Sünnet imamlarının metodlarını araştıranlar, onların hadisleri iki kısımda ele aldıklarını görür:
Birinci kısım: Kendisiyle amel edilen, Rasulullah sallallahu
aleyhi ve sellem’den dirayet bakımından sabit olanlar ki bunlar sadece sahih
olan hadisler değildir.
İkinci kısım: Kendisiyle amel edilmeyen hadisler ki bunlar
yalnızca zayıf hadislerdir.
Nitekim hadis, rivayet bakımından sahih olup, dirayet
bakımından kendisiyle amel edilmeyen bir hadis hadis olabilir. Mesela nesh
edilmiş hadisler böyledir.
Yine hadis, rivayet bakımından zayıf olup, dirayet
bakımından onunla amel ediliyor olabilir. Bu da Kur’ân’ın zahirine veya sahih
hadislerin zahirine uygun olması veya ümmetin bu hadisle amel ediyor olması
sebebiyledir.
Selefimiz bu hususa uyarmışlar ve amel edilen hadislerle
amel edilmeyen hadisleri, tıpkı sahih olanla olmayanı ayırdıkları gibi
ayırmışlardır. Sünnet konusunda tasnifte bulunan alimlerin yaptıklarını düşünen
kimse için bu husus açıkça ortaya çıkar.
Sunen sahibi İmam Ebû Dâvûd rahimehullah, Risale İla Ehli
Mekke’de her babda kendisine göre en sahih olanları seçtiğini, bu kitapta ancak
sahih olanları, sahihe yakın olanları veya zayıflığı hafif olan hadisleri
tahric ettiğini belirtmiştir. Zayıflığı şiddetli olan hadisler hakkında ise
açıklamada bulunmuştur. Hakkında sükut ettiği hadislerin sâlih olduğunu belirtmiştir.
Yine bu risalesinde Malik, Yahya b. Said ve diğer sika ilim ehlini rivayeti
dahi olsa, şaz hadisle hüccet getirmediğini belirtmiştir. O, burada şaz
ifadesiyle, metin olarak şaz olanı kastetmiştir. Nitekim onun sözleri, Kur’ân,
sünnet ve icma ile kararlaşmış olan esaslara aykırı mana taşıyan rivayetlerden
kaçındığını göstermektedir. Ama bu esaslara aykırı görmediği rivayetleri
kitabında tahric etmiştir. Sahih veya hasen olanlarda bir sorun yoktur. İsnad
olarak zayıf olup da Ebû Dâvûd’un sükut ettiği rivayetler ise, bu babda onun
katında daha kuvvetli rivayeti bulamamış olması sebebiyledir. Bu da ona göre
kendisinin aldığı bu zayıf rivayetlerin ona göre şaz olmadığını, bu rivayeti kararlaştırılmış
esaslara aykırı görmediğini ortaya koymaktadır.
Ebû Dâvûd’un tercih ettiği bu yöntem aynı zaman şeyhi İmam
Ahmed b. Hanbel rahimehullah’ın da metodudur. Nitekim İmam Ahmed rahimehullah,
bir babda ona aykırı düşen bir şey yoksa mürsel hadisle hüccet getirir. Yine münker
veya bâtıl olmayan zayıf hadisle de, kendisinden daha kuvvetli olana aykırı
düşmediği takdirde hüccet getirmiştir. Nitekim İmam Ahmed rahimehullah’ın
şöyle dediği rivayet edilmiştir:
“Bir babda ona aykırı bir şey yoksa zayıf hadise muhalefet
etmem.” Yine şöyle demiştir:
“Muhakkak ki hadisin zayıfı dahi benim için kişilerin
görüşlerinden daha sevimlidir.” İmam Ahmed’den bu minvalde ifadeler rivayet
edilmiştir. O, bu sözünde zayıf hadis ile; mürsel, mestur ravinin rivayeti,
hafızasında zayıflık olan kimsenin rivayeti gibi muhtemil zayıf olan, şaz veya
münker olmayan zayıf rivayetleri kastetmiştir. Şaz, münker ve mevdû rivayetlere
ise ne İmam Ahmed, ne Ebû Dâvûd ne da başka bir ilim ehli itibar etmişlerdir.
Nitekim İmam İbn Teymiyye, İbnu’l-Kayyım ve İbn Receb el-Hanbelî, İmam Ahmed’in
hüccet getirdiği zayıf hadislerin, İmam Tirmizî’nin Cami’inde hasen gördüğü
hadislere yakın olduğunu açıklamışlardır.
İmam Tirmizî, el-İlel kitabında, Camii’ne aldığı hadislerin,
iki hadis dışında tamamının bazı ilim ehli tarafından amel edilen hadisler
olduğunu zikretmiştir. Bununla beraber İmam Tirmizî’nin kendisi, Sunen’ine aldığı
birçok hadislerin zayıf olduklarını bizzat açıklamıştır. Bu da gösteriyor ki,
hadis rivayet bakımından zayıf olabilir, ama dirayet bakımından amel edilen bir
hadis olabilir.
Tirmizî’nnin kullanmış olduğu “hasen” ıstılahı ve buna
yapmış olduğu tarif düşünülürse, kendisi şöyle demiştir: “Bu kitapda “hasen
hadis” diye zikrettiğimiz rivayetlerle ancak bize göre isnadı hasen olan hadisleri
kastettik. Bu da, isnadında yalanla itham edilmiş bir ravi bulunmayan, şaz
olmayan, birden fazla yoldan rivayet edilmiş olan hadislerdir ki bize göre o
hasen hadistir.”
Böylece anlaşılmaktadır ki, Tirmizî’nin hadisi hasen sayması,
onun metni ve anlamı etrafında dönmektedir. Hadis şiddetli zayıf değilse,
ravileri arasında yalancı veya yalanla itham edilmiş ravi yoksa, hadis şaz veya
münker değilse, hadisin manası birden fazla yoldan rivayet edilmişse bu durumda
kuvvetlenir ve hüccet mertebesine yükselir. Bununla beraber rivayet yolları
birer başlarına ele alındığında zayıflık vardır ve tek başına bu tarikler
hüccet olmazlar.
Tirmizî’nin başka yollardan da rivayet edilmiş olmasını
zikretmesine merfu ve mevkuf yollardan rivayet edilmiş olması da dahil
olmaktadır. Nitekim İbn Receb, Şerhu İleli’t-Tirmizî’de bunu zikretmiştir.
Tirmizî’nin bu metodunun aslında ondan önce İmam Şafii rahimehullah
da uygulamıştır. Nitekim er-Risale kitabında merfu olan mürsel ve müsned
hadisleri, anlam olarak destekleyen sahabi fetvasıyla veya ilim ehlinin genelinin
bu hadisle amel etmiş olmasıyla takviye etmiştir.
İmam Ahmed’e zımmînin diyeti hakkında sorulunca şöyle
demiştir: “Müslümanın diyetinin yarısı gerekir. Bu konuda Amr b. Şuayb’ın
rivayetine dayanırım.” Kendisine: “Amr b. Şuayb’ın babasından, onun da
dedesinden yaptığı rivayetleri hüccet getirir misin?” denilince dedi ki:
“Hepsini değil! Bunu kadim Medine halkı fakihleri rivayet
etmişlerdir ve Osman radıyallahu anh’den de rivayet edilmiştir.”
Bu da gösteriyor ki, alimler zayıf hadisi hüccet getirirken,
sahabe ile tabiinden ümmetin bu hadise uygun amel edip etmediklerini
gözetmişlerdir.
Böylece anlaşılmaktadır ki, selefimizin Sünen (ahkâm)
kitaplarında zikrettikleri zayıf hadisler rivayet bakımından zayıf olsalar da,
bu imamlar bunları boş yere veya gafletle zikretmiş değillerdir. Ancak rivayet ve
dirayet bakımından düzgün bir metodu gözetmek suretiyle ahkâm kitaplarına
almışlardır.
Son olarak şu uyarıyı da yapmış olayım: Muhakkak ki isnad
olarak sahih veya hasen mertebesinde sabit olmayan, zayıflığı hafif olan zayıf hadisler
akide ve ahkâmda hüccet olamazlar. Lakin zayıflığı şiddetli olmayan bu
hadislere ahkâm bina edilemez olsa da, bunlara karşı çıkılmaz ve inkâr edilmez.
Yani zayıflığı hafif olan hadislere de muhalefet etmemek gerekir. Bunun anlamı,
zayıf hadisle amel etmek değildir. Lakin zayıflığı şiddetli olmayan hadislerin Nebî
sallallahu aleyhi ve sellem’e ait olma ihtimali var demektir. Bu yüzden bu tür
zayıf hadislerin içeriğini inkâr etmemek, karşı çıkmamak gerekir. Tıpkı
israiliyyat rivayetlere karşı takınılması gereken edep gibi bir edep gözetilir.
Ne yalanlanır, ne de tasdik edilirler.
Zayıflığı şiddetli olan rivayetler ise, isnadında yalancı
veya yalanla itham edilmiş ravi bulunan, metninde Kur’ân ile sahih sünnete
aykırılığı apaçık unsurlar içeren, şaz veya münker rivayetlerdir ki, bu
hadisleri reddetmek gerekir.
Allah en iyi bilendir.