. Halife’nin ızdırabı vardır. Bazen Ömer radıyallahu anh’den rivayet eder, bazen de kendisi doğrudan Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’den rivayet eder.

e-  Bu mürsel rivayetteki münkerlik apaçık ortadadır. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’den cennete girmek için dua isteyen bu kadının bu talebine Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in karşı çıkması düşünülemez. Çünkü kendisi ümmetine: “Allah’tan cennetin en yükseği olan Firdevs’i isteyin” diye emretmiştir. (Buhârî 2790)

Adil Alu Hamdan ise Abdullah b. Ahmed’in es-Sunne’deki (no:570) Abdullah b. Halife hadisine şu notu düşüyor:

ed-Deştî İsbatu’l-Haddi Lillah (no:42)’de musannifin tarikinden rivayet etti. Bu eseri, ed-Deşti’nin “İsbatu’l-Haddi Lillahi Teala ve Ennehu Calisun ve Kaidun Ala Arşihi” kitabına talikimde biraz daha genişçe tahric ettim. İlim ehlinin bu hadisi sahihlediklerine dair sözleri şöylece zikrettim:

1- İbn Teymiyye rahimehullah Mecmuu’l-Fetava’da (16/434) diyor ki: “Abdullah b. Halife’nin Ömer radıyallahu anh’den onun da Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’den rivayet ettiği hadis meşhurdur. Ehli sünnetin çoğu bunu kabul etmişlerdir.

2- Zehebi el-Arş’ta (2/119) dedi ki: “Bu hadis vaktinde Kufe’lilerin imamı olan ve birçok sahabeden işitmiş olan, hadisleri Sahihayn’da tahric edilmiş olan Ebu İshak es-Sebi’î’nin rivayeti olarak mahfuzdur. O 127 yılında vefat etmiştir. Bu hadiste tabiinin eskilerinden olan Abdullah b. Halife tek kalmıştır. Onun durumu hakkında cerh ve ta’dil bilmiyoruz.[1] Lakin bu hadisi Ebu İshak es-Sebiî, diğer sıfat hadislerinde olduğu gibi onaylarak rivayet etmiştir. Aynı şekilde Sufyan es-Sevrî, Ebu Ahmed ez-Zubeyrî, Yahya b. Ebi Bukeyr ve Vekî de İsrail’den rivayet etmişlerdir. Ebu Abdirrahman Abdullah b. Ahmed b. Hanbel de Kitabu’s-Sunne ve’r-Reddu Ale’l-Cehmiyye’de babasından, Abdurrahman b Mehdi’den, Sufyan’dan rivayet etmiş, sonra babasından, Veki yoluyla İsrail’in hadisini rivayet etmiştir. Zehebi dedi ki: “Derim ki: Bu hadis muhaddislerden bir cemaate göre sahihtir. Hafız Ziyauddin el-Makdisi Sahih’inde rivayet etmiştir. O İbn Hibban’ın şartına göredir. Bunu tahric etti mi, etmedi mi bilmiyorum. Çünkü İbn Hibban’a göre adalet sahibi hafız, hakkında cerh bilinmeyen bir adamdan rivayet ederse bu isnad sahihtir. Ebu İshak es-Sebii, es-Sevrî, el-A’meş, İsrail, Abdurrahman b. Mehdî, Ebu Ahmed ez-Zubeyrî, Vekî, Ahmed b. Hanbel ve sayması sözü uzatacak olan başka hidayet kandili imamlar bunu rivayet ettiklerine göre bu hadisi kabul ile karşılamışlar ve karşı çıkmadan ve isnadını eleştirmeden rivayet etmişlerse biz nasıl inkar edebiliriz? Bilakis buna iman ederiz.

İmam Ahmed dedi ki: “Çirkinlikte bulunanların çirkinliği sebebiyle rabbimizin sıfatlarından bir sıfatı yok saymayız.” İlim ve fazilette Sufyan es-Sevri’nin halefi olan, tavrı ve gidişatıyla ona benzeyen Veki b. el-Cerrah’ın, bu hadisi işitince rengi değişen adama nasıl öfkelenip karşı çıktığına bak!

Adil Hamdan’ın bu sözlerine şöyle cevap verilir:

 1- İbn Teymiyye’nin: “Ehli Sünnetin çoğu bu hadisi kabul ettiler” sözüne gelince, Şeyhulislam İbn Teymiyye Sünnete nispet edilen bir taifeyi istidlal metodları konusunda eleştirmiştir. Muhaliflerini tekfir eden diğer bir taifeyi de eleştirmiş ve istidlal metotlarındaki hatayı açıklamıştır. İbn Teymiyye’nin bu iki taife hakkındaki eleştirisini naklettikten sonra Adil Hamdan’ın değerlendirmesine geçeceğim.

 Adil Hamdan, Şeyhulislam’ın bu tenkidini bilmezden gelmiş ve bununla da yetinmemiş, İbn Teymiyye’den yaptığı nakille daha beterini işlemiştir!

Şeyhulislam İbn Teymiyye, Mecmuu’l-Fetava’da (16/434-435) işaret ettiğimiz sözlerinden sonra şöyle demiştir:

ومن ذلك حديث عبد الله بن خليفة المشهور الذي يروى عن عمر عن النبي ، وقد رواه أبو عبد الله محمد بن عبد الواحد المقدسي في مختاره وطائفة من أهل الحديث ترده لاضطرابه كما فعل ذلك أبو بكر الإسماعيلي وابن الجوزي وغيرهم لكن أكثر أهل السنة قبلوه

“Abdullah b. Halife’nin Ömer radıyallahu anh’den, onun da Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’den rivayetiyle meşhur olan hadis de böyledir. Nitekim bunu Ebu Abdillah Muhammed b. Abdivahid el-Makdisi Muhtar’ında rivayet etmiştir. Hadis ehlinden bir taife ızdırabından dolayı bu hadisi reddetmişlerdir. Ebu Bekr el-İsmailî, İbnu’l-Cevzî ve başkalarının yaptıkları gibi. Lakin Ehl-i Sünnetin çoğu bunu kabul etmişlerdir.”

Adil Hamdan, İbn Teymiyye’nin “Hadis ehlinden bir taife ızdırabından dolayı bu hadisi reddetmişlerdir. Ebu Bekr el-İsmailî, İbnu’l-Cevzî ve başkalarının yaptıkları gibi” şeklindeki sözlerini neden kırparak naklediyor?! Zira hak ve isabet hadis ehlinden bu taifeyle beraberdir. Çünkü Abdullah b. Halife neredeyse tanınmayan biridir. Bununla beraber hadisinde ızdırap ve Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in münezzeh olduğu rekâket vardır. Hatta bu hadiste Allah’tan cennetin en yükseğini istemenin teşvik edildiği Ebu Hureyre ve Ubade b. Samit radıyallahu anhuma hadislerine aykırılık vardır. Abdullah b. Halife’nin hadisinde ise Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in cennetin istenmesine karşı çıkması söz konusudur. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in meşru bir isteğe itiraz etmesi söz konusu olamaz.

Bu hadisi kabul edenler, durumu böyle olan bir hadisi Allah Azze ve Celle hakkında akide konusunda nasıl delil getitebilirler?

İşte Şeyhulislam İbn Teymiyye’nin, Adil Hamdan tarafından gizlenen sözleri: Mecmuu’l-Fetava’da (16/432-434) şöyle demiştir:

“Lakin şer’î delillerin isnad ve metin olarak bilinmesi gerekir. Kur’ân’ın lafızlarının sabit oluşu malumdur. Onun delalet yönlerinin bilinmesi gerekir. Sünnetin de sabit olanının ve yalan olanının bilinmesi gerekir. Sünnete nispet edilen ve sünneti ve dini yücelten bir taife, bu babda kitap ve sünnete sarıldıklarını zannettiler, sıfatlar hakkında gelen hadisleri topladılar. Topladıkları arasında yalan olduğu bilinen, yalan olması ihtimali bulunduğu bilinen, sahihe yakın olduğu bilinen ve hakkında tereddüt edilen rivayetler de vardı. Bu hadisleri akideler kıldılar ve tasnifler yaptılar. Kimisi bu hadislerin delaleti sebebiyle muhalifini tekfir etti, buna karşlık onlar da hadislerin cinsini yalanladılar ve sahih hadislerden haber verildiğinde: “Bunlar ahad haberlerdir, ilim ifade etmez” dediler. Bunların sözleri: “Kuran’ın delaleti lafzî sem’î’dir. Sem’î lafzî delalet ise yakîn ifade etmez” demeye vardı. Aklîyyattan söyledikleri şeyleri de dayanak kıldılar. Bu ise bâtıl ve bozuk bir yoldur.

Yine bunlarda batıl ve yalan oluşu bilinen şeyler vardır. Bunlar da diğerlerinin yaptığı gibi muhaliflerini tekfir ettiler. Her iki taife de, muhalifini tekfir etmese de bâtıldır. Muhalifini tekfir edince bir bid’at çıkarıp bu konuda kendilerine muhalefet edeni tekfir eden bid’at ehli haline gelirler. Hariciler ve başkalarının yaptıkları gibi…

(Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in) Rabbini gözüyle gördüğünü söyleyen bir taife, muhaliflerini tekfir etmiştir. Bunlar bu hususun sahih hadislerle geldiğini zannetmişlerdir. Ebu’l-Hasen Ali b. Şukr’un yaptığı gibi! Zira o, sünnetten olduğunu iddia ettiği konuda muhalifini tekfir etmede hızlı davranan biriydi. Bu konuda da hata edebiliyordu. Ya zayıf hadislerle ya da onun maksadına delalet etmeyen sahih hadislerle delil getiriyordu. Sünnete isabet ettiği konuda her muhalefet edeni tekfir etmesi de caiz değildir. Her hata eden kâfir değildir. Özellikle de ümmetin çokça ihtilaf ettikleri ince meselelerde! Nitekim bu konu başka bir yerde geniş açıklanmıştır.

Aynı şekilde Ebu Ali el-Ehvazî’nin Sıfatlar hakkında bir tasnifi vardır. Orada zayıf, uydurma ve sahih herşeyi toplamıştır.

Yine Abdurrahman b. Mende’nin derlediği şeyler de böyledir. Bununla beraber O, insanların en çok hadis rivayet edenlerindendir. Fakat zayıf hadisler ve sahih mi zayıf mı olduğu ayırt edilemeyen hadisleri çokça rivayet eder. Bazen tamamen zayıf hadislerden topladığı bir bab derler. Çamur yemek hakkında ve diğer bazı konulardaki hadisler gibi. O, Ebu Ali el-Ehvazi’den rivayette bulunmuştur. Nitekim onun garip ve uydurma rivayetleri Hasen b. Adiy’e ulaşınca, o da bu batıllar üzerine akide bina etmiş ve: “Allah’ın dünyada gözlerle görülebileceğini” iddia etmiştir. Sonra bunu söyleyen takipçileri, muhaliflerini tekfir etmeye başlamışlardır. Daha önce geçtiği gibi bu metod, bid’at ehlinin ve Haricilerin fiilidir.”

Sahih olanla delil getirip, sahih olmayan zayıf ve uydurma hadislere dayanmamayı öngören sağlam ilmî menhece dayanan bu ilmî sözleri iyi düşün! Sonra da Adil Hamdan gibi Haddadîlerin sıfatları ispat etme hususunda bu Abdullah b. Halife hadisi gibi münker ve zayıf hadisleri savunmaya kalkışmalarına, isnadını eleştirenleri de tekfir edip düşmanlık etmelerine bir bak!  

Buna karşılık diğer bir taife de hadisin cinsini yalanlamakta, Buhari ve Muslim hadisleri gibi sahih hadisler hakkında: “Bunlar ahad haberlerdir, ilim ifade etmez” demektedirler! Bunlar sapıklık ehlidir!

Bu iki taifeden daha kötü olanı: “Kur’ân’ın delaleti lafzî sem’îdir, yakin ifade etmez” diyerek bâtıl ve bozuk akliyyatı dayanak edinenlerdir! Sonra bu sapıklıklarına muhalefet edenleri tekfir ederler!

Her iki taife ve bu üçüncüleri de hepsi bâtıl ehlidir. Özellikle de muhalifini tekfir eden taifeler! Dördüncü bir taife de Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in rabbini gözüyle gördüğünü, bu konuda gelen hadislerin sahih olduğu zannıyla iddia etmişler, bu konuda zayıf hadislere yahut onların maksadına delalet etmeyen sahih hadislere dayanmışlardır.

Şeyhulislam İbn Teymiyye bu sınıfa Ebu’l-Hasen Ali b. Şukr’u, Ebu Ali el-Ehvazi’yi, Abdurrahman b. Mende’yi ve Allah’ın dünyada gözlerle görülebileceğini iddia eden Hasen b. Adiy’i örnek olarak zikretmiştir. O da Abdurrahman b. Mende ve el-Ehvazi’nin garip ve uydurma rivayetlerine dayanmıştır!

- Devam edecek inşaallah -



[1] Bu sözler Abdullah b.Halife’nin meçhul olduğunu göstermektedir. Böyle bir ravinin rivayeti küçük meselelerde dahi hüccet olmazken en büyük mesele olan Allah’ın sıfatları ve fiilleri konusunda nasıl hüccet olabilir?!

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)