Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

7 Aralık 2022 Çarşamba

ٍٍٍSünneti İnkâr, Kur'ân'ı İnkâr Demektir!


Şüphesiz hamd yalnız Allah'adır. O'na hamd eder, O'ndan yardım ve mağfiret dileriz. Nefislerimizin şerlerinden, amellerimizin kötülüklerinden Allah'a sığınırız. Allah'ın hidayet verdiğini kimse saptıramaz. O'nun saptırdığını da kimse doğru yola iletemez. Şehadet ederim ki, Allah'tan başka ibadete layık hak ilâh yoktur. O, bir ve tektir, O'nun ortağı yoktur. Yine şehadet ederim ki, Muhammed Allah'ın kulu ve Rasûlüdür.

Ey iman edenler! Allah'tan nasıl korkmak gerekirse öyle korkun ve siz ancak Müslümanlar olarak ölünüz.” (Al-i İmran; 102)

“Ey insanlar! Sizi tek bir candan yaratan ve ondan da eşini var eden, her ikisinden birçok erkek ve kadın türeten Rabbinizden korkun. Kendisi adına birbirinizden dileklerde bulunduğunuz Allah'tan ve akrabalık bağlarını kesmekten de sakının. Şüphesiz Allah üzerinizde tam bir gözetleyicidir.” (en-Nisâ; 1),

“Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve dosdoğru söz söyleyin. O da amellerinizi lehinize olmak üzere düzeltsin, günahlarınızı da mağfiret etsin. Kim Allah'a ve Rasûlüne itaat ederse büyük bir kurtuluşla kurtulmuş olur.” (el-Ahzâb; 70-71)

Bundan sonra, Şüphesiz sözlerin en güzeli Allah’ın Kelam’ı, yolların en hayırlısı Muhammed Sallallahu aleyhi ve sellem’in yoludur. İşlerin en kötüsü sonradan çıkarılanlarıdır. Her sonradan çıkarılan şey bid’attir ve her bid’at sapıklıktır. Her sapıklık da ateştedir.

Daha önce hadis inkârcılarına reddiye olarak Sünnet Müdafaası, Sünnet İnkârcılarına Cevaplar gibi kapsamlı çalışmalar yayınlamıştım. Bu risâlede herkesin kolayca okuyup anlayabileceği, kısa ve öz bir şekilde sünnet inkârının aslında Allah’ı ve kitabını inkâr etmeyle eşdeğer olduğunu anlatmaya çalıştım.

Ebu Muaz Seyfullah el-Çubukâbâdî

Rasule İtaat Şirke Götürür mü?

Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:

وَأَطِيعُوا اللَّهَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ

Allah’a itaat edin, rasule itaat edin.” (Maide 92)

Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

وَمَا يَنْطِقُ عَنِ الْهَوَى * إِنْ هُوَ إِلَّا وَحْيٌ يُوحَى

O, hevâdan konuşmaz. O, yalnızca vahyolunmakta olan bir vahiydir.” (Necm 3-4)

مَنْ يُطِعِ الرَّسُولَ فَقَدْ أَطَاعَ اللَّهَ

Kim Rasul’e itaat ederse muhakkak ki Allah’a itaat etmiş olur.” (Nisa 80),

وَمَا أَرْسَلْنَا مِنْ رَسُولٍ إِلَّا لِيُطَاعَ بِإِذْنِ اللَّهِ

Biz her bir rasulü ancak Allah’ın izniyle itaat edilmesi için gönderdik.” (Nisa 64)

يَاأَيُّهَا الرَّسُولُ بَلِّغْ مَا أُنْزِلَ إِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَ وَإِنْ لَمْ تَفْعَلْ فَمَا بَلَّغْتَ رِسَالَتَهُ

Ey Rasul! Rabbinden sana indirileni tebliğ et; eğer yapmazsan O’nun risaletini tebliğ etmemiş olursun.” (Maide 67)

Bu ayetlerden şunlar anlaşılmaktadır:

1- Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in dinle ilgili bütün emirleri Allah’tan bir vahiydir.

2- Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem Allah Teâlâ’nın bütün emirlerini eksiltme ve artırma yapmaksızın tebliğ etmiştir. Bunun sonucu olarak da Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in bütün söyledikleri, bütün yaptıkları ve ashabının fiillerini onaylaması da aynı şekilde Allah’tan bir vahiydir.

3- Dinle ilgili her konuda Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e itaat etmek vaciptir. Çünkü bu hakikatte Allah’a itaat etmektir. Bizler Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in namaz kıldığında, zekât verdiğinde, hac ve umra yaptığında, hırsızın elini kestiğinde ve bütün uygulamalarında Kur’ân hükümlerine uyduğuna, bütün yaptıklarının Allah’ın emriyle olduğuna iman ederiz. Rasulüne muhalefet ederek Allah’a itaat etmemiz imkânsızdır. Allah’a itaat ancak Rasule itaat etmekle olur. Bunları birbirinden ayırmak caiz değildir. Şu halde hadis inkârcıları aslında Kur’ân’ı Kerim’i inkâr etmiş olmaktadırlar.

4- Nisa 64. Ayette belirtildiği gibi, Rasule itaat Allah’ın izniyledir. Yani sünnet inkarcılarının Nisa 80. Ayetinin manasını tahrif ederek: “Rasule ancak Kur’ân’ı tebliğ etmesinde itaat edilir, Kur’ân dışında söylediklerine itaat emredilmiş değildir” şeklindeki sözleri bâtıldır ve apaçık küfürdür. Zira şayet rasule sadece Kur’ân’I tebliğ ettiğinde itaat söz konusu olsaydı, neden rasule Allah’ın izniyle bir itaatten söz edilmektedir?

Rasule Kur’ân’ı Tebyîn Etmesi İçin Sünnetin Vahyedilmesi

Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

وَأَنْزَلْنَا إِلَيْكَ الذِّكْرَ لِتُبَيِّنَ لِلنَّاسِ مَا نُزِّلَ إِلَيْهِمْ

İnsanlara, kendilerine indirileni açıklaman için sana da zikri indirdik.” (Nahl 44)

Bu ayette Allah Teâlâ, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’i tebyîn etmeyi (açıklama yapmayı) emretmiştir. Tebyîn kelimesi bir şey hakkında ayrıntılı haber vermek, kapalı kalan hususları açıklamak, muhtemel manâlardan kastedileni belirlemek demektir. Böylece anlayışı kıt olan kimsenin dahi mücerred lafızları okumakla anlayamayacağı şeyleri kitabın şerhi ile anlaması mümkün olur. Hatta bir şeyi şerh ederek açıklayan kimse, dinleyenin anlaması için kitabın lafızlarında mevcut olmayıp, manasında mevcut olan şeyleri de söyler. Namazı ikame etmek, zekâtı vermek, haccı ve umrayı edâ etmek emirlerinde olduğu gibi. Şayet Nebî sallallahu aleyhi ve sellem Kur’ân’dan bu konudaki emirleri okumakla yetinse ve ayrıntılarını öğretmese elbette bu gülünç bir durum olurdu. Çünkü Kur’ân’daki bazı emirlerin açıklanması zorunludur. Böylece anlaşılıyor ki Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in açıklamaları Allah’ın emriyledir ve Allah’ın muradıdır. Bu yüzden hadisle amel etmeksizin Kur’ân ile amel etmek mümkün değildir.

Bu ayetin diğer bir yönü de şudur: İnsanlara indirilen Kur’ân’dır. Rasule indirilen ez-Zikr ise Kur’ân ile beraber onun beyanıdır. Yani Kur’ân’ı tebyin eden açıklamalar rasule has olarak, Kur’ân dışında indirilen bir vahiydir ve rasule, kendisine has indirilen bu tebyîn ile Kur’ân’ı açıklayarak insanlara öğretmesi emredilmiştir.

Fert ve Toplumların Arındırılması İçin Hikmet’i Öğretme Görevi

Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

رَبَّنَا وَابْعَثْ فِيهِمْ رَسُولًا مِنْهُمْ يَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِكَ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَيُزَكِّيهِمْ إِنَّكَ أَنْتَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ

Rabbimiz onlara kendilerinden bir rasul gönder ki onlara senin ayetlerini okusun, onlara kitap ile hikmeti öğretsin ve onları arındırsın. Şüphesiz Aziz ve Hakîm olan sensin!” (Bakara 129)

كَمَا أَرْسَلْنَا فِيكُمْ رَسُولًا مِنْكُمْ يَتْلُو عَلَيْكُمْ آيَاتِنَا وَيُزَكِّيكُمْ وَيُعَلِّمُكُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَيُعَلِّمُكُمْ مَا لَمْ تَكُونُوا تَعْلَمُونَ

Nitekim sizden olan ve içinizde bulunan, size ayetlerimizi okuyan, sizi arındıran, size kitap ve hikmeti öğreten, size bilmediğiniz şeyleri öğreten Rasulü gönderdik.” (Bakara 151)

لَقَدْ مَنَّ اللَّهُ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ إِذْ بَعَثَ فِيهِمْ رَسُولًا مِنْ أَنْفُسِهِمْ يَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِهِ وَيُزَكِّيهِمْ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَإِنْ كَانُوا مِنْ قَبْلُ لَفِي ضَلَالٍ مُبِينٍ

And olsun ki Allah mü’minlere aralarında kendilerinden olan rasulü göndermekle lütufta bulundu. Onlara O’nun ayetlerini okuyor, onları arındırıyor ve onlara kitap ile hikmeti öğretiyor. Oysa bundan önce apaçık bir sapıklık içindeydiler.” (Al-i İmran 164)

Bu ayetlerden de Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in gönderilmesindeki diğer bazı maksatlar anlaşılmaktadır:

1- Kitabın öğretilmesi

2- Hikmetin yani Allah’ın kitabında kastedilenlere göre amel edilmesinin öğretilmesi.

3- Kur’ân tilâvetinden fazlası olan bu meselelerle fertlerin ve toplumların tezkiye edilmesi, yani arındırılması.

Şayet bu yalnızca Kur’ân’ı tilavet etmekle olsaydı, onun hemen ardından hikmetin zikredilmesi boş söz olurdu.

Bu hikmet, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e indirilmiş olan sünnettir:

وَأَنْزَلَ اللَّهُ عَلَيْكَ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَعَلَّمَكَ مَا لَمْ تَكُنْ تَعْلَمُ

“…Allah sana Kitab’ı ve hikmeti indirmiş ve sana bilmediklerini öğretmiştir…”(Nisa 113)

Rasulün Uyulacak Bir İmam ve En Güzel Örnek Kılınması

Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

قُلْ إِنْ كُنْتُمْ تُحِبُّونَ اللَّهَ فَاتَّبِعُونِي يُحْبِبْكُمُ اللَّهُ

De ki: “Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin.” (Al-i İmran 31)

قُلْ أَطِيعُوا اللَّهَ وَالرَّسُولَ فَإِنْ تَوَلَّوْا فَإِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ الْكَافِرِينَ

De ki: “Allah’a da Rasul’e de itaat edin! Yüz çevirirlerse elbette ki Allah, kâfirleri sevmez.” (Al-i İmran 32)  

لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فِي رَسُولِ اللَّهِ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِمَنْ كَانَ يَرْجُو اللَّهَ وَالْيَوْمَ الْآخِرَ وَذَكَرَ اللَّهَ كَثِيرًا

And olsun ki, Allah’ın rasulünde sizin için, Allah'a ve âhiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok zikredenler için güzel bir örnek vardır.” (Ahzâb 21)

Bu ayetlerde Allah Azze ve Celle, rasulü sallallahu aleyhi ve sellem’i uyulacak bir imam ve en güzel bir örnek kılmış, sevgisini rasule ittiba etmeye bağlamıştır.

Rasulün Kur’ân Dışında Emir ve Yasakları

Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

يَأْمُرُهُمْ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَاهُمْ عَنِ الْمُنْكَرِ وَيُحِلُّ لَهُمُ الطَّيِّبَاتِ وَيُحَرِّمُ عَلَيْهِمُ الْخَبَائِثَ وَيَضَعُ عَنْهُمْ إِصْرَهُمْ وَالْأَغْلَالَ الَّتِي كَانَتْ عَلَيْهِمْ

O (rasul), onlara iyiliği emreder, kötülüğü yasaklar, temiz şeyleri helâl, pis olanları da haram kılar, sırtlarındaki yükü ve üzerlerindeki zincirleri indirir.” (A’raf 157)

Bu ayet açıkça gösteriyor ki, emretmek, yasaklamak, helal kılmak, haram kılmak yalnızca Kur’ân ile sınırlanmamıştır. Bilakis rasulün bütün haram kıldıkları, helal kıldıkları, emrettikleri veya yasakladıkları, tıpkı Kur’ân hükümleri gibi tâbi olunması gereken dinî hükümlerdir. Allah Teâlâ başka bir yerde bunu açıkça belirtmiştir:

وَمَا آتَاكُمُ الرَّسُولُ فَخُذُوهُ وَمَا نَهَاكُمْ عَنْهُ فَانْتَهُوا وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ

Rasul size ne verirse onu alın, sizi neden sakındırırsa ondan sakının. Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah’ın cezası çok şiddetlidir.” (Haşr 7)

Ama hadis inkârcıları bu ayetlerde “rasul” ile kastedilenin Kur’ân olduğunu iddia ediyorlar. Böylece Allah’ı Kur’ân yerine yanlışlıkla “rasul” kelimesini kullanmakla ve unutmakla itham etmiş oluyorlar!

Rasulün Yargı ve Hükümlerde Bulunma Yetkisi

Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

فَلَا وَرَبِّكَ لَا يُؤْمِنُونَ حَتَّى يُحَكِّمُوكَ فِيمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْ ثُمَّ لَا يَجِدُوا فِي أَنْفُسِهِمْ حَرَجًا مِمَّا قَضَيْتَ وَيُسَلِّمُوا تَسْلِيمًا

Hayır! Rabbine yemin olsun ki aralarında çıkan anlaşmazlıklarda seni hakem yapıncaya ve sonra senin hükmünden dolayı içlerinde bir sıkıntı duymadan tam bir teslimiyetle teslim oluncaya kadar iman etmiş olmazlar!” (Nisa 65)

وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ وَلَا مُؤْمِنَةٍ إِذَا قَضَى اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَمْرًا أَنْ يَكُونَ لَهُمُ الْخِيَرَةُ مِنْ أَمْرِهِمْ وَمَنْ يَعْصِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالًا مُبِينًا

Allah ve Resûlü bir işe hüküm verdiği zaman, iman etmiş bir erkek ve iman etmiş bir kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah’a ve rasûlüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.” (Ahzab 36)

إِنَّا أَنْزَلْنَا إِلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ لِتَحْكُمَ بَيْنَ النَّاسِ بِمَا أَرَاكَ اللَّهُ وَلَا تَكُنْ لِلْخَائِنِينَ خَصِيمًا

Muhakkak ki biz sana kitabı hak ile indirdik ki insanlar arasında Allah’ın sana gösterdiği şekilde hükmedesin. Hainlerin savunucusu olma!” (Nisa 105)

Bu ayetlerde Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in vazifesinin yalnızca Kur’ân’ı okumak değil, bilakis bu ümmete yargı ve hükümde bulunmak olduğu da tasrih edilmektedir. O’nun verdiği hüküm de başkasının hükmü gibi değildir! Rasulün hükmünden sonra herhangi bir tartışma ve çekişmeye, hatta gönüldeki bir itiraza dahi mahal bırakılmamıştır!

Sünnet’in Allah Tarafından Korunması

“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in din konusunda konuştuğu her söz, Allah’tan bir vahiydir. Bunda şüphe yoktur. Allah’tan inen vahyin hepsinin “indirilmiş bir zikir” olduğu konusunda şeriat ve lugat âlimleri ittifak etmişlerdir. Vahyin hepsi korunmuştur. Allah’ın korumasını üstlendiği her şeyin, zayi edilmeyeceği garantilenmiştir. Aksi halde Allah’ın kelamı, yalan olurdu. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in din konusunda konuştuğu şeylerin zayi edileceğine ve aralarına batılın karışacağına dair hiçbir yol yoktur. Buraya bir yol bulunsaydı, Allah Tealanın;

إِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا الذِّكْرَ وَإِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ

O zikri biz indirdik, Onun koruyucusu da elbette biziz.” (Hicr 9) Kavlinin yalan olması gerekirdi ki, bunu Müslüman söylemez… Korunması vaad edilen zikr’i, yalnızca Kur’an’a hamledenlerin delili yoktur. Zikr, Allah’ın Kur’an’dan, Kur’an’ı açıklayan ve vahiy olan sünnetten, rasule inen her şeye verilen bir isimdir. Zira Allah Teâla:

بِالْبَيِّنَاتِ وَالزُّبُرِ وَأَنْزَلْنَا إِلَيْكَ الذِّكْرَ لِتُبَيِّنَ لِلنَّاسِ مَا نُزِّلَ إِلَيْهِمْ وَلَعَلَّهُمْ يَتَفَكَّرُونَ

Onları açık delillerle ve kitaplarla (gönderdik, sana da zikri indirdik ki, kendilerine indirileni insanlara açıklayasın, ta ki düşünüp öğüt alsınlar.” (Nahl 44) ayetiyle Rasulullah’ı Kur’an’ı açıklamaya da memur kılmıştır.”[1]

Kur’ân’ın korunması ancak sünnetin muhafazasıyla olur. Zira Nahl 44. Ayetinde insanların Kur’an’ı doğru anlayabilmeleri rasulün sünneti tarafından açıklanmasına bağlanmıştır. Rasulün Kur’an hakkında açıklaması olmaksızın Kur’an doğru anlaşılamıyorsa, sünnet (yani zikr) korunmaksızın Kur’ân’ın korunması anlam ifade etmeyecektir. Nasıl ki Kur’an lafızları, hafızlar tarafından ezberlenip naklediliyorsa, Kur’ân’ın beyanı olan sünnet de hadis hafızları tarafından ezberlenilip nakledilmiştir.

 Allah’ın kullara bilmedikleri mechul veya imkânsız bir şeyi farz kılması mümkün değildir. Bunun manası; Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e ittiba ve itaatin mükemmel manasının gerçekleşmesi için sünneti kıyamete kadar mahfuz, korunmuş olarak kalacak ve kıyamete kadar devam edecek olmasıdır. Allah Azze ve Celle, kevni emriyle Kur’an-ı Kerim’i koruma noktasını garantisi altına, aldığı gibi insanlardan hiç kimse bunu korumasa bile Allah Kur’an’ı korur. Aynı şekilde Kur’an’ı, onun şerhi hüviyetindeki sünneti de korur. Kur’an’ın korunması, sünneti himaye eden âlimler vasıtasıyladır.



[1] İbni Hazm İhkam (1/117-118) Sıbai Sünnet (s.157)

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)